Çember

5 dk

'Azim' ana konulu 84'üncü sayımızın girişinde Caner Eler'in kaleminden DeMar DeRozan ve Fred VanVleet yer alıyor.

"Bazen yaşamak bile cesaretin kendisidir." -Seneca

Merkez Kort temasının Azim olmasına karar verdiğimiz an, aklımıza ilk gelen fikirlerdendi Williams Kardeşlerin posterini vermek... Hem hikâyelerine hem de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'ne selam etmeyi ummuştuk. King Richard filmini izledikten sonra kararımız kesindi artık. Venus & Serena'nın yapımcı ekibinde yer aldığı film, altı dalda Oscar adayı. Eser, kardeşlerin yolculuğunu bilenler için bile iyi bir hatırlatma değeri taşıyor. Will Smith, kendi yaşadıklarını kızları yaşamasın diye onları uzun vadeli bir hedefle büyüten baba figürüne çok iyi hayat vermiş. Venus ile Serena'nın karakterlerinin inşasındaki bir başka detayın da altı çizilmiş: Compton'daki büyüme ortamı…

Straight Outta Compton, gangsta rap tarzının efsaneleri kabul edilen Ice Cube, Dr. Dre ve Eazy-E gibi isimlerin oluşturduğu N.W.A. grubunun Compton semtinden çıkıp müzik dünyasının zirvesine doğru yolculuğunu anlatır. Filmin bir sahnesinde Ice Cube karakteri, "Neden şarkı sözlerinde şiddeti bu kadar öne çıkarıyorsunuz, bu gençleri kötü etkilemiyor mu?" minvalindeki soruya "Sanatımız gerçek hayatın bir yansıması" diye cevap verir. Babaları tarafından, Compton ve çevresindeki kortlarda tenise başlatılan Williams Kardeşler için de durum pek farklı değil. Baba Richard çevredeki çocuklara para verip antrenmandaki kızlarına ırkçı küfürler etmeleri için zorlarmış. "Yerde kırık camlar, fast food yemek paketleri, bira şişeleri olurdu hep. Zeminde uyuşturucu kalıntılarını görürdük. Babama göre tenis, Los Angeles'ın en zor ve karışık mahallelerinden çıkışımız için biletimiz olacaktı. Bunun için ne gerektiğini biliyordu. Bize sadece oyunu öğretmenin yetmeyeceğini biliyordu. Fakat oyun ve hayatta tutunmak için gereken tutkuyu, demir gibi iradeyi ve sabrı bu şekilde bize aktarıyordu" diye o günleri anlatıyor Serena Williams.

O yılları takiben, bir başka spor figürünün daha karakteri Compton sokaklarında şekilleniyordu. Bugünlerde Chicago Bulls formasıyla en değerli oyuncu ödülüne aday gösterilecek kadar muhteşem oynayan 32 yaşındaki DeMar DeRozan'dan bahsediyorum. King Richard'ı izledikten sonra okuduğum, Mirin Fader'in The Ringer'da çıkan enfes yazısında yer verdiğine göre babası da Compton'daki günlerinde DeRozan'a "Asla kırılma" telkininde bulunurmuş. Elbette kişilik, sadece iki kelimenin sürekli söylenmesiyle oturmuyor. DeRozan kırılmaya ve dağılmaya ne zaman çok yaklaşsa babasıyla kurduğu ilişki ve annesi Diane'in yardımları devam etmesini sağlamış. Çocukluğunda akrabalarını, arkadaşlarını çete savaşlarında kaybetmiş. Okula gittiğinde en yakın arkadaşının sırasını boş bulduğu günler olmuş. Yıllar boyunca şiddete ve ölüm ihtimaline karşı hissizleşmiş neredeyse. O günlerde nadir de olsa nefes alabildiği yer, sürekli Michael Jordan veya Kobe Bryant hareketlerini çalışıp, gözlerini kapayıp onlar gibi olduğunu hayal ettiği basketbol sahasıymış.

DeRozan'ın son yıllarda düştüğü asıl karanlık kuyu ise depresyon oldu. Çok sevdiği Raptors'tan 2018 yazında Spurs'e takas edilmesi ve çok yakın dostu Kyle Lowry'den kopmak ona ağır geldi. Geçen yıl şubat ayında ise "O benim her şeyimdi" dediği babası Frank'i kaybetti…

Toronto'da herkesin, her şeyin yolunda gittiğini düşündüğü günlerde DeRozan, Instagram'da Joker fotoğrafıyla beraber şu metni paylaştı: "Depresyon en iyi tarafımı alıp götürüyor. Mental bir rahatsızlığın en kötü tarafı insanların sanki bu rahatsızlığa hiç sahip değilmişsiniz gibi davranmanızı beklemesi..." Bu süreçte açıklamalarıyla da sporcuların mental sağlığı konusunda sembol isme dönüştü. İçe dönük biri olmasına rağmen başkalarına bu sorunlarla yüzleşme yolunda önderlik etti. Kevin Love "Eğer DeMar konuşmasaydı ben de anksiyetem ve depresyonumla yüzleşemeyecektim" demişti. DeRozan da başkalarına rehberlik ve arkadaşlık ederken kendini iyi hissediyordu. Uykusuzluk çektiği ve sabah idmana gitmek istemediği günlerde bile yanında olduğu insanlardan biri Fred VanVleet'ti. İyi bir kolej kariyeri olmasına rağmen fiziğinin de etkisiyle ona yapışan algıyla beraber hiç şans verilmeyen VanVleet, NBA tarafından 2016'da draft bile edilmedi. Kendine Toronto Raptors'ın G-League takımında şans aradı. Devamında tırnaklarıyla kazıya kazıya, yılmadan çalışarak yarattığı fırsatla Raptors kadrosunda kendine yer buldu. Kyle Lowry ve DeRozan'ın mentorluğunda oyununu daha da yukarı çekip şampiyonluk yaşadı. Lowry'nin de takımdan ayrılmasıyla Raptors'ın en önemli yıldızlarından birine dönüştü. Yetmedi, bu yıl tarihte All-Star olan 438 oyuncu arasında draft edilmeden bu maça çıkmayı başaran beş basketbolcudan biri oldu. Bu sıradışı onura ulaşırken ona en büyük desteklerden biri de "Kendimi gururlu bir baba gibi hissettim" diyen DeRozan'dan geldi. Zira Raptors'ta takım arkadaşıyken VanVleet'i desteklemek için kendi maçından çıkıp, kilometrelerce yol gidip G-League maçlarını izlermiş. Ona kol kanat germiş, aynı babası Frank'in ona yaptığı gibi. Bir çemberi tamamlarmışçasına Cleveland'da All-Star maçında aynı takımda oynadılar.

DeRozan'la bitirelim. "Her şey yaşamakla alakalı. Yaşamın bir parçası da bu yolculuğun her bir parçasını kabullenmekten geçiyor. Öncelikle kendini kabullenmek ve sevmek. En zoru da budur zaten. Ben hâlâ bu süreçteyim." DeRozan 32 yaşında ve kariyerinin en iyi dönemini yaşıyor.

Bu sayı; tüm o iniş çıkışların, hayal kırıklıklarının, acının, hayatta kalma mücadelesinin ortasında kendi kalbine doğrudan ve derinden bakabilenler için...

Ayrıca elbette "Savaşa hayır" diyebilenler için.

Socrates Dergi