
Burası Boston, Buradan Çıkış Yok
10 dk
Boston'ı ABD'nin en başarılı spor kenti yapan ne? Oyunla kurdukları tutkulu ilişki mi yoksa akademiden beslenen karar mekanizmaları mı?
ABD, sporun sosyal hayattaki yeri açısından dünyanın bir numaralı ülkesi. Sadece Olimpiyat Oyunları'ndaki başarısı, yetiştirdiği sporcu sayısı veya yarattığı ekonomi değil bunun sebebi. ABD, spor izleme kültürü açısından da açık ara zirvede. Ama Amerikalıların spora eğlence açısından bakması ve tutku azlığı nedense aynı ölçekte güçlü bir etki yaratmıyormuş izlenimi veriyor. Avrupa'da belki bir maç için hayat duruyor, insanların genel psikolojisi altüst oluyor ama ABD'de duygusal tepkimeler aynı ölçekte olmasa da süreklilik ve çeşitlilikle bunu fersah fersah kapatıyorlar.
Ancak Amerika Birleşik Devletleri'nin ne kadar büyük olduğunu bazen unutuyoruz. Adı üstünde aslında, Birleşik Devletler. O kadar farklı milletin birleşimi ki... Elbette bu kültür mozaiğini harmanlamış olmalarının sonucu üniter bir devlet yaratabilmişler ve bu farklı kimlikleri görece homojenleştirmişler ama bu devasa coğrafyada çok farklı kültürel faktörlerin etkin olabileceğini göz ardı etmemek gerekiyor. O nedenle "tipik Amerikan tepkisi/yaklaşımı" diye genellediğimiz pek çok şey, bölgesel olarak ciddi farklılıklar gösterebiliyor. Bu nedenle ABD'nin her yerinde izleyici profili 'tiyatro seyircisi' kıvamında değil. İstisnai durumlardan bahsetmiyoruz elbette. Maçlara devre arasında gelen rahatlıktaki Miami seyircisi arasında da ultra grubu vardır belki ama sonuçta genel bölge profilleri belli.
Bu dev coğrafyada büyük oranda spor kültürü de homojen. Tipik Amerikan mottosu "Olabileceğinin en iyisi ol"dan hareketle her yerde spor bireyselliğe daha indirgenen ama mutlaka en üst düzeyde rekabetçi olarak yapılıyor. Seyredilirken de 'eğlence' sektörünün bir parçası olarak gerçekten sinema/televizyon/tiyatro ürünü gibi takip ediliyor. Bu açıdan, yerel farklılıklar çerçevesinde diğerlerinden en çok ayrılan ise Boston. Aslında Boston, ABD'nin büyük şehirleri arasında olsa da New York, Los Angeles, San Francisco, Şikago gibi metropollerle pek karşılaştırılacak seviyede değil. En nihayetinde sporun gelişmesi için ekonomi, ekonominin gelişmesi için de nüfus lazım. Bütün ülkelerde sporun merkezinin en büyük şehirler olması tesadüf değil ancak eğer ABD için 1 numaralı spor şehri seçilecekse Boston gerçekten çok ciddi bir aday.
Bunun çok değişik sebepleri var elbette. Öncelikle Boston, Amerika kıtasının ilk şehirlerinden biri. Kıtanın keşfinden hemen sonra, 1630'da kuruldu. Yıllarca temel liman olduğu için kültür orada demlendi. Kurucuları büyük oranda İrlandalılar olduğu için ciddi bir İrlanda altyapısına sahip. Ama ardından liman etkileri ile yeni kıtaya gelen giden herkes bir iz bırakmış. Ticaret büyümüş, hiçbir zaman başkent olmasa da hep merkez şehir olmuş. ABD Bağımsızlık Savaşı da Boston'da başlıyor. Zaman içinde en köklü üniversiteler de burada filizleniyor. Harvard ve MIT gibi alanlarında dünyanın en iyi iki üniversitesi dışında ilk 100'de tam 11 üniversite var Boston'da. Yani, aynı zamanda ABD'nin akademik kalbi...

Bütün bu kültürel mozaiğin içinden de ABD'nin geri kalanından çok farklı bir spor şehri çıkıyor. Boston'ın tüm takımlarının iddialı olması bir yana şehrin kendine ait kültürünü de bir spor ekolüne dönüştürmüş durumdalar. Buz hokeyinde Bruins, basketbolda Celtics, Amerikan futbolunda Patriots ve beyzbolda Red Sox düzenli olarak iddialı ve yukarıda kalmayı başaran takımlar. Bunun temel sebeplerinden biri dört takımın da iddialı oldukları dönemde bile uzun vadeli düşünmeyi bırakmamaları. Özellikle tek bir sezonda bile dengenin değişebildiği NFL'de tam 15 yıldır şampiyonluk için oynayan Patriots bunun en iyi örneği. Son dönemde "Asla Patriots ile takas yapmayın" lafı slogan hâline geldi. 2002'deki şampiyonluktan sonra 2017'ye kadar rekabetçi kalmalarının tek sebebi de bu politikaları. Tom Brady hariç herkesi takas edebileceklerini, sürekli kendilerini yeniden tanımlayabileceklerini gösterdiler. Değişiklikten asla çekinmediler, derslerine iyi çalışıp, var olan düzenin konformizmi yerine araştırma ile daha iyisini bulmaya çalıştılar. Benzerleri Celtics ve Bruins için de geçerli. Ücret tavanı olmayan beyzbolda Red Sox için durum biraz farklı olsa da orada da Boston oyuncu değerlemesinde hep rakiplerinden bir adım önde olan taraf oldu. Akademik kültürün etkisi midir bilinmez ama öğrenci seçimi konusunda iyi oldukları kesin.
