Daha Hızlı, Güçlü, Yüksek ve Şutör

8 dk

Son altı sezonun beşinin MVP’si olan adamlar kısa forvetler. Bu sadece bir tesadüf mü, yoksa basketbolda bu adamları öne çıkaran bir şeyler mi dönüyor?

Geçen sezon NBA’de En Değerli Oyuncu ödülü Kevin Durant tarafından kazanılmıştı. Oylamanın ikincisi, önceki beş sezonun dördünde ödülü kazanan LeBron James’ti. Indiana Pacers’ı lig liderliğine oynatan Paul George, kamuoyu nezdinde iki dev rakibiyle kafa kafaya gidiyordu. Bir önceki sezon James ve Durant’i sıkıştıran ve oylamada arkalarında üçüncü olan Carmelo Anthony’nin ismi, Knicks döküldüğü için adaylar arasında değildi ama sayı krallığını Durant’ten kapmayı başarmıştı. Sezon bitimi şampiyonluk kupasını Spurs kaldırırken, final serisi MVP’si Kawhi Leonard’dı. Bu beş oyuncunun ortak özelliği, kartvizitlerindeki pozisyonları; beşi de üç numara veya kısa forvet diye adlandırılan mevkide oynuyor. Kulağa sıradan bir şey gibi gelebilen bu kesişim kümesinin çok da sıradan olmadığını, NBA tarihindeki MVP’ler listesi söylüyor. LeBron’un ödülü ilk kez kazandığı 2009 yılından önce, MVP seçiminin yapıldığı 53 sezonda ödül 27 farklı oyuncuya gitmiş ve bunların yalnızca iki tanesi kısa forvet: Julius Erving ve Larry Bird (Kaldı ki Bird de sıklıkla 4 numaraya kayan bir oyuncuydu). 53 yıl içerisinde kapladıkları yer sadece dört yıl. Final serisi MVP’lerinde de oran çok farklı değil. 1969’dan beri verilen ödülü, LeBron ve Miami’nin ilk kez şampiyon olduğu 2012’ye dek 43 yılda, kayıtlarda kısa forvet diye geçen altı oyuncu, toplam yedi defa kazanabilmiş. Basketbolda beş pozisyon bulunduğunu düşünürsek, James’e kadarki dönemde 3 numaraların aralarından MVP çıkarma oranı pek parlak değil. Bugün ise, ligin en iyi iki oyuncusu kabul edilen ve bu yıla kadarki son altı sezonun beşinin MVP’si olan adamlar 3 numara. Bu sadece bir tesadüf mü, yoksa basketbolda ve NBA’de bu adamları öne çıkaran bir şeyler mi dönüyor?

Öncelikle James ve Durant’in fiziksel özellik ve basketbol yetenekleri birleşiminin benzersizliğini kabul edip bir kenara koymalıyız. Tarihte ne James gibi aynı anda hem dört numara fiziğine, hem elit seviye atletizme, hem birinci sınıf oyun görüşüne, hem de guard gibi top sürme, pas verme ve şut sokma yeteneğine aynı anda sahip bir oyuncu görüldü, ne de Durant gibi, kayıtlarda 2.06 diye geçen boyunun 2.10’u da aştığı rivayet edilen ve bununla birlikte ligin en iyi şutörü olup olmadığı tartışılabilecek, üstelik müthiş atletizm ve dripling yapabilme becerisi de gösterebilen bir oyuncu. Bu adamlar basketbol tarihinin hangi noktasında ortaya çıksalar en iyiler arasına girer ve en az bir defa MVP olurlardı. Geçmişin en iyileri bile ya pek iyi şut atamayan (Magic) ya atletizm problemleri yaşayan (Bird) ya da rakiplerinin bir kafa yukarısında ya da 1.5 katı genişliğinde olmayan (Jordan) oyunculardı. James ve Durant ise NBA tarihinin en üst tabakasında bile istisna kategorisine ayrılan, belki de bugüne dek gördüğümüz en büyük basketbol potansiyeline sahip iki insan.

