
Blatt'in 300 Günü
20 dk
Cleveland Cavaliers'tan önce Efes vardı. David Blatt, Avrupa şampiyonu apoletiyle geldiği İstanbul'da ilk büyük hayal kırıklığını yaşamıştı. Tanıkları anlatıyor.
1 | Beyaz Sayfa
"Kültürü değiştirmek istiyorduk"
Engin Özerhun (Genel menajer): 2007’de ligdeki final serisini Fenerbahçe Ülker’e 4-0 kaybetmiştik. Oktay’dı koç. Başarılı dönemler geçirmiştik ama bir kültür değişimine ihtiyaç vardı. 'Savunma takımı' hüviyeti malum, yıllardır devam ediyor. Dedik ki bir karar verelim. Yenilik olsun.
Daniel Gutt (Asistan koç): Kalıplaşmış fikirleri yerinden oynatmak zordur. Hele ki köklü bir kulüpte, başarıları bildiği yollardan sapmayarak elde etmiş yerlerde, bunu yapmak için belirli sigortalarınız olmalı. Mesela Real Madrid, Barcelona, hatta Maccabi... Sistemler nasıl değişti, hangi şartlarda, bunu kimler yaptı? Efes de bu grubun bir üyesi. Türkiye'de çok ama çok uzun yıllar basketbolun zirvesinde kalan bir kulüpten bahsediyoruz. Bir tarzı, bir stili var.
Engin Özerhun: Tek tercihimiz vardı: David Blatt. Maccabi'deki asistan koçluk döneminden tanıyordum onu. Fikrimi yönetimle paylaştım. "Olur" dediler. Blatt'le görüştüğümde ondan kısa sürede bir cevap beklediğimi belirttim. İstanbul'a geldi EuroBasket öncesi. Anlaştık. Parasal işler, ev falan, onlar bizde bir saat sürmez zaten.
Emir Alkaş (Asistan koç): Ben o sıralarda Şanlıurfa'dayım. Efes Pilsen'de asistan koçken askere gitmiştim. Urfa'da gazeteyi bir açtım, "DAVID BLATT EFES'TE" yazıyor. Daha önce gittiğim bir Tel Aviv deplasmanı vasıtasıyla da tanışıyorduk Blatt'le. Hemen mail attım. "Ben var mıyım?" dedim. "Varsın" dedi.
Ekrem Memnun (Asistan koç): Efes'te Oktay'ın yardımcısı olduğum sezon. Benetton'da Marcus Goree, Ramunas Siskauskas falan var. Blatt çalıştırıyor. Geçiş hücumunda ikili oyunlar, uzun saplanıyor. Uzun topun arkasındaysa kısalar koşuyor. Top uzunların önündeyse koşan uzun topa perdeye geliyor. "Ulan ne oluyor?" diyordum içimden. Biz Oktay'la basit şeyler üzerine konuşup, "Adamını 1-1 tut. Geçilme ki mümkün olduğunca az yardım olsun. Rotasyon az olsun, çeşit çeşit sayı yemektense belirli şeyleri ortadan kaldıralım, bir çeşit sayı yiyelim" derken, o felsefenin içindeyken, Blatt'in oyununu gördüm. Biz o Benetton'u yendik bir de... "Bu muymuş ya?" diye söylendim.
Drew Nicholas (Oyuncu): Ben Benetton'dan Efes'e geçtikten bir sene sonra David aradı, "Nasıl oralar, güzel mi?" diye sordu. "Hiç düşünmeden gel" dedim. Bir sene önce beraber çalıştığım Oktay Mahmuti'ye göre oyuncuların ihtiyaçlarını daha iyi anlayan bir antrenör olduğunu biliyordum.
2 | Acaba?
"Bir hanedan kurabilir miyiz?"
Daniel Gutt: Koçların büyük bölümü, oyuncu izlemeye yazın ilk aylarında başlar. David öyle değildir. Sezon devam ederken, diyelim ki ocak ayında, gelecek sezonki kadrosunu sorun, size söyler. Efes'le anlaştığı gün de elinde, aklındaki oyuncuların alması muhtemel ücretleri dahi içeren bir plan vardı. O planı yönetime ilettik.
Engin Özerhun: Rusya'yı şampiyonaya hazırlarken David’le fazla diyalog içinde olamadık. Efes'te zaten koçun istemediği oyuncu alınmaz ama hep karşılıklı bir iletişim vardır. Dikte edilmez ama hep diyalog kurulur. David yaz döneminde uzak kaldığı için bunu yapamadık. Blatt'in talepleri doğrultusunda transferleri erken bitirdik. Belki biraz daha bekleyebilirdik.
