Çok Yönlü

14 dk

VakıfBank Türkiye'de büyük bir başarı geleneği oluştururken, son dönemde takımda en dikkat çeken isimlerden biri de Gabriela Guimaraes. Brezilyalı smaçör ile son dünya şampiyonluğunu ve kariyerini konuştuk.

Son dönemde Brezilya voleybol ekolünün ve VakıfBank kulüp geleneğinin kesişim noktasında yer alan bir isim var. 27 yaşındaki Gabi her şekilde sayı alıp, savunmada en zor topları karşılayıp, takımına hep pozitif enerji aşılayarak oyuna her yönüyle imza atıyor. VakıfBank'ın son dünya şampiyonluğunda da büyük payı olan, 2021 yılının en iyi voleybolcuları listesine giren Brezilyalı smaçör ile bir sabah Zoom'da buluştuk. Çok yönlülüğünü cevaplarında da gösterdi.

Kariyerinizdeki sayısız kupa ve madalyanın arasında VakıfBank'la gelen bu son dünya şampiyonluğu nerede duruyor?

Tokyo'da kazandığım gümüş madalyanın arkasına yazabilirim. Sanırım katıldığım yedinci kulüpler dünya şampiyonasıydı. Açıkçası bu altın madalyaya kavuşmayı uzun zamandır bekliyordum. Brezilya'da oynadığım takımlarla üç kez final görmüştüm ve bu finallerin tümü VakıfBank'a karşıydı. "Onları yenemiyorsan onlara katıl" derler ya, onun gibi bir hikâye oldu.

Conegliano'ya karşı final oynamak da harikaydı. Conegliano ile VakıfBank oynuyorsa ortaya illaki herkesin izlemek isteyeceği bir maç çıkacaktır. Onlara karşı oynadığımız son üç maç da tie-break'e gitmişti. Hem seyirciler hem bizler için farklı ve güzel bir hissiyat yaratıyor diyebilirim.

Dediğiniz gibi Conegliano ile VakıfBank arasında büyük bir rekabet oluştu. VakıfBank'ın en uzun süre maç kazanma rekorunu da kırdılar. Final maçında son sete gidildiğinde de tansiyon çok yükselmişti. Daha önce final setleri kaybetmiştiniz. Mental anlamda nasıl güçlü kaldınız?

Her şey hazırlıkla başlıyor ama bu tarz finaller için yapılan hazırlıklar, sadece maçtan önce başlamıyor. Elbette kendi kendime "Evet, bugün en iyi halimle sahada olacağım" diyordum, böylesine büyük turnuvalardan önce zihinsel olarak kendimi hazırlamaya çalışıyorum zaten. Tüm kariyerim boyunca pozitif düşünmeye çalıştım.

Mental hazırlığı bir kenara bırakırsak, fiziksel hazırlanma süreci de bu yolculuğun önemli bir parçası. Ben çok uzun bir oyuncu değilim, haliyle fiziksel hazırlık sürecinin benim için diğer oyunculara nazaran daha önemli olduğunu söyleyebilirim. Yapmanız gereken bedeninizin ve kafanızın yüzde yüz hazır olması. Ben de kendimi her gün bunun için hazır tutuyorum. Eğer ortada büyük bir fark var gibi gözükmüşse bunun sayesindedir. Geride bıraktığımız dünya şampiyonasına da zaten hem bedenen hem de zihnen farklı bir şekilde geldiğimi hissediyordum.

Ama bu tarz maçlarda illaki inişler ve çıkışlar olur. Sadece bireysel performans olarak da değil, takım halinde de düşebilirsiniz. Finalde de maça çok agresif başlamıştık. İlk sette çok farklı bir seviyedeydik. 1-0 öne geçtik ve her şeyin kontrolümüz altında olduğunu düşündük ama Conegliano da ikinci sette kolay vazgeçmeyeceğini gösterdi. Tüm maç inişli çıkışlı bir şekilde geçti. Ama bizim için farkı yaratan neydi? Heyecanımızdı herhalde. Çok heyecanlıydık. Son iki turnuvada onlara boyun eğmiştik. O yüzden Ankara'daki finalde "Evet. Şimdi gerçekten hazırız. Çok iyi hazırlandık. Herhangi biri kendini o an sahada iyi hissetmiyorsa yüzde yüzümüzü değil, yüzde 110'umuzu vermeliyiz" dedik. Bu da takıma harika bir özgüven aşıladı. Aile gibi olmak, takımdaki herkese güvenebilmek bize "Düştüğünde seni kaldırabilecek arkadaşların var" güvencesini verdi.

