
Böyleydi Dünyaları
4 dk
Sally Rooney, en iyi genç romancılar arasındaki konumunu Normal İnsanlar'la birlikte sağlamlaştırdı. Ve bize futbola dair birkaç güzel satır bıraktı. İlk amacı bu olmasa da...
"Spora ilgisizdi; beden dersi onda kaygı uyandırırdı. Maça giderken serviste müzik dinledi, kimse onunla konuşmadı. Dışarıda: siyah inekler, yeşil çayırlar, kahverengi damlı beyaz evler. Marianne gerçek hayatın çok uzakta bir yerde olduğu ve onsuz gerçekleştiği hissine kapılmıştı; yerini öğrenebilecek, bir parçası olabilecek miydi, bilmiyordu. Okuldayken bu hisse sık sık kapıldığı olurdu ama bu hisse gerçek hayatın nasıl göründüğüne ya da ne hissettirdiğine dair kesin bir görüntü eşlik etmezdi. Tek bildiği, gerçek hayat başladığında, artık onu hayal etmesine gerek kalmayacağıydı."
Sally Rooney'nin Normal İnsanlar'ının sıradan pasajlarından biri bu. Lisede tanışan Marianne ile Connell'ı anlatan kitapta daha büyük temalar vardır: 2008 krizi sonrası İrlanda, Trinity College'daki sınıfsal farklar, modern ilişkilerdeki zorbalık, şiddet… Ama temelde öyküyü sürükleyen, uyum sorunları yaşayan Marianne'dir. Onu doğduğu yere bağlayan tek şey Connell'dır belki de… İzlemeye gittiği takımın forvetinde de aynı isim vardır: "Yetmişinci dakikada Connell şut çekti ve top defans oyuncularının üzerinden geçerek ağlarla buluştu. Herkes çığlığı bastı, Marianne bile; Karen kolunu Marianne'in beline dolayıp sıktı. Hep birlikte seviniyorlardı; aralarındaki sıradan sosyal ilişkiler büyülü bir şekilde erimiş gibiydi."
Sally Rooney kitaplarının zenginliği böyle detaylarda gizli. İrlandalı, ilk kitabı Arkadaşlarla Sohbetler'de de son eseri Normal İnsanlar'da da Amerika'yı yeniden keşfetmiyor. Salinger, Rachel Cusk gibi yazarlarla kıyaslanması da boşuna değil. İrlandalı, modern dünyaya entegre, sıradan ama derinlikli karakterler yaratıyor, bir yandan İrlandalı bir yandan da küresel hikâyeler oluşturuyor. Arabada dinlenen Vampire Weekend şarkıları, dünyayı değiştireceğine inanan öğrenciler, okul kantininde tartışılan Deleuze kuramları, caka satılan edebiyat kulüpleri, eski püskü trenlerle dolaşılan Avrupa...
Her satırında iyi bir gözlemci olduğunu belli eden Rooney'nin karakter yaratımında da sporun rolü var. Kilit bir yerde duvardaki Gerrard posterinin sözü geçiyor, başka bir bölümdeyse hayatındaki erkekleri kıyaslayan Marianne'in aklına Connell'ın iki özelliği geliyor: "İçinde uzaylılar olan video oyunları oynayan, futbol antrenörleri hakkında fikir sahibi olan biri." En nihayetinde fakir, zeki ve yakışıklı Connell hem Jane Austen kitaplarına hem de Premier Lig'e tutkuludur.
Normal İnsanlar'ın en vurucu bölümlerinden birinde Connell, eski bir arkadaşını, Rob'u hatırlar. İntihar eden Rob'a dair Connell'ın aklına gelen imgelerden biri yeşil sahalara aittir: "Cenazeden sonra ağladı ama ağlamak yetmiyordu. Beşinci senelerinde Connell bir futbol maçında gol attığında Rob sahaya atlayıp sarılmıştı ona. Connell'ın adını haykırmış ve alnını coşku dolu öpücüklere boğmuştu. Birsıfırdı daha maç, bitmesine de yirmi dakika vardı. Ama o zamanlar böyleydi dünyaları. Günlük hayatlarında duygularını öyle dikkatle bastırıyorlar, öyle daraldıkça daralan alanlara sıkışıyorlardı ki en ufak bir olay bile delirtici, korkutucu bir önem kazanıyordu. Maçlarda birbirlerine dokunabilir, ağlayabilirlerdi." Sally Rooney, kısa sürede adını dünyanın en iyi romancıları arasına yazdırdı. Hayranlıkla okuduğum sayfalarına bakarken Connell gibi hissediyorum: "Romanlardaki insanların evlenmelerini bu kadar dert etmek ciddi bir entelektüel iş değilmiş gibi geliyor ona. Ama yalan değil, edebiyat duygulandırıyor onu." Connell'dan farkım, hâlâ bazen maç önü yayınlarını kitaplara tercih etmem. En azından o, üniversitede bu hobisini terk etti.