Ekrem Memnun: David birkaç kez geldi İstanbul'a. Daha Rusya kampı başlamamıştı. Haziran falan... Esas, sonra yardımcısı Daniel'i ağırladık. Kulüpte onun dizayn ettiği scouting ve analiz programlarını bilgisayarlara kurmuştuk. Fransa'ya 35-40 sayıyla bir maç kaybetmişlerdi o ara. EuroBasket 2007'ye hazırlık maçı. "Ne yapacağız biz turnuvada?" falan diyordu. Andrei Kirilenko yoktu ilk kampta, JR Holden gelmemişti. Sonra bambaşka bir noktaya gittiler. Daniel'le Efes konuşuyorduk ama o esnada bile aklının köşesinde Rusya vardı.
"Woods acayip bir adamdı"
Bormio'da kamptayız. Siena'yla oynamıştık, kavga çıkmıştı. Loren Woods maçtan sonra bizim takımın hepsini toplayıp yan oteli basmaya gitmişti. Daha sezon öncesi kamptayız, düşünün. Epey tuhaf adamdı Loren. / Engin Özerhun
Emir Alkaş: Blatt'in yıllar içinde Maccabi'ye kazandırdığı isimlere bakınca hep bir sonraki adımı atabilecek profildeki oyuncuları hedef aldığını görebiliriz. Ariel McDonald, Maceo Baston, Nate Huffman, Nikola Vujcic veya daha sonradan Tyrese Rice... Efes'te de bu hedeflendi. Rashad Wright, ULEB Cup'ın en iyi oyuncularından biriydi. Drew Nicholas, koçun Benetton'dan tanıdığı bir oyuncuydu. Yanına Rashad Wright konuldu. Loren Woods, flaş bir adamdı. Zalgiris'te iyi sezon geçirmişti. Andre Hutson stabil oyuncu, standardı belli diye alındı. Bootsy Thornton imkânı vardı, hatırlıyorum. Koç, Kenny Gregory'ye gitti.
Daniel Gutt: Uzun yıllar Efes'te kalma planları yapmıştık. İlk sezonda elbette başarı odaklıydık ama esas hedef takıma bir yıldan fazla hizmet verecek oyuncuları getirip sonuçları ikinci, üçüncü yılda görmekti.
Emir Alkaş: Sezonluk plan neydi? Wright'ın hem skor atan hem topu domine eden bir adam olması bekleniyordu. Nicholas, Blatt'in temel çift guard’ıydı. Hickman-Rice'lara kadar uzanan ekolün temsilcisiydi. Gregory; topa dokunmayan, atlet, ribaund alan üç numara... Hutson da iç-dış oynayabilen adamdı. Kuqo yerde oynayan pivot, Woods çemberin üstünde oynayan pivottu. Plan buydu. Daha önemlisi ise David'in "Ben burada uzun vadeli bir şeyler yapabilirim" düşüncesiydi. "Rüzgârı arkamıza alırsak bir hanedan kurabilir miyiz?" düşüncesinden daha doğal ne olabilirdi?
3 | Ventspils
"Önyargıları vardı..."
Ekrem Memnun: David uzaktan da olsa sezona hazırlanıyordu ama ben yardımcısı olacak mıyım, bilmiyordum. Kenny Atkinson'ın ismi geçiyordu. Rusya'yla kamptayken bir gün aradım. Aramızda şöyle bir konuşma geçti:
— Koç, sen yoksun ama idmanlar başlayacak.
— Ekrem bekle, zamanı gelince haber vereceğim.
Açıkçası çok sıcak bir ilişkimiz yoktu. Efes'le görüşmeye geldiğinde yakınlık kuramadık, sonra Rusya kampındayken de sevgili olmadık. Kulüp Mahmuti dönemindeki teknik ekibin korunacağını söylüyordu ama sanki Blatt başkalarıyla çalışmak istiyormuş gibi bir algı oluşmuştu. "Bekle, haberin olacak" demesine rağmen sadece bizim kondisyoner Yüksel'i Ventspils'teki kampa davet etti. Yüksel'de İngilizce pek yok, Engin Özerhun bana "Sen de git, tercüme yaparsın. Hem de adamla ilişki kur" demese o kampa gidemezdim herhalde.
Yüksel Tezel (Kondisyoner): Bir arkadaş vardı, İtalyan kondisyoner. Blatt onunla çalışıyordu. Ekrem Hoca'yla kampa gittiğimizde, "Bu sistemin aynısını Efes'e monte edelim" demişti Blatt. Biz de o arkadaşla görüştük, verdiği programı öğrenmeye çalıştık. Fizik-kondisyonun ikinci planda olduğu bir modelleme vardı. Hatta Blatt, "Kondisyon salonundaki bütün fitness aletlerini kaldıralım. Daha fazla pilates topu, lastik olsun. O tip bir sisteme yönelelim" dedi. Ben de buna itiraz ettim.
