
"Örtbas Ediyoruz"
7 dk
Seksolog Rayka Kumru, çocuk istismarı konusunda Türkiye'nin durumunu, bilinmesi gerekenleri ve yanlış bilinenleri anlattı.
Türkiye’de her dört çocuktan birinin cinsel istismara maruz kaldığı tahmin ediliyor ancak elimizde net bir bilgi yok; çünkü örtbas ediliyor. Bizimki gibi; cinselliğin bastırıldığı, tabu olduğu, konuşulmadığı ülkelerde durum bu. Kültürümüz, daha doğrusu sistemimiz, buna çok elverişli. Meşrulaşmış çocuk istismarı formları var mesela; çocuk yaşta evlilikler gibi.
İstismarda bulunan kişi, genelde çocuğun ya çok iyi tanıdığı ya da güvendiği biri oluyor. Kim bunlar? Babası, amcası, dayısı, abisi, üvey babası, spor yapıyorsa antrenörü, okula gidiyorsa öğretmeni, dini ya da mezhebi dahilinde bir kursa gidiyorsa hocası, servis şoförü vs. İngilizcede ‘stranger danger’ (yabancı tehlike) diye tabir var ama çocuk ya da yetişkin istismar vakalarında bu tehlike çok az.
Çocuk istismarında karşımıza iki tür istismarcı çıkıyor. İlki, pedofili (yetişkin bir kimsenin ergenlik öncesi çocukları veya ergenliğe yeni girmişleri cinsel açıdan çekici bulması) eğilimi olanlar; diğeri, herhangi bir psikolojik ya da psikiyatrik dürtüden kaynaklanmayan oportünist eylemlerde bulunanlar. Türkiye’de medyanın hatalarından biri de çocuk istismarında bulunan herkesi ‘pedofil’ başlığı altında sunması. Bu neden sıkıntı? Çünkü çocuk istismarı vakalarında pedofiller, sadece yüzde 2’lik bir dilimi kapsıyor. Yüzde 98’lik dilim ise ‘normal’ görünümlü, tehlike ve tehdit sinyali vermeyen insanlara ait.
Medyanın çocuk istismarı için kullandığı görseller de çok yanlış. Nedir genelde? Masum, tatlı bir kız çocuğu, ağzı yüzü morarmış, çizikler içinde, ağlıyor ve arkasından ona uzanan kirli ve yabancı bir el... Siz bu görseli kullandığınızda şu algıyı yaratıyorsunuz: 1- Cinsel istismar, yabancı biri tarafından (arkadan uzanan el vs.) gerçekleştirilir. 2- İstismarı yapan, tehlikeli ve kötü olduğu (pis, kirli vs.) anlaşılabilecek biridir. 3- Sadece kız çocukları ve hatta güzel kız çocukları istismara uğrar. 4- İstismara uğrayan çocukta muhakkak fiziksel bir belirti (çizik, morluk vs.) mevcuttur. 5- İstismara uğrayan çocuk illa bir reaksiyon (ağlamak vs.) gösterecektir.
TFF’nin uygulaması bir çözüm değildir belki ama bir adımdır, önemli de bir adımdır, asla küçümsememek gerekir. Zira bu konu konuşuluyor demektir, insanlar bundan güç bulup yaşadıklarını anlatabilir. Zaten tarihte, özellikle de çocuk istismarı noktasında süreç hep böyle ilerlemiş; kilise içindeki istismar geleneği de böyle ortaya çıkmış, İngiltere futbolundaki son örnek de... Buradaki sorun şu; kulüplerin içinde bu konuyla ilgili görevlendirilen çalışanlar, böyle bir durum yaşandığı takdirde federasyona şikâyette bulunabilecek mi? Kulüp buna müsaade edecek mi?
Antrenörlere eğitim vermek elbette güzel ama en başta çocukları eğitmemiz, onlara kendi hakları ve sınırlarını öğretmemiz gerekiyor. Türkiye’de çocuk, anne-babanın uzantısı ve kendi bedeni üstünde bireysel hakkı olmayan bir figür muamelesi görüyor. “Eti senin kemiği benim” söyleminden tutun, “Göster amcalara pipini” zorlamasına kadar hepsi bunun bir uzantısı. Onlara bir birey olduklarını, bedenleri üstünde kendilerinden başka bir hak sahibi bulunmadığını anlatmak lazım. Ayrıca, çocuğun sporda ya da herhangi bir alandaki başarısı, sağlığından ve insanlığından daha önemli değil.
İstismarcı bir antrenör, genellikle grup içindeki en sessiz, en içine kapanık, bedeniyle en az barışık, özgüveni ve savunması en düşük bireye yönelir. Maruz kaldığı davranışı başkasına anlatamayacak, ifade etmekten çekinecek, korkacak çocuğu seçer. (Editör Notu: Andy Woodward, The Guardian’daki röportajında şöyle demişti: “Ben yumuşak yaratılışlı ve duygusal açıdan zayıf bir çocuktum, Barry Bennell da böyle çocukları hedefine alırdı.”)
Bir çocuk, bir antrenör tarafından hiçbir kanıt olmayacak biçimde (kamera, şahit, darp izi vs. yok) istismar edilse ve gidip bunu ailesiyle paylaşsa, aile bu konuyu yetkili mercilere taşısa antrenöre ne olur? Hiçbir şey. Üzülerek söylüyorum ama böyle. Sadece bizde değil, tüm dünyada; beyan var ama fiziksel kanıt yoksa hiçbir anlam ifade etmez. Tabii bu, işin hukuki tarafı. Bu yüzden, böyle bir senaryoda kulübün tavrı daha büyük önem taşıyor. Çocuk bir beyanda bulunduysa ona inanmaları gerekiyor. Çünkü bir çocuk, istismara uğradığını uyduramaz.
Cinsel istismar, mağdurun kendi suçsuzluğunu kanıtlamak zorunda olduğu tek suçtur. Misal; hava çok sıcak, siz de camınız açık yattınız, ben de hırsızım, evinize girip bilgisayarınızı çaldım, yakalandım ve mahkemeye çıktık... Kimse size evinizin camını neden açık bıraktığınızı sormaz. Ama cinsel istismara uğrasanız, mahkemede hayat görüşünüzden kıyafetinize kadar her konu gündeme getirilebilir ve sanık yararına kullanılabilir.