Boksun Mahkûmları

9 dk

Tyson Fury-Deontay Wilder üçlemesi sona erdi belki ama modern zamanların en iyi düellolarından birine imza atan ikilinin yolları bundan sonra da kesişecek.

Üçlemeler boks dünyasında nadiren gerçekleşir. Bununla beraber pek çoğunun boks tarihinde özel bir yeri vardır. Geçtiğimiz ay bunlardan biri, Tyson Fury ile Deontay Wilder arasında gerçekleşti. Üçüncü maç, önceki ikisini geride bıraktı, ki genelde üçlemelerin hangi maçının en fazla konuşulacağı bilinmez. Her birinin hikâyesi farklıdır ve biri aradan sıyrılır. Muhammad Ali-Joe Frazier rekabetinde 'Thrilla in Manila', yani üçüncü maç; Arturo Gatti-Micky Ward üçlemesindeyse ilk maç diğerlerinden ayrılır. Fury-Wilder'daysa üçüncü maç, rekabeti zirveye yükseltti. İki boksör neredeyse hücrelerini ortaya koyarak bu maçı ve üçlemeyi boks tarihine kaydetti. İlk maç berabere, diğer iki maç Fury nakavtıyla sona erse de bu eşleşme kazanma-kaybetme denklemini aşarak son yılların en iyi üçlemesi olarak anılacak. Zaten üçlemeler kazanan ve kaybedenin ötesinde, iki boksörün ismiyle anılır. Hangi maçı kimin kazandığını çoğu kişi hatırlamaz bile. Üçleme, ikili rekabetin zirvesi olarak görülse de o rekabeti aşıp başka bir fenomene dönüşür.

Deontay Wilder, üçüncü maçın ardından Tyson Fury'nin elini sıkmayı reddetti. İkinci maç sonrasında Fury'nin eldivenine yumurta büyüklüğünde bir şey koyduğunu, hile yaptığını iddia etmişti. Yenilgiyi kabul etmemişti. 11'inci rauntta nakavt olduğu üçüncü maçın ardından ise "Sana saygı duymuyorum" diyerek Fury'nin elini havada bıraktı. Üçlemenin zihnen yıpratıcı süreci kendini gösterdi. Böyle düellolarda taraflar; hazırlık, maç, ikinci, üçüncü kapışma derken aynı süreçleri farklı şekillerde sürekli yaşarlar. Bir nevi rakipleri akıllarında, hayatlarına onunla devam ederler.

2000-2004 arasında Erik Morales ile Marco Antonio Barrera da bu süreçleri yaşadı. Julio Cesar Chavez sonrası Meksika boksunda sahneyi kim alacak tartışmaları içinde rekabet kurulmuştu. Bunun yanında Morales, Tijuana'da gettodan geliyor, işçi sınıfının temsilcisi olarak görülüyordu. Barrera ise şehirliydi ve orta sınıfla anılıyordu. Yani rekabet biraz da doğal olarak kurulmuştu. Daha ilk maç başlamadan birbirlerinden nefret ettikleri vücut dillerinden belliydi. Laf dalaşında da serttiler. Üçüncü maç bittiğinde kariyerleri farklı yönlere savruldu ama birbirlerine olan nefretleri devam etti. Wilder'ın Fury'ye saygısını bildirmesi kolay değil. Barrera-Morales gibi sportif mana dışında bir husumetleri olmasa da yine Morales-Barrera'da olduğu gibi birbirlerine karşı duyguyu uzun süre taşıdılar. Wilder ikinci maçta kariyerinin ilk yenilgisini aldı. Bu yenilgiyi sunduğu mazeretlerle kabul etmedi. İki karşılaşma arasındaki uzun süreçte Wilder'ın aklında muhtemelen ailesinden çok Fury vardı.

