socratesXreflect_alt

Bolsonaro'nun Futbolcuları

10 dk

Brezilyalı yıldızlar neden ırkçı söylemleriyle tanınan Jair Bolsonaro'yu destekledi? Güncelden tarihe giderek bu sorunun izini sürdük.

Brezilya'da Jair Bolsonaro'nun kazandığı seçim zaferinin yankıları sürüyor. Irkçı, diktatörlük yanlısı, homofobik ve kadın düşmanı söylemleriyle gündeme gelen ve bugüne kadar ciddiye bile alınmayan bir siyasetçinin Latin Amerika'nın en büyük ülkesinde seçim kazanması, üzerine çokça düşünülmesi gereken bir mesele. Diğer yandan meselenin en çok ilgi çeken yanlarından biri de Bolsonaro'nun destekçileri arasında Ronaldinho, Neymar ve Kaka gibi futbol yıldızlarının yer alması.

Brezilya'da 1970'lerin sonları ve 80'lerin başlarında, askerî rejimden demokrasiye geçiş sürecinde ortaya çıkan güçlü toplumsal muhalefet, ülkenin siyasi kültüründe çok önemli bir yere sahip olan futbolda da kendini göstermiş ve elinizde tuttuğunuz dergiye adını veren Socrates'in öncülüğünde bir demokrasi hareketi yükselmişti. Ancak Brezilyalı futbolcuların siyasi görüşlerini dile getirmeleri ya da toplumsal sorunlarla ilgili söz almaları daha çok 1980'lere özgü bir gelenek olarak kaldı. Peki, bugün ne oldu da futbolcular birdenbire siyasi propaganda yapmaya başladılar? Hem de eski geleneğin aksine faşist bir adayın seçim kampanyasını destekleyecek şekilde?

Korku ve Nefretin Zaferi

1970'lerde Brezilya'nın askerî rejim yıllarında yüzbaşı olarak görev yapmış olan Bolsonaro, "ülke tarihinde daha önce eşi benzeri görülmemiş bir temizlik yapmak" gibi faşist tehditlerle seçimleri kazandı. Brezilya gibi güçlü toplumsal hareketlere ev sahipliği yapan ve 13 yıl boyunca İşçi Partisi (PT) iktidarında sol hükümetler tarafından yönetilen bir ülkede faşizmin bu denli büyük bir tehdit olarak karşımıza çıkması elbette kendiliğinden olmadı. Bu noktaya gelinmesinde büyük rol oynayan toplumsal kutuplaşma ortamını, son yıllarda gelişen ekonomik ve siyasi krizin doğrudan bir sonucu değil, krizi fırsat bilen sağ muhalefetin PT'yi devirmeye yönelik saldırılarının bir ürünü olarak görmek gerekiyor.

Özellikle son üç yıldır PT'ye (ve aslında tüm solculara) yönelik nefret söylemleriyle yaratılan güvensizlik algısı, Bolsonaro'yu iktidara getiren en temel dinamik oldu. PT, sadece ekonomik krizin değil, siyasetin tümüne sirayet etmiş yolsuzlukların ve son dönemde tırmanan şiddetin baş sorumlusu olarak hedef tahtasına oturtuldu. Böylelikle "değişim" sloganıyla ortaya çıkan Bolsonaro’nun "Tanrı herkesin, Brezilya her şeyin üzerinde" sloganıyla muhafazakâr tabandan (özellikle de nüfusun yaklaşık yüzde 25'ini oluşturan Evanjelistlerden) destek alması ve PT'ye yönelik öfke ve nefretin üzerinde yükselmesi için önemli bir alan açılmış oldu.

Brezilya'nın içine sürüklendiği kutuplaşma ortamında oluşturulan algılar, Latin Amerika'nın 'ılımlı sol'unu temsil eden PT'nin radikalleşmesine (hatta şeytanlaşmasına), diğer yandan (Fransa'nın aşırı sağcısı Le Pen'in bile fazla aşırı bulduğu) Bolsonaro'nun aykırılıklarının normalleşmesine neden oldu. Bu da aslında demek oluyor ki Bolsonaro'ya destek verenlerin hepsi onun faşizan eğilimlerini paylaşmıyor. Hatta tersine, onu bir kurtarıcı olarak görüyorlar. PT, nasıl kriz ve yolsuzluklarla eş bir sembole dönüştürüldüyse Bolsonaro da ülkeyi bu sorunlardan kurtaracak dürüst ve güvenilir bir kahraman hâline gelmiş durumda. Ona oy verenlerin çoğu, Bolsonaro'nun bunu nasıl yapacağı üzerine çok fazla düşünmüyor. "Sırf değişiklik olsun" ya da "yeter ki PT gitsin" diye ülkelerinin geleceğini nasıl bir ateşe attıklarının farkında bile değiller. Tıpkı Bolsonaro'ya destek veren futbol yıldızları gibi.

