Yıldızları Yakalamak

11 dk

Andre Villas-Boas’ın ‘büyük’ bir teknik adam olması bekleniyordu ama en son Çin’de de tutunamadı ve bu düşüş, onu bir reforma zorladı. Şimdi yeşil sahalara veda etti ve çöllere gidiyor.

Hikâyenin başlangıcı çoğunluk tarafından biliniyor. Fatih Terim’in unutulmaz Telsim reklamlarına benzer bir atmosferde, yabancı bir teknik direktör ile futbolu iyi bilen bir ergen karşı karşıya gelir. Portekiz’deki bir İngiliz olan Bobby Robson, komşu çocuğundan çok detaylı bir Domingos Paciencia analizi alır. 16 yaşındaki Andre, Porto forveti Domingos’u Porto’nun teknik direktörüne öyle bir anlatır ki devamında her şey değişir.

16 yaş kritik bir yaştır çünkü kafanız karışıktır. Dünyayı yeni yeni keşfederken sayısız alternatif arasında kaybolursunuz. “Hangi yolu seçmeliyim?” sorusuna cevap arayan gençler, o yolların bir kısmını dener, o yollarda kaybolur, o yollarda düşer ama her defasında önemli deneyimler kazanır. Yaşıtlarına göre biraz daha zeki olanların işi daha zordur çünkü onlara “Bu zekâyı boşa harcama, işte sana gideceğin yol” denilir.

Bir Sir’e işini öğreten Andre için de benzer bir durum söz konusuydu. Artık önünde tek yol vardı. Yaşıtlarının futbolcu olma hayalleri kurduğu yıllarda o artık Bobby Robson’ın ekibindeydi. O, belki de tarihte üst düzey teknik direktörlüğe hazırlanan ilk proje çocuktu. Futbolcu eskilerinin hâkim olduğu bir düzende daha reşit olmadan UEFA C lisansı aldı. 21 yaşındayken Virjin Adaları’nın milli takımını çalıştırdı. 2003’te ise özel bir adamla bir araya geldi.

Jose Mourinho, onun için bir rol modeliydi. O da Bobby Robson’ın tedrisatından geçmişti. O da üst düzey futbol oynamamıştı. O da çok gençti. İkilinin yolları kesiştiğinde Mourinho 30’lu yaşlarının sonundaydı. Beraber UEFA Kupası ve Şampiyonlar Ligi kazandılar, ardından da Chelsea’nin yolunu tuttular. Jose Mourinho bunları başardığında, birçok ismin futbolu yeni yeni bıraktığı ve teknik direktörlük lisansı için eğitimlere girdiği yaştaydı. Villas-Boas, ondan da gençti.

Ama ne olursa olsun Mourinho, her zaman sahanın içindeydi. Babası eski bir futbolcuydu. Çocukluğu idmanlarda geçmişti. Lise ile üniversite yıllarında, yani Andre’nin oyuncu analizi yaptığı yaşlarda tüm yetersizliğine rağmen bir futbolcuydu. Teknik direktörlüğe başladığında bile geleceği belirsizdi. Sabahları öğretmenlik yapıp daha sonra Setubal’ın altyapı takımlarını çalıştırıyordu. Yıllar sonra Avrupa futbolunda ikona dönüşecek sert ve kibirli duruşunun altında yatan neden belki de buydu. O, gençlik zamanında girdiği bazı yollarda düşenlerdendi.

Villas-Boas için başarılar, daha genç yaşta ezbere dönüşmüştü. Bazı otoriteler onu “Mourinho’nun arkasındaki güç’’ olarak tanıtıyordu. Bu değerlendirmelere göre Mourinho, saha dışını yöneten ve oyuncularla ilişkilerini yüksek seviyede tutan isimdi. Genç yardımcısı ise oyun içini, taktikleri yönlendiriyordu. Sonuç olarak beraber 10’a yakın kupa kazandılar ve bir yerden sonra Villas-Boas için yola yalnız devam etme zamanı geldi. Önce Academica takımında bir süre geçirdi. Sezon ortasında devraldığı galibiyetsiz ve sonuncu takımı ligin 11. sırasına taşıdı. 2010 yazında Porto’nun başındaydı ve orada, tüm dünyaya ismini duyurdu.

2010-11 sezonu muhteşem ve şiirseldi. Porto ligi namağlup ve en yakın rakibine 21 puan fark atarak şampiyon bitirdi. Mavi-Beyazlı takım 36 maç boyunca yenilmedi ve Mourinho dönemindeki 33 maçlık rekoru tarihe gömdü. Avrupa Ligi’nde de finale yükseldi. Villas-Boas, 16 yaşında ilk analizini yaptığı ve hayranı olduğu Domingos’un çalıştırdığı Braga’yı 1-0 mağlup ederek 34 yaşında bir Avrupa kupası kazandı.

Jose Mourinho ile Andre Villas-Boas

Jose Mourinho ile Andre Villas-Boas

“Hikâyesi Jose Mourinho’ya çok benzemiyor mu?” Bu soruyu muhtemelen 2011 yılında Roman Abramovich de kendisine sordu ve Andre Villas-Boas’ı Chelsea’nin başına getirdi.

