
Çağı Yakalamak
10 dk
Conor, Rousey ve diğerleri... Sadece otuz yıllık bir tarihi olan UFC, nasıl dövüş sporlarının en hızlı yükselen organizasyonuna dönüştü?
Geçen ay Canelo Alvarez ile Sergei Kovalev arasında düzenlenen dünya şampiyonluk maçı 1 saat 38 dakika gecikmeyle başladı. Aynı gece UFC'deki Jorge Masvidal-Nate Diaz maçıyla aynı saate denk geldiği için alınan bu karar boksta bir ilkti ve oldukça tepki çekti. Las Vegas'taki MGM Grand'de sabırsız izleyiciler ana maçı beklerken dev ekranlardan UFC'deki karşılaşmayı takip ettiler. Yayıncı DAZN'dan gelen açıklama, bu kararla 100 bin PPV (öde-izle) daha fazla sattıkları için memnun oldukları yönündeydi, prestij artık ikinci plana düşmüştü. Diğer yandan boks dünyasının kimi aktörleri DAZN'un bu tavrını sporlarına bir hakaret olarak değerlendirdi. Nihayetinde Canelo, Kovalev'i 11. rauntta nakavtla yenip dördüncü farklı sıklette dünya şampiyonluğunu ilan etti. Ancak boks severler öncesinde, Masvidal'in Diaz galibiyetini ve The Rock'ın 'En Bela Dövüşçü Kemeri'ni onun beline takışını izledi.
MMA, bir süredir boksla daha fazla karşılaştırılıyor. Fakat kemik boks izleyicisi MMA'i hâlâ vahşi ve kuralsız bir spor olarak görüyor. Bir MMA karşılaşmasının kendi ana maçlarının önüne geçmesini hakaret olarak algılayanların duyguları buradan doğuyor. Zira boks, yaklaşık 150 yıllık tarihi, geleneği ve kültürüyle hâlâ bir numaralı dövüş sporu. MMA'in ve özellikle UFC'nin geçmişi de sadece otuz yıl öncesine dayanmakta. Bununla beraber kendini kabul ettirmek için zorlu bir süreçten geçse de MMA büyük bir meşruiyet kazandı. Bir numaralı organizasyonu UFC ise spor dünyasında en hızlı büyüyen şirket hâline geldi. 1993'te ilk organizasyonunu düzenleyen UFC, iki milyon dolara Fertitta Kardeşler tarafından alındıktan yirmi yıl sonra, neredeyse altı milyar dolar değere ulaştı. Tabii ki boksta dönen parayla kıyaslanınca ekonomik olarak hâlâ büyük bir fark var ama ilgi açısından MMA, boksa yaklaştı ve hatta kimilerince onu geçti.
MMA genelinde asıl ürün maçlar ve dövüşçüler olsa da UFC özelinde, bu gelişmenin asıl sebebi, sosyal medyanın ve hikâye anlatımının önemini erken kavrayıp izleyiciyle kurulan etkileşimdir. Önemli PR şirketleriyle anlaşılmasını sağlayan Dana White'ın başkanlığından önce UFC pek çok kez batmanın eşiğine gelmişti. Hatta senatör John McCain 1996'da İnsanların "horoz dövüşü" diye tabir ettiği MMA'i yasaklatmaya çalışmış ve artık salon bulmakta zorlanılan bir döneme gelinmişti. Ana akım medyada kendine yer bulamayan UFC, öncelikle blog'lar ve internet siteleri üzerinden kendi haberlerini üreterek izleyicileriyle iletişimi sağladı. Videolarını üretti. Facebook, Twitter ve YouTube'un ortaya çıkışıyla beraber işler daha da kolaylaştı. Dana White'ın 2012'de bir röportajında söylediği gibi, "Sosyal medyanın büyük yardımı oldu. Twitter, dünya üzerindeki en büyük pazarlama aracı ve üstelik bedava. Taraftarlarınızla anında ve dolaysız konuşabiliyorsunuz."
