Diaspora Keçileri

15 dk

Almanya… Türkiye'de birçokları için akıllara 'göç' kelimesini getiren ülke. Diasporada yaşayanlar içinse daha farklı hikâyeler mevcut. Anlatılacaklar içinde elbette futbol da var.

Amin Maalouf, Doğu'dan Uzakta'nın bir köşesinde şöyle seslenir: "Söylenmiş kelimeler unutulabilir ama duygusal bellek silinmez." Maalouf, eserinde varlığını diasporada sürdüren bir arkadaş grubunun, bir cenazenin ardında anavatana dönüşünü anlatır. Değişik ülkelere savrulan arkadaşlar, yeniden buluştuklarında farklılaşan benlikleriyle yüzleşirler. Bu durum, yaşamını diasporada sürdüren herkes için tanıdık. Belki de bu yüzden diasporada kimliği korumak, kültürü muhafaza etmek ile yeni bir toplum inşa etmek ve yerli topluma entegre olmak gibi süreçlerin içerisinde spor en önemli unsurlardan biri.

Türkiye gibi ülkelerde sosyalizasyonunu tamamlayan insanların doğdukları topraklarla aidiyetleri tuttukları futbol takımları, giydikleri formaların renkleri ve tribünde yaşadıkları heyecan üzerinden kendini var ediyor. Futbol, göç edilen ülkelerde toplumsal hafızanın korunması için de bir araç. Tabii mesken tutulan ülkenin kültüründen ve dilinden izlerin futbola yansıması da kaçınılmaz bir durum. Türkiye-Almanya köprüsü üzerinden geçerken karşımıza çıkanlar gibi…

İlk Adımlar

Türkiye'den Avrupa'ya göç hareketinin nüveleri 1950'lerde atılan bireysel adımlarda görüldü. Kısıtlı imkânlar, şahsi girişimler ve özel aracılar vasıtasıyla başlayan ilk göçler, tamamen çalışma maksatlıydı. Türkiye'den meslek kuruluşlarıyla işbirliği yapan bazı Alman kuruluşlar da işçi alımı yolunu kullandılar. Türkiye'deki askeri darbenin ardından, 1961 Anayasası'nın seyahat özgürlüğünü temel bir hak olarak tanıması ile birlikte işçi göçleri değişik bir boyut kazandı.

1960 Darbesi'nin akabinde ithal ikameci bir sanayi anlayışını inşa edecek kararlar alınmıştı. Bu uğurda işgücü ihracı desteklendi. Temel amaç, mevcut aktif nüfusun yurtdışında geçireceği süre zarfında çalışacağı sanayi kollarında uzmanlaşması, kalifiye bir hale gelmesi ve geri dönerek anavatandaki sanayi hamlesine katkı sunmasıydı. İlk olarak 1961'de Federal Almanya ile bir işgücü mübadele anlaşması imzalandı. Bu süreci; 1964'te Belçika, Avusturya ve Hollanda, 1965'te Fransa ve 1967 yılında İsveç ile yapılan anlaşmalar takip etti. Fakat gerek bireysel girişimlerin gerek ilk anlaşmanın Federal Almanya ile olması Türkiye'den Avrupa'ya yönelen göçün Almanya merkezli bir şekilde okunmasını sağladı.

Türkler tarafından Avrupa'da kurulan ilk futbol kulüpleri de tahmin edileceği üzere Almanya merkezli küçük amatör girişimlerdi. Türkiye'den Avrupa'ya dış göç tarihini, işçi göçleriyle eklemlenmiş olarak okumak lazım. Fakat bu noktada kurulan futbol takımlarının Avrupa'daki bazı örneklerde olduğu gibi bir 'işçi sınıfı' takımı hüviyeti taşımadığını söylemek gerekiyor. Kulüpler daha çok göçmenlik ve etnik kimlik üzerinden inşa edilmiş. Örneğin St. Pauli, Schalke 04 gibi işçi sınıfı hüviyeti taşıyan takımların öne çıktığı bir iklimde işçi göçüyle oluşan göçmen toplulukların kurduğu kulüplerin sınıfsal bir unsurdan beslenmemesi önemli bir ayrıntı.

