
Büyük Bir Sır
4 dk
Kadın sporcuların âdet kanaması yaşadığı, bilinen ama üzerine konuşulmayan bir gerçek. Çıinli yüzücü Fu Yuanhui ise 2016 Rio’da bu kabulü tersine çevirmek istedi.
2016 Rio’nun en akılda kalan sporculardan biri, herhalde Fu Yuanhui oldu. 20 yaşındaki yüzücü, kısa zamanda her davranışı yakından takip edilen medyatik bir figür haline geldi. Çünkü çok sevimliydi. Madalya törenlerinde ciddi görünmeye çalışan takım arkadaşları gibi olmak istemedi. 100 metre sırtüstünde üçüncü olduğunu, yarıştan sonra bir gazeteciden tesadüfen öğrendi. Miyoptu ve derecesini görmemişti. Bu başarısından en çok kendi etkilendi; üçüncülüğü hakkında “Halimden çok memnumum, başka da bir şey istemem” deyiverdi. Yetmedi; mayoların aşırı sıkılığını gündeme getirdi. Yetmedi; takımıyla yarıştığı 4x100 karışık bayrak yarışından sonra tüm dünyaya, “Daha dün adet kanamam başladı” açıklamasında bulundu.
Fu Yuanhui’nin içi dışı bir. Bütün bu yaptıkları, kimilerine göre bir sonraki nesil sporcuların başarıyla ilişkilerine, kendilerini ve bedenlerini temsil etme biçimlerine dair bir fikir veriyor. (Gençler çok rahat!)
Fu, 2016 Rio’da bir şeyleri değiştirdi. Bilhassa âdet kanaması meselesinin bir tabuyu yıktığı düşünülüyor. Yıktı mı sahiden, nasıl bir tabuydu bu?
Cevap: En büyüklerinden, en sağlamlarından.
Aslında bu tartışmayı, geçen yıl İngiltere’nin sıralamada en üstlerdeki tenisçisi Heather Watson başlatmıştı. Avustralya Açık’ta çıktığı maçı kaybeden Watson, basın toplantısında yöneltilen “Ne oldu?” sorusuna verdiği cevapta âdet kanaması olduğunu ima etmiş; enerjisinin düşüklüğünden, koordinasyonun bozulduğundan bahsetmişti. Watson’ın meseleye dair iması bile diğer kadın sporcuları yıldırım gibi çarpmıştı o zamanlar. Şaşkınlıkla karışık, bir tür sevinçti yaşadıkları. “Nihayet biri çıktı, şunu söyledi!” diyorlardı. Büyük bir rahatlama yaşamışlardı. Kadın sporcuların hiç yaşamadıkları gibi davranılan bir meseleydi bu; her ay kanama geçiriyorlardı ve bu gerçeği saklamak bir yüktü. Unutmayalım, burada elit sporculardan bahsediyoruz; büyük bütçeli anlaşmalara imza atıyorlar, kendilerinden beklenenler ise kendilerinin bin katı kadar.
Fu’nun beyanı da büyük bir gürültü kopardı dünyada, özellikle de Çin’de... Bir kesimin, kadınların bu dönemde yüzebileceklerinden bile habersiz olduğu görüldü mesela. Fu’ya yalancı diyenler çıktı; çünkü onlara göre, kanaması varken havuza girmesi imkânsızdı. Böylelikle, Çin toplumunun tampon kullanımı konusundaki önyargıları da ortaya dökülüverdi. Bir kesim ise “Nasıl çıkıp da tüm dünyaya söyler bunu?” diye kızdı Fu’ya; çünkü ayıptı!
Çin üzerinden, kestirme yoldan bir analiz yapmak ya da bir kesit almak pekâlâ mümkün. Kadın sporcuların kendi bedenleriyle ilgili gayet ortada bir gerçeği dile getirmeleri yasak ve zaten onlar da bunu saklamak için neler, neleri göze alıyorlar.
Büyük organizasyonlara denk gelmesin diye bazen bir yıl evvelden başlayıp menstürel döngüleri takip ediyor, gerekirse âdet geciktirici haplar kullanıyorlar.
Oysa deneyimlerden ortaya çıkan şu ki ilaçlar kanamayı ertelese de belirtileri yok etmiyor. Bazıları, testler için verdikleri idrar örneğinde kan tespit edilecek olmasını utanç kaynağı olarak değerlendiriliyor. Belli bir dozun üstünde ağrı kesici almaları da yasak olduğundan kramplara katlanıyorlar. Wimbledon gibi beyaz giyme zorunluluğu olan bir turnuvada yer almak, kadınlar için bazen bir kâbusa dönüyor. Ya ‘rezil’ olurlarsa!