Bella (Isabelle Haak) turnuvanın MVP'si oldu ama maçtan sonra "Bu maçta en iyi oyuncunuz kimdi?" diye sorsalar herkesi işaret edebilirdim. Sadece ilk altıda başlayan veya bench'ten gelen oyuncular da değil, herkesten bahsediyorum. Salonda o harika atmosferi yaratan herkes. O gün salondaki taraftar, yedinci oyuncumuz gibiydi.

Paola Egonu'ya karşı devreye giren bir yedinci oyuncu gibi…

Evet, kesinlikle buna ihtiyacımız vardı.

Conegliano'ya veya İtalya Milli Takımı'na karşı sahaya çıkan herkes Egonu savunmasından bahsediyor. Maç öncesinde onun için yaptığınız özel çalışmalar var mıydı?

Evet, kesinlikle. Ona karşı sahaya çıkıyorsanız muhakkak onu hesaba katmak zorundasınız. Onun savunmasına özel çalışmak zorundasınız. Ama çalışmak yetmez. Bir çözüm bulmanız gerekiyor. Ancak kendinizi tamamen hazır hissettiğinizde onu durdurabiliyorsunuz. Şu anda dünyanın en iyi smaç vuran oyuncusu. Ona dikkatinizi ayırmanız gerekiyor. Bizim maç da bu saydıklarımla paralel şekildeydi aslında.

Egonu maçı yine 20-30 sayı civarında tamamlamıştır kesin. Maç içinde arka arkaya beş sayı filan almış da olabilir. Ama vazgeçemeyiz. Maç içinde belki de onu uzun süre durduramayacağız ama doğru ânı beklemeliyiz. Kendi ânımızı. Maçı karar setine kadar sürüklese de vazgeçmemeliyiz. Taktiksel farklılıklar olabilir. Belki de blokları değiştirebiliriz. Mesela Bella blokta durduğunda Egonu'nun üzerinde daha iyi baskı kuruyor. Son sette Egonu'nun üst üste iki kritik hatası vardı ve ikisinde de başrol Bella'ydı. Egonu'nun dışarı vurduğu toplarda blokta duran oydu. Dediğim gibi, ona karşı bazen en iyi önlemi alsanız dahi onu durduramayabilirsiniz. Ama turnuva öncesinde yarattığımız özgüvenli ortam bizi buraya getirdi.

Şampiyonada en iyi smaçör seçildin. Oyunun her yerinde vardın. Hücumda olduğu kadar savunmada da… Oyunundaki bu çok yönlülüğünü neye borçlusun?

Voleyboldan önce birçok sporu denedim. Tenis, futbol, basketbol, yüzme… Voleybola başladığımda yaşım çok küçük değildi. Hatta geç başladım bile diyebilirim. 14-15 yaşlarındaydım. Küçük yaşta farklı sporları deneyimlemem bugün voleybol sahasında daha iyi bir koordinasyona sahip olmamı sağladı.

Voleybola başladığım günlerde profesyonel olmak için uygun yaşta olmadığımı biliyordum ama bir yandan da profesyonelliği çok istiyordum. Üstelik diğer oyunculara kıyasla çok uzun da değildim. Zaman geçtikçe oyunun her yönünde sahaya bir şey koyan bir oyuncu olabilirsem profesyonellik için şansım olabileceğini anladım. Milli takım seviyesine gelemeyebilirdim. Üst seviye bir takımda oynayan çok iyi bir oyuncu olamayabilirdim. Ama bu farkındalıktan sonra ufak ufak da olsa adımlar atmaya başladım. Takımımın beni hücumda kullanabileceği kadar iyi değilsem savunmada, savunmada kullanabileceği kadar iyi değilsem de hücumda iyi olmak istedim. Bu düşüncemin ise sonlandığını söyleyemem. Hâlâ bunun üzerinde çalışıyorum. Şampiyona sonrasında verilen bireysel ödülün önemi benim için çok büyük ama o sadece takım halinde ortaya konan emeğin bir sonucu. Bu ödülü takımdan ayrı şekilde düşünemem.