Entegrasyon Yolları

Türkiye'den Avrupa'ya yönelen işçi göçünü futbol kulüpleri üzerinden inceleyen bu araştırmada Almanya'da kurulan kulüplere eğileceğiz. Nereden başlayalım? Örneğin kökleri 1900'lerin başına uzanan, atletizm odaklı Berliner AthletikKlub 07… 2004'e dek faaliyetlerini sürdüren futbol departmanı, Fenerbahçe Berlin ve BFC Güneyspor'un birleşmesiyle oluşan BSV Mitte ile bir araya geldi. BSV Mitte, Türkler tarafında kurulan bir başka takımdı. Böylelikle Berliner Athletik-Klub 07, Türk göçmenlerin takımı hüviyetini kazandı. Takım, takvimler 2006'yı gösterdiğinde dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve oğlu Ahmet Gökçek'in dikkatini çekti. Ahmet Gökçek, Almanya'daki Türk gençleri takip etmek için Berliner Athletik'in yönetimine talip oldu ve takım, Berlin Ankaraspor 07 adını aldı. Fakat bir yıl sonra bu projeden vazgeçildi. Kulüp yine de varlığını sürdürdü ve 2011'de eski adı Berliner AK 07'ye geri döndü.

1965'te kurulan Berlin Türkspor ise Federal Almanya'da doğrudan Türk göçmenler tarafından kurulan ilk takım olduğu iddiasını ileri sürüyor. Kulüp, 2017'de SpVgg Hellas-Nordwest 04 ile birleşse de adını korudu. Berlin'de kurulan bir diğer takım ise bugün varlığını Türkiyemspor Berlin olarak sürdüren BFC İzmirspor. 1978'de kurulan kulüp, 1987'de Berlin Türkiyemspor ismini aldı. Kulüp emsallerinden farklı olarak bünyesinde değişik yaş kategorilerinde yirmiden fazla takım barındırıyor, kadın futbol takımlarıyla dikkat çekiyor. Türkiyemspor, dezavantajlı gruplara yönelik ortaya koyduğu katılımcı tutumla pek çok ödüle layık görüldü. Başka göçmenlere de kapılarını açan Türkiyemspor ten rengi, etnik kökeni ne olursa olsun futbolun bir takım oyunu olduğu gerçeğiyle entegrasyona dair farklı bir fikir sunuyor.

Görüşlerini aldığım, Berlin Futbol Federasyonu (BFV) İkinci Başkanı Mehmet Matur da Türkiyemspor özelinde Almanya'da göçmen kökenliler tarafından kurulan kulüplerin entegrasyona katkısına dikkat çekiyor. BFV'de uzun süre uyumdan sorumlu yönetim kurulu üyeliği de yapan Matur, adı geçen kulüplerin Almanya'daki futbol kültürüne ciddi etki yaptığı görüşünde. Almanya'daki amatör kulüplerin tesislerinin hemen yanında kafeler ve pub'lar bulunduğunu, maç sonrası sosyalleşme aracı olarak buralarda toplanıldığını ileten Mehmet Bey, Türklerin de kulüpler vasıtasıyla bu alanlarda Alman toplumuyla etkileşime girdiğini söylüyor. Matur, dönemin Almanya Futbol Federasyonu Başkanı Theo Zwanziger ile bu kulüplerin katkısı üzerine pek çok sohbet yapmış. Hatta bu sohbetlerden biri 'Entegrasyon Ödülü' fikrinin temellerini atmış. Almanya'da Türkler tarafından kurulan kulüplerin diğer göçmen toplumlarla iletişimine de dikkat çeken Matur, örnek olarak Berlin Türkiyemspor'un yirminci yıl kutlamalarına Berlin'deki başka göçmen kökenli kulüplerin de davet edilmesini veriyor. Yine Yunanistan'da yaşanan bir deprem felaketi sonrası Berlin'de faaliyet gösteren FC Hellas Kulübü'ne bir dostluk maçı teklifi götüren Türkiyemspor maçın tüm gelirini Yunanistan'daki depremzedelere bağışlamış. Almanya Futbol Federasyonu tarafından 2007'de ilk kez verilen 'Entegrasyon Ödülü'nün sahibi olan Türkiyemspor, kadın futboluna verdiği önem ve hayata dokunan projeleriyle çok kültürlü ortama katkı veriyor.