Burada boksu ve hatta dövüş sporlarını mental olarak incelemek faydalı olabilir. Her sporun kendine has zorlukları var. Bireysel sporlar, takım sporlarından ayrılabilir. Takım sporlarında yenildiğiniz zaman genelde sonraki hafta başka bir maç vardır. Yanınızda da takım arkadaşlarınız. Bu hayal kırıklığını kısa sürede atlatma şansınız bulunur. Bireysel sporlardaysa başroldeki bireyleri hazırlayan bir takım olsa da yenilgiyi sporcu kendi karşılamak durumundadır. Dövüş sporları da burada pek çok bireysel spordan ayrılır. Teniste yenilgiden bir hafta sonra yeni bir turnuva düzenlenir. Sporcu kaybetmenin hissiyle en fazla altı gün beklemek zorundadır. Dövüş sporlarında ise bir maç kaybedildiği zaman, dövüşçü eğer ki hasar almadıysa ve bir sakatlığı yoksa, ortalama üç ay başka bir maçın ayarlanması için beklemek durumundadır. Bu süre boyunca bir kaybeden olarak o psikolojiyle yaşamak zorundadır. İş üçlemeye geldiğindeyse durum şüphesiz daha da zorlaşır. Artık dövüşçünün aklında aynı rakip sürekli dolaşır.

İşte bu şartlarda Wilder, pandeminin de etkisiyle, maçın gerçekleşmesi için 19 ay bekledi. İkinci kapışmadaki yenilgiyi kabul etmediği için takımını ve koçunu değiştirdi. Aklındaki tek hedefi gerçekleştirecek şekilde tüm ekibini yeniden düzenledi. Ona göre antrenmanlar yaptı. Tarihin en bitirici sağlarından birine sahip olsa da bunu ikinci maçta kullanamamıştı ve daha etkili olabilmek için boksunu geliştirmeye yöneldi. Bu süreçte kendini bir boksör olarak yeniledi. Bir boksör olarak daha iyiye gitse de seviyesi, odağındaki rakibi karşılayamadı.

Manny Pacquiao'nun kariyerinde de Wilder gibi üçlemelerin etkisi büyük. Hatta üçlemeler onu bir yıldıza dönüştürdü. Üçlemenin unsurlardan biri de ikilinin iyi eşleşmesi. Bu iyi eşleşmeden de bir öğrenme süreci ortaya çıkıyor. Pacquiao, Erik Morales ile yaptığı ilk karşılaşmada tıpkı Wilder gibi bitirici soluna güvendi. Ancak o solu bulamadı. Dolayısıyla Freddie Roach ile çalışmalarında bu solu devreye sokmak için açılara ve sağı da kombinasyonlara eklemeye odaklandılar. Bunun neticesinde Pacquiao, ikinci ve üçüncü maçlarda Morales'i nakavt etti. Pacquiao'nun yıldız statüsüne ulaştığı eşik, Morales karşılaşmalarıydı. Bu öğrenme süreci ona aşama kaydettirdi. Artık iki eliyle de nakavta gidebilen ve baskısını her açıdan kurabilen bir boksördü. Wilder da ikinci ve üçüncü kapışmalarda aynı boksu yapmadı. Üzerine ekleyerek, gövdeye giderek, sağ yumruğunu kurmaya çalışarak geldi. En nihayetinde yeterli olmadı ama yine de kendini geliştirmek için elinden geleni yaptı. Üçlemenin boynu bükük tarafı olsa da artık aynı boksör olduğunu söyleyemeyiz. Yine de yenilgiyi kabul etmek Wilder için kolay değil.

Bütün bu ağır tabloya rağmen Deontay Wilder, son mücadeleden bir hafta sonra Tyson Fury'yi kutlayan bir mesaj paylaştı. Belki buradan bir saygı doğacak, belki de duygular daha karanlık yerlere yönelecek. Zaman geçtikçe değişimleri göreceğiz. Çünkü tarih bize böyle bir üçlemeden sonra iki boksörün aynı kaldığını söylemenin güç olduğunu gösteriyor.

Joe Frazier, Wilder'ın aksine, kariyerini tanımlayan üçlemenin son karşılaşmasının hemen ardından "Ona bir duvarı yıkabilecek yumruklar attım. O gerçek bir şampiyon" diyerek Muhammed Ali'yi övmüştü. Fakat Ali'nin kendisine taktığı lakapları ve davranışlarını unutmadı. Ali'nin özür için New York Times'a yazdığı mektup bile yetmedi. "Yüzüme karşı özür dilemedi" diyerek bu burukluğu ölümüne kadar taşıdı. İkisi başta arkadaşlardı. Frazier'ın kaldıramadığı, iş rekabete gelince Ali'nin takındığı tavırdı. Bunun bir oyun olduğunu kabul edemedi. Kendini ihanete uğramış hissetti. Bu hissi hayatı boyunca taşıdı.

