
Buzdan Hayaller
8 dk
Kayak sporuna yedi yaşında hobi olarak başlayan Özlem Çarıkçıoğlu, 2018 PyeongChang'ta Türkiye'yi Alp disiplininde temsil etti. Genç sporcu, gelecek planlarını Socrates'e anlattı.
Pazartesi günü insana belli klişelerle gelir. Birikmiş e-postalar, sayısız telefon görüşmesi, ofis koşuşturmaları… Özellikle de Türkiye'de yaşıyorsanız Alp disiplininin ülkedeki nadir olimpik sporcularından biriyle röportaj yapmak genelde bu klişelerin içinde yer almaz. Ama Özlem Çarıkçıoğlu başardıklarıyla fark yaratanlardan biri. Dolayısıyla sizin de rutininizi değiştiriyor.
Bir şubat sabahı milli sporcuyla Teşvikiye'de, Yan Dükkan'da buluştuk. Ona sormak istediklerim hem kendi kariyerine hem de dolaylı yoldan sporuna dairdi. Konuşulacak şeyler sonsuz, zaman ise kısıtlıydı. Ona ilk önce hikâyesini sonra da Türkiye'de yeni oluşmaya başlayan kış sporu kültürünü sordum. Özlem Çarıkçıoğlu da tüm içtenliğiyle çok daha fazlasını anlattı.
Türkiye'de kayak yapmak popüler bir tatil olsa da Alp disiplinine yönelmek nadir rastlanan bir durumdur. Sizin hikâyeniz nasıl gelişti?
Kayakla 7 yaşımdayken, Uludağ'da tanıştım. Sonraki yıl Alev Okulları'na kayıt oldum; okul sık sık kayak kampları düzenliyordu. Annem de beni bu kamplara yönlendirmek istedi. Başlangıçta tabii ki okuldan ve aileden uzak, arkadaşlarla vakit geçirmek keyifli geliyordu bize. Devam ettikçe kayaktan çok keyif aldığımı fark ettim. Sonra yarışmalara katılmaya başladım. Dereceler elde ettim. Bu dereceler de milli takıma girmemi sağladı.
Türkiye'nin kış sporlarındaki gelişimiyle birlikte bu spora müsait şehirlerden önemli yetenekler çıktı. Fakat siz İstanbul'da yaşıyorsunuz ve Koç Üniversitesi'nde Endüstri Mühendisliği okuyorsunuz. Bu, sporcu kariyeri açısından insanların kulağına çok zor bir durum gibi geliyor.
Evet, zor aslında… Örneğin; okulum haziranda bitti. Bu kışı daha fazla antrenman yapabilmek için Erzurum'da geçirmeye karar verdim. Okul varken hep hafta sonları ya da okul tatilken çalışma fırsatı buluyordum. Bu yüzden çok fazla kar üzerinde vakit geçiremiyordum. Erzurum'da dağ, şehre çok yakın. 15 dakikada yukarı çıkıp kayılabiliyor. Yine de o bölgede yaşayanlar bu imkânı sürekli kullanamıyor. Çünkü pistlerin hazırlanması, kaymak için uygun hâle gelmesi ve antrenman yapılacak hazır pist bulunması gibi ön koşullar var. "Kendi başıma dağa çıkıp kayayım" gibi bir durum olmuyor yani.
Peki kayakla yedi-sekiz yaşında tanışmak nasıl bir etki yaptı? Böyle bir spora başlamak için biraz geç değil mi?
Kayak, Türkiye'de yeni yeni popülerleşiyor. Bu spora şimdi adım atan çocuklar çok küçük yaşlarda başlıyorlar. Benim başladığım dönemde farklıydı. Tabii ki çok geç. Çünkü çocukken o spordan ne kadar çok şey kaparsan, vücudun gelişince fizik olarak da o kadar yeterli oluyorsun. Benim bu sporda çocukken hiç denemediğim için şu an yapamadığım bir sürü hareket var. Fakat kaslarım bu hareketleri kendi kendine hatırlayabiliyor olsaydı, onlar benim için bir refleks hâline gelecek ve bazı şeyleri çok daha kolay bir şekilde yapabilecektim.
Alev Okulları'ndan bahsettiniz başta. Nasıl bir etkisi oldu üzerinizde?