Eski futbolcu Harald Aumeier ise Türkiyemspor'a bakışını inbedwithmaradona blog'unda şöyle belirtmiş. Aumeier'e göre Türkiyemspor, taraftarıyla fark yaratıyor çünkü Hertha ile aynı ligde oynanan dönemde tribünde Türkiyemspor taraftarları hep daha fazlaymış. Aumeier'e göre şehrin en büyük takımından daha fazla taraftarlarının olması, kulübün bir birleşme noktası, bir sembol olduğunun en büyük kanıtlarından. "Sadece siyah saçlı ve farklı göründüğünüz için ırkçı şeyler duyuyorsunuz. Bunları duydukça diğerleriyle eşit olmadığınızı düşünüyorsunuz. Ancak Türkiyemspor, eşit şartlarda ve eşit durumlarda oynadığımızda kazanabileceğimizi gösterdi" diyordu. Türkiyemspor tüm bu potansiyeline rağmen göçmenlerin takımı hüviyetine sahip olduğu için ihmal ediliyor, güçlüklerle karşılaşıyordu. Bu konuyla ilgili olarak da "Yerleşmiş bir ırkçılık var. Lobimiz, içeride adamımız yok. Alman yetkililerin bize bu şekilde bakmaları sinir bozucu" demişti Aumeier. Diğer taraftan, dönemin Kreuzberg Belediye Başkan Yardımcısı Dr. Peter Beckers ise kulübün ihtiyaçlarını gidermek için nasıl çabaladıklarını şöyle açıklıyor: "Türkiyemspor için ciddi paralar harcadık. Bezirk'te başka hiçbir takımda böylesi yatırım yok."

Gelenek ve Gelecek

Almanya'da Türk göçmenler tarafından kurulan bir diğer mühim takım da Münih çıkışlı. SV Türkgücü Ataspor München'in temelleri 1972 yılında atıldı. Türkgücü, 80'li yıllardan 90'ların ortasına dek Bavyera Ligi'ndeydi. Takip eden süreçte yaşanan yönetim değişikliği ile 2001'de iflas etti. O dönem büyük bir kısmı dağılan takımın devamı olarak 2004'te Türkischer SV München kuruldu. Dört sene sonra SV Ataspor München'le birleşti. Türkgücü-Ataspor adı altında mücadele eden kulüp, 2013'te eyalet ligine kadar yükseldi.

2019-20 sezonuna gelindiğinde daha profesyonel bir anlayışla yönetilmeye başlayan Türkgücü Münih, bölgesel ligin ilk yarısını lider bitirmişti. Pandemi nedeniyle ligler tatil edildiğinde dokuz puan farkla liderdi. Almanya Futbol Federasyonu, 21 Haziran'da Türkgücü Münih'in lider olduğu ligi tescil etti. 3. Bundesliga'ya terfi eden Türkgücü Münih, Almanya'da göçmenlerce kurularak profesyonel lige çıkan ilk kulüp oldu. Göçmen hüviyetini koruyan Türkgücü, Bavyera'ya olan bağlılığını da gösteriyor. Zaten mottoları "Gelenekleri korumak, kültürleri birleştirmek."

Kulübün bir avantajı da taraftar. Kadro planlamasından sorumlu olan Roman Plesche, "Nerede oynarsak oynayalım, ev sahibi takımın taraftarlarından daha fazla Türk taraftarımız olacağını düşünüyorum" demişti. Şüphesiz ki Türkgücü'nün başarısı onu daha da görünür kıldı. Bu görünürlük de ırkçılığı tetiklemişe benziyor. Örneğin aşırı sağcı 'Üçüncü Yol' örgütü, Alman futbolunda yeri olmadığını düşündüğü Türkgücü Münih'in profesyonel liglerde oynamasını protesto etmişti. Türkgücü'nde ırkçılığa maruz kalan başkaları da var. Güney Koreli orta saha Park Yi-young bir deplasman maçında, Waldhof Mannheim taraftarlarının ırkçı tacizlerine maruz kalmıştı.