Bolsonaro'nun Canarinha'sı

Brezilya'da devlet başkanı adaylarının seçim sürecinde tartışma programlarına katılmaları önemli bir gelenektir. Bolsonaro bu geleneği bozan ilk aday oldu ve hiçbir televizyon kanalının teklifini kabul etmedi. Ancak Bolsonaro, nadiren kamuoyu önüne çıkmasına rağmen Neymar, Ronaldinho, Rivaldo ve Cafu gibi Brezilya Milli Futbol Takımı'nda (Canarinha) top koşturmuş önemli yıldızların sayesinde, kılını bile kıpırdatmadan çok başarılı ve popüler bir halkla ilişkiler kampanyasına kavuştu. Buna bir de Kaka, Felipe Melo ve Lucas Moura eklenince ortaya dev bir kadro çıktı. Bu futbolcuların Bolsonaro'ya destek mesajlarında Brezilya'daki kutuplaşma ortamında türeyen algıların açık bir tezahürünü görmek mümkün.

Seçim sürecinde futbol yıldızları arasından Bolsonaro'ya oy vereceğini ilan eden ilk isimlerden biri, milli takım formasını 149 kez giyerek rekor kırmış olan Cafu oldu. 13 Ağustos'ta Bolsonaro'nun destekçilerine ait bir sosyal medya hesabında Cafu'nun oyunu Bolsonaro'ya vereceğini açıkladığı bir video yayınlandı. Ardından, 17 Ağustos’ta Veja dergisi, Evanjelist ve muhafazakâr kimliğiyle öne çıkan Kaka'nın Bolsonaro'yla görüşmek için randevu istediğini duyurdu. Palmeiras'ta forma giyen ve Kaka gibi Evanjelist akımın temsilcilerinden olan Felipe Melo'nun attığı golü başkan adayına adaması ise epey tartışmaya neden oldu ve Melo'nun Brezilya Spor Yüksek Mahkemesi'nde (STJD) yargılanmasını gündeme getirdi. Diğer yandan Neymar, Gabriel Jesus ve Alisson Becker gibi futbolcular, desteklerini Bolsonaro'nun Instagram'daki paylaşımlarını beğenerek gösterenler arasındaydı.

İngiltere'de oynayan Lucas Moura ise, Bolsonaro'yu destekleyen bir dizi tweet atarak bir polemik başlattı. Moura, 10 Eylül'de Twitter hesabından Brezilya'nın değişikliğe ihtiyacı olduğunu ve Bolsonaro'nun siyasete yeni bir soluk getireceğini söyledi. Bunun üzerine takipçilerinden biri ona bahsettiği siyasetçinin otuz yıllık bir politikacı olduğunu hatırlatarak 'yeni'nin sözlük anlamına bakmasını istedi. Moura ise cevap olarak Bolsonaro'nun yolsuzluğa karışmış onca siyasetçinin arasında dürüstlüğüyle dikkat çektiğini ve en azından söylemlerinde bir 'yenilik' olduğunu belirtti. Bolsonaro'yu ırkçılıkla suçlayan takipçilerini ise, "Irkçı olsaydı hapse girerdi" diye yanıtladı (O tarihte Rio de Janeiro'da bir mahkeme, Bolsonaro'nun Afrika kökenliler için sarf ettiği sözlerden dolayı yargılanmasına gerek olmadığına hükmetmişti.) Moura'nın söyledikleri, Bolsonaro'yu olduğu gibi değil, görmek istediği gibi gören seçmen profilini ortaya koyması açısından önemli.

Kuşkusuz, bu süreçte en çok dikkat çeken iki isim Ronaldinho ve Rivaldo oldu. Ronaldinho, seçimlerin ilk turunun yapıldığı 7 Ekim günü, 38 milyon takipçisi olan Instagram hesabında üzerinde 17 numaralı (Bolsonaro'nun aday numarası) formasıyla bir pozunu paylaştı ve şunları yazdı: "Daha iyi bir Brezilya için, barış, güvenlik ve bize mutluluğu geri getirecek birini istiyorum. Brezilya'da yaşamayı seçtim ve herkes için daha iyi bir Brezilya istiyorum." Bu sözler, Bolsonaro'nun siyasi eğilimi hakkında hiçbir fikri olmayan apolitik seçmenlerin bakış açısını tam anlamıyla ortaya koyuyor. Aynı gün Rivaldo'nun paylaştıkları ise Bolsonaro'nun nasıl biri olduğunun gayet farkında olan ama bunu umursamayan seçmenlerin görüşlerini yansıtıyor. Hatta Rivaldo'nun bunu ortaya koyuş biçimi o kadar basit bir mantığa dayanıyor ki, Siyaset Bilimi bölümlerinde Seçmen Davranışları dersinde okutulabilir nitelikte:

"Brezilya’nın en büyük sorunları: Ekonomik kriz, işsizlik, şiddet, sağlık, eğitim ve yolsuzluk. Bu seçimlerde tartışılanlar: Cinsiyet, maçoluk, ırkçılık ve feminizm. Şunu anlamanız lazım: OYUNUZLA DEVLET BAŞKANI SEÇECEKSİNİZ, BABANIZI DEĞİL! İhtiyacımız olan şey, devlet başkanının ülkemizin sorunlarını çözmesi, bize değerlerimizi öğretmesi değil, bunu evde ve okulda öğrenmemiz lazım. Eğer değerlerimizi devlet başkanından öğrenmiş olsaydık, şu an hepimiz Curitiba’da hapishanede olurduk." Rivaldo, bu mesajıyla eski Devlet Başkanı Lula da Silva'ya öyle gösterişli bir çalım attı ki, tribünlere oynamak diye buna denir!

