
"Colin McRae'in Gözleri..."
8 dk
Dünya Ralli Şampiyonası, Türkiye’ye dönüyor! 13-16 Eylül arası Marmaris’te düzenlenecek organizasyonu motor sporlarının deneyimli sesi Yiğit Top’a sorduk.
Rüzgâr gibi geçti. 2003-2010 arası sıklıkla Türkiye'ye uğrayan Dünya Ralli Şampiyonası (WRC) için de bu söylenebilir. WRC görkemli şekilde gelmiş, sonra sönük bir vedayla uzaklara gitmişti. Yeni buluşma öncesi hem bugünü hem de dünü anlamak için sözü Yiğit Top'a bıraktık.
Benim için motor sporlarının ilk adımı ralliydi. Ralliye aşık olmuştum. Türkiye Şampiyonası’nda Renç Koçibey, Emre Yerlici, Ali Bacıoğlu, Serdar Bostancı, İskender Atakan gibi pilotların mücadelelerini izleyerek büyüdük. Daha sonraları Türkiye Şampiyonası’nda kafaya oynayacak olan Nejat Avcı, Volkan Işık gibi isimler, o zamanlar genç yetenekti. Onlarla beraber bu işe başladık ve âşık olduk. Türkiye Şampiyonası’ndaki yarışların hepimiz için yeri büyüktü ama esas, Dünya Şampiyonası ulaşılmazdı. İlk Avrupa Şampiyonası’nı Yunanistan’da Halkidiki Rallisi’nde izlediğim zaman pilotların gidişine hayran kalmıştım. Öte yandan yurt dışından gelen pilotlar Türkiye’deki yarışlarda çok iyi zamanlar yapıyor, harika görüntüler sunuyordu. Philippe Bugalski, Tommi Makinen, Alex Fiorio gibi isimler Türkiye’ye gelmişti ve onları izlemiştik. Fakat Dünya Ralli Şampiyonası (WRC) başka bir seviyeydi. 2003’teki rallinin deneme etabında ilk gördüğüm pilot Armin Schwarz’dı. İnanılmaz bir andı. Onlar bizim için dünyanın en güçlü ralli otomobillerini kullanan insanlardı, hatta insan ötesi pilotlardı. En büyük şansımız, o dönem Colin McRae, Carlos Sainz, Richard Burns, Sebastian Loeb gibi pilotları ilk defa izlemekti. Daha sonra bizi kendilerine alıştırdılar. Akabinde şampiyona Türkiye’den gidince üzülmüştüm. O yüzden WRC’nin tekrar Türkiye’de yapılacak olması hem Türk pilotlar ve ralli severler hem de motor sporlarındaki yerimiz açısından önemli.
Aslında yarışın geri dönüşü biraz sancılı bir süreçti çünkü Türkiye’nin aday olduğu zamanlarda yaşanan terör olayları Uluslararası Otomobil Federasyonu’nun (FIA) ve takımların dikkatini çekiyordu. O dönem Dünya Rallikros Şampiyonası’na bazı pilotlar “Can güvenliğimiz yok” diye gelmediler. Hatta bunların başında Ken Block da vardı. Ama Serkan Yazıcı, FIA Başkanı Jean Todt ile olan ilişkisini çok iyi kullandı, onu Türkiye’nin güvenli bir ülke olduğuna inandırdı. Bir de bu tarz organizasyonları vermeden önce aday yarış yaptırıyorlar, o da çok başarılı geçti. Böylece hak ettiğimiz ve özlediğimiz Dünya Ralli Şampiyonası takvimine yeniden dönüş yaptık. Bu, bizim için önemliydi. Aynı zamanda, FIA’da ne kadar güçlü olduğumuzu bir kez daha göstermiş olduk.

Parkur açısından bakarsak, Dünya Ralli Şampiyonası’nda yavaş yavaş toprak yarışlar azalmaya başlıyor çünkü toprak yollar bulmak artık oldukça zor. Kaliteli, güzel toprak bulmak önemli. Bulunduğumuz bölgedeki Yunanistan, Güney Kıbrıs kırıcı parkurlara sahip. Önceki yıllardaki Türkiye parkurları da öyleydi. Mesela Yunanistan da Güney Kıbrıs da tamamen otomobil katilidir. En büyük hasarlar orada alınır. Marmaris, pilotların teknik yanlarını ortaya çıkaracak etaplara sahip olsa da bir yandan da çok kırıcı değil. Bu, bence pilotlar için çok mühim bir nokta. Bir de seyir açısından baktığımızda Marmaris, dünyanın en güzel yarışlarından biri hâline gelecek. Çünkü deniz kıyısında da dağda da etaplar var ve çoğu etap şehir merkezine çok yakın. Bunlar, pilotların arayıp da bulamayacakları kalitede, bol virajlı etaplar. Kısacası parkur, Güney Kıbrıs ve Yunanistan kadar kırıcı değil, Finlandiya kadar da hızlı değil. Hepsinin arasında, kendi karakterine sahip. Bu etaplarda yeni pilotları izlemek heyecanlı olacak.
2003-2010 arasında Dünya Ralli Şampiyonası parkurlarımıza bakarsak, İstanbul etapları çok süratliydi. Kemer ise yavaş ama daha kırıcı bir yarıştı. Marmaris ikisinin tam ortası. Ne çok hızlı ne de çok yavaş. Serkan Yazıcı ve ekibi bu yarışa çok iyi hazırlandı. Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu’nun (TOSFED) yanında zaten Dünya Ralli Şampiyonası’nın bazı çekirdek konularla ilgilenen kendi ekibi de var. Onlar da birçok şeyi yapıyorlar. Bütün hazırlıklar şu anda tamamlandı ve her şey yolunda. İstanbul gibi bir metropolde düzenlendiği senelerde şampiyonaya beklendiği kadar seyirci gelmemişti. Şimdi, Marmaris daha avantajlı olacak. Hem Avrupa’dan çok fazla seyircinin iştirak etmesi tahmin ediliyor hem de çok iyi bir tarihe denk geldiği için yerli seyircinin orada olması bekleniyor.
