Demokles'in Kılıcı

20 dk

Hayatı durduran virüs salgınının cebimize ve spor ekonomisine etkisini finans yazarı Uğur Gürses ile konuştuk.

Bir ay önce gündemi kaplayan esas mesele virüsten nasıl korunacağımız ve ne tür önlemler almak zorunda olduğumuz sorularıydı. Diğer telaşlara daha ufak yer ayırdık. Şimdi, haber kanalları bantlarından ve sosyal medya gönderilerinden fark edebileceğimiz üzere gündem, yerini yavaş yavaş şu soruya bırakıyor: Hayat ne zaman normale dönecek? Zira gelecek kaygısı, evde kalınan süreyle orantılı olarak artıyor. Şimdi hem hastalıktan korunmaya devam ediyor hem de finansal olarak ayakta kalmanın hesaplarını yapıyoruz. Peki geri dönüş gerçekten bu kadar kolay mı? Bir bilene, Uğur Gürses'e bırakalım sözü...

Artık dışarı çıkabilecek duruma geldiğimizde ekonomi nasıl değişecek? Bu konuda öngörüler neler?

Ana senaryo şu: Virüs üç ayda kontrol altına alınacak, yılın ikinci yarısından sonra Temmuz ile başlayarak kademeli olarak kontroller gevşetilecek ve ekonomi toparlanacak. Tahminler bu yönde. Bizim gibi ülkelerde ve aşağı yukarı gelişmiş ekonomilerde, ekonominin yarısından fazlası hizmet sektörüne bağlı. Yani kafeler, restoranlar, bankacılık gibi mal üretiminin dışındaki hizmetlerden söz ediyorum. Virüsten en çok etkilenen kesimler de bunlar. Sanat ve spor faaliyetleri de bu kesimin içerisinde yer alıyor. Ana senaryo az önce bahsettiğim gibi olunca, hastalığın kontrol altına alınması iyimser tahminle üç ay bile olsa, üç ay sonra hemen bıraktığımız noktaya geri dönemeyeceğiz, bu çok açık. İnsandan insana ilişkinin olduğu herhangi bir ekonomik faaliyette, muhakkak işler eskisinden farklı olacak diye hesaba katmak gerekiyor. İş yapış biçimleri, ekonomik alışkanlıklarımız… Hepsi değişecek. Çünkü salgın kontrol altına alınsa bile 2021'de yeni bir dalganın gelebileceği düşünülüyor. Dolayısıyla bu da bir temkin gerektirecektir, belki 2021'in sonuna dek o temkinle hareket edeceğiz.

Ama iyi senaryoda bile şunu unutmayalım, Haziran ayında salgın kontrol altına alınsa dahi devamındaki sürede birçok ekonomik faaliyet hasar görmüş olacak. Mesela en belirgin olarak biz kafelere gidip de geçtiğimiz aylarda yaptığımız harcamaları yapamayacağız. Böyle bir mekanizma olmayacak çünkü. Kaybettiklerini yerine koyma açısından söylüyorum. Gidip de iki katı para verip restoranlarda yemek yemeyeceğiz. Çünkü büyük hasar kalmış olacak. Örneğin; artık açık büfe diye bir yemek servisi olmayacak. Spor müsabakaları, sportif faaliyetler de iyi senaryoda da kötü senaryoda da hasardan çok etkilenecek.

Peki tüketiciler olarak bizler nasıl hareket edeceğiz? Bireysel alışkanlıklarımız başka hangi açılardan değişiklik gösterecek?

