
Daha 17
7 dk
Joaquin, ilerleyen yaşına rağmen ilk günkü isteği ve heyecanıyla futbol oynamaya, Real Betis hücumlarına liderlik yapmaya devam ediyor. Evet, o Joaquin.
Dalgalar ağır ağır kayalıkları şekillendiriyor, yapraklar yeşillenip sararıyor, kediler sokaklarda kendi gerçekliklerini yaşıyor, gündüzleri simitçiler beliriyor, dünya paranın etrafında dönüyor, güzel müzik ruhumuza dokunuyor, jet uçakları gökyüzünde beyaz bir iz bırakıyor, bir süre sonra o iz siliniyor… Kendimi bildim bileli değiştiğine şahit olmadığım olgulardan bazıları bunlar. Bir de sanki Joaquin, Real Betis'te oynuyor. Size de öyle gelmiyor mu?
Gelmiyorsa haksız sayılmazsınız, bir ara oynamıyordu. Bir ara da değil, hayli uzun bir süre: Kulüp tarihinin en pahalı transferi olarak gittiği Valencia'da, Şampiyonlar Ligi serüveninin trajik şekilde sonlandığı Malaga'da ve çok sevildiği Fiorentina'da geçen toplam dokuz sene. Fakat 2015'te, yeniden La Liga'ya yükselen Betis'e dönüş imzasını atarken tribünde yaklaşık 20 bin kişi ve elinde de bir bandaj vardı. Çünkü evine dönmek için neredeyse yalvarmasına karşın Fiorentina onu bırakmamakta direniyordu ve menajerinin kulüple yaptığı telefon görüşmelerinden biri daha olumsuz sonuçlanınca masaya yumruk atmıştı.
"Daha önce hiç yumruk atmadığım için çok acıyor." Böyle söylemişti. Şakaları, açıksözlülüğü, Betis'e olan aşkı; ona dair pek çok şeyi görebildiğimiz bir transfer süreciydi. Satış listesine konduğu günlerde tek başına sessiz sedasız antrenmanlarını yapıp tekrar formayı kazanan oyuncu, sonraki süreçte evine dönme arzusuyla dolup taşmış ve bunu da verdiği röportajlardan Instagram hesabına kadar mümkün olan her şekilde duyurmuştu.
"Ailemi, kulübümü, şehrimi özledim. Hoca beni tutmak istiyor, anlıyorum ama ben böyle hissederken bunda ısrar etmelerinde bir mantık kalmadı. Kalbimle ters düşemem. Burada güzel günler geçirdim ve kötü bitmesini istemiyorum. İzin verecekler mi? Eğer akıllı ve iyi insanlarsa evet, verirler. 16 yıllık kariyerimin ardından eve dönmeyi hak ediyorum. Neden mutlu olmama izin vermiyorlar?"
Verdiler. Aldı. Betis'lilerin ifadesiyle kulüp, ruhunu vücuduna geri çağırdı. Tüm diğer yeteneklerinin dışında en ayırt edici özelliği hızı olan Joaquin artık 34 yaşındaydı ve futbol 2000'li yılların başına göre çok daha hızlı oynanıyordu. Ama o kendinde yeni yetenekler, yeni özellikler bulup yarattı. Yaşı ilerleyen birçok kanat gibi merkez oyuncusuna da evrildi, ters ayakla sola yerleşip içe de kat etti. Bazen abuk subuk dansları, bazen müstehcen şakalarıyla takımın eğlence kaynağıydı ama her gerektiğinde en ciddi, en sorumluluk sahibi isim yine oydu. Kritik anlarda, derbilerde sıklıkla ön plana çıktı.