Değişimden çekinmese de kıtanın en eski şehri olarak muhafazakâr bir tarafı da var Boston'ın. Hatta 1990'lara kadar bol bol ırkçı olarak nitelendiler. Celtics'in düzenli olarak en fazla beyaz oyuncuyu barındıran takım olmasıyla ilişkilendirildi bu. Ama çok da temelli sayılmaz. Celtics'in çok başarılı olduğu 1960'larda beyaz oyuncu oranı lig genelinde daha yüksekti. O yüzden tarihinde Bob Cousy, John Havlicek gibi beyazlar olmasından doğal bir şey yok. 1980'lerde ise lig çok daha siyah ağırlıklı hâle dönüştüğünde takımın lider oyuncuları Larry Bird ve Kevin McHale olduğu için bu söylem gelişti. Lakin Bird ve McHale o dönemin en iyi on oyuncusu arasındaydı. Derilerinin rengi değil yetenekleri belirleyiciydi. Ama bir kere damgayı yediğiniz zaman onu silmek kolay olmuyor.

Boston'ın akademik kimliği daha önde olsa da spor seyircisi, en azından tribüne giden seyirci profili hayli farklı. Biraz da haksız şekilde ırkçı damgası yemesinin temelinde de bu seyirci profili var. Elbette on binlerce seyirci homojen değil ama Boston spor seyircisi büyük oranda mavi yakalı ve oldukça da tutkulu. ABD'nin demiryolu ve liman merkezi olduğu için çok sayıda demiryolu ve liman işçisi var. Taraftarlarının önemli bir kısmını da bu grup oluşturuyor. Daha tutkulu bir seyirci kitlesi, aynı zamanda köklü ve sporu çok bilerek izliyorlar. Hem sporu bilip hem de tutkuyla takımına bağlı olunca da Birleşik Devletler standartlarında sesi oldukça gür çıkan ve zaman zaman da acımasız olan bir kitle oluşuyor. Nitekim Celtics, Bruins ve Red Sox düzenli olarak "Tribün etkisiyle oynaması en zor deplasman" listelerinde ilk sıralarda yer alıyor. Patriots buna pek dâhil değil. Çünkü NFL'de çok daha saldırgan seyirci kitleleri var. Üstelik Patriots Boston'ın merkezinde oynamadığı, Gillette Stadı da Foxborough banliyösünde yer aldığı için seyirci profili de biraz daha farklı.
Boston'ı ABD spor coğrafyasında özel kılan da bu kendine has yapısı zaten. Seyircisi, onun ciddi yansıması olan medyası aşırı tutkulu (Celtics'in yerel yorumcusu Tommy Heinsohn öyle ağır taraflı ki artık izleyenler bunu espri olarak alıyor. Eski radyo spikeri Johnny Most yayında rakipler için "sokak serserileri" gibi ifadeler kullanırdı.) Takım yönetimleri ise akademik bir analitik keskinlikte. Mike Zarren'dan Bill James'e birçok ileri istatistikçiyi yönetimlerinde bulunduran, uzun vadeli düşünebilen ve duygularıyla değil, mantıklarıyla hareket eden yapılar.
Madalyonun görünen yüzünde seyircinin temsil ettiği sonsuz bağlılık üzerinden dayanışma ve tutku yatıyor. Takımlara da bunu aşılamaya çalışıyorlar. Görünmeyen tarafta ise ince araştırmalarla beslenen analiz ve verimlilik var. Verimlilik ile sadakat, analitik ile tutku net biçimde tezat yaklaşımlar. Bunu zaman zaman dile getirenler de oluyor elbette. Celtics'in genç forveti Jaylen Brown geçen yaz "Geldiğim günden beri 'Boston kültürü, Boston kültürü' diyorlar. Herkes birbirini desteklermiş vesaire... Isaiah Thomas kız kardeşi öldükten sonra ertesi gün maça çıktı. Kalça sakatlığını daha beter hâle getirmek pahasına oynadı. Gözlerini kırpmadan takas ettiler. Hangi kültürden bahsediyorsunuz?" demişti. Haklı da... Ama zaten asıl başarı, madalyonun doğru tarafını gösterebilmek değil mi?
ABD'nin takım sporlarında büyük oranda eşitlikçi bir yapı var. Buna rağmen Boston takımları diğer şehirlerden, büyük rekabette oldukları New York'tan bu kadar daha iyiyse bu büyük oranda kültür mozaiğinin doğru kullanılması ile alakalı. Ağır iş ve duygular mavi yakalılarda, kararlar ise akademik tarafta. Bunu iyi paketleyip madalyonun doğru tarafını önde tutmaları ise belki de asıl başarıları. Sonuçlar ise ortada. 2000 sonrası, rekabetin en keskin olduğu dönemde Celtics, Red Sox, Bruins ve Patriots'ın her birinin şampiyonluğu var. Aynı dönemde, başka hiçbir şehir üç şampiyon bile çıkaramadı.