Socrates'in Mirasına Ne Oldu?

Diğer yandan sesini yükselten futbolcular arasında Bolsonaro karşıtları da vardı. Ekim başlarında Atletico Paranaense takımı oyuncuları sahaya Bolsonaro'nun "Brezilya sevgisiyle hep beraber gidelim" sloganının yazdığı (ve takıma dava açılmasına yol açan) tişörtlerle çıktıklarında, tişörtü giymeyi reddeden tek isim Paulo Andre olmuştu. Andre ayrıca, Democracia Sim (Demokrasiye Evet) adlı Bolsonaro karşıtı bildiriye imza atan tek futbolcuydu. Diğer yandan eski futbolcu Juninho Pernambucano, Globo'da spor yorumcusu olarak çalıştığı dönemde sansüre uğradığını, hiçbir gazetecinin onu desteklemediğini ve politik görüşleri yüzünden sözleşmesinin yenilenmediğini açıkladı. Globo'daki işini kaybetmesinin ardından ailesiyle birlikte ABD’ye yerleşen Pernambucano tepkisini şu sözlerle dile getirdi: "Sağcı bir futbolcu gördüğüm zaman çıldırıyorum. Biz alt tabakadan geliyoruz, kitleler bizi yeniden yaratıyor. Onlara nasıl sırtımızı döneriz? Bolsonaro’yu nasıl desteklersin kardeşim?! Aslında o palyaçoya minnettarım. Birlikte oturup kalktığımız, yemeğimizi paylaştığımız insanların gizli faşist olduğunu gösterdi. Ne akraba ne arkadaş; gericilerin evimde ya da hayatımda yeri yok."

Socrates'e dair en önemli biyografilerden birini kaleme alan Andrew Downie, futbolcuların Bolsonaro'ya destek vermelerinin büyük bir hayal kırıklığı olduğu konusunda Pernambucano'yla aynı fikirde. Downie, Folha de Sao Paulo gazetesine verdiği röportajda şunları söyledi: "Bugünkü futbolcular Socrates'in tam tersiler. Çok fazla para kazanıyorlar ve nereden geldiklerini hiç önemsemiyorlar. Socrates'in yerine konuşamam ama bence Corinthians'lı bir futbolcunun ya da Palmeiras, Tottenham gibi büyük takımların Bolsonaro lehine konuştuğunu duymak Socrates'i dehşete düşürürdü.” Downie'ye göre bu Brezilya'ya özgü bir durum değil: "Amerikan futbolunda siyahların haklarını savunan Colin Kaepernick var, basketbolda LeBron James var. Sosyal haklar için mücadele eden sadece iki yıldız oyuncu var. Futbolda kimse bunu yapmıyor. Messi ve Cristiano Ronaldo'yu aklınıza bile getirmeyin."

Peki, Socrates'in yetiştiği Brezilya'da durumun farklı olması beklenemez miydi? Downie, şöyle diyor: "Bugün hâlâ 'Corinthians Demokrasisi'ni konuşuyor olmamızın nedeni, futbolda bir daha böyle bir şeyin gerçekleşmemiş olması. Dünyada hiçbir büyük takım, futbolculara konuşmaları için destek vermedi, hiçbiri Corinthians'ın yaptığı gibi seslerini yükseltmeleri için onları cesaretlendirmedi, bir daha hiç kimse Socrates'inki gibi bir etki bırakmadı."

Oysa Socrates'in mirasını sadece futbolda aramak doğru değil. Eğer futbolcuların Bolsonaro mesajlarına bakarak ülkedeki kutuplaşmayı görebiliyorsak, Bolsonaro'nun saldırdığı insan hakları ve demokrasi gibi evrensel değerleri sahiplenen Socrates'in sözlerinde de faşizme karşı mücadele ruhunu hissedebiliriz. Socrates'e göre, Brezilya'nın melez kültürü ülkenin en büyük zenginlik kaynağıydı ve bu kültür sayesinde dünyayı ayrımcı değil özgürlükçü gözlerle görebilmek mümkündü. Socrates, ölümünden bir yıl önce, 2010'da BBC'ye verdiği röportajda “İnsanlar bana söz almam için güç verdiler, ben de onlar için sesimi yükseltiyorum” demişti. Bu yüzden bir kez daha, teşekkürler Doktor!

Socrates Dergi