Ekrem Memnun: Francesco Cuzzolin'leydi Blatt. Benetton'dan tanıyordu onu, Rusya'ya da getirmişti. Cuzzolin'le konuşup Yüksel'e bazı talimatlar verdi. Bir hafta kadar Ventspils'te, Rusya'nın idmanlarını seyrettik. Blatt'le sezon planına dair hiç konuşmadık. Ama ben bütün antrenmanlarını not aldım. Özellikle eşleşmeli alan savunmasını o kampta anladım. Daha sonra geri döndüğümde, Gutt harici başka asistan koç gelmedi ve takımı Bormio'da sezona hazırladım. David yazın hiç Efes kampına katılmadı.
Yüksel Tezel: 14 yıl Efes'te çalıştım, fizik kondisyonun, oyunun teknik kısmının bu kadar arkasına itildiğini hiç görmemiştim. Koç mesela top antrenmanından sonra halter idmanına kalmazdı. Görüşü oydu, saygım var.
Engin Özerhun: David pozitifti, çok çalışkandı ama işlerin yürüyüşünde bizim alışık olmadığımız şeyler de vardı. Mesela antrenmanlar kısa sürerdi. Geç kalınmasını pek sorun etmezdi. Baklava aldırır, hafif takılır ve geçerdi. Aydın Örs döneminde, geç kalmak falan...
4 | Fazla Mesai
"Video izlemekten gözleri patlamıştı"
Daniel Gutt: David'in takımları sezona yavaş başlar. Ancak ocak ayına doğru yükselişe geçtiğini görebilirsiniz. Efes'te yeni bir oyuncu grubunu eşleşmeli alan savunmasına adapte etmeye çalıştık. Bir sistem koçundan anlık beklentileriniz olamaz, olmamalı.
Emir Alkaş: Rusya o yaz sürpriz bir şekilde EuroBasket'i alınca beklenti çok arttı. "Bu sene büyük şeyler olacak" gibi bir kamuoyu oluştu. Oysa David'in burada söylediği ilk şey takımın iskeletini orta ve uzun vadede korumaktı. Zaten kulübü çok düşünen koçların temel problemi de budur. Yapıyı kurmak istersin ama o yapıyı senin görüp görmeyeceğin muallaktır.

"Rusya o yaz sürpriz bir şekilde EuroBasket'i alınca beklenti çok arttı. 'Bu sene büyük şeyler olacak' gibi bir kamuoyu oluştu." -Emir Alkaş
Ekrem Memnun: Türkiye'ye geldi, unvanı ‘Avrupa şampiyonu koç’. Ekim'de Minnesota'ya karşı oynuyoruz. Randy Wittman'ı maymuna çevirdi. Kaybettik ama o gün kaç tane backdoor sayısı attık ben bilmiyorum. Maçtan sonra Emir'e, "Gitti bu gitti, NBA'e gitti bu" diyordum.
Ermal Kuqo (Oyuncu): "Siz Avrupa'nın en iyi takımlarından birisiniz. NBA falan, aldanmayın bunlara. Çıkın kazanın" demişti. Loren Woods ile Andre Hutson'ın çok iyi oynaması beni tedirgin etmişti ama... Blatt de bunu hissetmiş olmalı ki Türkiye Kupası için Ordu'ya gittiğimizde beni ilk beşte başlatmıştı. Hatta o yolculukta bir de konuşma yaptığını hatırlıyorum. Çok şaşırmıştık. "Siz çocuk değilsiniz, kaçta yatıp kalktığınızla ilgilenmiyorum. Kola iç ya da içme. Maçta hazır ol yeter" demişti. Bir önceki sene Oktay Hoca'yla devamlı diken üstündeydik. Maçtan önce soyunma odasında o konuşmaya başlamadan önce herkesin ayakkabısını bağlamış olması lazımdı. Yanlış anlaşılmasın, biri diğerinden daha iyiydi demiyorum. Sadece... Garipti.
Ekrem Memnun: Yine o dönem ayağının tozuyla Fenerbahçe Ülker'e karşı oynadığı Cumhurbaşkanlığı Kupası finali var. Willie Solomon'ın son saniye basketiyle kaybetmiştik. O günlerde video izlemekten gözlerinin patladığını hatırlıyorum. Çok çalışıyordu, 7/24 ofisteydi. Eşleşmeli alan savunmasını takıma anlatmak için paralamıştı kendini. Müthiş iletişim becerilerine sahip bir adam, eşleşmeli alan savunmasını özellikle Türk oyunculara ne kadar anlatabildi? Türkler ne kadarını anladı? Bunu sonra konuşalım.
Emir Alkaş: Ligin ikinci haftası olması lazım, Rashad Wright sakatlandı. David transfer istedi ve Scoonie Penn'i aldı. Herkes çok umutluydu...
