
Çöplerin İçinde
7 dk
Büyük Pasifik Çöp Girdabı'nda yüzen ilk insan Ben Lecomte ile 2018'de başladığı, altı ay süren, 2700 kilometrelik macerasını ve belgeseli The Swim'i konuştuk.
Pasifik Okyanusu üzerinde yer alan Büyük Pasifik Çöp Girdabı; denizlerden, göllerden ya da diğer su kaynaklarından okyanusa varmış çöplerin oluşturduğu bir çöp adası. Dünya okyanuslarında bu şekilde toplam beş çöp adası bulunduğu biliniyor. Hatta 2019'da gerçekleşen 16. İstanbul Bienali'nin konusu da 'Yedinci Kıta' adı ile bu çöp adasıydı.
Ne yazık ki bu çöp adası ya da girdabı sürekli büyümekte çünkü hem çöp akımının önüne geçilmiyor hem de çöplerin büyük bir kısmı doğada kendi kendine yok olabilir materyallerden yapılmadığı için en fazla parçalanarak mikroplastiklere dönüşüyorlar. Bu da suyun yoğunlaşıp çorba gibi bir doku almasına yol açıyor. Yani aslında çöp ada, bildiğimiz büyük çöplerin değil, çıplak gözle görülmeyen, hatta uydu görüntülerinde bile yakalanmayan mikroplastiklerin oluşturduğu, Fransa'nın üç katı büyüklüğünde bir ada. Tabii ki çok sayıda balıkçı ağı ve başka büyük çöpler de var. Ben Lecomte'un bulduğu klozet oturağı gibi.
Lecomte, Büyük Pasifik Çöp Girdabı'nda yüzen ilk insan. 5 Haziran 2018'de başladığı macerada altı ay boyunca her gün sekiz saate yakın yüzerek toplamda 2700 kilometre yol kat eden Lecomte, bu yolculuğa okyanuslardaki çöp oranına dikkat çekmek ve bu mikroplastikler hakkında araştırma yapmak amacıyla çıktı. Lecomte aynı zamanda Atlantik Okyanusu'nu yüzerek geçen ilk insan. 1998'de Amerika-Fransa arasını 73 günde yüzerek kanser araştırmaları hakkında bağış toplamıştı.
Büyük Pasifik Okyanusu'nu geçmek üzere Japonya'dan başladığı yolculuk, günde sekiz saat yüzerek altı-sekiz ay arası bir sürede San Francisco'da tamamlanacaktı. Ancak yakalandıkları fırtınalar sonucu teknelerinin aldığı hasarlar nedeniyle Japonya'ya geri döndüler. Tüm bu süreç kayıt altına alındı ve The Swim adıyla belgeselleştirildi. The Swim, şimdi Discovery+ işbirliği ile BluTV'de izlenebilir. Biz de bunu fırsat bilerek "Ben olimpik yüzücü değilim, amaçları olan biriyim" diyen Lecomte ile sohbet edip 165 gün ve 1500 deniz mili süren macerasının perde arkasını sorduk.
Yaptığınız her şeyde çocuklarınıza yaşamlarını sürdürebilmeleri için bir amaç vermek istediğinizi söylüyorsunuz. Çocuklarınız dışındaki insanlar amaçlarını bulmak için ne yapmalılar sizce?
Benim en büyük motivasyonum çocuklarımdı. Çünkü plastik kirliliği sorunu hemen bugün çözülebilecek bir şey değil. Benim hayatımın büyük kısmını etkilemedi, ben elli yaşın üstündeyim. Ama çocuklarımın ve sonraki jenerasyonların hayatları tamamen bu sorunla başladı ve devam ediyor. Sorunu başlatan biz ve bizden önceki jenerasyon. O yüzden çözüm için ne gerekliyse yapmamız lazım. Benim yapabileceğim yüzerek bu soruna dikkat çekmekti. Herkesin bu kadar ekstrem bir şeye girişmesi gerekmez, küçük adımlarla başlamak bile mühim.
Günde sekiz saat yüzdünüz. Bu maratona nasıl hazırlandınız peki?
