'Buz' Adam

17 dk

Alan Hansen'ın futbol oynamak için yaratılmış insanlardan biri olduğunu anlamanız zor değil. Atletik, zeki, sakin, yetenekli. Fakat hayatına baktığınızda "Bir de bana sor!" diyeceği kısımlar var…

Celtic, 1967'de Inter'in Katenaçyo duvarını yıktı ve Avrupa Kupası'nı Ada'ya getiren ilk takım oldu. 'Big' Jock Stein'in sisteminde Billy McNeill, Tommy Gemmell ya da Jimmy Johnstone gibi fark yaratan isimler vardı ama temel, orta alandaki ikili Bobby Murdoch ve Bertie Auld üzerine kurulmuştu. Takım, 1970'te bir Avrupa finali daha gördü. Kenny Dalglish'in de katılmasıyla 1970'lerin ortasına kadar Kupa 1'in önemli ekiplerinden oldular. Stein dönemi genelde zaferlerle geçse de ufak şoklar da yaşanmadı değil. 23 Ekim 1971'de Lig Kupası Finali'nde İskoçya 2. Ligi'ne yeni çıkan Partick Thistle'a kaybettikleri maç da bunlardan biriydi.

O gün Hampden Park'ta olan biteni izleyenlerden biri de Partick Thistle'ın savunma oyuncusu John Hansen'ın kardeşi Alan Hansen'dı. Abisi gibi futbola yeteneği vardı, tıpkı onun gibi Sauchie Juniors'ta top koşturmuştu ama John kadar futbola önem vermiyordu. Danimarka'ya uzanan kökleri sadece soyadlarına değil, fiziksel özelliklere de yansımış, spora doğuştan uygun vücuda sahip Alan Hansen'ın sportif faaliyet yelpazesi voleyboldan -alnındaki derin yara izi de o günlerden kalma- squash'a kadar uzanmıştı. Profesyonelliği düşündüğü branş ise golftü. Yıllar sonra A Matter of Opinion adlı otobiyografisinde, 'Addicted to Golf' (Golf Bağımlısı) bölümünü şu cümleyle açacaktı: "Aslında bu kitabın adı 'Gerçekten uğraşmadan nasıl profesyonel futbolcu oldum?' olmalıydı." Yaşı ilerledikçe hayal ettiği düzeyde bir golfçü olamayacağını anlayan Hansen, sigorta şirketindeki kısa süreli mesaisinden sonra Aberdeen Üniversitesi'ni geri çevirip futbolcu olmaya karar verdi. Birçok takım, henüz futbolu zevk için oynadığı dönemde peşine düşmüştü zaten. 1973'te Partick Thistle ile idmanlara çıkmaya başladı…

Pas, Pas, Pas...

1973, İngiltere'den Avrupa'ya yayılacak bir hanedanlık için önemli bir yıldı. Bill Shankly'nin Liverpool'u, 1972-1973 sezonunu şampiyon olarak kapamış, Avrupa'nın genç organizasyonu UEFA Kupası'nı kazanarak, kulüp tarihinde bir ilke imza atmıştı. Sıra, 60'larda iki kez şanslarını denedikleri Şampiyon Kulüpler Kupası'na gelmişti. İlk turda Lüksemburg ekibi Jeunesse Esch'i zor da olsa geçtiler ve Kızılyıldız ile eşleştiler. Yugoslavya'daki ilk maçı 2-1 kaybettiler. Deplasman golünün avantajını 6 Kasım 1973'te Anfield'da kullanacaklarını düşünüyorlardı fakat beklenen olmadı. Yugoslav şampiyonu yine 2-1'le galip geldi ve çeyrek finale çıktı. Jonathan Wilson dahil olmak üzere İngiliz futbol insanlarının çoğu, bu maçtan sonra Liverpool kurmaylarının Boot Room'da yaptığı toplantıdan çok mühim kararlar çıktığını anlatacaklardı. Bunların en başında, pas oyununun önemi vardı.