Scoonie Penn (Oyuncu): David bana, "Sen veteransın, bu takıma liderlik edeceksin" diyordu. Takımla tanıştığım ilk anı hatırlıyorum, içten içe "Tuhaf bir enerji var" demiştim. Milli takım oyuncuları Türkler ve takımın geri kalanı ABD'liler. David yabancı serbestliği nedeniyle Euroleague'de çok farklı rotasyonla oynuyordu. Türk oyuncuların memnuniyetsizliğini en baştan sezmek mümkündü. Kavga edip tartışmıyordu kimse ama ne bileyim, garip bir ortamdı.
Drew Nicholas: Ben hayatımda öyle bir takım görmedim. Yani cidden hatırlamıyorum. Beş-altı ABD'li sürekli beraber vakit geçiriyor. Türkler de diğer yanda bir şeyler paylaşıyor. Kimse birbirinden nefret etmiyor, kimse birbiriyle kavga etmiyor. Sanki herkes karşı tarafın söz almasını bekliyor gibiydi.
Andre Hutson (Oyuncu): Herkesi seviyordum ben.
Ender Arslan (Oyuncu): Gelenler kötü değildi ama elit seviyede olmadıkları da aşikârdı. Koç Loren Woods'a çok güveniyordu mesela. Herkesin önünde, ona ne kadar inandığını söylerdi hep. Biraz umursamaz bir oyuncuydu, kazanmayı ya da kaybetmeyi pek takan vaziyette değil gibiydi.
Emir Alkaş: Söylemek belki çok yakışık almaz ama sonradan ruhsal problemlerinin olduğu ortaya çıktı Loren Woods'un. Kötü bir adam değildi, flaş bir oyuncuydu ama dengesizdi, öyle de oynadı. En stabil oyuncu olarak alınan Andre Hutson'ın maç seçen bir adam olduğunu öğrendik. Parçalar en başta o kadar uyum sağlayamadı ki... Durum öyle olunca da ‘Beş Siyah’, ‘Efes Dark’ falan denildi.

"Kimse birbirinden nefret etmiyor, kimse birbiriyle kavga etmiyor. Sanki herkes karşı tarafın söz almasını bekliyor gibiydi." -Drew Nicholas
5 | İstisna
"Tuncay Bey'i biraz kırdık orada"
Emir Alkaş: David istediği oyuncuları aldı. Tek istisna Serkan Erdoğan'dı. Onu istememişti.
Ekrem Memnun: TAU'yu Final Four'a götürmüş, büyük bir oyuncu Serkan. Sonuçta 3+2 yabancı kuralı da var. Eline fırsat geçmiş. Hatırladığım kadarıyla İbrahim Kutluay'ın da Fenerbahçe Ülker'den ayrılacağı Eylül-Ekim gibi belli değildi. "İbo oynar, karşısına da yerli skorer olarak Serkan'ı çıkarırız" diyordum.
Engin Özerhun: 2007 yazından beri tansiyon ilacı kullanıyorum. Nedeni de Serkan Erdoğan'dır. Transferi 40 gün, 40 gece sürdü. Hatırlıyorum; Cunda'dayım, eşim getirdi tansiyon aletini, 22/14 çıktı. Yatıyorum, gayet rahat da bir ortam var. Herkes 12/8'ler falan, benim 22/14. Atacand'la (kalp-damar sistemi ilacı) o dönem tanıştım.
Serkan Erdoğan (Oyuncu): TAU'yla bir yıl daha sözleşmem vardı. Ailemle beraberdim. Mutluyduk. Hatta kontratı uzatacaktım ki... Çok insan bunu bilmez, kızımda talihsiz bir epilepsi hastalığı ortaya çıktı. Tedavisi için dönmemiz gerekiyordu. Ergin Ataman'ın çalıştırdığı Beşiktaş teklif yaptı. Gitmeye hazırdım.
Engin Özerhun: "Koç, ister misin?" dedim. İtiraz etmedi. Daha sonra tanışıp görünce "Nereden aldık bu adamı?" dediyse onu bilmiyorum. Koçun şiddetle karşı çıktığı adamı neden alalım? Ne zaman aldık ki?
"Bizim alan savunmasını televizyonda gördüm"
Bir gün kulüpte ofise girdim Dwane Casey koçun yanında oturuyor. David de eşleşmeli alan savunması anlatıyor Casey'ye. Böyle tahta falan var. Blatt bitirdi, Casey bir şeyler anlatmaya başladı. İki-üç hafta sonra Terry Stotts da eşleşmeli alan savunması konusunda fikir almak için İstanbul'a geldi. Bu ikili sonra nerede buluştu? Dallas'ta. Rick Carlisle'ın yardımcılarıydı ikisi de. Dallas 2011'de NBA şampiyonluğunu kazandığında alan savunması büyük faktör olmuştu. TV'den izledim o alan savunmasını. Tabii sadece David'den dinledikleri alan savunmasıyla şampiyon olmadılar ama kesinlikle izler vardı orada. Sonuçta bu adamlar da Avrupa'nın her şehrine gitmiyordu. / Emir Alkaş
Serkan Erdoğan: Yüzde yüz emin olmamakla birlikte, benim Efes'e transferimde Tuncay Özilhan'ın etkisi oldu sanırım. David Blatt zaten kadroyu kurmuştu, planları arasında yoktum. Pozisyonumda Drew Nicholas oynuyordu. Hatta Ender Arslan oda arkadaşımdı ve ona daha Eylül'de "Blatt istemiyor beni, onuncu adamım ben" diye söylemiştim. "Manyak mısın oğlum?" demişti Ender.