İlk olarak, yoksul bir kesim var ve onlar bu süreçten çok fazla etkilenecekler. Orta gelir ve üst gelire sahip olan kesim de hastalık korkusunun ötesinde tüketim alışkanlıklarını büyük ölçüde değiştirecek. Farklı bir şekilde bakmaya başlayacağız belki. Günün birinde tekrar bu salgın ortaya çıkarsa diye harcamalarımızdan kısacağız, tasarruf eğilimi artacak. Daha önce ayda dört defa yemeğe çıkıyorsak bu muhtemelen bire düşecek ya da hiç yemeyeceğiz. Bu, biraz da salgının ne kadar gözümüzü korkutacağıyla ilgili bir şey. Tabii karşılaşacağımız insan hikâyeleri, çevremizde hastalığa kapılanlar, rahatsızlananlar ve ölenler oldukça bu bizi başka açılardan da etkileyecek.

Türk ekonomisinde hane halkı tüketiminin payı yüzde altmış. Yani üretilen her yüz liranın altmış lirası hane halkı tüketiminden kaynaklanıyor. Bu hane halkı tüketiminin de yarısı hizmet sektöründen geliyor. Yani gidip lokantada yemek yiyoruz, otellerde kalıyoruz, bankacılık hizmetleri alıyoruz… Bu harcamalar hane halkı tüketiminin yüzde ellisi demek. O yüzden hangi sektörlere daha fazla etkisi olacak onu zaman içinde göreceğiz ama kalabalıklar içindeki tüketim alışkanlıklarımız hızlı bir şekilde azalacak.

Hep "Normal hayat" diye söz ediyoruz ama dünyanın virüs öncesi dönemde içerisinde bulunduğu durum da aslında tüketim çılgınlığından, çevre kirliliğinden ibaret. Sadece ekonomiden bahsederek soruyorum, bu durum biraz dizginlenmiş olacak mı?

Doğru. Zaten son yirmi yıldaki sonuca baktığımızda şunu görüyoruz: Türkiye, ancak bizlerin yani hane halkının tüketimi olduğu zaman büyüyebiliyor. Sorun da şurada: Türk insanının yüksek bir tasarruf kapasitesi yok. Biz hep dışarıdan borç alarak yapıyoruz işlerimizi. Bu tüketim döngüsünü dış kaynak olmadan sürdüremiyoruz. Bunu 2018'de krizin ortasına düştüğümüzde anladık. Bir şekilde hayat pahalı hale geliyor, döviz kuru fiyatı artıyor, mal hizmetleri fiyatı artıyor ve bunlar harcama kapasitemizi kısıyor. Türkiye'nin sürdürülemez, yapısal sorunları çözülmediği için kervan yolda düzülür, şu an çarklar dönüyorsa dokunmayalım diye bakılıyor. Fakat işte hane halkı tüketimine bağlı bu döngü kırıldığında ekonomi daralıyor. İşsizlik ve enflasyon artıyor.

Salgından sonra sadece ekonomi değil; siyaset, toplumsal davranış biçimleri, hepsi etkilenecek. Şunu da hatırlamak lazım, Türkiye rahat şekilde 1999'a kadar geldi ama bir depremle her şey alt üst oldu. Siyaset de değişti toplumun bakış açısı da... Zaten 2001'de krize girildi. Dolayısıyla bu salgın da bir dönüm noktası olur diye düşünüyorum. Çünkü makro açıdan Türkiye, eskisi gibi 'bol para' dönemi yaşayamayacak. Dışarıdaki her ülke şu an kendi bahçesine bakıyor, "Türkiye'de yatırım yapayım" derdine düşmeyecek kimse. İşler ancak orta vadede normale döner. Şu an hem vatandaş bir şekilde döviz tutuyor hem de yabancı yatırımcı dövizini geri çekiyor. Dolayısıyla dövizin kuruduğu bir ortamda yüksek büyüme oranı sağlanamaz ve tüketim alışkanlıkları devam edemez. "Harcama yaparım, sonra gider kredi kullanırım" düşüncesi bundan sonra olmayacak.

Peki küçük organizasyonlardan büyük organizasyonlara kadar sizce spor dünyası bu virüsten nasıl etkileniyor?

