Çift Yumruk

7 dk

Türkiye, tarihinde ilk kez iki kardeşi birlikte olimpiyata gönderiyor. 2016 Rio öncesi, Önder ve Onur Şipal ile konuştuk.

Klasik bir soruyla başlayalım... Boksa nasıl başladınız? Aileniz bu kararınızı destekledi mi?

Önder Şipal: 1995 yılında, Bayburt’ta, Seyfullah Dumlupınar ile başladım. Ailemin tepkisi önce olumsuzdu. Ama ben gizli gizli gidiyordum antrenmanlara. Bir yıl aradan sonra hocam ailemle tanıştı ve müsaade aldı.

Onur Şipal: Ben abimden iki yıl sonra başladım. Daha doğrusu, o beni kolumdan tutup salona götürdü. Abimden sonra, benim için biraz daha kolay oldu ailemi ikna etmek. Sadece, “Tamam boks yapıyorsunuz da milli takıma seçilmezseniz bırakın” dediler bir ara.

Klitschko kardeşlere, aileleri “Asla birbirinizle dövüşmeyeceksiniz” sözü verdirmiş. Sizin buna benzer bir diyaloğunuz var mı ailenizle?

Önder: Böyle bir şeyi ailemiz de, hocamız da istemiyor, biz de istemiyoruz. Birkaç yıldır aynı sıklette maçlara çıkıyoruz ve Türkiye Şampiyonası’nda birbirimize denk gelme ihtimalimiz oluyor. Ama bu ihtimal gerçekleşirse o maçı oynamayız. Ya ben çekilirim ya da kardeşim.

Profesyonel boksörlerin olimpiyat oyunlarına katılma yolunun açılması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Onur: Birçok profesyonel boksör, amatör ruha geçiş yaptığı zaman gerçekten çok zorluk çekiyor. Bunun örneğini, Venezuela’daki olimpiyat vizesi maçlarında profesyonel boksörlerin gelip de üç raundu çıkaramamasıyla bir kez daha gördük. Ben bu açıdan bir sıkıntı görmüyorum. Sonuç olarak onlar da yumruk atıyor, sen de atıyorsun. Onun da iki kolu var, senin de. Şartlar eşit.

Önder: Klitschko, Pacquiao gibi en üst seviye isimler zaten gelmiyorlar, onlar kendilerini öyle bir riske atmazlar. Vücutları 12 rauntluk maçlara alışmış, bir anda üç rauntluk maçlara adapte olamazlar, en az altı ay lazım bunun için. Ayrıca profesyonelde kemer sahibi olmuş bir insanın gelip de bir amatör sporcuya kaybettiğini düşünün, büyük sansasyon yaratır. Dolayısıyla, profesyonelde tam ilerleyememiş, orta hâlli ya da düşük seviyede kalanlar geliyor ve birçoğu da yeniliyor zaten.

Profesyonel boksu takip ediyor musunuz?

Onur: Sürekli ilgilendiğimi söyleyemem ama büyük Manny Pacquiao hayranıyım. Bir gün onunla maç yapmayı çok istiyorum.

Önder: Onur, kendi stiline benzettiği için beğeniyor Pacquiao’yu. Kardeşimin stili, onun ve Mike Tyson’ın stili gibidir; sürekli pres, şiddetli yumruk… Benimki tam tersi; Muhammed Ali stili kaçak boks yapıyorum. Rakibi üzerime çektiğim zaman başarım artıyor. Şu anda da beğendiğim isimler, Roy Jones ve Floyd Mayweather.

Kendi stillerinizi biraz tarif ettiniz. Peki sizi rakiplerinizden öne çıkaran özellikleriniz neler?

Önder: Kendimde iyi gördüğüm yön, ters gardım. Solağım, sol aparkatı çok güzel vuruyorum. Zaten kaçak boksörün en belirgin özelliklerinden biri budur, sol aparkatı çok güzel vurur karaciğere. İkincisi, rakiplerime kolay kolay yakalanmıyorum. Benim stilim daha çok, ‘vur-kaç’ ya da ‘bir vur-hiç yeme’ diye özetlenebilir.

Onur: Benim tarzım tamamen baskı ve yıldırma üzerine. Biraz inat dövüşürüm, rakiplerimin üzerine giderim. Bir yumruk aldıysam iki yumruk atmam gerektiğini düşünürüm, saldırırım. Böyle bir inadım var.

Olimpiyattaki hedefiniz ne?

Önder: Altı kişi gidiyoruz, gönül ister ki hepimiz madalya kazanalım ama kim olursa olsun, en az iki-üç madalya hedefliyoruz.

Onur: Abimin 75 kiloda şampiyon olacağına inanıyorum. Benim de hedefim aynı; 27 boksörle yarışacağım, kendime güveniyorum ve bir sakatlık olmazsa en az final göreceğimin sözünü veriyorum.

Türkiye’de boksun eski popülaritesinde olmamasını neye bağlıyorsunuz?

Önder: Düşüşün sebebi, birçok ailenin boksu vahşet sporu olarak görmesi ki bu yanlış. “Muhammed Ali kafasına yumruk yiye yiye Parkinson oldu” inanışı var mesela, bu da yanlış. Ali, çok az yumruk yiyen bir boksördü. Bir diğer neden de sporcu yetiştirme isteğinin, yerini para hırsına bırakması. Şu anda İstanbul’da birçok sporcu, sadece ünlülere ders veriyor; saati 300-400 liradan. “İsminiz var, parayı götürürsünüz” diye bize de diyorlar.

Onur: Amatör ya da olimpik sporcuların kaderi bu; üç buçuk yıl boyunca kimse sormaz ama olimpiyata altı ay kala gazeteler, dergiler aramaya başlar. Sonra, yine aynı boşluk...

Socrates Dergi