Drew Nicholas: Serkan'ın "Ben daha çok oynamalıyım" tavırları takıma zarar veriyordu. Bir takım konuşmasında "Eğer biri benim ilk beşteki yerimi almak istiyorsa önce antrenmanda karşıma çıksın" demiştim. Serkan sezon boyunca takımdaki en mutlu oyuncu değildi. Orası kesin.
Serkan Erdoğan: Ekim sonu gibi Barcelona teklif yaptı. Kafama koymuştum, ayrılacaktım. Hocaya "Ben gitmek istiyorum" dedim. "Benim için problem yok ama kulübün izin vermesi lazım" diye cevap verdi. Daha sonra Tuncay Bey'le bir toplantı yaptım. Tuncay Bey, beni kalmam konusunda ikna etmeye çalıştı. Fakat o kadar bıkmıştım ki... "Bari oynamayacaksam ameliyat olayım" diyerek dizimde uzun süredir devam eden o sorunu halletmek istedim. Tuncay Bey'i de biraz kırdık orada.
Scoonie Penn: Efes'e gelmeden önce Serkan'la karşılıklı oynamıştım. Çok iyi bir oyuncuydu. Ona saygı duyuyorduk. Ama o, yıl boyunca bize negatif enerji getirmekten başka pek bir şey yapmadı. Savunmada ortalıkta yoktu. Antrenmanda desen, çabalamazdı.
Serkan Erdoğan: Beşiktaş'a gitmeliydim, Efes'e değil. Keşke zamanı geri alabilsem.
6 | Çatlak
"Rakibi hafife aldık, sorumsuzduk"
Emir Alkaş: Elinde kaliteli bir takım yoksa kurtuluşun parçaların toplamından iyi bir bütün yaratmak. Bizde kimya iyi değildi, dolayısıyla bütün halinde başarılı olma ihtimalinin de üzeri çizildi. Artı, Efes nasıl bir kulüp? Üniter mi? Pek değil. O tatsız yapı içinde baskı kademeli artıyor. Takım savunmasındaki problemler de David'i bozdu. "Efes 50-60 sayı yer, siz ne yapıyorsunuz? Bu ne hal?" denirdi. Mesela 98-92'lik Alpella mağlubiyeti... Olay olmuştu.
Ekrem Memnun: Ben Alpella maçının neden bu kadar büyütüldüğünü hiçbir zaman anlamadım. Boktan şartlarda oynanmış, boktan bir maç. Ömer Aşık üç sayı soktu o gün. David de çok üzülmüştü ama ben, o mağlubiyete fazla önem atfetmem.
Engin Özerhun: "Nasıl olsa atıyoruz. Yediğimiz çok da önemli değil" yaklaşımına sahiptik küçük takımlarla oynanan maçlarda. Savunmadaki tercihler giderek zafiyete dönüşmüştü. En büyük yıkımı da Oyak Renault maçında yaşadık. Kupada Beşiktaş'ı elemiştik, yarı finalin hemen akabinde kura çekimi vardı. Türk Telekom, Fenerbahçe Ülker, biz ve Oyak Renault. Ben Oyak'ı çektim. Otele gittiğimde takım ayağa kalkıp "MVP Engin Abi!" diye beni alkışladı. Bu atmosferin hiç hoş olmadığını sonradan anladık.
Ermal Kuqo: Oyak maçında çok süre alıp iğrenç bir maç oynamıştım. Sorumlu hissediyordum kendimi. Blatt'in hiçbir suçu yoktu. Aynı Alpella maçındaki gibi, rakibi hafife almıştık. Sorumsuzduk. Dört gün sonra Top 16 grubunun açılış maçı vardı Panathinaikos'la. Moraller dipteydi.
Emir Alkaş: Takım, kupadan elenince bir araya geldi. Oyak hezimeti sonrası dağıttık PAO'yu. Üçüncü periyotta fark 20'ye yakındı. David zaten Obradovic'i yendiği maçlardan sonra epey keyiflenirdi. Onu, geldiğinden beri belki bir-iki kez o kadar mutlu görmüştüm. Takımın verdiği reaksiyondan ötürü umutlanmıştı.

"David, Obradovic'i yendiği maçlardan sonra epey keyiflenirdi." -Emir Alkaş
Drew Nicholas: 29 sayı atmıştım PAO'ya karşı. Kariyerimin en iyi maçlarından biriydi sanırım. Ben mutluydum, koç mutluydu.