Aslında ortada bir fiyasko yoktu. Liverpool'un zaafları daha önce de sinyaller vermişti. Shankly, önceki yıllarda Inter'e elendiklerinde hakemi suçladı, Ajax'a elendiklerinde sisi bahane gösterdi… Topa hâkim olmayı takımına aşılamıştı ama bunun eski İngiliz adetleriyle gerçekleşebileceğini düşünüyordu. Her ne kadar savunma ile özdeşleşse de Inter'in oyun yapısında sol açık gibi oynayan bir bek ya da oyunu yönlendiren bir regista vardı. Ajax ise tamamen pas oyununu geliştirmeye çalışan bir takımdı. UEFA Kupası Finali'nde Borussia Mönchengladbach'ı geçtiklerinde dahi ikinci maçta Gladbach, Netzer'in pas yeteneği ile oyunu sürklase etmiş ve Liverpool çaresiz kalmıştı. Ama Anfield'daki ilk maçta aldıkları skor, kupa için yeterli olmuştu. O maçtaki Britanya işi denklem, Kızılyıldız maçında da geçerli olabilirdi: Agresif ama çok da planlı olmayan bir presle rakibe saldırmak, savunmadan itibaren durmak bilmeyen hava topu saldırısı, topları sağa sola sektiren John Toshack, onun kafasından sekenlerin peşinden koşan Kevin Keegan ve ne olduğunu anlamadan ilk yarım saatte 2-0 geriye düşen deplasman takımları… Ki Kızılyıldız maçında özellikle ikinci yarıda bu mantaliteyle pozisyonlar bulmuş, Toshack'ın gününde olmaması nedeniyle goller kaçırmışlardı.

Ama Wilson'ın belirttiği minvalde önemli noktalar da yok değil. Topu yere indirip sakin bir ev sahibi gibi defansından başlayarak pas yapan Kızılyıldız, ilk yirmi dakika baskısından uzak kalıp Liverpool'un ayarlarını bozmuştu. Shankly, "Avrupalılar, oyunu geriden kurmanın futbol oynamanın yegâne yolu olduğunu gösterdiler" diyor ve eski tip 'vuran-kıran' bir İngiliz stoper olan Larry Lloyd yerine genç orta saha Phil Thompson'ı defansın ortasına monte ettiklerini anlatıyordu. İskoç menajer, sene sonu şok bir emeklilik kararı ile takımdan ayrıldı ve koltuğa Boot Room'un bir diğer üyesi Bob Paisley oturdu. Gözlemleri, zaman kaybetmeyeceklerini gösteriyordu: "Üst düzey Avrupa takımları, bize savunmaları etkili şekilde aşmanın yolunu gösterdiler. Hareket hızlarını belirleyen attıkları ilk pastı. Böylelikle sabırlı olmayı ve top ayağımızdayken iki ya da üç hamle sonrasını hesap etmeyi öğrenmek zorunda kaldık."

Paisley, Shankly'nin mirasını kendi dokunuşları ile daha da ulaşılmaz bir seviyeye çıkardı.

Paisley, Shankly'nin mirasını kendi dokunuşları ile daha da ulaşılmaz bir seviyeye çıkardı.

İskoç Delikanlı

Bertie Auld, 1971'de Celtic'ten ayrıldıktan sonra Hibernian'da top koşturdu ve şaşırtıcı olmayan bir şekilde antrenörlük yapma kararı aldı. 1974'te Partick Thistle'ın başına geçti, 1975-1976'da takımı İskoçya Premier Ligi'ne çıkardı. Takımında dikkat çekenlerden biri de Alan Hansen'dı. Auld takıma geldiğinde orta sahada oynayan genç, defansın ortasına çekilmiş ve takımın aslarından biri olmuştu. Britanya stoperleri ile ortak yönü çok değildi. Top tekniği iyiydi, sezileri yerindeydi ve en önemlisi hızlıydı. Çocukken izlediği ve futbol anıları içerisinde 'en heyecanlısı' diyerek anlatacağı Bobby Moore'u anımsatıyordu birçoklarına… Auld, beşinci bitirdikleri 1976-1977 sezonunda 35 maçta ona şans verecekti…

Paisley, Shankly'den aldığı bayrağı yere düşürmedi. Ligi kazandı, 1976'da bir UEFA Kupası daha getirdi. Mayıs 1977'de Roma'daki zafer ise en büyüğüydü: Liverpool, yine Gladbach'ı yenerek bu sefer Şampiyon Kulüpler Kupası'nı kazanmıştı. Elbette Shankly'den kalan bir miras vardı ama Phil Neal, Ray Kennedy, Terry McDermott gibi Paisley dokunuşları da yadsınamazdı. Liverpool, Saint-Etienne rövanşında olduğu gibi eski model Anfield galibiyetleri de alıyordu, Roma'daki finalde olduğu gibi Toshack olmadan iki hareketli forvetin arasına koşu yapan orta saha ile gol de arıyordu… Paisley, kafasındaki Liverpool'u sahaya yansıtmak için oyuncu gözünü açık tutmaya devam edecekti…