Bir dönem Türkgücü'nün sportif direktörlüğünü üstlenen Robert Hettich, kulübü şöyle anlatıyor: "Mesleki kariyerimin büyük kısmını bu şehirde geçirdim ama bu kulüptekiler benden daha fazla Münihli." Takımın eski kaptanı Yasin Yılmaz ise "Türkgücü'ne hâlâ Türk kulübü denebilir mi?" sorusuna şu cevabı vermiş: "Türk kulübü ne demektir? Bizdeki bütün Türkler aslında Alman."

Kalıcılaşmak/Yerlileşmek

Yaşamını Münih'te sürdüren Socrates Almanya Genel Yayın Yönetmeni Fatih Demireli, bahsi geçen kulüplerin Almanya'daki Türk kahvehanelerine benzetildiğini hatırlatıyor ama bu benzetmeye katılmadığını vurguluyor: "Kahvehanede sadece kendi dil ve kültüründe temas ederken futbol sahalarında, maç önceleri ve sonralarında toplumla bir temasınız oluyor. Göçmen kökenliler tarafından kurulan ve artık onyılları geride bırakan birçok kulüp de içine kapanık olmamaya gayret gösteriyor; topluma sadece uyum sağlamak değil, toplumun ta kendisi olmak için yoğun bir gayretleri var ve bunu başarıyorlar da… Bu da entegrasyonu güçlendiriyor."

Değişen milli takım yapılanmasına da dikkat çeken Demireli, Mesut Özil'in etkisine işaret ederek Almanya'nın, altyapı eğitiminde göçmen kökenli ailelerin çocuklarına biraz daha alan verdiğine değiniyor: "Özil bir kapı açtı ve peşinden birçok oyuncu Almanya'nın milli takım alt yaş kategorilerinde görüldüler. Farklılığın bir zenginlik olduğunu anladılar ve karşılığını aldılar. Almanya 'Panzerler' lakabından uzaklaştı; Mesut, İlkay Gündoğan, daha sonra Serge Gnabry, Leroy Sane ve niceleri sayesinde daha çok Güney Avrupa'dan alışık olduğumuz bir futbol kimliğine büründü." Deneyimli gazeteciye göre bu değişim, göçmen kökenli kulüplere de avantaj sağlıyor zira sözü geçen kulüplerin de oyuncu yetiştirebileceği görülüyor. Örneğin Cacau; Türkgücü Münih'te futbola başladı ve A Milli Takım'a kadar yükseldi, hatta daha sonra Almanya Futbol Federasyonu'nda yöneticilik yaptı.

Fatih Demireli, çok kültürlü atmosferin soyunma odalarına etkisini de iki açıdan önemsiyor: Bunlardan ilki Alman futbolcuların göçmen kökenliler tarafından kurulan bir takımda oynamayı kabul etmesi, diğeri ise yeni nesil göçmenlerin entegrasyon konusunda önemli bir noktaya gelmesi. Öyle ki aralarında Almanca konuşan, birbirlerine Almanca komut veren kişilerden bahsediyoruz. Taktiği Almanca anlatıyor, Almanca seviniyorlar. Burada Türkgücü Münih veya Türkiyemspor Berlin oldukça iyi örnekler. Fakat maalesef bu güzel hikâyeyi kirleten unsurlar da yok değil. Almanya'da ırkçı saldırıların arttığına vurgu yapan Demireli, Türkgücü Münih aleyhinde "Bu şehirde işiniz yok" tadında açılan pankartlara değinerek yakın geçmişte yaşanan bazı başka tatsız olayları hatırlatıyor. Örneğin DuisburgOsnabrück maçında, Osnabrücklü Aaron Opoku'ya yapılan ırkçı saldırı. Opoku'dan önce Leroy Kwadwo da Würzburg forması giyerken bir sözlü saldırı ile karşı karşıya kalmıştı. Saarbrücken kaptanı Dennis Erdmann da rakip oyunculara karşı ırkçı söylemlerde bulunduğu için iki ay ceza almıştı. Bu noktada Demireli, hem Almanya Futbol Federasyonu'nun hem de kulüplerin ve taraftar topluluklarının net bir tavır alarak saldırılara maruz kalan oyuncuların yanında yer aldığını ifade ediyor.