Alev Okulları'ndayken gruptaki en büyük kayakçılardan biri bendim. Mezun olduktan sonra beni takip edecek küçük sporcular vardı. Benim başıma geleni, diğer velilerin çocukları da bir noktadan sonra yaşayacaklardı. O yüzden okuldan mezun olduktan sonra veliler bir takım oluşturdular. Ve mezun olduktan sonra da o takımla yarışlara katılmaya başladık. Tabii ki takım da bir yerden sonra yetersiz geldi ve kulüpleşmek gerekiyordu. O zamana kadar, yani aradan geçen birkaç sene her konu ile veliler ilgilendi. Lisans çıkarmak, yarışmalara başvurmak, otel ayarlamak gibi işleri hallettiler. Daha sonra AKUT'un kar sporları branşını açtılar. Şimdi işler biraz daha farklı, sponsorluklar da işin içine girmeye başladı. Yine veliler kendi uğraşlarıyla sponsor buluyorlar ama işler şu an eskisi kadar el yordamıyla ilerlemiyor diyebilirim.
Uluslararası şampiyonalarda mutlaka yabancı sporcularla bu tip konularda sohbet etme fırsatınız oluyordur. Yetiştirilme süreçleriniz arasında ne gibi farklar var?
Çok var (Gülüyor). Orada zaten bir kayak sporcusu olmak için iki-üç yaşlarından itibaren o yola girmeniz gerekiyor. Ben hobi olarak başladım ve iyi olunca milli takıma seçildim. Orada bu şekilde başarılı olma ihtimali yok çünkü rekabet üst düzeyde. Gittikleri okullar ona göre. Kar üzerinde geçirdikleri vakit çok fazla. Bunu yapamayan eleniyor. Tabii Türkiye'de böyle bir okul sistemi olmadığı için biz yarı zamanlı sporcu gibi oluyorduk. Yılda 50-60 gün kayarak, yılda 300 gün kayan insanlarla başa çıkmak imkânsız. Ancak yeni yeni gelişiyoruz…
2018 PyeongChang'ta Türkiye'yi temsil etmek elbette hayatınızda dönüm noktalarından biri. Fakat yine de sormak istiyorum: Türkiye'de olimpik sporcu olmak nasıl bir his?
Türkiye'de aslında insanlar bunun ne kadar zor bir iş olduğunu tahmin edemiyor. O yüzden açıkçası burada hayatımda çok da önemli değişiklikler olmuş gibi hissetmiyorum. Tabii ki güzel kapılar açılıyor. Yurt dışında olimpik bir sporcu olduğumu söylediğimde herkes farklı bir yaklaşım sergiliyor, size karşı bakış açıları değişiyor. Mesela bunu Avusturya'da yaptığım bir tatilde yaşadım. Bunun sebebi de şu aslında: Türkiye'de aslında insanlar bunun ne kadar zor bir iş olduğunu tahmin edemiyor. O yüzden açıkçası burada hayatımda çok da önemli değişiklikler olmuş gibi hissetmiyorum. Tabii ki güzel kapılar açılıyor. Yurt dışında olimpik bir sporcu olduğumu söylediğimde herkes farklı bir yaklaşım sergiliyor, size karşı bakış açıları değişiyor. Mesela bunu Avusturya'da yaptığım bir tatilde yaşadım. Bunun sebebi de şu aslında:
Olimpik Hastalık...
2018 PyeongChang'ta sinirsel olarak etkilenip çok kötü hasta olmuştum. Hatta olimpiyat köyünde salgın vardı, bana da bulaştı zannetmiştik. Yarışlar iki inişten oluşuyordu. İlk inişte çok heyecanlıydım. Pist çok zordu ve Lara Gut gibi çok iyi kayan sporculardan düşenler de olmuştu. Pistin eğimi ve kapı dizilişi de zordu. O yüzden sıranın bana gelmesini beklerken heyecandan tırnaklarımı yiyordum. Başlangıç noktasında gözlerim karardı. Neyse bir şekilde kaydım. Annemlere dedim ki: "Çok rahatladım, ikinci yarışı da çok güzel kayarım." Sonra, ikinci yarıştan önce midem bulanmaya başladı. Fizyoterapistimizi aradım. Çok heyecanlandığım için bunu yaşadığımı ve heyecanın belirtisini daha yeni gösterdiğini söyledi. Fizyoterapistimiz yukarı geldi, ben de artık dayanamayıp ayağa kalktım. Karşıdan Dave Ryding geliyordu, üzerine istifra etmemek için onu yana ittim ve tuvalete gittim. Çıkış noktasına döndüğümde rahatlamış olsam da tüm enerjim bitmiş hissediyordum. Kayarak indim aşağı ama nasıl indiğimi hatırlamıyorum.