"Liverpool oyuncusu olarak yaşamın nasıl olduğunu dört gözle bekliyorum. Onları hayal kırıklığına uğratmamaya kararlıyım" Alan Hansen, 1977'de 100 bin sterlin karşılığında Liverpool'a imza atığında bunları söyledi. Jock Stein'in önerisiyle Hansen'ı izleyen Paisley, onu oyun yapısına uygun bulmuştu. Hansen ise gerçek duygularını yıllar sonra şöyle aktarıyordu: "Kulübe ilk gittiğimde soyunma odasına girmeye bile korktum. İskoçya'dan ayrılmayı hiç istemiyordum. Liverpool'un beni aşacağını düşünüyordum. İmzadan sonra otelde Terry McDermott ve Phli Thompson beni bekliyorlardı, 'Haydi bakalım, dışarı çıkıyoruz' dediler, ondan sonra da hiç arkama bakmadım."

"Maçın adamı, Liverpool'da ilk maçına çıkan ve yeni bir Spion Kop kahramanı olarak kendini gösteren İskoç delikanlı Alan Hansen'dı." 24 Eylül 1977'de Derby County karşısındaki performansı, Don Evans'tan 9 puanla birlikte bu övgüleri alsa da sezonun genelini 11 dışında geçirecekti. Yıldız, aynı yaz takıma gelen bir başka İskoç Kenny Dalglish olacak, Hansen ise sık sık nasihat dinleyecekti: "Daha sık oynadıkça," diyordu Paisley, "tecrübenin her şey olduğunu anlayacaksın." Pas yapabilen savunmacılar istese de Hansen'ın topu aldığında Beckenbauer misali ileri fırlamasına ise henüz alışamamıştı: "Bana kimsenin geçirtmediği kadar kalp krizi geçirtti" diyecekti yıllar sonra. Paisley'nin İskoç hamleleri, 1978'in ilk ayında devam etti ve Graeme Souness, Liverpool'un yeni orta saha elemanı oldu. 10 Mayıs 1978'de Souness'ın ara topuna dokunan Dalglish, Club Brugge ağlarını buluyor ve Liverpool, ikinci kez Kupa 1'i İngiltere'ye getiriyordu. Hughes ve Clemence dışında bütün takım, Paisley'nin döneminde forma giyen isimlerdi. Bunlardan biri de Hansen'dı: "Tommy Smith sakatlanmıştı ve oynamam gerekti. Dağılmıştım, tamamen dağılmıştım. Ian Callaghan yanıma geldi, 'Dinle, çık ve elinden geleni yap, iyi olacaksın' dedi." Hansen gerginlikten dolayı maçı bulanık hatırlasa da ilk büyük zaferini kazanmıştı.

3 İskoç: Souness, Dalglish ve Hansen, Kupa 1 zaferini kutluyor...

3 İskoç: Souness, Dalglish ve Hansen, Kupa 1 zaferini kutluyor...

Hansen, ilk lig şampiyonluğunu ise ertesi sezon yaşadı. 68 puanla, iki puanlı sistemin rekorunu kırmışlardı. Sezon sonu takımdan ayrılacak olan Hughes artık gözden düşmüştü ve savunmanın egemenliği, Hansen-Thompson ikilisinin eline geçmişti. 1979-1980 sezonunda bir şampiyonluk daha geldi. Avrupa'da ise bayrağı Brian Clough'un Nottingham Forest'ı almıştı. Clough, Paisley'nin oyun anlayışına öykündüğünü gizlemeyecekti.

Eski Liverpool'lu Larry Lloyd'un yanında ikinci stoper olarak İskoç forvet Kenny Burns'ü kullanması ve Burns'ün dikine uzun paslarının ya da topla çıkışlarının Forest'ın hücum silahlarından birine dönüşmesi de bu hayranlığın göstergelerindendi.