Muhammed Ali ile Joe Frazier'ı karşı karşıya getiren Thrilla in Manila

Muhammed Ali ile Joe Frazier'ı karşı karşıya getiren Thrilla in Manila

Pulitzer ödüllü yazar David Halberstam; AliFrazier'a dair "Teknik olarak üç maçın ikisini kaybeden Frazier, insanların Ali'yi yücelttikleri gibi onu da yücelttiklerini anlamamış gibi görünüyor. Ali'nin büyüklüğünü, Frazier'ın eşit derecedeki büyüklüğüyle bilebiliyoruz. Sonuçta dövüşçü olarak ikisi arasında gerçek bir fark yok. Sporseverler ve tarihçiler geçmişe baktıklarında bu maçları klasik olarak düşünecek ve kazanan ya da kaybeden görmeyecekler. Hoşunuza gitsin ya da gitmesin, bu adamlar birbirinin ve o üç gecenin mahkûmuna dönüştüler" demişti. Ali ile Frazier, görüşmeseler de birbirlerini hep gözlediler. Frazier öldüğünde, ilerleyen hastalığına rağmen Ali saygısını sunmak için cenazede yerini almıştı. Aradaki sorunlara, burukluğa rağmen, kimse onların birbirine duyduğu saygıyı hatta sevgiyi inkâr edemez.

Arturo Gatti-Micky Ward eşleşmesi ise bir rekabetle başlayan üçlemenin yoğunluğunun nerelere gidebileceğini sergiliyor. Gatti de Ward da 2002'de karşılaştıklarında ne yenilgisiz karneye ne de dünya şampiyonluk kemerine sahiptiler. Bir kere olup bitecek bir karşılaşma için buluştukları düşünülüyordu. Buna karşın ortaya çıkan şey, insan bedeninin ve azminin zirvelerinden biriydi. Tarihe geçen o dokuzuncu rauntta dahi kimse pes etmedi. Sonunda Ward çoğunluk kararıyla kazandı. Ardından gelen bir buçuk yıldaki iki maçı Gatti galip bitirdi. Tarihin en iyi üçlemelerinden biri geride kalmıştı. Ward bu maçların ardından kariyerini noktaladı. Gatti ise dört yıl sonra yapacağı kariyerinin son maçında antrenör olarak Ward'ı köşesine aldı. İkilinin varoluşu yaptıkları maçlarla ve geçirdikleri süreçlerin ardından birbirine geçmişti.

The Fighter filmi Ward Kardeşler'i ve WardGatti maçını konu edinir. İkili, 2009'da filmin setine gideceklerdi. Bu plan gerçekleşemedi çünkü Gatti vefat etmişti. Kayıtlara intihar olarak geçen ölümü Freddie Mills, Sonny Liston, Alexis Argüello gibi boksörlerde olduğu gibi gizemini koruyor. Nihayetinde Gatti hayatta değildi ve Ward için de hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ward, Gatti'nin ölümünden sonra, "Onu her gün ölesiye özlüyorum. Büyük bir parçam gitti. Biriyle otuz raunt dövüşür, birbirinizi öldürmeye çalışır ve sonunda büyük bir saygı duyarsınız. Bunu ancak savaşmış olanlar anlayabilir" demişti. Muhtemelen bu kader ortaklığı daha açık anlatılamaz.

Üçlemeler farklı şekillerde öznelerini dönüştürüyor. En başta andığımız Barrera ve Morales'in birbirinden nefret etmeleri aralarındaki rekabetle başladı. Uzun süre de devam etti. Buna karşın ikili şu sıralar YouTube'da beraber boks programı yapıyorlar. İç içe geçen hayatları bu kez ekran karşısında devam ediyor.

Fury-Wilder üçlemesi de sona erdi. İkili; yüreklerini, ruhlarını, tutkularını bu maçlara kattı. Wilder muhtemelen Fury'den daha fazla etkilendi. Mesajında üçlemenin büyüklüğünü anladığını belirtse de yaşadıklarının esas etkileri yıllar içinde ortaya dökülecek. İkisi de birbirinden izler taşıyarak kariyerlerine, hayatlarına devam edecekler. Yıllar sonra geriye dönüp bakıldığındaysa kazanan ya da kaybeden hatırlanmayacak.

Socrates Dergi