Bunlardan biri, bu sezonki Kral Kupası yarı final rövanşıydı. Betis'in son 45 yılda üst seviyede kazandığı tek kupa, 2005'teki Kral Kupası'ydı ve Joaquin oradaydı. 17 yıl sonra bir kez daha finale yaklaşmışlardı. Soyunma odası konuşmasına belki rastlamışsınızdır, Joaquin tüm takımı etrafına toplamış sesleniyordu: "Bir dost, takım arkadaşı ya da kaptan; sizinle hangisi olarak konuşmam gerektiğini bilmiyorum ama bir Betis'li olarak konuşacağım. Çünkü onların ne hissettiğini biliyorum. Yıllarca çok acı çektiler. Bir amcam, insanları mutlu etmekten daha güzel bir şey olmadığını söylerdi. Bugün bu şansa sahibiz…"
Kaptan'ın kulübede başladığı maçta son on dakikaya girilirken her şey yolunda gidiyordu ki Bebe çok uzaktan attığı frikik golüyle Rayo Vallecano'yu öne geçirdi. Teknik direktör Manuel Pellegrini, saniyesinde değişiklik işaretini verdi. Önce Joaquin, sonra da Borja Iglesias oyuna dahil olan isimlerdi. Ve uzatma dakikalarında Joaquin'in yarattığı pozisyonu çizgi üzerinde Borja bitirdi. Üçüncü baharını yaşayan Pellegrini'nin şok müdahalesi, onunla Malaga'da da çalışan Joaquin'in taşın altına elini koyması ve Borja'nın fırsatçılığı ile Betis finaldeydi.
Flashback... 2005'teki zaferin ardından Kral Kupası, Joaquin'in elinden hiç düşmemişti. Kulübün altyapısından yetişen bir oyuncunun seremonideki ekstra coşkusu belki normaldi fakat sonrasında kupayla verdiği çıplak poz, yazın çocukluk aşkıyla yaptığı düğünde gelin ve damat kadar kulüp başkanının getirdiği kupanın da merkezde oluşu dikkat çekiciydi. Tek dikkat çeken kupayla ilişkisi değildi elbet. Avrupa'da transfer sezonunun en öne çıkan isimlerinden biri ta kendisiydi. Çok sayıda teklif arasından Betis'i ikna eden, Chelsea Başkanı Roman Abramovich oldu. Ancak İngiltere'de oynamak istemediği gerekçesiyle geçmişte Manchester United'ı da reddeden Joaquin, "kendisini ikna etmesinden korktuğu için" Jose Mourinho ile yapacağı görüşmeye gitmemişti. Kısa bir süre sonra bu tavrı için Jose Mourinho'dan özür dileyecek, "Beni reddeden ilk futbolcusun. Dürüstlüğün için teşekkür ederim" yanıtını alacaktı.

17 yıl sonra ikinci Kral Kupası zaferi...
Takımda kalmaktan mutluydu aslında ama Betis takip eden sezonu düşme hattının üç puan üzerinde bitirdi. 2002, 2004 ve 2006'daki büyük turnuvalarda İspanya formasıyla mücadele eden yıldız futbolcunun ayrılması, iki taraf için de daha makul görünüyordu. Bir milli takım kampında Raul tarafından tuvalete çağrıldı. Gittiğinde, Real Madrid Başkanı Florentino Perez oradaydı ve ona, başkanıyla konuşacağını söyledi. Joaquin, Real Madrid adına sağlık testinden bile geçti fakat oyuncusuyla ilişkisi bozulan Başkan Manuel Ruiz de Lopera ile anlaşan, tarihinin en iddialı dönemlerinden birindeki Valencia oldu. Fırtınalı günlerin ardından Joaquin Valencia'ya giderken, Real Madrid ise Arjen Robben'i kadrosuna kattı.
25 milyon euro'luk bonservis bedelinin doğurduğu büyük beklentilerle Valencia'ya katılan Joaquin'in burada potansiyeline ulaştığı söylenemez. Beş yılda 200'ü aşkın maça çıkacak kadar faydalı ve istikrarlıydı ama kazanması beklenen süper yıldız kimliğinden uzak kalmıştı. Bunu, bir müddet sonra milli takımın dışında kalması izledi. Euro 2008 elemelerinin büyük bölümünde sahadaydı fakat turnuvaya çağrılmadı.