Ermal Kuqo: Sezonun dönüm noktasının Oyak maçı olacağını zannetmiştik. Yanılmışız. Dönüm noktası, iki hafta sonraki Belgrad deplasmanıymış.
7 | Belgrad
"Biz gitmek istemiyoruz"
21.02.2008, Reuters: "ABD Başkanı George W. Bush'un Kosova'nın bağımsızlığına destek vermesinin ardından Sırp milliyetçisi gruplar Belgrad'daki Birleşik Devletler Elçiliği'ni molotof kokteylleriyle ateşe verdi. Elçiliğin içinde yanmış bir ceset bulundu. ABD, artan tansiyon nedeniyle vatandaşlarına Sırbistan'a gitmeme çağrısı yapıyor."
Ermal Kuqo: Arnavutluk'ta babamın diplomat bir arkadaşı vardı. "Ermal bize Belgrad'a gitmeden önce haber versin, ona bir adam gönderelim" demişti. ABD elçiliği önünde protestolar oldu belki ama Belgrad'da biri vurulacak olsa ilk beni indirirlerdi herhalde. Bir Arnavut olarak, Kosova'nın bağımsızlığını tanıyan Türkiye'de oynuyorum ve o hafta maç için Belgrad'dayım...
Emir Alkaş: Oyuncuların belirli endişelerinin oluşu maç günü ya da maç sabahı öğrenilmedi. Daha önceden de bu konuya dair konuşuluyordu. Süreç; başından sonuna kadar tipik bir iletişimsizlik, koçun, oyuncuların ve yönetimin aynı gemide olmayışının örneği. Bir önceki hafta kendi sahamızda Siena'yı yenmiş olsaydık bence iş bu raddeye gelmezdi. Öyle diyeyim kibarca. Yeterince kibar olmuştur herhalde.
Engin Özerhun: David, oyuncularına güveniyordu. Özellikle Drew Nicholas'a... Bunu göze alabileceklerini hiç aklına getirmedi. Ben de çok fazla etkili olamadığımı kabul ediyorum. Koç ABD'li, oyuncular ABD'li. Kendi getirdiği oyuncular, özel bağı var, daha rahat konuşur, "Bak ben de gidiyorum" derdi en basitinden. Bizim hepsini karşımıza alıp konsolosluk kağıdı göstermemizden daha etkili olurdu. Ama bahane değil tabii ki. Biz de yetersiz kaldık.
Andre Hutson: Her oyuncu için kişisel ve ailevi bir karardı. Dışarıdan organize gözüküyor olabilir, bilmiyorum. Öyle değildi.
Ermal Kuqo: Euroleague'deki bir arkadaşımı arayıp "Maçı Ljubjana ya da Zagreb'de oynatamaz mısınız?" diye sordum. "Öyle bir şey olmaz, merak etme, güvenliği hallederiz" dedi. Pionir'de oynayacak olmak, bizim ABD'lileri epey korkutmuştu. "Siyahi bir Amerikalıyım, oradan sağ çıkamam" diyorlardı.
Engin Özerhun: Oyuncular antrenman sonrası bana "Biz gitmek istemiyoruz" çıkışı yaptılar. Türkiye Cumhuriyeti, Euroleague ve Partizan'ın verdiği güvenceleri gösterdim. Hutson, Woods, Nicholas falan... Nerede durduklarını bile hatırlıyorum. İkna olmuş gibilerdi. Hiçbiri tekrar itiraz etmedi.
Andre Hutson: Engin Özerhun'un odasında kaygılarımızı dile getirdik. Ama "Bize güvenin, yarın gideceğiz" gibi bir cümlemiz olmadı. Çekincelerimize karşı "Yapabileceğimiz bir şey yok, talimatlar bunlar" cevabını almıştık. Gideceğimizi düşünüyorlardı.
"Kendimi kaybettim"
Duygularıma yenik düştüğüm bir an var Siena deplasmanında. Maç başlamadan önce Ender, Kerem Gönlüm falan öylesine el üstü üçlük deniyordum. Bir an koçla göz göze geldim. Bana baktığını hissettim ama fazla önem vermemiştim. İlk yarının son saniyelerinde el üstü bir üçlük attım. Çıldırdı. Soyunma odasına giderken bağırdı bana. "Smart motherf.cker!" dedi. Ben de orada kendimi kaybettim. "Ben burada senin için g.tümü yırtıyorum, en sevdiğin insanlar seni yarı yolda bırakıp Belgrad'a gelmedi. Ben Arnavut'um ama yine de geldim. Şimdi bana böyle davranıyorsun" diye çıkıştım. Bana hiçbir şey demedi. Maçın ikinci yarısında da oynadım. Hayatım boyunca pişmanlık duyacağım, utandığım bir andır. Neyse ki sonrasında birbirimizden özür dileyip hallettik. / Ermal Kuqo
Drew Nicholas: Kulüpten kimse gelip bize detaylı bir planın varlığından bahsetmedi. Can güvenliğimizin nasıl sağlanacağı anlatılmadı. Özerhun'un odasına gittiğimizde,"Bir şey olmayacak. Güvenlik var. Garantörler var" cümlelerinin bir adım ötesini duyamadık. Kararsız geldiğimiz odadan yine kararsız çıktık.