Bu dolaysız iletişim sadece organizasyonun ve White'ın paylaşımlarından kaynaklanmıyor. UFC kendi markasını kuvvetlendirirken, dövüşçülerini de bu sürece aktif birer aktör olarak dâhil ediyor. Anlaştığı dijital pazarlama şirketiyle dövüşçülerine sosyal medyada nasıl etkili olabileceklerine dair eğitimler veriyor. Hatta bunu daha da ileri götürüp belirli dönemlerde sosyal medyadaki görünürlüklerine bağlı primler de dağıtıyor. En fazla takipçisi olanlar, bir dönem içinde en fazla takipçi edinenler ve sosyal medyayı en yaratıcı kullananlar bonus ödemeler alıyorlar. Bu şekilde sadece UFC değil, dövüşçüler de marka hâline gelmiş oluyor. Büyüyen pastadan iki taraf da kazanıyor. İletişim biçimi, boksa kıyasla daha dolaysız ve samimi olarak algılanıyor. Takipçileriyle ilk elden etkileşim hâlinde olan White ve dövüşçüler gelen soruları yanıtlarken gündelik dili ve açık sözlü olmayı tercih ediyorlar. Bu da kitleyle daha güçlü bir bağ kurmalarını sağlıyor. Her ne kadar bir diktatör gibi görünüp çok tartışmalı kararlar alarak sevilmeyi zorlaştırsa da White'ın bu anlamdaki samimiyetinden ve sözlerinden şüphe edilmiyor.
Bu doğal iletişim biçiminin yanında sürekli içerik üretiliyor. Seyirciyi bir film gibi ekrana kitleyen Countdown programı geceler öncesinden yayımlanıyor. Dövüş haftasında kısa süren ve her gün yayımlanan Embedded programıyla da dövüşçülerin hazırlık aşamasındaki ruh hâllerini adım adım takip edebiliyorsunuz. Sporcuların röportaj vermek zorunda oldukları basın toplantılarını UFC'nin sayfasında ve diğer internet sitelerinde geniş geniş okuyabiliyorsunuz. Vlog'larla da bu gecelerin hikâyesi güçlendiriliyor. Her sosyal medya platformu için ayrı ayrı içerikler üretiliyor. Tüm bu yöntemler sayesinde birer 'karakter' hâline gelen dövüşçüler kimi zaman bir kahraman kimi zaman da bir anti-kahraman olarak izleyicilerin dünyasına giriyor.
UFC böylece içerik pazarlaması ve sosyal medya kullanımı açısından çok özel bir yerde duruyor. Diğer dövüş sporlarına baktığınızda bu dolaysızlığı ve üretkenliği görmek pek mümkün değil. Boksta zaten önemli sorunlardan biri konvansiyonel medya gibi çalışmayı sürdürmesi. Her ne kadar yazın tarihinde en beğenilen spor kitapları bokstan doğmuş olsa da dövüş sporlarının en gelenekseli ve edebisinde bu çağın istediği o kolay erişilebilen ve tüketilebilen ürünü bulmak zor. Diğer taraftan kick boks ABD pazarında yeteri kadar rağbet görmediği için, Avrupa'yla sınırlı kalıyor. Güreş, karate, judo ve tekvando gibi olimpik sporların bu alanda esamisi bile okunmuyor.
Tüm bu dijital üretkenlik karşılığını da buluyor. Conor McGregor ile Eddie Alvarez'i karşılaştıran 2016'daki UFC205 bunun en güzel örneklerinden. UFC dövüş gecelerinde altmıştan fazla hashtag açılıyor ve ilgi alanı geliştiriliyor. McGregor'ın Alvarez'i yenip, hafif sıklette kemeri aldığı gece izleyici sayısından, gişe hasılatına kadar pek çok rekor kırılmıştı. Bununla beraber aynı gece çeşitli sanal mecralarda alınan 14 milyar etkileşimle bir sosyal medya rekoru da kırıldı. LeBron James'ten Channing Tatum'a uzanan geniş bir yelpazede pek çok yıldız tweet attı. Tek günlük en büyük spor organizasyon olan Super Bowl'un o yıl aldığı etkileşim ise 4,3 milyardı. UFC'nin yılda 40'tan fazla gece düzenlediğini düşünürsek tabii ki hepsi bu şekilde ilgi çekmeyebiliyor.
