Bobbi

8 dk

Roberta 'Bobbi' Gibb'in bir ömüre sığdırdıkları saymakla bitmiyor. Ama muhtemelen özgeçmişinin en afili kısmında "Boston Maratonu'nu tamamlayan ilk kadın" yazıyor.

ABD Başkanı Lyndon Johnson, 20 Nisan 1964 günü Waldorf, Astoria'da katıldığı, Associated Press yöneticilerinin öğle yemeğinde önemli açıklamalarda bulundu. John F. Kennedy'nin ölümünün üzerinden kısa bir süre geçmişti ve Vietnam Savaşı tüm hararetiyle sürüyordu. Başkanlık koltuğunda zorlu günler geçiren Johnson, o gün nükleer silahların üretiminde kullanılacak malzemelere ayrılan bütçede kesintiye gideceklerini açıkladı. SSCB lideri Nikita Khrushchev de eşzamanlı olarak Moskova'da benzer bir açıklama yaptı ve bu gelişmeleri "daha barışçıl bir dünyaya doğru atılacak adımlar için kesin taahhütler" olarak niteledi.

Aynı gün, Winchester'da yaşayan genç kız, babasının kullandığı araçla Wellesley'ye doğru yaklaşıyordu ve muhtemelen bu politik gelişmelerden henüz haberi yoktu. En büyük tutkusunun peşinde küçük bir yolculuğa çıkmıştı. Genç kız, o gün Boston Maratonu'nu ilk kez izledi. O nisan gününde yaşadığı tecrübenin ardından hayatının tamamen değişeceğini hissetti ve aklından şunları geçirdi: "İşte, yeryüzünde insan denen canlı olmak hakkında benimle aynı şeyi hisseden insanlar. İnsan olmak ve bir hayat yaşamak için gereken bu inanılmaz haysiyet, güç ve dayanıklılık..."

Soğuk Savaş'ın nükleer savaşa dönüşmesinden korkulan o dönemden bugüne dünya politikası açısından pek bir şey değişmemiş olsa da Boston Maratonu'nu izleyen genç kızın o günden sonra attığı her adım kadınlara yönelik toplumsal normların değişmesine katkıda bulunacaktı.

Roberta 'Bobbi' Gibb, İkinci Dünya Savaşı devam ederken 2 Kasım 1942'de Cambridge, Massachusetts'ta doğdu. "Yürümeye başladığım günden beri koşuyorum" diyen Bobbi, koşmayı ruhani bir eylem olarak kabul ediyordu. Çocukluğunu geçirdiği Winchester'da doğayla iç içe büyürken, koşma sevgisi de orantılı bir ivmeyle arttı. Babası Tufts Üniversitesi'nde profesördü. Kendisi de 60'lı yılların başlarında aynı üniversitenin Güzel Sanatlar Müzesi Okulu'nda öğrenim görüyordu.

Boston Maratonu'nu izleyen Bobbi, artık kendine yeni bir amaç edinmişti. Bir gün o da o kalabalığın bir parçası olacaktı. Öte yandan bazı küçük sorunlar da mevcuttu tabii. Kadınların maratona katılması yasaktı ama neyse ki bundan Bobbi'nin haberi yoktu. O dönemde kadınlar için koşmaya elverişli, rahat ayakkabılar üretilmiyordu ama Kızıl Haç hemşirelerinin giydiği ayakkabılar en azından iş görürdü. Bir antrenörü yoktu ama erkek arkadaşı motosikletinin mesafe sayacıyla Bobbi'nin ne kadar koştuğunu ölçebiliyordu. Yani şartlar pek elverişli değildi belki ama bu çalışmamak için bir bahane de değildi.