Scoonie Penn: Belgrad'da onlarca maç oynadım. Bir gece öncesinden de oradaki arkadaşlarıma durumu sordum. "Bir şey yok, için rahat olsun" dediler. Bizim çocukları ikna etmeye çalıştım. Böyle durumlara pek alışkın değillerdi. Aileleri, menajerleri vardı ve onlara gitmemeleri gerektiği söyleniyordu. Kenny Gregory'yi ikna ettim mesela. Ama sonuçta bir yere kadar "Gelmelisiniz" diyebiliyordum ben de. Son teklifim, "Yarın beraber havalimanına gidelim, yüz yüze karar verelim" olmuştu. O gece sürekli menajerleriyle ve aileleriyle konuşan çocuklar buna da yanaşmadı. Kenny'yle ikimiz kaldık.
Ermal Kuqo: Woods komşumdu. Sabah evden çıktığımda arabasını göremedim. "Herhalde eşi havalimanına bıraktı" diye düşündüm.
Engin Özerhun: Ben havalimanında bekliyordum. Gelmeyeceklerini düşünmedim.
Emir Alkaş: Bize bu konudaki rahatsızlığın 'adreslendiği' söylenmişti. Bunun, orada ilk kez karşımıza çıkmış gibi davranılmasını anlayamıyorum. Biz yönetimden, hiçbir şekilde oyuncuların gelmeme ihtimali olduğu bilgisini almadık. Duyarsız kaldılar. Tipik bir yönetimsizlik örneği. David bunu öğrendiğinde, hepimiz sezonun bittiğini anlamıştık.

"Ben havalimanında bekliyordum. Gelmeyeceklerini düşünmedim." -Engin Özerhun
Andre Hutson: Gece Blatt'e bir SMS attım. "Koç ben yarın gelmiyorum" dedim. Ailemle konuştuğumu ve böyle bir karar aldığımı ona bildirdim. Hayal kırıklığına uğradığını söyledi. Belgrad'a indikten sonra tekrar konuştuk, "Bak, geldik. Bir şey yok. Hâlâ belirli ayarlamalar yapabilirsin" dedi.
Engin Özerhun: "Bunlar bir daha Efes forması giyemez" demiştim uçakta. Hutson arayıp akşam uçağıyla Belgrad'a gelebileceğini söyledi. Biz de "Gelme, boşver" dedik. Böyle bir yaklaşımının olması nedeniyle daha sonradan affettik onu. Diğerlerinin bileti kesilmişti.
Ender Arslan: İçimden sadece, "Geri geldiğimizde inşallah burada olmazlar" demiştim.
8 | Gönderin Bunu
"Ekrem, sen biraz bekle"
Emir Alkaş: Belgrad deplasmanındaki rezaletle birlikte işin çivisi çıktı. Zaten dikiş tutmamış bir takım Euroleague maçlarının geri kalanını Pertevniyal'den oyuncu alarak oynadı. Birlikte olup bir seferberlik ilan etmek yerine, "Bu sezon bitti" gözüyle bakıldı. David de motivasyonunu tamamen kaybetti.
Andre Hutson: Takım geri döndüğünde hepimizle ayrı ayrı toplantı yaptılar. Özür dilemeye zorladılar beni. "Özür dilemezsen seni takımdan keseceğiz" dediler. Ayrılmak istemiyordum. Ayrıca maça gitmediğim için ciddi miktarda da bir para cezası ödeyecektim. Takımı yüzüstü bıraktığım için üzgündüm ve onlardan ayrıca özür dilemiştim ama resmi özür onların zorlamasıyla oldu.
Drew Nicholas: Hata yaptım. Tecrübesizdim, korkmuştum. David bana çok güveniyordu. Hiçbir suçu da yoktu. Bunları yaşamayı hak etmemişti. Onu yarı yolda bıraktım, şimdi geriye dönüp baktığımda o yüzden pişmanım. Keşke gitseydim Belgrad'a. Koç, yaptığımı hiçbir zaman kabullenmedi ama beni anladığını düşünüyorum. Ondan daha sonra yüzlerce kez özür diledim. Eğer yönetim Hutson'a tanıdığı şansı bana tanısa kulüpten de özür dilerdim. Ama yapmadılar. Belgrad dönüşü bir-iki gün geçti, beni kulübe çağırıp "Seni gönderiyoruz" dediler. O kadar.