Âdet döneminin yaygın belirtileri arasında karın şişkinliği, vücut ısısında yükselme, yorgunluk, baş ve sırt ağrısı var... Watson örneğindeki gibi, koordinasyon bozukluğu dahi yaşayabiliyorlar. Diğer yandan, kanamanın performansı nasıl etkilendiğine dair araştırmalarda henüz bir arpa boyu yol gidilememiş. Daha doğrusu; araştırmalar henüz başlangıç aşamasında. Dalgalanan östrojen ve progesteron seviyelerinin, âdetin her gününde bedeni başka bir biçimde etkilediği düşünülüyor. Kaslar, sinir sistemi, yumuşak dokular üzerinde etkisi bulunan hormonların belli tür sakatlıklara neden olduğu ileri sürülüyor. Kan kaybına bağlı demir eksilmesinin de bir tür enerji kaybına sebep olabileceği tahminler arasında. Başka bir araştırma ise şu sonuca ulaşmış: “Kadın kürekçiler üzerinde aylarca yaptığımız bir çalışmada âdet döneminde performansı olumsuz etkileyen hiçbir değişiklik yaşanmadığını gözledik!”
Yani cevap bulacakları yerde, aslında daha çok soru üreten bir dizi araştırmadan bahsediyoruz. Watson ve Fu’nun beyanları bu yüzden de çok önemli. Zira üzerine konuşabildiğimiz müddetçe; daha çok, daha uzun süreli, daha verimli sonuçlara ulaşabilecek araştırmaların önü açılabilir. Yani ne olduğunu anlamak için, önce bir konuşabilir duruma gelmek gerekiyor, değil mi?
Peki, bir sporcunun performans düşüklüğünü âdet kanamasına bağlaması, herkes tarafından coşkuyla karşılanacak, hemen benimsenecek bir durum mu? Elbette hayır. Bu, kadınlar için çok sıkıntılı bir alanın kapılarını aralıyor. Fu’nun beyanından sonra, forumlarda hemen bu konu gündeme gelmiş. “O zaman, her meslekten kadının her ayın bir haftası için bahanesi mi var?” diye sorulmuş. İki yanı keskin bıçak gibi tartışılmış; söylese bir türlü, söylemese bir türlü sonucuna varılmış. Zira her iki durum da kadınların kendilerini zor durumda bulacakları başka türden bir senaryo üretiyor.
Bu meseleye dair, ABD’li feminist, aktivist, gazeteci Gloria Steinem’ın ilk defa 1978’de yayınladığı “Âdet Gören, Erkekler Olsaydı?” yazısında bir cevap bulabilir miyiz? Ne diyordu orada Steinem?
“Peki, diyelim ki bir gün, mucizevi bir şekilde, kadınlar artık âdet göremeseydi ve bu özellik erkeklere geçseydi ne olurdu? Elbette, âdet görmek kıskanılacak, imrenilecek, erkeksi bir olay kabul edilecekti. Ne kadar uzun sürdüğü ve ne yoğunlukta olduğuyla ilgili hava atılacaktı. Oğlan çocukları, âdeti erkekliğe geçişin kıskanılası bir göstergesi olarak tarif edecek, o günü kutlamak için hediyeler, dini törenler, aile yemekleri ve damsız partiler düzenlenecekti. Aylık iş gücü kaybını önlemek için meclis, Ulusal Âdet Sancısı Enstitüsü’ne finansal destek sağlayacaktı. Doktorlar, hormonlar sayesinde kalp krizi riskinden kurtulan erkekler için, kalp krizi yerine âdet sancılarını araştıracaklardı.”
Çevirisi geçen yıl 5Harfliler sitesinde yayınlanan yazı, bu şekilde devam ediyor. Hak vermemek elde değil!
Âdet kanaması söz konusu olduğunda kadınların geride bıraktıkları berbat bir tarih var. Bu dönemde nefeslerinin zehirli olduğuna inanılan, toplumdan uzaklaştırıldıkları, tehlikeli görüldükleri ya da tam tersi, doğaüstü güçlerle kutsandıklarına inanılarak yine tecrit edildikleri dönemler bunlar... Hepsi geride kaldı ama âdet kanamasının fizyolojik bir gerçek değil, kadınlara has bir tür kusur olduğuna dair inanış baki kaldı. Normal olduğu kabul edilse bile söylemesi hâlâ ayıp. Watson ve Fu’nun çıkışları da meseleye dair nerede olduğumuza dair çok net bir fikir veriyor. Biz yine de bir tabunun yıkılmak üzere olduğunu düşünelim. Buna şahitlik ediyor olmanın, herkes için iyileştirici bir yanı var.