Liverpool, ligi feda edip 1980-1981'de üçüncü Kupa 1 zaferini yaşadığında Hansen artık KOP'un kahramanlarından biriydi. 1981-1982 ve 1982-1983 lig şampiyonluklarıyla Paisley'ye veda ettiler. 6 Kasım 1982'de ezeli rakip Everton'ı 5-0 yendikleri maçta pas arası yaptıktan sonra topla çıkan ve Ian Rush'a harika bir asist yapan Hansen, Paisley için artık kalp krizi riski taşımıyordu… Liverpool, Boot Room'u ödüllendirmeye devam etti ve Joe Fagan, takımın başına geçti. İlk sezonunda hem ligi hem de Roma'yı yenerek Şampiyon Kulüpler Kupası'nı kazandılar. Belki 70'lerin sonundaki takım kadar oyuna hükmetmiyorlardı ama kazanmanın kurallarını ezberlemişlerdi. O kadar rahatlardı ki Hansen, Roma Olimpiyat Stadı'nda finale çıkarken, Souness ve Craig Johnstone'la Chris Rea'nin o sene çıkan hit'i I Don't Know What It Is But I Love It şarkısını söylediklerini hatırlıyordu. Belki de buruk tek anı, birkaç ay sonra takımdan ayrılan Thompson ile ortaklıklarının sona ermesiydi…

Liverpool taraftarları da birçok İngiliz gibi 1980'lerde 'felaketlerle' özdeşlemişti...

Liverpool taraftarları da birçok İngiliz gibi 1980'lerde 'felaketlerle' özdeşlemişti...

Facialar

1984-1985 sezonu Liverpool için berbat geçmişti. Kazanmaya alışan takım; ligi Everton'a, Şampiyon Kulüpler Kupası'nı da Juventus'a kaptırdı. Dahası, Juventus maçında Heysel Stadı'ndan yaşananlar İngiliz futbolunda onarılması güç yaralar açacaktı. Hansen, daimi destekçisi babasının bütün finallere izleyici olarak geldiğini ve hiçbirinde o gün Belçika'daki kadar kontrolsüz seyirci girişinin yaşanmadığını belirttiğini söylüyordu. Maça yarım saat kala ısınmak için çıktıklarında facianın izlerini gördüklerini belirten Hansen'ın yaşadığı burukluk sadece ölen 39 kişi ile alakalı da değildi: "Ne zaman Heysel'i düşünsem aklıma gelen ilk görüntü Joe Fagan'ın yüz ifadesidir. Kalabalığın şiddetinin ortaya çıkardığı korkunç sahneler, hayatı boyunca içinde olduğu oyunu onun için bir şey ifade etmeyen noktaya getirmişti. Finalden bir gün önce Liverpool menajeri olarak son maçına çıkacağını duyurmuştu. Sonuç ne olursa olsun Joe daha güzel anıları hak etmişti. Ama gün sonunda kırgın bir adam olarak görünüyordu…"

Fagan sonrası Kenny Dalglish, oyuncu-menajer olarak göreve soyundu. İlk işlerinden biri, kaptanlık görevini Hansen'a vermek oldu. Lige de iyi başladılar ama Aralık'ta teklediler, Ocak'ta çakıldılar. Sol bek Jim Beglin, Hansen'ın Dalglish'e "Hiçbir şey kazanamayacağız" dediğini hatırlıyordu. Ama Liverpool, son 12 maçtan 11 galibiyet çıkardı ve ligi Everton'ın önünde şampiyon bitirdi. FA Cup Finali'nde rakibini Ian Rush'ın damga vurduğu maçta bir kez daha geçen Kenny'nin yeni Liverpool'u 1971'de Arsenal'ın yaptığını tekrarlayan ilk takım olmuştu.