Her haşmetli imparator için düşüş, en görkemli zamanlarda başlar. Büyük ihtimalle Villas-Boas için de aynısı oldu. 2011 yazında, geleceğe damga vurması beklenen bir teknik direktördü. Fakat aynı zamanda, bunlar onun son güzel günleriydi.

Bir sezon önce Porto ile en yakın rakibine 21 puan fark atan Villas-Boas, Chelsea’deki ilk sezonunda liderin 20 puan gerisine düşünce görevinden alındı. Aylardan henüz marttı. Başarısızlığın nedeni ise sahanın dışında yatıyordu. O, antrenman sistemi ve rakip analizleri gibi konularda üst düzeydi. Fakat aynı zamanda, oyunun ruhundan ve iletişimden uzaktı. Chelsea’nin yaşlanan oyuncularına güvenmemesi, sorunu daha da belirgin kıldı. Didier Drogba, Frank Lampard, Ashley Cole ve Michael Essien sezon ilerledikçe hocalarıyla sorun yaşamaya başladı ve yıldızlar bir türlü barışmadı. Felsefesine son derece sadık kalan teknik adam, ideal 11 seçmekte zorlanmıştı. Yaşlılar huzursuzluk yaratmış, gençler bekleneni verememişti. Mart ayında Napoli’ye 3-1 yenildiklerinde Şampiyonlar Ligi umutları tükenmişti. İşte Villas-Boas da tam o arada gitti. Üç hafta sonra oynanan rövanşta Essien, Lampard, Drogba gibi isimler 11’deydi. Chelsea 4-1 kazandı ve devamında tarihinin ilk Şampiyonlar Ligi zaferini elde etti.

Villas-Boas, ertesi sezon Tottenham’daydı. Premier Lig’in en çok para harcayan kulüplerinden birinde geçirdiği bir buçuk sene boyunca elle tutulur bir başarı elde edemedi. Sonrasında da futbolun ana akımından uzaklaştı. Zenit’teki bir lig şampiyonluğu ve bir Rusya Kupası ona teselli oldu. Zirveye geri dönebileceğinin sinyallerini veriyordu ama daha da radikal bir tercih yaparak Çin’e, Shanghai SIPG takımına geçti. 2017 yılını orada geçirdikten sonra da geçtiğimiz günlerde daha da radikal tercih yaptı ve görevinden istifa etti. Aldığı radikal karar, istifası değildi. 40 yaşında olan ve hâlen ‘gözde teknik direktörler’ arasında sayılabilecek bir futbol adamı görevinden istifa ederek Dakar Rallisi’ne katılacağını açıkladı. İşte bu, oldukça radikaldi.

Kararı sonrasında, herkes bu tercihin nedenlerini sorguladı. Bu ‘proje teknik adam’ neden başarılı olamadı ve niçin kendisine yeni bir kariyer denemeye soyundu? Drogba’nın, bir zamanlar çalıştığı ve pek de iyi anlaşamadığı Villas-Boas için söylediği sözler, bu noktada belki açıklayıcı olabilirdi:

“Andre gerçekten başarmak istedi ve kuşku yok ki bir teknik direktör olarak pek çok yeteneğe sahipti. Onun hatası; başarının kolay olacağını ve her şeyi onun istediği gibi yapmak zorunda olduğumuzu düşünmesiydi. Sadece bu şekilde kazanabileceğimize inanıyordu. Belki de Porto’da yaptığı şey buydu. Ama futbol öyle bir şey değildir.

Kendi başınıza kazanamazsınız, bu imkânsızdır. Takımlar bireylerden, hem de birçoğu müthiş tecrübelere sahip bireylerden oluşur, dolayısıyla onlarla birlikte çalışmak zorundasınızdır. Dinlemeniz ve iletişim kurmanız gerekir. Aksi takdirde dibe çakılmanız kaçınılmazdır.”

Genç hoca, dibe çakıldı. Beklediği kariyer bu değildi. Çok erken yaşta bir yola girmiş, aradığını bulamamıştı. Şimdilerde ise kendisine daha uygun olmasını beklediği yeni bir yolu deneyecek. Hayatında bir yenilik yapması ve heyecan yaşaması onun en iyi ilacı olabilir. Üstelik Dakar Rallisi tam onun gibi bir organizasyon, yani biraz karışık. Dakar’da düzenleniyormuş gibi duran ama senelerdir Dakar’a uğramayan ve son dönemde Güney Amerika’da koşulan uzun bir yarıştan bahsediyoruz.

Villas-Boas, bu sefer yıldızları yönetmek zorunda olmayacak ve sadece bilgisini ve tecrübesini kullanacak. Yardımcı pilotu Ruben Faria ile çölün ortasında, yıldızların altında yapayalnız olacaklar. Kafalarını rahatlatmak için de çöldeki yıldızlardan yardım alacaklar.

Kimi insanlar hayatına küser kimileri de yıldızları yakalar. Villas-Boas ikincisini seçti. Çin’e gittiği dönemde Avrupa’da pek ilgi çekmemişti. Fakat Dakar’dan dönecek hâli, futbol dünyasında yeni bir merak uyandırabilir.

Socrates Dergi