"Aile gibi olmak bize 'Düştüğünde seni kaldırabilecek arkadaşların var' güvencesini verdi."

"Aile gibi olmak bize 'Düştüğünde seni kaldırabilecek arkadaşların var' güvencesini verdi."

Ayrıca oyunu da çok iyi okuyorsun. Brezilya voleybol öğretisinin bir parçası mı bu da?

Yakın geçmişte alınan iki olimpiyat altını sayesinde dışarıdan birçok insanın kafasını çevirip "Orada ne oluyor?" diye baktığı bir ortam yakaladık Brezilya'da. İlgi alaka olarak bakarsak harika bir yükseliş var. İşin teknik tarafına gelecek olursak, son yıllarda hiçbir zaman her konuda en güçlü ülke olmuyoruz ama oyunun farklı yönlerinde avantaj yakalamaya ve bu avantajları birleştirmeye çalışıyoruz. Biraz önce "Hücumda iyi değilsem savunmada, savunmada iyi değilsem de hücumda iyi olmak" diyerek dile getirdiğim anlayış aslında burada yatıyor. Mesela dünyanın en uzun takımı değiliz ama çok iyi savunma yaparak bunun üstesinden gelebiliyoruz. Asla zayıf bir noktamız olsun istemiyoruz. Blokta en kusursuz duran oyunculara sahip olmayabiliriz ama servis karşılamada çok daha iyi performans ortaya koyabiliyoruz. Hücumcularımız dünyanın en iyi hücumcuları olmayabilir ama çok daha hızlı hareket edebiliriz ve bu sayede çok daha iyi servis atabiliyoruz. Son yıllarda başarıyı getiren şey de bu. Hep finallerdeyiz. Egonu, Bella veya Ebrar gibi fark yaratan bir oyuncumuz yok. O yüzden yakalayabileceğimiz tüm avantajları yakalamalı ve onları bir araya getirmeliyiz. Sadece oyunun bir alanında değil, her alanda rakiplerimizi şaşırtmalıyız.

Brezilya'da çok büyük bir takım sporları geleneği de var. Bu geleneğin yol haritası nedir?

Brezilya'da insanlar voleybolu çok ama çok seviyor. Çocukluğumuz sokaklarda futbol oynayarak geçiyor. Keza basketbol da öyle. Ek olarak, hem kızlar hem de erkekler voleybol oynamayı gerçekten istiyor.

Kadın ve erkek takımlarının olimpiyat oyunlarındaki başarılarını gördükten sonra voleybola olan ilgi daha da arttı. İnsanlar idol olarak görecekleri birilerini arıyorlardı ve Giba, Sheilla (Castro) ya da Fofao gibileriyle karşılaştılar. Bu jenerasyon çok büyük başarılar kazandı ve bizlere ilham kaynağı oldu. Futbol elbette ilk sıradaki yerini koruyor ama artık Brezilya'da voleybol maçları kapalı gişe oynanıyor. Bütün bunlar, bizim için büyük sorumluluklar getiriyor. Sayısız çocuk bizi izleyerek büyüyor. Büyük beklentiler var. Milli formayı giyen oyuncular için konuşacak olursak 212 milyonluk bir ülkeyi temsil etmek çok büyük bir keyif. Ama o insanların hayatlarının değişmesine önayak olabilmek, özellikle çocuklara dokunabilmek çok kıymetli.

Brezilya ile son olimpiyatta gümüş madalya aldın. Tokyo'yu nasıl hatırlıyorsun?

Hâlâ olimpiyat altınını istiyorum. Ama elbette gümüş madalyanın da ne kadar inanılmaz bir şey olduğunu biliyorum. ABD zaten favoriydi. Egonu'lu İtalya, Boskovic'li Sırbistan ve Türkiye ile birlikte, Rio'dan altınla ayrılan Çin de âdeta hazır bekliyordu. İnsanların bizim finalde olmamızı tahmin ettiğini hiç sanmıyorum. "Belki çeyrek veya yarı finale kadar ilerleyebilirler" şeklinde düşüncelerin olduğunu hatırlıyorum. Bu da bize ekstra bir güç verdi. "Yapabiliriz. Geçmişte bunu başarmış takımlarımız var. Bu güce sahibiz" dedik. İlk finalimdi ve ilk altıda başladım. Gerçekten farklı bir histi. 2012'de televizyondan izlediğim, idol olarak gördüğüm Fe Garay'la aynı sahada yer almak… Rüya gerçek olmuştu.