İlk önce şunu söyleyelim, daha Türkiye'de bu salgının getirdiği krizin ekonomik boyutunu göremedik. Halk olarak bunun henüz farkına varamadık. Kaygılarımız var ama hasarlar ortaya çıkmadı. Salgın bugün kontrol altına alınsa bile önümüzdeki üç, dört ayda bu hasarları yaşamaya başlayacağız. Spor tarafında, statlar dolmadan maç izlemenin keyfi olmayacak. Bunun getirdiği ekonomik döngü sekteye uğrayacak. Yayıncılar, sponsorlar… Sporun öncelik olarak kalmaması, sponsorların da davranışlarını değiştirebilir. Bunların epey hasar göreceğini düşünüyorum. Diğer taraftan, Türkiye'de kendine çekidüzen verememiş kurumların olduğu yerlerden bir tanesi de spor kulüpleri. Muhtemelen orada da artık bir yeniden yapılanma olacak. Çünkü bir kriz olmadan Türkiye'de hiçbir kurum kendisine yapısal olarak çekidüzen vermiyor. Bu yapıların bozukluğu, pek çok insan için spor izlemenin temaşasını bile çekici kılmıyordu aslında. Salgının ekonomik etkilerinden sonra bu yapının aynı şekilde ayakta durması mümkün değil.

Futbol özelinde konuşursak, çoğu zaman olmayan paraların harcandığı bir yapı var burada. Bu yapıyı biraz 'Ponzi düzeni' gibi görüyorum ben. Yani harcamalar yapılmış, para yok. Yeni para geliyor, eskisini ödüyorsun. Bu ne kadar sürdürülebilirdi ki zaten? Kulüp borçları var, vergi borçları var. Bunlar sürekli kamu eliyle destekleniyor, ayakta tutuluyor. Özel sektörün birincil amacı kârdır, kârın olduğu yerde iş döner. Bundan sonra işler kâr odaklı olarak daha zorlanacağı için özellikle profesyonel kulüplerin işleri zorlaşacak. Hatta biraz dürbünle tersten bakacak olursak, kendi yağında kavrulan amatör sporların yıldızı dahi parlayabilir. Zira onların büyük kulüplere nazaran ayakta kalması daha kolay olabilir pek çok açıdan...

Seyirci maça gidemediğinde zaten kulübe o yönden giren para ortadan kalkacak. Her unsurun birbirine bağlı olduğu bu sistem de böylece zarar görecek elbet…

Doğru. Bir de şu var tabii, şu an hepimiz evde oturuyoruz ve maçlar oynansa evden maçları izleyeceğiz. Ama bu tip işler için eskisi kadar bedel ödemeye hazır mıyız, bilmiyorum. Çünkü gelir kaygısı olunca, insanların yayıncı kuruluşa aynı parayı ödeyip abone olmaya devam edeyim gibi bir düşünce içinde olmayacaklarını düşünüyorum. Biraz daha temkinli olacaklardır. Bu kaygılar en azından bu tür kalabalıklarla yapılan aktiviteler, sektörler üzerinde 'Demokles'in Kılıcı' gibi duruyor.

Zaten kulüpler ve yayıncı kuruluş arasında da kulüplere ödenmesi gereken paralar konusunda bir gerginlik var…

Muhtemelen bu bir pazarlığa dönüşecek, sonra da oturup konuşacaklardır. Ama sporun eskisi kadar yüksek bedel biçilen bir şey olmayacağı açık. Sadece kulüplerle yayıncı arasında değil, taraftarla yayıncı arasında da bir ilişki var. Bireyler bu işe para ödemeye ne kadar hazır olacak, emin değilim. Şöyle bir şey var; Türkiye'de dört milyon kişi kayıtsız çalışıyor. O gün buluyor, o gün harcıyor. Ya da yevmiye ile çalışıyor. Şu an bütün bu insanların geliri elinden gitti. Normalde, "Arada sırada da olsa bir maça gideyim ya da evden izleyeyim de keyif alayım" diye bakan çok yoksul insan var. Fakat gelir elde edemeyince maçı da izleyemeyecekler.