Yeni dönem Hansen için iyi başlamıştı ama o yaz beklenmedik bir karar çıktı. Jock Stein'in ani vefatından sonra İskoçya Milli Takımı'nın başına geçen Alex Ferguson, 1986 Dünya Kupası'na gidecek kadroya Hansen'ı almadı. Birçokları Aberdeen'den öğrencileri Miller ve McLeish'li bir savunma hattını planladığını düşünüyordu ama Fergie yıllar sonra durumu açıklayacaktı. 23 Nisan 1986'da Rous Cup'ta İngiltere maçına hazırlanan İskoçya'da, Alan Hansen dizini bahane ederek Liverpool'a döneceğini söylemişti. Stein'in "Takıma kendini vermiyor" nasihatini aklının bir köşesine yazan Ferguson, bu olaydan sonra kararını verdiğini söylüyordu. Zaten Hansen, 1982 Dünya Kupası'nda SSCB maçında turu kaybettiren goldeki hatası nedeniyle Tartan Army'nin kara listesinde baş köşedeydi…

Öte yandan Liverpool kaptanlığı harika gidiyordu. 1987-1988'de bir kez daha şampiyon oldular. 1989'da yine Rush'ın imza attığı finalde Everton'ı yenip bir FA Cup daha kazandılar. Fakat FA Cup yolunda Hillsborough'da yaşananlar ve 96 kişinin hayata veda etmesi, Liverpool ile İngiliz futbolunun imajını bir kez daha zedelemişti. Nottingham Forest ile oynayacakları FA Cup yarı final maçı öncesinde her şey Hansen için iyi başlamıştı aslında. Ağır diz sakatlığı nedeniyle aylardır sahada değildi ve uzun süre sonra ilk kez kadroya alınmıştı. Ama yaşananlar bu heyecanı unutturdu. Otobiyografisinde şunları yazıyordu:

"Heysel'in nedeninin holiganizm ve faillerinin de Liverpool taraftarları olduğu göz önüne alındığında iki felaket arasında paralellik kurmak yersiz. Hillsborough'da kurbanlar suçsuz insanlardı. Ortak bir nokta varsa bu da yetersiz seyirci düzenlemeleri ile alakalı olmalarıydı."

Heysel'deki Fagan'ın yerini burada Anfield'da kurbanlar için çiçeklerle yapılan veda almıştı… Bir de hastane ziyareti vardı. "Dehşeti gerçekten kavramam, ertesi pazartesi Liverpool'lu futbolcuların Sheffield Hastanesi'nde yaralıları ziyaretinde oldu. İlk olarak 14 yaşında, yaşam destek ünitesine bağlı bir genci görmemizi istediler. Umut yoktu ama annesi biz oraya gidene kadar makinaya bağlı kalmasını istemişti. Bilinci yerinde olmamasına rağmen birkaç dakika onunla konuşmaya çalıştık. Sonra öldüğü anons edildi ve yatağının etrafına perde çektiler. O an kendimi kaybettim, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Annesine onu teskin etmek için bir şeyler söylemeye çalıştım ama neredeyse o beni teskin ediyordu. Gelip, onu gördüğümüz için teşekkür ediyor, oğlunun Liverpool'u ne kadar sevdiğini söyleyip duruyordu. Dirayeti inanılmazdı. Sonra başka bir odaya, bilinci yeni açılmış bir adamın yatağına gittik. Beni tanıdı ve ilk sözleri şu oldu: 'Eğer finale çıkarsanız bana bir bilet ayarlar mısın?' Haftalar boyu ağladım…"

""Bobby Moore'dan sonra gördüğüm en iyi savunmacı, savunmanın Rolls Royce'uydu." -Phil Thompson

""Bobby Moore'dan sonra gördüğüm en iyi savunmacı, savunmanın Rolls Royce'uydu." -Phil Thompson

Rolls Royce

Hansen, 1989-1990'da Liverpool'un en görkemli şampiyonluklarından birini yaşadı ve sakatlığının da etkisiyle emeklilik kararı kaldı. Antrenörlük yapmayı ilk andan itibaren düşünmedi, yıllar sonra "Saçlarımın nispeten siyah kalmasını istedim" diyerek bu tercihi açıklasa da pek stresten uzak kalmadı. 1992'de İngiliz futbolunun simge programlarından, Des Lynam'ın sunduğu Match of the Day'de yorumculuğa başladı. Theo Walcott için "Futbol beyni yok" gibi isabetli yorumları da oldu, Pablo Escobar'ın vurulmasından bir gün sonra Arjantin-Romanya maçında "Arjantin savunmacısı bu hatayla vurulmayı garantiledi" gibi saçmaladığı anlar da… Ama hiçbiri 1995-1996 sezon açılışında, Aston Villa mağlubiyeti sonrasında Alex Ferguson'a ikazının yerini tutmadı...