Ekrem Memnun: Olaydan sonra yapılan toplantıda David, Drew ve Andre'nin kalmasını istedi. Aptal bir adam değil sonuçta, takımın dağılacağını görüyordu.
Engin Özerhun: Tuncay Bey sürece pek müdahil olmazdı. Arada, "Çok sayı yiyoruz" diyordu, o kadar. Karşıyaka maçında tribündeydi. Kötü oynayıp kaybetmiştik. "Gönderin bunu" dedi. Çetin Çeki'yle birlikte karşı çıkmaya çalıştık. "Sezon ortasında göndermek bize yakışmaz. Sene sonunda zaten opsiyonu var" diyerek vazgeçirmeye çalıştık ama olmadı. "Ya bir şey olmaz, gönderin" dedi.
Ekrem Memnun: Maçtan sonra yönetimden bana, "Sen bekle, gitme" dediler. Bir şeyler olacağını anladım. David diğer odadaydı. Kısa bir süre geçmeden yanıma gelip onun gittiğini, takımın bana kaldığını söylediler.
Engin Özerhun: Blatt beklemiyordu. İstifa etmeyeceğini söyledi. Biz de, "Kalmanı istiyoruz ama Tuncay Bey'in fikri o yönde değil" demedik tabii. "Böyle bir karar alındı" diye tebliğ ettik. Kontatı ilk sene 625 bin Euro ikinci sene de 725 bin Euro'ydu yanlış hatırlamıyorsam. Opsiyon da vardı. Maddi konuları hiç tartışmadık. Gayet profesyonel şekilde ayrıldık.
Ermal Kuqo: Abdi İpekçi'de o gün bizden sonra bir maç daha vardı. Ben de tribüne çıkmıştım izlemek için. Ahmet Kandemir'in önünde izliyordum. Birisi ona dönüp, "Hoca, Blatt gitmiş. Efes'in bütün koçlarını da Karşıyaka gönderiyor. Aydın Örs, Ergin Ataman ve şimdi de David Blatt" demişti. Ahmet Kandemir'in de gülerek, "Demek ki benimle bir ilgisi yok" cevabını verdiğini hatırlıyorum.
Daniel Gutt: Bir zaman makinem olsa başkanın da tribünden izlediği o Karşıyaka maçının planını değiştirmesi için David'i ikna etmeye çalışırdım. Play-off'a üç maç kalmıştı. En azından Türkiye şampiyonluğu için mücadele edebilirdik. Olmadı. Sabretmediler.
Emir Alkaş: Kötü kadro kurduğunu o da biliyordu aslında. Daha yıl sonu gelmeden, "Hata yaptık galiba" demişti birkaç kez. Yaptığı yanlışı erken gördü ama ondan sonra kulüpten çok destek alamadı. Mesela Tarence Kinsey'yi çok istedik ama kulüp getirmedi. Fenerbahçe Ülker'e gittiği gün bizim için Kara Pazartesi'ydi. Belgrad sonrası Yeni Zelanda liginden iyi niyetli ama yeteneksiz Craig Bradshaw ve müdafaanın M'sinin yanından geçmeyen Dewarick Spencer geldi. Ondan sonra, ne yapsın adam?
Ekrem Memnun: David süper zeka. Gerçekten öyle, IQ 200. En yakın adamı değildim ama ondan çok şey öğrendim. Burada başarılı olamamasının sebepleri bence çok açık. Rusya kampında olduğu için yaz dönemini burada geçiremedi, vakit bulamadı. Burada yerleşmiş olan kültür de ona hep, "Niye çok sayı yedin?" sorusunu sordu. Adamın derdi o değildi ve bunu anlatmak için şans bulamadı. David mola çıkışı ben bir backdoor çizeyim, ben keyif alayım, oyuncu keyif alsın, izleyenin hoşuna gitsin istiyordu. Princeton mezunu, Pete Carill'in adamı. Yıllarca "The strong take from the weak, but the smart take from the strong" (Güçlü zayıftan alır, akıllı da güçlüden) felsefesini özümsemiş. Bunu bizimkilere anlatamadı.
Engin Özerhun: Büyük turnuva öncesi milli takım koçuna teklif yapmak? Yanlış karar. Biz çok transfer kafamıza yatmamasına rağmen "Vardır bir bildiği" dedik. Keşke yaz döneminin başından itibaren bizimle olabilseydi. Yoksa koçluğunu tartışmak saçma olur. Maccabi kariyeri, NBA'e gidişi. Yahudi lobisiyle mi izah edeceksin?
Emir Alkaş: Gönderilişinin ertesi günü evine gitmiştim. Kadın basketbol kolej maçı izliyordu. Kapıda görünce gülümsedi. Seslendiğini duydum: "Gel maç izleyelim. Ben kızlarla da çalıştım. Biliyorsun, değil mi?"