Ya da orta-üst kesim "Biz maç izlemek için fazla para veriyormuşuz" diye düşünmeye de başlayabilir…

Olabilir tabii. Bu bir ekonomik zincir. Maç oynanıyor, taraftar var, heyecan var ve yayıncı kuruluş var. Bir de üzerine sponsorlar var. Onların yan dalları var. Bunların hepsi kısa vadede bir çölleşme sürecine girecek. Çok karamsar bir senaryo gibi görünebilir ama şu an 1930'daki buhrandan daha yüksek bir sert dalganın içine doğru düşeceğimiz konuşuluyor. O açıdan, hiçbir şey olmuyormuş gibi işlerin devam edeceğini düşünmek yanlış olur.

"Taraftarla yayıncı arasında bir ilişki var. Bireyler ne kadar para ödemeye hazır olacak emin değilim."

"Taraftarla yayıncı arasında bir ilişki var. Bireyler ne kadar para ödemeye hazır olacak emin değilim."

İçerisinde bulunduğumuz kriz dönemi atlatıldıktan sonra, hem dünya piyasasında hem de spor ekonomisinde canlanmanın hangi hızda olacağını düşünüyorsunuz?

Yavaş ve 'Dene-gör' uygulamalarla olacağını düşünüyorum. Tabii, müsabakalar seyircili oynanacak mı ya da sadece sporcuların bir araya gelmesi risk olarak görülecek mi, bunları öngörmek zor şu an. O yüzden pek çok fikir ortaya atılacaktır. "Seyircisiz oynayalım, yayıncı kuruluş yayınlasın, bir deneyelim" denecektir mesela. Sponsorlar konusunda da şöyle düşünmek lazım: Mal üretenler, belli sektörlere hizmet üretenler daha önce kendilerini bunların bir parçası olarak konumlandırmak, kamuoyunda bilinirlik ve güvenilirlik sağlamak için sponsorluklarla reklam anlaşması yapıyorlardı. Şimdi bu şirketler, kapalı kalma koşullarında kendi çalışanlarının maaşlarını ne kadar daha ödeyebileceğini hesaba katmaya çalışıyorlar. Bu, neye para harcayalım konusunu etkileyecektir. Bu tip kriz anlarında hep ilk önce reklamlar, sponsorluklar azaltılır, personel çıkarılır.

Ben bunun kısa süren bir ekonomik kriz olmayacağını düşünüyorum. "Salgın bitti, hadi hayat normale dönsün" gibi bir durum olmayacak. Sektörler hasar görecek ya da yarım, çeyrek kapasite çalışacak. Pek çok şey denenecektir ama zayıf bir tonda olacaktır geri dönüş.

Kaybedilen paralar ne kadar sürede yerine konabilir sizce? Örneğin Manchester United'ın yüzde 35'e yakın bir değer kaybı yaşadığı söyleniyor.

Takımların hisselerinin değer kaybı; yatırımcıların, spor kulüplerinin artık bu gelirleri kazanamayacağını düşünerek hisselerini satmalarından kaynaklanıyor. Yatırımcıların davranış şekli budur. Sermaye ve finansal piyasalarda geleceği bugünden satın alırsınız. Takımların hisse senetlerinin düşmesinin sebebi bu. Genetik ya da tıbbi ilaç üreten firmaların gelirleri düşmedi, hatta arttı. Ama spor faaliyetlerinde mesela, hisseler satıldığı için gelirler düşüyor. Bu da şunu gösteriyor aslında: Yatırımcılar da yakın gelecekte spor kulüpleri özelinde bir toparlanma beklemiyorlar. Hatta önümüzdeki bir yıl içerisinde spor kulüplerinin gelir kaybına uğrayacağını hesaba katıyorlar. Manchester United örneğinden gidersek, yüzde 35 az bir kayıp değil. Ayrıca bunun ötesi de olabilir. Zamanla bunun olmayacağına kanaat getirirlerse muhtemelen bir dalga daha satış yapılabilir. Şu anki kayıplar çok önemli bir temkinlilik ama ben kayıpların devam edeceğini düşünüyorum.