Üç tecrübeli oyuncuyla yolları ayırıp gençlere formayı veren memleketlisine şunları söylüyordu: "Çocuklarla hiçbir şey kazanamazsın!" Fergie, çocuklarıyla lige hükmedecekti. Hansen ise yıllar sonra Paisley'nin tecrübe ile ilgili öğütlerini farklı kelimelerle anlatmaya çalıştığını ama amacından uzaklaştığını belirtecek ve şakayla, "Bu başarıdaki rolümü yerine getirdim" diyecekti. Yıllarca bu minvaldeki soruları cevaplarken kariyerinde yaptığı komik tahminleri anlattı. 1985-1986 sezonunun ortasında duble yapan takım için sezon ortasında Dalglish'e "Bu, oynadığım en kötü Liverpool" dediğini, 2011'de Brian Viner'a verdiği röportajda "Rush ilk geldiğinde 'Kafa vuramıyor, sağa ayağı da sol ayağı da iyi değil' demiştim ama beş yıl sonra tüm rekorları kırdı" öngörüsünü anlatacaktı.

2014'te ekranlara veda ettiğinde ise farklı bir tarafı ortaya çıkmıştı. "Ne kadar gergin olduğuna inanamıyordum. Bilmem kaç kez şampiyonluk kazanmış bir yıldız bu. Programa bir kedi kadar gergin gelirdi." Hansen'ın "Onun gibi bir ustayla çalıştığım için şanslıydım" dediği programın sunucusu Des Lynam, partnerinin programlardan öncesindeki durumunu böyle tasvir ediyordu. Hansen her programdan önce artık gerginliği atması gerektiğini kendine tembihlerken daha çok gerildiğini ve ayrılık sebeplerinden birinin bu olduğunu anlatıyordu. Futbolculuğunda onu tanımlarken sık sık kullanılan 'sakin' sıfatından çok uzak bir karaktere sahip olduğunu otobiyografisinde de kaleme alıyordu: "İnsanların sahada kendimden ne kadar emin olduğumdan bahsetmesi beni hep güldürür, gerçek biraz farklı. Maç öncesi gerginlikler nedeniyle hep acı çektim ve Liverpool gibi bir kulüpte oynamanın baskısıyla baş etmek giderek zorlaşmıştı."

Yine de iki kariyerde de fena iş çıkarmadı. Jamie Redknapp, ondan övgü almanın milyonlara bedel olduğunu söylüyor, Gary Neville ise ağzından çıkan lafa 'son söz' olarak baktığını ifade ediyordu. Futbolculuk dönemi ise daha da büyük izler bıraktı. Avram Grant, 2017'de The Guardian'a verdiği röportajda "Tiki-taka'dan bahsediyorsak bu Paisley ile başladı" diyor ve Liverpool'un topu yere indiren sabırlı pas oyununu övüyordu. Bu etkide Hansen-Thompson ikilisinin meziyetleri yadsınamazdı. Liverpool ile tarihe geçen bir diğer savunmacı Jamie Carragher ise "Kulüpte oynamış en iyi stoper o, muhtemelen kimse ondan bu unvanı alamayacak" diyor ve ekliyordu: "Harika bir stoperdi, aynı zamanda oyunu da çok iyi okurdu. Henüz belirmeden tehlikenin kokusunu alırdı." Bleacher Report'un hazırladığı Liverpool tarihinin en iyi 50 oyuncusu listesinde ise şu cümleye yer verilmişti: "İskoç savunmacı, yüksek ihtimalle Kırmızılar için oynamış en zeki oyuncuydu."

En büyük iltifat ise eski ortağından geldi. Liverpool tarihinde mevkilerindeki en iyi oyuncuları seçen Phil Thompson, savunmacı kararını şu cümlelerle açıklıyordu: "Alan Hansen ve Virgil van Dijk arasında bir para atışı bu… Yıllar boyunca Sami Hyypia ve Jamie Carragher gibi birçok harika stoper oldu. Van Dijk birkaç şey daha kazanmış olsaydı Hansen olabilirdi. Oynadığı yıllar ve kazandıkları ile Hansen bana göre Bobby Moore'dan sonraki en iyi savunmacı, savunmanın Rolls Royce'uydu. 1.88'di, havadan harikaydı, inanılmaz derecede hızlıydı ve oyunu çok zekice okurdu. Biçilmiş kaftandı, çok üzgünüm Virgil!"

Socrates Dergi