Takım kimlik değiştiriyordu ve tiki-taka onun tarzı değildi. O, herkesin rolünün harfiyen belli olduğu, makine düzeninde takımların oyuncusu değil; daha ziyade sayıları gitgide azalan o sürprizlerle dolu, hiç beklenmeyeni yapan türden, patlayıcı, hafif de savruk bir yetenekti. Eski Samsunsporlu Celil (Sağır) misali imza hareketi bile vardı ama yeni çekilecek İspanya filminde böyle bir rol yoktu. Kuzey İrlanda mağlubiyetinin ardından takımın bir kaos içinde olduğunu söyleyerek eleştirdiği hocası Luis Aragones ile de kusursuz bir ilişki sürdürmüyordu zaten. 51 milli maçının sonuncusuna 26 yaşında çıktı ve 2008 ile 2012 yılları arasında her şeyi kazanan arkadaşlarını televizyondan izledi. Yıllar boyunca milli takıma çağrılma hayalleriyle uyudu. 2018'de bir video paylaşarak Luis Enrique'den davet beklediğini söyledi ama henüz bu şansı tekrar elde edemedi.
Betis'e dönene dek en çok yaklaştığı mutluluk, 2013'te Malaga formasıyla Şampiyonlar Ligi çeyrek finaliydi. Rövanşın 86. dakikasında oyundan çıkarken bir gol atmıştı ve 2-1'lik skor takımını son dörde götürüyordu. Borussia Dortmund'un uzatmalarda attığı iki gol her şeyi değiştirdi. Üstelik her ikisi de ofsayttı. Joaquin'in hakemler nedeniyle çeyrek finalde veda ettiği bir diğer turnuva, 2002 Dünya Kupası'ydı. Güney Kore maçında bireysel becerisiyle yaptığı asist yan hakem tarafından hiç edilmiş, üstüne penaltılarda onun kaçırmasıyla İspanya evine dönmüştü. O penaltıyı hayatının en kötü anlarından biri olarak ifade eden Joaquin, bugün o anla, kendiyle dalga geçebildiği bir reklam filminde oynuyor.
Evet, yine bir Joaquin özeti. Verdiği bir röportajda aniden, altı yaşına kadar anne sütü içtiğini itiraf edebiliyor ya da tavukları hipnotize etme yeteneğine sahip olduğunu iddia edip bir talk show'da bunu deneyebiliyor. Neşeli, mutlu bir çocuk olmak kolay, pek çok çocuk öyledir. Ama o neşeyi korumak çok zor ve Joaquin onu tanıdığımız yirmi yılı aşkın sürede neşesini yalnızca bir defa, evine dönmek isterken kaybetti. Döndüğünde, kendi ifadesiyle, oyuncakçıya giren bir çocuk kadar şendi.
Flashback bitti. 23 Nisan'da Real Betis, Kral Kupası Finali'nde Valencia'yı penaltılarla mağlup etti. Atışlardan birini gole çeviren Joaquin, tamamı bu turnuvada olmak üzere kariyerinin üçüncü kupasına ulaştı. Birinde Valencia yedek kulübesinde kalmıştı ama bu defa acısını fazlasıyla çıkardı. 17 yıl önceki coşkuyla kutladı, 17 yıl önceki pozunun aynısını verdi ve 17 numaralı formasını bir kez daha tarihe kazıdı.
Bugün 40 yaşında. Bir zamanların efsane kalecisi Andoni Zubizarreta'nın ardından La Liga'da en çok maça çıkan futbolcu ve diğer pek çok rekorun sahibi. Satılan her beş Betis formasından birinde onun ismi yazıyor. Kulübünün lideri, kaptanı hatta hisseler halka arz edildiğinden bu yana en büyük dördüncü hissedarı. Kariyerinde aldığı hiçbir karardan pişman değil. Belki daha iddialı takımlarda oynayabilir, daha yüksek kazançlar elde edebilirdi fakat içinde böyle bir ukde yok, tüm kararları kendisi ve ailesinin mutluluğu üzerine aldığını düşünüyor.
Geçtiğimiz günlerde, bir yıl daha oynayacağını açıkladı. Pellegrini'nin seyir zevki yüksek takımıyla bir kez daha Avrupa Ligi'nde mücadele edecek. Gençliğinde kendine çok iyi bakmasa da -sezon başında 'akşamdan kalma' olduğu gerekçesiyle kaçırdığı hazırlık maçını saymazsak- şu anda tam bir futbolcu gibi yaşıyor. Kas yapısı mükemmel ve ileri seviye yoga yapıyor. Kariyerinin ilk yılındaymışçasına heyecanlı. Belki eskisi gibi sağ kanattan jet hızıyla akmıyor ama arkasında büyük ve yeşil bir iz bırakacağı kesin. Silinmez bir iz.