"2012'de televizyondan izlediğim, idol olarak gördüğüm Fe Garay'la aynı sahada yer almak… Rüya gerçek olmuştu."

"2012'de televizyondan izlediğim, idol olarak gördüğüm Fe Garay'la aynı sahada yer almak… Rüya gerçek olmuştu."

Bir smaçör olarak smaç tekniğin çok estetik ve ilginç. Kolunu geriye açma tekniğini nasıl geliştirdin? Avantajlarını ve dezavantajlarını anlatır mısın?

Her şey doğal gelişiyor. Voleybola ilk başladığımda da toplara aynı şekilde vuruyordum ve bunun farklı bir teknik olarak yorumlandığını dahi bilmiyordum. Antrenörlerim gördüklerinde "Bu diğerlerinin yaptığından farklı bir şey" diyorlardı. Bu vuruşun tenisten geldiğini söyleyen birçok insanla da karşılaştım. Küçükken tenis oynadığımı söylemiştim. Tenisi zaten voleybola geçmek için bırakmıştım. Topa vurmadan önce kolumu biraz fazla açabiliyorum. Teniste servis kullanırken de sert vurabilmek için kolumuzu olabildiğince açıyorduk.

Giovanni (Guidetti) de söylüyor bazen. Kolumu çok fazla açtığım için ne zaman, nereye vuracağım; nasıl bir vuruş gerçekleştireceğim anlaşılmıyormuş. Maçların tamamını bu şekilde oynamıyorum tabii. Bahsi geçen özelliğimi kazançlı bir şekilde kullanmaya çalışıyorum. Ama kullandığım zaman blokta duran oyuncular için işler pek kolay olmuyor gibi…

Geçmişte atletik olarak gelişebilmek için özel çalışmalar yaptın mı? O günlerde kısa olmak sanki seni motive etmiş gibi. Bugünlerde smaca kalktığında uçuyorsun.

Kesinlikle. Büyük bir motivasyondu bu. Hatta şimdi bile bu motivasyonun devam ettiğini söyleyebilirim. Yıllar geçtikçe "Evet, kısa bir oyuncuyum. Bazı şeyler, diğer oyunculara nazaran farklı şekilde ilerleyebilir" farkındalığına eriştim ama küçükken bende sanki olmaması gereken bir şey var gibi hissediyordum. "O çok küçük. Sıska bir şey. Oyununu daha ileriye götüremez" diyenler oluyordu mesela. Birilerine bir şeyleri kanıtlamak için çalışmadım ama kendim için çok çalıştım. Oyunumu daha da ileriye götürebileceğime inandım çünkü küçükken sporu çok seviyordum. Roger Federer ve Rafael Nadal gibi büyük sporcuları takip etmeyi çok severdim. Dezavantajımın üstesinden gelebilmek için Cristiano Ronaldo gibi yükseğe nasıl ulaşabileceğime kafa yordum. Daha iyi beslenmeye, daha sık çalışmaya başladım. Hiçbir sporcu her gününü yüzde yüzünde geçiremez ama sürekli fiziksel olarak hazır olmaya çalıştım. Cristiano da şöyle söylüyordu: "Hata yapabilirsiniz. Yapmanız gereken şey bu hatanın üzerine kafa yormak." Bu düşünceyi özümsemeye çalıştım.

Voleybolda da yapılan hatalardan sonra bile takım ortada toplanıyor. Her seferinde senin pozitif enerjin dışarıdan açıkça belli oluyor. Hatalardan sonra bile enerjini nasıl koruyorsun?

Kendime sürekli şunu hatırlatıyorum: Geçmişte ne olduysa geçmişte kaldı. Değiştiremezsin. Galiba bu da tenisten öğrendiğim bir şey. Oynanan her sayı geride kalmış demektir. Büyük oyuncuların da böyle meselelere hep bu tarz yaklaştığını görürsünüz. Onlardan bunu öğrenmeye çalışıyorum. Hatalarda takılı kalmamak. Tüm mesele bu.