"Doğada koşmayı seviyorum... Bir tepeye çıkıyorsunuz ve iki geyiğin 'Ne yapıyor bu?' der gibi size baktığını görüyorsunuz." Ünlü aktör ve komedyen Robin Williams'ın bu sözleri pek çok kros koşucusunun hislerine tercüman olabilir. Bobbi'nin koşu sevdası da bu duygularla paralellik oluşturuyor. Öyle ki 1965'te çıktığı yolculukta doğaya karışmak ve doyasıya koşmak ona bambaşka tecrübeler yaşatmıştı. Bobbi, o yıl Kaliforniya'ya doğru nişan alıp, köpeği Moot'la Volkswagen marka minibüsüne atlayarak ABD'yi bir kıyıdan diğer kıyıya kat etti. Gittiği her yerde durdu ve koştu. Kendi deyimiyle; Massachusetts'in tepelerini, Orta Batı'nın çayırlarını, Nebraska kırlarını, Sierra Nevada'yı, Rocky Dağları'nı ve Kaliforniya'yı daha önce görmediği tüm doğal güzellikleri hayranlıkla özümsedi.

Kaliforniya'da yaşarken koşu idmanlarına devam eden Bobbi, 65 kilometrelik mesafeleri koşabiliyordu. Artık harekete geçmenin vakti gelmişti. Bobbi, Şubat 1966'da kalemi kâğıdı kaptığı gibi muhatabı Boston Atletizm Birliği (BAA) olan bir mektup karaladı ve Boston Maratonu'na katılmak istediğini bildirdi. Aldığı cevap onu şaşırtacaktı. Yarış direktörü Will Cloney'nin imzasını taşıyan ret mektubunda şu cümle dikkat çekiyordu: "Kadınlar fizyolojik olarak 42 kilometre koşma kapasitesine sahip değiller."

Bobbi, maratonda koşmak için bir neden daha bulmuştu. Artık kendi kişisel hedefi için değil, insanların düşünce şeklini değiştirmek için de koşacaktı. Nisan ayında San Diego'dan yola çıkan Bobbi, üç gece dört gün süren yorucu bir otobüs yolcuğunun ardından yarıştan bir gece önce Winchester'daki aile evine ulaştı. Biftek ve elmalı turtanın başrollerde yer aldığı akşam yemeğine yarınlar yokmuşçasına hücum eden Bobbi, maratona katılacağı havadisini henüz babasıyla paylaşmamıştı.

Sabah saatlerinde bir heyecan dalgası Gibb'in yüreğini sarmıştı. Koşu için yüzme mayosunun üzerine bermuda şort ve kapüşonlu sweatshirt giymiş, ayaklarına ise erkek kardeşinin sneaker'larını uydurmuştu. Bir süre sonra kızının niyetini öğrenen baba ise vaziyetten pek rahatsız olmuş ve hışımla evden çıkıp gitmişti. Bu durumda onu Hopkinton'daki start çizgisine annesinin götürmesi gerekmişti. Başlangıç alanına geldiler ve tüm koşucular yerlerini aldı. Bobbi ise çalılıkların ardında saklanıyordu.

— Jennifer: "Bir manyak gibi araba kullanıyorsun!"

— Oliver: "Burası Boston. Herkes manyak gibi araba kullanıyor."

Bu diyalog pek meşhur Love Story filminde, başrol oyuncuları Ali MacGraw ve Ryan O'Neal arasında geçiyordu. 19 Nisan 1966 günü ise Boston yollarında 'manyak sürücüler' yerine sadece maraton koşucuları vardı. Bunun en yakın tanıklarından biri ise dört yıl sonra önce aynı isimli kitabı, sonra da filmin senaryosunu yazacak olan Erich Segal'di. Segal'in maraton gününe dair hatırladığı şeylerden biri ise uzun süre birlikte koştuğu genç kızdı. Bobbi, start verildikten sonra çalıların ardından seğirtip kalabalığa karışmayı başarmıştı. Artık maratonun bir parçasıydı. Tedirgin olduğu birkaç husus vardı elbette.

Ne de olsa maratonda kaçak olarak yer alıyordu. Acaba polis müdahalesiyle karşılaşabilir miydi? Seyircilerin tepkisi nasıl olacaktı? Bağırış, çağırış mı yoksa tezahürat mı duyacaktı? Peki diğer katılımcılar bu vaziyetten rahatsız olur muydu? Kısa bir süre içinde Bobbi'nin bir kadın olduğu katılımcılar ve seyirciler tarafından anlaşılmıştı. O da artık saklanmanın bir gereği olmadığına karar verip üzerindeki sweatshirt'ü çıkarıp atmıştı. Tepkiler hiç de korktuğu gibi değildi. Diğer sporcular alışılmışın dışındaki bu katılımcıyı gayet iyimser karşılarken, seyirciler de Bobbi'ye destek veriyordu.