Orada sayısız profesyonel sporcuyu gözlemleme fırsatınız olmuştur. 'Türkiye'de biz bunu yıllardır böyle yapıyoruz, onlar ne kadar farklı yapıyorlarmış' dediğiniz durumlar oldu mu?
Ben zaten zamanla bunların farkına varmıştım. Oraya gidince "Aman Tanrım, ne kadar değişik" diye düşünmedim. Ama bu farklılıkları bilmeme rağmen uygulamıyor olmam yüzüme çarpılmış oldu diyebilirim.
Diğer taraftan, bahsettiğim gibi kar üzerinde 60 gün geçiren biriyle 300 gün geçiren biri arasında illa teknik anlamda farklar oluyor. Çünkü özellikle kayak çok kilometre işi… Bizim, kayağın yerdeki açısını tutturmamız, daha doğrusu o açıyı arttırmamız gerekiyor. Bunu yapmak da bir günde olacak bir iş değil. Bu çok fazla kayarak ve çalışarak olabilir. O yüzden tekniğimiz zaten farklı. Bir de mesela olimpiyatta bir buçuk dakikada indim pisti. Fakat bizim pistler bir dakika sürüyor. Ya da bu kadar buzlu ve dik olmuyor. Tabii bunlar da dolaylı olarak etkiliyor.
Kış sporlarının gelişimi için tesisleşme yönünde son on yılda çeşitli adımlar atıldı. Peki sizce kültürel olarak doğru yolda mıyız? Alp disiplininde başarılı olacak bir sporcunun yetişeceği bir atmosfer oluşturduk mu?
Bence tesisleşme bu işin asıl noktası çünkü ne kadar fazla kayak noktası olursa ve ne kadar fazla insan buna ulaşırsa, o kadar insan kayak yapmış olacak. Önce sporcu yetişecek, sonra rekabet artacak, bu da başarıyı getirecek. Fakat tabii ki küresel ısınmayla birlikte tesisleşme işleri de zora girebilir. Örneğin Erzurum'da kış kötü geçti. Yani eskisine göre az kar yağıyor. Umarım bir daha böyle olmaz ama bu beni biraz korkutuyor açıkçası. Tesisleşme bunun bir kısmı olsa da insanlara her şekilde ulaştırılması lazım. Tesisler bazen boş kalıyor ya da öyle yerlere inşa ediliyor ki çoğu zaman açık olmuyor. Fakat bizim federasyon tarafında da güzel şeyler oluyor. Milka sponsor oldu mesela…
2022 Beijing'den neler bekliyorsunuz?
Hedefim 2018 PyeongChang'ın bitmesiydi. Ondan sonrasını çok düşünmüyordum. Şu an bilincim ve gücüm, bunlara bağlı olarak da performansım arttı. Bu yüzden de kayağı bırakmak istemiyorum. Bırakıp hobi olarak yapmaya devam etsem bile serbest kaymak ile kapı kaymak aynı şey değil. O yüzden neden 2022 için hazırlanmayayım ki diye düşündüm. Tabii ki 2018 için hedefim olimpiyattı. 2022 için hedefim ise bir öncekinden daha iyilerini yapmak. Olimpiyat köyünde, yarış öncesi stresten dolayı çok hastalandım. Kendi performansımı bile sergileyemedim. O yüzden 2022'ye gidersem daha iyisini yapacağıma eminim.
Yeni Deneyimler
Apple Watch'u son zamanlarda yanımdan ayırmıyorum. Her şeyden önce kayak sırasında eldivenimi çıkarmadan iletişime geçmemi sağlaması büyük kolaylık. Bunun için Walkie Talkie uygulamasını kullanıyorum. Ayrıca kayak antrenmanları sırasında maksimum hız, yükseklik değişimi, tur sayısı gibi verilere çok basit bir şekilde ulaşmamı sağlayan Snoww App gibi çeşitli kayak uygulamalarından yararlanıyorum.
En başa dönersek... Kaymaya başladığınızda örnek aldığınız bir sporcu var mıydı?