Brezilya'da kadın ve erkek milli takımlarıyla büyük başarılar elde etmiş Bernardo Rezende ile altı yıl çalıştım. Ondan bu konuda çok şey öğrendim. Her zaman voleybolda inişlerin ve çıkışların olacağını söylerdi. "Maça kötü başlayabilirsin. Bunun önemi yok. Hatta maça iyi başlasan da önemi yok. Çok iyi bir başlangıç yapman, devamını da öyle getireceğinin garantisini vermez. Voleybol maçlarını yönetebilmenin en önemli parçası voleybolun bu inişli çıkışlı doğasını kontrol etmekten geçer" derdi. Mesela o gün iyi servis karşılayamıyorsam hücumda daha aktif olabilirim. Bu tarz şeylerin üstesinden nasıl geldiğiniz o maç özelinde yüzde yüzünüze ulaşıp ulaşamayacağınızı belirliyor. Bu da bize bir voleybol maçı öncesinde mental hazırlığın ne kadar kritik rol oynadığını gösteriyor.

Rezende'den bahsettin…. Bugüne kadar çok önemli antrenörlerle çalıştın. Giovanni'yle iletişimin nasıl?

İlk olarak, çok çalışkan biri olduğunu söylemeliyim. Takımdaki herkes için fark yaratıyor. Bazen ondan şikâyetçi olup "Çok antrenman yaptık. N'olur biraz duralım" dediğimiz oluyor. Ama günün sonunda herkesin daha da geliştiğini ve takım olarak daha iyiye gittiğimizi görüyoruz. Üstelik onunla iletişim kurmak da çok kolay. Oyunculardan gelen önerilere çok açık biri. Buraya geldiğim ilk yıl kendimi köşeye sıkışmış hissediyordum. Her oyuncudan talep ettiği birtakım şeyler oluyor ve bunların muhakkak yapılmasını bekliyor. Ama bir sorun yaşadığınızda da yanınıza gelip o sorunun üstesinden beraber gelmek istiyor. Büyük bir mesele veya oldukça küçük bir şey, hiç fark etmez. Her şeyin yolunda gittiğinden emin olmayı, herkesin kendisini önemli hissetmesini istiyor. Buraya gelmeden önce de onun dünyanın en iyi antrenörlerinden biri olduğunu biliyordum ve onunla çalışacağım için epey heyecanlıydım. Geçmişte Ze Roberto, Bernardo Rezende ve Stefano Lavarini gibi antrenörlerle çalışma şansım olmuştu ve "Daha görecek ne olabilir ki?" şeklinde bir düşünce aklımdan geçiyordu. Ama gördüklerim karşısında çok etkilendim. Bence herkes Giovanni'yle çalışma şansına sahip olmalı.

"Birilerine bir şeyleri kanıtlamak için çalışmadım ama kendim için çok çalıştım. Oyunumu daha da ileriye götürebileceğime inandım."

"Birilerine bir şeyleri kanıtlamak için çalışmadım ama kendim için çok çalıştım. Oyunumu daha da ileriye götürebileceğime inandım."

Belo Horizonte'deki çocukluğun nasıldı? Topları zaman zaman ayakla karşılamanda o yılların bir etkisi var mı?

Evet var. (Gülüyor.) Sporu çok seven bir aileyle büyüdüm. Kafamı çevirdiğim her yerde spor yapan birini görürdüm. Üç abim vardı ve futbol oynamalarının yanı sıra bana da öğretmeye çalışıyorlardı. Babam profesyonel seviyeye çıkamasa da gençliğinde tenis oynamış. Spor tarafından kuşatılmış gibiydim. Futbol da çok oynadım. Bu da bana ilerleyen yaşamımda çok yardımcı oldu. O yüzden her an uzaktan gelen bir voleybol topunu ayağımla karşıladığımı görebilirsiniz.

Forma numaran da Ronaldinho gibi 10 numaraları hatırlatıyor...

