
Cennete Selam
3 dk
En zor günleri, en yoğun travmaları atlatan bir bir rock yıldızı nasıl olur da 52 yaşında hayatına son vermeyi seçer? Chris Cornell'ın seçimini anlamlandırması zor olsa da deniyoruz.
Ty Cobb, Amerikan beyzbol tarihinin en büyük ve en tartışmalı oyuncularından birisi. Hall of Fame'e seçilen ilk beş oyuncudan biri. Kendi adına düzinelerce rekoru var. Diğer yandan agresif, kendini beğenmiş, hatta ırkçı bir adam. Rakip oyuncuları aşağılamaktan, hatta sakatlamaktan çekinmeyen, kendini gelmiş geçmiş en iyi gören bir karakter. "Peki Babe Ruth? Söyleyecek iyi bir kelimen yok mu onunla ilgili?" sorusuna, "Bir şişkoya göre iyi koşuyor" demişliği rivayet edilir.
Soundgarden'ın Down On The Upside albümündeki Ty Cobb şarkısını dinlemeden önce bu efsaneyi tanımazdım. Chris Cornell'in yazdığı sözler de aslında beyzbolla uzaktan yakından alakalı değildir. Daha ziyade herkese nefret duyan, yoluna çıkan her şeyi ezen bir tipin hikâyesidir anlatılan. Cornell sözleri, "Aslına bakarsanız Ty Cobb'la ilgili bir şarkı yazmamıştım –onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Sadece sevmediğim tüm insanların birleşimi olan bir karakter yaratmaya çalışıyordum" diye açıklamıştı. Grubun basçısı Ben Shepherd sözleri dinleyince "Bu bana Ty Cobb'ı anımsatıyor" demişti, Chris de "Kıyak isimmiş" diye düşünmüştü.
Cornell, Ty Cobb'u tanısa da sevmezdi galiba. Her şarkıda dibine kadar zorladığı doğal distortion'lı sesine, sahnedeki enerjisine bakmayın; grunge'ın en içe dönük adamlarından biriydi aslında. Yumuşak huylu, düşünceli, duyarlı bir adamdı. Röportajlarını izlediğinizde kelimelerini dikkatle seçtiğini görebilirdiniz. Meslektaşlarının pek çoğu gibi uyuşturucu ve alkolle haşır neşir olmuştu ama 2002'den bu yana temizdi. Gerçi o, bu tip problemlerin rock yıldızlarına özgü olduğunu da reddediyordu: "Herhangi bir bağımlılar grubuna gittiğinizde 75 kişi varsa ikisi müzisyendir, geri kalan herkes hayatın başka köşelerinden insanlar olur. Scott Weiland'ın annesi nasıl bir evlat kaybettiyse inşaat işçilerinin, tamircilerin anneleri de uyuşturucudan dolayı evlatlarını kaybediyor. Diğer çocuklarla müzisyenler arasında tek bir fark var; radyoda onlardan bahsetmiyoruz."
Grunge, saygıdeğer ama nihayetinde çelişkili bir akımdı; bayrağı taşıyan gruplar ana akım karşıtıydılar ama yıldız oldular. Dertleri şan şöhret değildi ama piyasa onları hemen kucakladı. Reddettikleri oyunun tam göbeğinde kalmak, bazıları için çok yıkıcı sonuçlar doğurdu ki onları gayet iyi tanıyorsunuz. Bazıları ise oyundan bilinçli olarak kaçarak ve kendi kurallarını dayatarak kurtulabildi. Chris Cornell, bu ikisinin ortasını bulmuş görünüyordu. Çıkıp dışarıdan bakmayı biliyordu ve hayatını yoluna koymuş gibiydi. Gemiyi ilk terk edenlerden Mother Love Bone vokalisti Andrew Wood 1990'da öldüğünde, Wood'un grup arkadaşlarıyla yarım kalan işi tamamlamak (ve Temple of the Dog olarak yayınlamak) ona düşmüştü. Böyle bir adamdı; partide ortalığı dağıtan değil, ertesi gün kalkıp etrafı toplayanlardan biri gibi dururdu. Oda arkadaşının anısına Say Hello 2 Heaven (Cennete Selam Söyle) adında bir şarkı yazıp söylediğinde daha 26 yaşındaydı. Yolun yarısıymış, bilmiyorduk.
2013 NBA Finalleri’nden önce hazırlanan bir tanıtım videosunda, Chris Cornell'in Finally Forever şarkısı kullanılmıştı. Bu, Chris ve Vicky Cornell'in düğün şarkısıydı. "Ne zaman kaybolursan / Nerede bulunursan / Ne zaman istersen / Buralarda olacağım / Nerede ararsan / Nerede durursan / Ne zaman düşersen / Nerede sendelersen / Kırılsan bile / Senin için orada olacağım" şeklindeki sözleriyle, kötü bir evlilikten sonra aşkı ve huzuru bulan Chris'i iyi tanımlıyordu. Ayrıca NBA'e de uyuyordu; hem içerdiği takımdaşlık duygusuyla hem de çoğu zaman (yanlış şekilde) tek taraflı görülen taraftar-takım ilişkisiyle.
Cornell'in ölümü sonrasında, ona dair bildiğimiz her şey kırık bir camın parçaları gibi ortada duruyor. En zor günleri, en yoğun travmaları atlatan bir adam, bir rock yıldızı, bir şarkı yazarı, bir baba, nasıl olur da 52 yaşında hayatına son vermeyi seçer, anlamlandırmaya çalışıyoruz. Kırık parçaları tutup onların nereden düştüğüne dair fikirler yürütüyoruz. Her ne kadar parçaları birleştirmek, artık imkânsız olsa da...