Röportajımız sırasında Mehmet Matur da ırkçılık konusuna değinmişti. Matur bugün bir göçmen kökenlinin Berlin Futbol Federasyonu'nda ikinci başkan olmasını kazanım olarak değerlendiriyor. Yine de Almanya Futbol Federasyonu özelinde bir özeleştiri yapmaktan da geri durmuyor. Ona göre ırkçılık vakalarına karşı ağır yaptırımlar var ama mekanizma yavaş işliyor. Irkçılık vakalarının hızla değerlendirilmeye alınması mühim. Zira ırkçılık yapanlar ceza almadan nasıl bunu yapabileceklerini de çözmüşler. Örneğin "Evine dön Türk" deseler ırkçılık olacak ama "Evine dön Ali" diyorlar. Matur'a göre, bu durumlarda da bir hassasiyet geliştirilmesi lazım.

Tanınmak İçin

Ses getiren oluşumlar dışında Almanya'da 1966'da kurulan Türkischer SV Erlenbach, 1973'te kurulan SV Yeşilyurt, 1970'lerde ve 80'lerde siyasi saiklerle kurulan Umutspor, Göktürkspor; 1987'de bir cami derneğinden doğan Hilalspor, 1993'de kurulan Alspor gibi kulüpler de var. Tanıl Bora'nın 'Türkgücü Münih: Göçmen Kulüplerin Şampiyonu' başlıklı yazısında atıf yaptığı Stefan Metzger, 2016'da kitaplaşan 'Tanınmak için Oynamak' başlıklı doktora tezinde 'Berlin Amatör Futbolu'nda Türkiye Bağlantılı Kulüpler' alt başlığını kullanmış. Tanıl Bora yazısında Türkiye'deki kulüplerle özdeşleşen kulüplere de değinerek Beşiktaş Berlin 2000, SV Galatasaray Spandau, Trabzonspor Berlin dışında Türkiye ile var olan yerel aidiyeti de gösteren başka bir dizi kulüpten de söz etmiş: 1983'te kurulan Ağrıspor bir örnek. Ya da 2003'te Samsunspor adını alan 1978 tarihli Karadenizspor…

Stefan Metzger, bazı kulüplerin zamanla isim değişikliğine gitmesini de sorgulamış. Berlin Samsunspor'un 2011'de FC Kreuzberg adını alması, Göktürkspor'un SV Rixdorf'a dönüşmesi ona göre ırkçı, göçmen karşıtı önyargılardan kendini koruma beklentisi taşıyor. Bora'ya göre ise bu aynı zamanda "fiili çok-kültürlüleşmenin ve 'yerlileşmenin'-yerleşikleşmenin bir sonucu." Giderek daha fazla farklı etnisite ve kimlikten futbolcuların bu takımların bir parçası olması da bu sonuca ulaşılmasına neden oluyor. "Metzger, göçmen kulüplerinin tarihsel seyrinde, yalıtıma ve milli cemaatçiliğe karşı 'entegrasyon' ve 'çoğulcu sivil toplum' etmeninin giderek daha ağır bastığı izlenimine sahip. Sportif başarı saikinin de bu çoğullaşmaya katkıda bulunduğu kanısında. Bununla beraber hiç eksik olmayan ırkçı saldırılar, sataşmalar veya önyargılı dışlamalar, kimlik bilenmesini takviye eden bir rol oynuyor." Diasporada kurulan spor kulüplerinin temel meramı Metzger'e göre tanınmak, kabul ve saygı görmek: "Üyelerinin kültürel ve dini alışkanlıklarının dikkate alındığı bir ortamda spor yapmak. Futbol bürokrasisinin ilgisizliğini ve dışlayıcılığını aşmak. Göç sürecinin zorluklarıyla baş etmeye katkı."