Evet ama Alex'i tercih ederim. Onunla da iletişim halindeyim. O da voleybolu çok seviyor zaten. VakıfBank'ta oynadığımı bildiği için de İstanbul hakkında ipuçları verip bana yardımcı olmaya çalışıyor. Çok iyi biri. Sürekli "Şu restorana git", "Buraya gitmelisin" şeklinde önerileri oluyor. Buradaki ilk senemde çok fazla şey bilmezken bana "Sana yardımcı olabilecek insanlar tanıyorum. İhtiyacın olursa ara" diyordu. Buranın insanı da zaten Brezilyalılara benziyor. Her koşulda size yardımcı olmaya çalışıyorlar, evinizde gibi hissetmenizi sağlıyorlar.

Alex'in buradaki etkisi de çok büyük. Bir yere gidiyorum mesela. "Brezilyalıyım" dediğimde insanlar hemen "Alex de Souza" diye tepki veriyorlar. Herkes onu çok seviyor. Dünyanın herhangi bir yerinde bir Brezilyalının böyle sevilmesi çok mutluluk verici olsa gerek. Bazen onunla konuşurken de şaka yollu söylüyorum: "İnsanların 'Gabi. Seni çok seviyoruz' diye yanıma gelmelerini bekliyorum artık" diye.

"Alex, VakıfBank'ta oynadığımı bildiği için İstanbul hakkında ipuçları verip bana yardımcı olmaya çalışıyor."

"Alex, VakıfBank'ta oynadığımı bildiği için İstanbul hakkında ipuçları verip bana yardımcı olmaya çalışıyor."

O zaman Cruzeiro taraftarısın?

Evet kesinlikle. Cruzeiro taraftarıyım. Alex ve 'Gerçek' Ronaldo'nun da oynadığı takım…

Gelecek planların neler? VakıfBank'la Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu? 2024 Paris'te Brezilya'yla altın madalya?

Paris elbette en büyük hedef ama VakıfBank'la oynayacağımız turnuvalar da çok önemli. Bu sezon toplamda beş turnuva var. Her zaman olduğu gibi her şeyi kazanmak istiyoruz. Elbette kolay olmayacak ama ana hedef bu. Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu ise nihai hedef. Geçen yıl Conegliano'ya mağlup olmuştuk. Bu sezon kazanmak istiyoruz. Adım adım ilerleyip oyunumuzu her geçen gün daha iyi hale getirmemiz gerekiyor. Yolumuza taş koymak isteyen çok iyi takımlar olacak ama takımıma bu konuda güvenim tam. Yapabiliriz. Hepsini kazanabiliriz.

Arkadaş

Milli takımda en iyi arkadaşım Natalia Pereira. VakıfBank'ta da herkesi çok seviyorum. Seçim yapmak çok zor. Takım içinde harika bir arkadaşlık ortamı var ama en yakın olduğum kişi Isabelle Haak. Antrenmanlara beraber gidip geliyoruz. Deplasman yolculuklarında oda arkadaşım oluyor. Harika bir dostluğumuz var. Çoğu olayda aynı yaklaşıma sahibiz. Maçlardan önce maç hakkında, antrenmandan sonra antrenman hakkında… Sürekli iletişimdeyiz. Birbirimizin işini nasıl kolaylaştırırız? Bunun cevabını bulmaya çalışıyoruz. Geride bıraktığımız iki yılda da birbirimize çok sık yardımcı olmuşuzdur. Takımda herkesle aram çok iyi ama Bella'yla aramızda özel bir ilişki var. En komik, en eğlenceli isim ise Kübra (Akman). Her konuya dair söyleyecek komik bir şey bulabiliyor. Giovanni takım toplantılarında bazen çok ciddi oluyor ama Kübra orayı da çok eğlenceli şekilde sonlandırıyor. Üzerimizdeki stresi alıp götürmeyi çok iyi biliyor. Onunla aynı takımda olmak çok keyifli. Bella ve diğer kızlarla beraber dışarı çıkmayı da çok seviyorum. İstanbul'da harika yerler var. Ayrıca gitar çalmayı öğrenmeye çalışıyorum. Geçen yıl başladım. Pek yetenekli değilim ama Giovanni'den ipuçları alıyorum. Onun dışında kitap okumayı çok seviyorum. Mesela az önce sohbetimizde senin bana önerdiğin kitabı (Çok Yönlü - David Epstein) satın alıp okumayı planlıyorum…

Socrates Dergi