Dünya Ralli Şampiyonası’nda Türkiye, sondan dördüncü yarış olacak ve şu ana dek sıkı bir mücadele var. Şampiyonada Thierry Neuville lider. Sebastien Ogier de çok geride değil. Ott Tanak uzaktan da olsa takip ediyor. Toprakta Ogier’yi daha avantajlı görüyorum. Ama elbette ralli bu. Kâğıt üzerinde bir birinci veya ikinci konuşulabilir ama yarış toprak üzerinde yapılıyor. O yüzden erken konuşmak zor. Marmaris’te Ogier, Neuville ve Tanak’tan biri kazanabilir. Ama mühim olan bu organizasyonun kalıcı olması.

Bizim tarafa dönersek Murat Bostancı, Orhan Avcıoğlu, Yağız Avcı, Buğra Banaz farklı sınıflarda bizi temsil eden isimler arasında. Tabii dünyadaki benzerleriyle aralarında çok ciddi farklar var. Birincisi, dünya üzerinde yetişen genç pilotların çoğunun işi bu. Türkiye’de sadece Bostancı’nın mesleği ralli pilotluğu. Onun dışında Avcıoğlu’nun, Avcı’nın kendilerine ait işleri var. Bu pilotlar hafta içi kendi işlerinde çalışıp hafta sonu ralli yapıyorlar. Çok hızlılar ve bu işe çok zaman ayırıyorlar ama onların mesleği bu değil. Baktığınız zaman yurt dışından gelen gençlerin hepsi daha 18-19 yaşlarında ulusal şampiyonalarda ve Avrupa Şampiyonası’nda yarışma şansı buluyor; büyük tecrübelerle Dünya Şampiyonası’na atılıyor. Bizim pilotlarımızın bu deneyimi yakalama şansı zaten yok. Türkiye Ralli Şampiyonası’nın yarış sayısı ve kilometre sayısı belli. Çok da sevmem bu lafı ama “Ne kadar ekmek, o kadar köfte” bu duruma uyuyor. Ben her zaman şuna inanıyorum: Bütün pilotların birer yol göstericiye ihtiyacı var. Dışarıdan bakan gözler çok daha farklı görür ve onların yaklaşımları büyük fayda getirebilir. Sadece para desteği veya ekipman desteği değil, zihinsel anlamda da gelişim gerekiyor. Ben hafta içinde irsaliye kovalayan, çalışanlarıyla uğraşan bir adamın hafta sonu rallide yüksek performansla başarılı olacağına inanmıyorum. Profesyonel anlamda ralli yaparsan başarı gelebilir. Türkiye’deki pilotların büyük bir kısmında maalesef böyle bir şans yok. Çalışmak zorundalar. Eğer genç yaşta keşfedilmiş bir pilot gelecekte tamamen bu işe odaklanırsa başarılı olabilir. Bizim böyle bir kültürümüz var mı? Buna üzülerek “Hayır” diyorum. Ama şu da var ki federasyon, “TOSFED Yıldızını Arıyor” projesiyle genç pilotların bu işe katılmalarını sağlıyor. Bu proje daha da gelişebilir.
Geçmiş defterleri açarsak, Dünya Ralli Şampiyonası’nın Türkiye ayaklarıyla ilgili çok anımız var. Sadece pilotlarla değil, yurt dışından takip ettiğimiz gazeteciler ve yarış muhabirleriyle de çok güzel sohbetlerimiz oldu. Benim hiç unutamadığım bir anı var. Belki de her şeyi idrak ettiğim an. Her zaman şuna inanmışımdır: Belli anlarda belli şeyleri yaşamak lazım. Mesela bir Fransa Bisiklet Turu etabını, bir Wimbledon finalini, bir Super Bowl’u yerinde seyretmek veya bir Deep Purple konserinde Smoke on the Water’ı, bir Pink Floyd konserinde The Wall’ı canlı dinlemek… Böyle anların bir büyüsü vardır ve o büyüyü yakaladığın zaman deneyimlediğin şeyden çok daha fazlasını hissedersin. O anda sadece o şarkıyı dinlemiyorsundur, hayatının içinde olan başka bir hasretin sonudur o. İşte ben de onu 2003’te yaşadım. Seyirci özel etabı Antalya Merkez’deydi. Yanılmıyorsam, Colin McRae’in kapı numarası 3 veya 4'tü. Ben de McRae’e büyük hayranlık besliyordum. Etabın startını aldı, ben de fotoğraf çekiyordum ve bir U-virajın içinde McRae ile göz göze geldik. Tabii ki o beni görmedi ama ben onun gözlerini gördüm ve o anda işin ciddiyetini kavradım. Bir nevi onu ofisinde ziyaret etmiş oldum. O anki hissiyatımı unutamam. Aynı şekilde efsaneler Sebastian Loeb ve Carlos Sainz ile yaptığım röportajlar, takım şefleriyle girdiğim sohbetler de güzeldi ama en başta, Colin McRae’in gözlerini gördüğüm an dedim ki: “Şu an buradalar Fotoğraf ve biz bunu yaşıyoruz.”