Spor, Türkiye için ise spesifik olarak futbol, göç sürecinin zorluklarıyla mücadeleye destek sunan bir unsur. Bunun yanında spor, kurulan kulüplerin adlarına, logolarına da yansıyan bir şekilde duygusal belleğe, dil ve kültürün muhafazasına, karşılaşılan yeni kültürü yorumlama şekline de katkıda bulunuyor. Uyum sürecinin asimilasyondan ziyade entegrasyona yansıyan izleri bu kulüplerin varlığının müspet neticelerinden biri. Ama kulüplere yönelen ırkçı tavrın, göçmenleri kimliksel açıdan farklı bir farkındalığa iterek onları radikalize etmesi de mümkün. Bizde olduğu gibi futbolu basit bir spor organizasyonunun ötesinde, hayat için vazgeçilmez bir aktör olarak gören toplumların meseleyi toplumsal bir olguya dönüştürmesi olağan. Buradan hareketle kendini bir etnisite, dini cemaat, bir kimlik etrafında var eden bir oluşumun ötekileştirme maksatlı olarak araçsallaştırılabileceği de açık. Yani diasporada kurulan futbol kulüplerinin çok kültürlülüğe katkı sunan birer değere dönüşmesi, anavatanla olan bağları güçlendirmesi, diğer yandan da uyum açısından fayda yaratması ve duygusal belleği beslemesi elzem.

Tüm dünyada göçmen karşıtlığı ve aşırı sağın hızla yükseldiği, güvenlikçi politikalara dönüldüğü bir konjonktürde göçmenler tarafından kurulan kulüpler, yalnızca ötekileştirmeye karşı değil, tüm dezavantajlı grupların temel haklarını görünür kılması ve savunması açısından da önem arz ediyor. Bu kulüpler tüm bileşenleri ile kadın hakları, mülteciler, çocuk hakları, İslamofobi, Antisemitizm, ırkçılık gibi pek çok olumsuzluğa karşı ortak bir duruş sergileyerek çok kültürlülüğün uygulanabilirliğini gösteriyor.

Not: Yazıya adını veren 'Diaspora Keçileri' Ankara dışında yaşayan Gençlerbirliklilerin bir oluşumu. Bu oluşum takım yaşadığı şehre geldiğinde deplasman tribünündeki yerini alıyor. Yaşadığı kentte Gençlerbirliği'ni günlük hayatlarına da taşıyor. Kendilerini Gençlerbirliği diasporası olarak tanımlıyorlar.

Kaynakça:

Abadan-Unat, N. (2006). Bitmeyen Göç: Konuk İşçilikten Ulus-Ötesi Yurttaşlığa, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Abadan-Unat, N. (2015) 'Türkiye'nin Son Elli Yıllık Emek Göçü: Yorum, Eleştiri, Öngörü' ERDOĞAN, M. Murat, KAYA, Ayhan 'Türkiye'nin Göç Tarihi' İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 261-276.

Bora, T. (2020). "Türkgücü-Münih Göçmen Kulüplerin Şampiyonu" https://t24.com.tr/k24/yazi/turkgucumunih-gocmen-kuluplerinin-sampiyonu,2859 (Erişim Tarihi: 15.12.2020)

http://solid1001.blogspot.com/2012/03/turkiyemsporhikayesi.html (Erişim Tarihi: 08.12.2020) http://www.bak07.de/ (Erişim Tarihi: 07.12.2020)

https://qha.com.tr/haberler/spor/roportaj-almanyadaki-turklerin-gururu-munih-turkgucu-3-lig-de-sahayacikiyor/249142/ (Erişim Tarihi: 16.12.2020)

https://tr.wikipedia.org/wiki/Berlin_T%C3%BCrkspor_ 1965 (Erişim Tarihi: 07.12.2020)

https://tr.wikipedia.org/wiki/Berliner_AK_07 (Erişim Tarihi: 07.12.2020)

https://www.berliner-woche.de/charlottenburg-nord/csport/hellas-kickt-nun-als-tuerkspor-traditionsvereinehaben-fusioniert_a138955 (Erişim Tarihi: 07.12.2020)

Metzger, S. (2016) 'Das Spiel um Anerkennung: Vereine mit Türkeibezug im Berliner Amateurfußball' Springer VS; 1. Aufl. 2018 Edition.

Socrates Dergi