Her şey beyninizde bitiyor. Suya girmeden önce saat saat ne yapacağımı düşünüyordum. Neleri düşüneceğimi belirliyordum. Tabii egzersizler de yapıyordum. Ama en önemlisi, denize girdiğim ilk saatten son âna kadar beynimi nasıl meşgul edeceğimi biliyordum. Beynim dolu olduğu sürece her şey tamamdı. Sorun, beyninin otomatik olarak kendi kendine düşünmesi ile başlar çünkü o zaman "Şuramda bir ağrı var, ben burada ne yapıyorum?" gibi şeyleri düşünmeye başlarsınız. O nedenle sekiz saatlik mental programım konusunda çok katıydım.
Peki o altı ay boyunca diyetiniz nasıldı? Tekneye yaslanarak suyun içinde atıştırmalık yediğinizi ve her ay biraz daha zayıfladığınızı görüyoruz belgeselde.
Evet, işin o kısmı biraz zorluydu çünkü günde yaklaşık 8000 kalori harcıyordum. Yüzerken biraz çorba, ekmek ve sıvı alıyordum. Zaten yüzerken büyük yemekler yemek mümkün değil. O nedenle saat başı mola verip biraz çorba ve ekmek yiyordum. Yüzmeyi bitirdikten sonra yemek yiyor ve birkaç saat uyuyordum. Sonra uyanıp biraz egzersiz yapıp yeniden besleniyor ve geceme başlıyordum. Ama gece boyunca acıkarak uyandığımı ve yemek yediğimi söylemem gerekli. Sabahları da büyük bir kahvaltı ve egzersiz… Bu kadar yememe rağmen yine de kilo kaybetttim.

Yemek dışında en zorlu şey neydi?
Bu işe başlamak! Ciddiyim. Başlayabilmek için gerekli sponsorları, ekibi, partnerleri bulmam yaklaşık on yılımı aldı. Tüm bunları bir araya getirip çalışır hale getirmek de altı ay sürdü. Ama suya indikten sonrası rutin. Yapmam gerekenlerin hepsi çok basitti: Yüz, yemek ye, uyu. Çok basit ama bunları her gün yapmak zor kısmı. Şimdi dönüp bakınca her gün aynı motivasyonu bulmanın zorluğunu görüyorum. Özellikle de aradığım desteği bulamadığım, sponsorlardan "Hayır" cevabını aldığım günlerde. Her şeye rağmen devam ettim çünkü bir gün doğru desteği bulacağımı ve kafamdakini yapacağımı biliyordum. Ama maalesef suya indikten sonra 'Okyanus Tanrısı'nın başka amaçları olduğunu gördük. Bizim hayatımızı zorlaştırmak gibi…
Bulduğunuz en şaşırtıcı çöp neydi?
Suyun içinde çırılçıplak şekilde, bir klozete oturduğum fotoğrafım var. O parça. Bunu özellikle çektirdim çünkü insanları şoka sokmak istedim. Çünkü insanlar denizdeki çöplerin olduğu bir fotoğrafa o kadar dikkat etmeyeceklerdi.
Yolculuğunuzun başlangıcında hem sizin hem de ekibinizin endişeli olduğunu gördük. Aslında ailenizden ayrılıyorsunuz, zorlu bir yolculuğa çıkıyorsunuz, ekibinizin sorumluluğu da var. Tüm bu duygularla nasıl baş ettiniz?
Maalesef belgesel sadece bir buçuk saat. Eğer yaşadığımız bütün duygusal çalkantıları izleseydiniz belgesel altı saat daha sürerdi! Benim için her şey hazırlanmaya ve plana bağlı kalmaya dayalıydı. Üstünde kontrol gücüm olmayan bir şey için üzülemem. O nedenle kontrol edebildiğim görevleri doğru şekilde yapmaya çalıştım. Bu sayede beynimi yapmam gerekenlerle meşgul ederek öteki duygulara yoğunlaşmadım.
Peki geri döndüğünüzde ailenize sarılmak ve yatağınızda uyumak nasıldı?
Ailemle olmak çok güzel, onlara sarılmak dönüşün en güzel yanı. Ama kara hayatına yeniden uyum sağlamak biraz zamanımı aldı. Ben her zaman okyanusta olmayı özlüyorum. Karada yapacak çok şey var. Kendinize konsantre olamıyorsunuz. Okyanusta dakika dakika kendi deneyiminize odaklanabiliyorsunuz. Adaptasyon, bütün o kara hayatının yarattığı her şeye yeniden alışmak yorucu oldu.