Yine de konu onların görülmemiş birer basketbolcu olmalarıyla kapanmamalı. Kural değişiklikleri ve yeni savunma stratejileriyle birlikte NBA basketbolunun yaşadığı evrimin, Durant-LeBron ve diğer kısa forvetlerin bu denli öne çıkmasında payı büyük. 2000’lerin başında önce alan savunması yasağının, savunma üç saniyesi kuralı dışında kalkması, birkaç yıl sonra da hand check, yani toplu oyuncuyu elle kontrol ederek savunma yapmanın yasaklanması, o noktaya kadar geçerli olan tüm ezberleri altüst etti ve yeni gereklilikler ortaya çıkardı.

Elbette bu değişim bir anda gerçekleşmedi. Önce gittikçe daha fazla takım artık alan savunması ve formlarının yasak olmamasından faydalanarak savunmada potasının yakınlarını kalabalık tutmaya ve rakip oyuncuların hem rahat hem de yakın mesafeli atış bulmasına engel olmaya yönelik şemalar oluşturmaya başladı. Böylece bir dönemin elit takımları için olmazsa olmaz listesinde yer alan postup hücumları giderek daha zor ve buna bağlı olarak verimi daha düşük hale geldi, ekmeğinin önemli bölümünü bu şekilde oynayarak çıkaran oyuncuların rolü ve kıymeti de sarsıldı.

Buna karşılık elle kontrolün ortadan kalkması, dışarıdan içeriye penetreleri ve ikili oyunları topu pota civarına yaklaştırmanın daha kolay bir yoluna dönüştürmüştü. Ancak oralardaki kalabalığı temizlemek kaydıyla... İlk düzenli uygulamalı dersler, pas, şut ve dripling ustası oyun kurucu Steve Nash ve süper atlet pivot Amar’e Stoudemire’ın etrafına şutörleri yerleştirip sahayı alabildiğine bölen ve bir basketbol devrimini başlatacak olan, Koç Mike D’Antoni’nin Phoenix Suns takımından geldi. Savunmalar, boşluğu bulduğu an şutu yazacak Nash’i mi, onun bir pasıyla potaya uçmaya ya da duruma göre orta mesafeden şut atmaya hazır Stoudemire’ı mı yoksa onları çevreleyen şutörleri mi savunacaklarını şaşırıyor, mutlaka bir yerden açık veriyorlardı.

Ancak böylesi bir hücum takımını kurmak için D’Antoni oyunun diğer tarafında tavizler vermek zorunda kalmıştı. Pivot oynayan Stoudemire daha önce bir power forvetti ve hem fiziği hem de altyapısı gerçek bir pivot gibi pota altı savunması yapmak için yeterli değildi. Yine daha önce 3 numara oynayıp bu sistemde 4 olan Shawn Marion, üstün atletizmi ve savunma becerileriyle birçok rakibine karşı vaziyeti idare etse de, kendisine çok ağır basan uzunlar da vardı. Sakatlıkların ve 2007 play-off’larında Stoudemire-Boris Diaw ikilisinin bench’ten sahaya girerek maç cezası almaları gibi kritik terslikler yaşanmasa Suns belki şampiyonluk da kazanabilirdi ama şu bir gerçek ki savunmaları hiçbir zaman vasatın üstüne çıkamadı ve bu da başka takımların onların ortaya koyduğu formülü, savunmadan taviz verme pahasına birebir uygulama konusunda çekingen davranmalarına yol açtı. Haksız değillerdi.

Dolayısıyla bugün hücumda sahayı Suns gibi bölebilmek ve rakip savunmayı açabilmek herkesin istediği ama birçok takımın hâlâ yollarını aradığı bir şey. Bu oyunu, savunmada büyük gedikler vermeden oynayabilecek personele sahip takım çok az. Hücumda şut tehdidi yaratıp, pas verebilip, savunmada da rakibin 4 numaralarına ezilmeyecek ve yardım savunması da yapabilecek oyuncular kolay bulunmadığı için, Draymond Green gibi aslında çok iyi şutör olmayan ve pozisyonu için hayli kısa bir örneğin yazın maksimum kontrat alması gündemde. Veya -haklı şekildeörnek alınacak takım olarak gösterilen San Antonio Spurs’ün, dış şutuna hiçbir zaman güvenmeyen oyun kurucusu Tony Parker’ın yanında, şut menzili üç sayı çizgisine gelmeyen iki uzun Tim Duncan ve Tiago Splitter’ı ilk beş çıkarıyor olması da, yine benzer kaygılardan. Rakip savunmayı açmak değerli ama bunu yapayım derken kendi savunmanızda büyük açıklar vermemek hâlâ daha önemli.