UFC'nin en büyük yatırımı da yıldızlara oluyor. Kemik izleyici hemen her geceyi zaten takip ediyor. Bununla beraber tüm sporlarda olduğu gibi asıl amaç genel izleyiciyi cezbetmek. Bu da özgün karakterler ve süper yıldızlar sayesinde oluyor. UFC temelde izleyicisi olmayan kitleyi farklı yollardan kendine çekiyor. Biri Bizi Gözetliyor formatına benzeyen The Ultimate Fighter reality şovu bunlardan biriydi. 16 dövüşçü bir evde yaşayıp, beraber antrenman yapıp, sonra da dövüşüyorlardı. İzleyici bu bağ ile takibi sürdürüyor. Farklı sporların kitlesi de hedefler arasında. WWE yıldızı Brock Lesnar'ın UFC'de dövüşmesi, Amerikan Güreşi izleyicilerinin gözünü UFC'ye çevirtmişti. Ronda Rousey ile birlikteyse bambaşka bir döneme girildi.
Dana White bir dönem "UFC'de asla kadın sıkleti olmayacak" dese de Rousey'nin cazibesine yanıtsız kalamadı. Judoda olimpiyat madalyası bulunan Rousey, güçlü imajıyla sadece genel izleyiciyi değil, kadınları da bu erkek egemen spora dâhil etti. Rekorları kırdı ve bu alana daha fazla tanınırlık kazandırdı. Sonrasında Conor McGregor'ın yıldızı parladı. McGregor eğlenceli üslubu ve dövüşüyle çıtayı bambaşka bir yere koydu. Öyle ki bir bakıma UFC'yi geçti. Onun başlattığı laf dalaşıyla UFC, boks dünyasına da girdi. Hor görüldüğü boks dünyasına bir başka giriş de McGregor'ın boksör Floyd Mayweather ile yaptığı, hem MMA hem de boks tarihinde dönüm noktası niteliği taşıyan karşılaşmayla oldu. O gece tam 4,3 milyon PPV satıldı. Altı yıl beklenen ve 4,6 milyon PPV satan MayweatherPacquiao maçından sonra tarihin en çok gelir getiren ikinci maçı oldu.
Bu süper yıldızların yarattığı etki devasa oluyorken, eksiklikleri de büyük bir dezavantaj yaratabiliyor. McGregor, Khabib Nurmagomedov ile geçen yıl yaptığı maçtan beri dövüşmüyor. Israel Adesanya gibi bir süper yıldızın doğmasının yanında, Masvidal-Diaz maçı yılın lokomotifi oldu. Yine de PPV satışları açısında parlak bir yıl olmadı. Rousey ve McGregor'ın olduğu 2015 ve 2016 zirvelerden biriydi. 2017 ise McGregorMayweather maçı dışında kötüydü. 2018'de ortalama PPV yükseliş gösterdi. Buna rağmen UFC bu yılın başında, ESPN ile 2025'e kadar 1,5 milyar dolara anlaşma yaptı. ESPN'in UFC'yle riskli bir anlaşmaya gireceğini düşünmek kolay değil. New York eyaletinin UFC'ye uyguladığı yasağın kalkmasından sonra ABD'de her yerde gece düzenleyebilir hâle gelen organizasyon bu anlaşmayla meşruiyetini mutlak anlamda kurdu.
Dinamik, çağın hızına uygun ve sürekli gelişen bir spor olarak MMA'in gençler arasında yayılacağını öngörmek de zor değil. UFC'yi izleyen yaş gruplarına baktığımızda, 2018'de 30-49 yaş arası en fazla iken, 18-29 yaş arası az farkla onun ardından geliyor. Özellikle otuzunu geçmiş bireylerin çocuklarını düşünürsek, onlar karşılarında vahşi gibi sıfatlarla yaftalanan bir spor görmeyecekler. Yani büyümesi yavaşlasa da UFC'nin bu geriden gelen genç kuşağı da cezbedeceğini öngörebiliriz. Zaten 2020 parlak görünüyor. McGregor dönecek; Khabib, Tony Ferguson ile beklenen mücadeleyi yapacak; Adesanya gibi yeni bir yıldız var; Jon Jones kafese girecek; ufukta Daniel Cormier-Stipe Miocic rövanşı görünüyor; tarihin en iyilerinden George Saint-Pierre geri dönebilir; yeni ilgi merkezi Masvidal'ın Diaz ile rövanşa çıkması bekleniyor. Tüm bunların ötesinde ne kadar ciddi bilinmez ama yıldız boksörlerden Tyson Fury, MMA çalışıyor. Tüm bunlar bize neyi işaret ediyor? Gelişimi durdu mu diye endişe edilen UFC'nin durmaya aslında pek de niyeti yok.