Maratonda bir kadının yarıştığı haberi elbette basının da ilgisini çekti ve süratle geniş bir kitleye ulaştı. Wellesley Koleji'nden çıkan kız öğrenciler Bobbi'yi görebilmek için yol kenarında yerlerini almışlardı. Aldığı geri dönüşten ziyadesiyle memnun olan Bobbi'nin ise bitirmesi gereken bir yarış vardı. Aslında gücünü bir hayli idareli kullanmıştı. Çünkü bu yarışı bitirmesinin kadınlar hakkındaki önyargıları kırmakta oynayacağı rolün bilincindeydi. Ancak bir gece önce yediği ağır akşam yemeği ve yarış sırasında su içmemenin daha iyi olacağı yönündeki yanlış bilgisi son anlara doğru onu iyice zorlamaya başlamıştı.

Sonuç olarak, zorlukları aşmak tarih yazmanın bir parçasıydı. Bobbi, bitiş çizgisini geçtiğinde Boston Maratonu'nu tamamlayan ilk kadın oldu. Katılımcıların üçte ikisinden daha iyi bir derece yapmıştı. Onu bitiş çizgisinde ilk tebrik eden isimlerden biri Massachusetts Valisi John Anthony Volpe'ydi. Yarışın ardından Bobbi'nin babasına da mikrofonlar uzatıldı ve bu tarihi an hakkındaki düşünceleri soruldu. Sabahki hadiseyi çabuk unutmuş görünen baba, "Başaracağını biliyorduk!" diyerek kızıyla gurur duyduğunu belirtti. İnsanın 'fikir' dediği şey pekâlâ değişebiliyordu. Zaten Bobbi'nin amaçlarından biri de buydu.

Kathrine Switzer'ın zor kullanılarak maratondan çıkarılmaya çalışıldığı an.

Kathrine Switzer'ın zor kullanılarak maratondan çıkarılmaya çalışıldığı an.

Diğer taraftan, Boston Atletizm Birliği'nin fikri öyle hemen değişmedi. Bobbi'nin performansını dikkate almayarak büyük bir hata yapan Boston Maratonu yöneticileri, bir yıl sonra Kathrine Switzer'ı zor kullanarak maratondan çıkarmaya çalışırken hem unutulmaz bir skandala hem de spor tarihinin en ikonik fotoğraflarından birine imza atmış olacaklardı. Bobbi, 1967 ve 1968 yıllarında da kayıtdışı olarak maratonda yer aldı. Kadınların Boston Maratonu'na resmi olarak kabul edilmesi ise 1972 yılını bulacaktı.

Bobbi, daha sonraları hem hukuk hem de tıp alanında eğitim gördü. 70'li yıllarda epistemoloji ve renk görüşü üzerine MIT'de çalışmalar yaptı, 70'lerin sonunda ise Massachusetts Barosu'na kabul edildi. Uzun yıllar hukuk alanında çalışan Bobbi, 2000'li yılların ortalarından bu yana ALS hastalığının tedavisi üzerine çalışmalar yapıyor. Unutmadan, o aynı zamanda bir heykeltıraş, ressam ve yazar...

Bobbi tarihe geçtikten otuz yıl sonra, 1966, 1967 ve 1968'de elde ettiği dereceler BAA tarafından resmi olarak tanındı ve Bobbi, o yıllar için 'Boston Maratonu Kadınlar Birincisi' olarak kabul edildi. 2021 yılında ise Bobbi'nin bronz figürü 'The Girl Who Run' adıyla maraton güzergâhına yerleştirildi. Artık Boston Maratonu'na her yıl yaklaşık 30 bin kişi katılıyor ve bunun neredeyse yarısını kadınlar oluşturuyor. Bu yolculuğun ilk adımında ise Bobbi'nin imzası yer alıyor.

Socrates Dergi