Dönüyoruz kapanan savunmalara... Pota ve civarını kalabalıklaştırmak, sadece sırtı dönük hücumları değil, penetreleri kesmek ve rakibe turnike attırmamak için de hemen hemen tüm takımların savunma şemalarının önceliği haline geldi. Bir yandan da rakibin tehlikeli şutörlerinden fazla uzaklaşmamak ya da top onlara döndürüldüğünde hemen şutu kapatabilmek, bilhassa daha yüksek yüzdeyle isabet bulunan köşe üçlüklerine izin vermemek artık ezberlenen gereklilikler. Bu savunmalar karşısında, kalçayı dayayıp topu potaya kadar götürmek artık tedavülden kalktığı gibi, topu yere vurup ‘paldır küldür’ içeriye dalmak da geçerli bir yöntem değil. Russell Westbrook gibi özel bir oyuncu olsanız dahi en azından orta mesafe atmak zorunda kalıyor, atamayıp inat ettiğiniz günlerde de takıma zarar veriyorsunuz. Şutunu bir türlü düzeltemeyen Rajon Rondo’nun, birkaç yıl önce ligin en iyi oyuncuları arasında gösterilirken bugün alay konusu haline gelmesi, geçirdiği çapraz bağ sakatlığından çok, son yıllarda savunmaların hızla değişmesiyle ilgili bir durum.

Ne var ki hem penetre edebilip hem de şut atabilen oyuncu bulmak kolay olmadığı gibi, bunların ikisini de iyi yapanları bulmak hepten zor. Ayrıca her penetre edebilen, kendisine doğru uzanan kolların üzerinden bitiremediği gibi, her şutör de el üstünden hedefi bulamayabiliyor. James ve Durant işte bütün bunların yanına çizik atabilen adamlar. Rakiplerde Duncan-Splitter, Rudy Gobert-Derrick Favors, LaMarcus Aldridge-Robin Lopez, Blake Griffin-DeAndre Jordan, Pau Gasol-Joakim Noah’lar hâlâ çifter çifter varken, sahip oldukları sıra dışı fiziksel özellikler onları 'dünyalı' rakiplerinin önüne koyuyor. Uzunlar için hücum etmenin eskisi kadar rahat olmadığı, şut atamayan ya da penetre edemeyen kısaların 'değer' yarışında ve tartışmasında doğal seleksiyona uğradığı bu yeni basketbol düzeninin hâkimi onlar. Leonard ve George ise bu ikisiyle aynı seviyede yeteneklere değilse de savunmada onlara kafa tutabilecek fiziksel ve atletik özelliklere sahip oldukları için değeri Durant ve LeBron’la birlikte yükselen oyuncular. İkisi de bir dönemin Bruce Bowen’ı gibi savunma yapıp hücumda boş şut beklemekten ibaret oyuncular değil, çok daha fazlası kesinlikle. Ancak Leonard’ın Ron Artest’ten 11 yıl sonra ‘Yılın Savunmacısı’ ödülünü kazanan ilk dış oyuncu olabilmesini ya da George’un benzer şekilde All-NBA seçilmesini sağlayan, biraz da ligin en iyi oyuncuları karşısında gösterdikleri performanslar.

Bu sezonun MVP yarışında geride kalsalar da (Durant’in sakatlığı nedeniyle 27 maç oynayabildiğini unutmayalım) James ve Durant’in hâlâ ligin en iyi iki oyuncusu olduğu gerçeği henüz değişmedi. Yakın gelecekte ise bunu değiştirebilecek bir adam var: Yetenek, fizik ve atletizm birleşimi onlarınki kadar doğaüstü gelen ve henüz 22 yaşında olan Anthony Davis. Davis’in oynadığı 4-5 pozisyonlarının standartlarının üstündeki dripling, şut ve denge gibi özelliklerine bakarak da Durant ve James’in bireysel rakiplerini eleyen basketbol değişiminin birkaç yıl sonra neyin arayışında olacağına dair ipuçları elde edebiliriz.

Socrates Dergi