Çok küçükken yoktu aslında çünkü biraz da hobi olarak başladığım için işin ciddiyetinde değildim. Bu spora şimdi başlayan çocuklar "Olimpiyata gitmek istiyorum" diyorlar, bu çok büyük bir şey tabii. Ben yola öyle çıkmamıştım. Biraz daha büyüdükten sonra Dave Ryding'i örnek almaya başladım. İsviçre'ye antrenman yapmak için gittiğimde hep onu görüyordum. Hiç bıkmadan saatlerce aynı egzersizleri yapıyordu. Ayrıca 18 yaşında aldığı puanlar, benim 18 yaşında aldığım puanlardan daha kötüymüş. Oysa bir dönem Dünya Kupası ikinciliği bile aldı. Yani kendisi tamamen çalışmanın öyküsü benim için. Süper yıldızları örnek almak çok gerçekçi olmaz açıkçası. Ama Dave Ryding bunu yaptıysa ve 13 yılda böyle bir şey başarabildiyse bence bu çok önemli.
Peki kariyeriniz ilerledikçe bu durum değişti mi?
Hâlâ Dave Ryding'i örnek alıyorum. Çünkü geçmişimden ötürü zaten Lindsey Vonn gibi olamam. Fakat Ryding bunu çalışarak başardıysa ben de ona yakın şeyler yapabilirim.
Peki Vonn'la ilgili ne düşünüyorsunuz? Bu sporun en büyük süper yıldızı, yakın zamanda da emekli oldu. Bir yandan da Mikaela Shiffrin ile karşılaştırılıyor, hangisinin daha büyük olduğu tartışılıyor.
Ben Shiffrin'in mental olarak çok güçlü olduğunu düşünüyorum. Bu şekilde devam ederse zaten tüm rekorları altüst edecek. Bir de çok 'hız' kaymadığı için Vonn'a kıyasla daha az riskli hareket ediyor. Şu an kazandıklarını da hesaba katarsak Shiffrin'in Vonn'u geçeceğini düşünüyorum. Ama Lindsey Vonn'un da şöyle bir özelliği var. Bu kadar medyatik olması ve başka yerlerde de boy göstermesi, kayak sporu için çok iyi bir şey. Çünkü herkes onu biliyor, dolayısıyla kayağı biliyor. Çok fazla iyi sporcu var; hatta Vonn'dan daha fazla başarı kazanmış erkekler de var ama kimse kayak sporunu bu kadar yaygınlaştırmış değil. Onu en çok bu yüzden seviyorum.
Onun tekniğini ya da kayma stilini özel olarak izlediğiniz oluyor mu?
Aslında farklı branşlar kaydığımız için yarışlarını açıp analiz etmiyorum. Çünkü onlar iniş ve süper dev kayıyorlar. Ben slalom ve büyük slalom kayıyorum. Ama genel anlamda, Vonn'un sakatlık sonrası geri dönüş hikâyelerini merak edip araştırıyorum. Kaç kez doğru düzgün yürüyemeyeceği söylenirken o kaymaya devam etti. Başarısının arkasında çok büyük bir bilim, özveri ve çalışma var. Bazen küçük sakatlıklar geçirdiğimde eskisi gibi olamamaktan, kayamamaktan korktuğum oluyor. Sonra büyük sporcuların neler yaşadığını, Vonn'un sakatlıklarını düşünüyorum. O kadar çok çalışmış ki zamanında, örneğin kemiklerinde sıkıntı olduğunda, kasları çok güçlendiğinden kemik görevi görüyorlar artık...
Tekniğini beğendiğiniz ve özel olarak analizini yaptığınız hangi sporcular var?
Mikaela Shiffrin'in videolarını izleyip analizini yapıyorum. Çünkü tekniği kusursuz ve neredeyse hatasız kayıyor. Onun dışında İsviçreli sporcuları beğeniyorum, Wendy Holdener gibi. Frida Hansdotter'i de karakter ve kişilik olarak seviyorum ama tekniğini çok beğenmiyorum. İsveçlilerin teknikleri biraz garip geliyor. Kayakta ilginç olan şu; herhangi bir fiziksel özellik öne çıkmıyor. Yani 2,02 boyunda biri de 1,60 boyundaki biri de madalya kazanabiliyor. Olimpiyatta bunu çok gözlemledim mesela; her sporun kendine has bir vücut tipi var ama kayağın öyle bir durumu yok.