Spor ekonomisi düşünüldüğünde sizce bu süreçten en az hasarla çıkmanın yolu nedir?

Sorun şurada aslında: Bu yaşadığımız bir finansal kriz olsaydı "Devlet burada bu işe el koysun, mali destek versin, bu işi atlatalım" gibi bir düşünce olabilirdi. Bu geçmişte yapılmıştır. Belki el altından yapılmıştır, belki bankalara "Siz şu kuruma biraz kredi verin de toparlasınlar" denmiş olabilir. Ama içinde bulunduğumuz krizde mal üretemiyorsunuz, üretseniz bile onları alacak insanlar sokakta değil evlerindeler. En büyük güçlük bu. Bu hasarı ortadan kaldırmak için elbette birtakım mali destekler verilir ama onun ötesinde spor ekonomisini düşünerek söylüyorum, müşteri şu anda evinde. Evinde oturanlar da gelir kayıplarını düşünüyor ve hastalık konusunda endişeleniyorlar. Bu kadar.

Sadece spor değil, dünya ekonomisinin üzerinde durduğu denge bu kadar hassas mıydı peki? Dünyanın üç aylık bir durma haline bile dayanamaması şaşırtıcı değil mi?

Kimse bu kadar küresel bir virüsün ortaya çıkıp herkese bulaşacağını kestirmiyordu ki. Bu, hep karşılaştırılan İspanyol gribi ile de aynı etkiye sahip değil bence. Burada sağlık hizmetlerinin, iletişimin geliştiği bir dönemde biz evlerimize girmek zorunda kalıyorsak demek ki bu çok büyük bir sağlık krizi. Ama ekonomi, alıcı ve satıcıların buluştuğu bir pazardır. Alıcıların evlerine gittiği, satıcıların da üretemediği bir dönem yaşıyoruz. Satıcılar mal ve hizmet üretecekler. Ama üretmek için gerekli hammaddeyi sağlayamıyorlar. Çünkü onu üretenler de evlerine gitmişler. Bu zincirler kırılmaya başladığı zaman, durumu önceden kestirip planlamış bile olsanız yapabileceğiniz çok hamle yok. Karantina ve sosyal mesafe zorunluluğu kaçınılmaz şekilde lambaları kapatıp eve girmenize sebep oluyor. Dünya ekonomisi bu kadar kırılgan dengede değildi ama bu çalışan çarkların içerisine bir sağlık takozunun gireceğini kimse tahmin etmedi. Sonuçta küreselleşmeyi hesaba kattığımız zaman; bir malın hammaddesi başka ülkede üretiliyor, diğer ülkede yarı mamul haline geliyor, diğer ülkede nihai mamul haline geliyor…

"Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" cümlesi bir felaket tellallığı mı yoksa siz de aynı noktada mısınız?

Bu cümle aslında "Ben bir şey olacağını biliyorum ama ne olacağını bilmiyorum" demek. Hani hayatın ve ekonominin kuralları değişmeyecek belki ama işleyiş mekanizmaları, davranış biçimleri farklılaşacak. Fakat bu krize yeni giriyoruz. Hangi koşullarda çıkacağımızı görmemiz lazım o yüzden şu an neyin değişeceğini söylemek zor. "Bir şeylerin değişeceğini biliyoruz ama neyin değişeceğini tam bilmiyoruz" demek daha doğru... Genel ekonomide de spor ekonomisinde de hayatın diğer alanlarında da... Tabii ki bu değişim her ülkede farklı olacak. Her ekonomi, her kültür bu krizden farklı çıkacaktır.

Kaan Demirel

62. Sayı
Mayıs 2020


Socrates Dergi