
Diğer Kluivert
4 dk
Justin Kluivert, futbolseverlerin huzuruna babası gibi Ajax'ta çıktı. Kariyerinin devamında onun ayak izlerini takip edip etmeyeceği ise merak konusu...
Tarih 24 Mayıs 1995, Ernst Happel Stadı, Viyana... Son yarım saate girilmişti. Antrenör Louis van Gaal, kulübeye döndü ve 18’lik forvetine seslendi: “Patrick, git ve ısın!” 15 numaralı formayı giyen genç forvet kulübeden kalktı, emredildiği gibi ısındı ve dakikalar 71’i gösterirken 10 numaralı Jari Litmanen’in yerine oyuna girdi...
Patrick Kluivert, 1995 Şampiyonlar Ligi Finali’nde bitime beş dakika kala, ilerleyen yıllarda sık sık izleteceği ‘pivot dönüşü’ ile Milan savunmasını alt edecekti. Bu gol, ilk 11’inde 30 yaş üstünde sadece iki oyuncu barındıran genç Ajax’a kupayı getirmekle kalmadı; 18 yaşından 10 ay 23 gün alan santrforu da Avrupa Kupaları tarihinin en genç final golcüsü yaptı. Kluivert, uzun süre kıtanın kalburüstü santrforlarından oldu. Ajax’ta erken zirveye çıktı, Milan’da bocaladı, Barcelona’da kendine geldi ve daha sonra da Avrupa’yı gezdi durdu...
Ruud van Nistelrooy’a kadar Hollanda Milli Takımı’nın 9 numarasının tartışılmaz ismi idi. Oyun içerisinde pek aktif olmasa da bitiriciliği ve vuruş tekniğine şapka çıkartmayanların sayısı pek azdı. Aslında futbolcu kanı taşıyordu ama Surinam’ın en önemli futbol kulübü SV Robinhood’un efsanelerinden babası Kenneth Kluivert gibi fırtına bir kanat oyuncusu değildi; 1.88 boyunda, hava hâkimiyeti yüksek bir santrfordu ve bu özelliğiyle 1990’ların futbol aleminde hatırı sayılır bir iz bıraktı...
Ajax, 2016-17 sezonunda sürpriz bir şekilde UEFA Avrupa Ligi Finali’ne yükselirken ellerindeki genç kadro da futbolseverleri 1990’ların başına götürmüştü. Bu yürüyüşte, nostalji rüzgârının şiddetini artıran bir ismin de rolü vardı. Ajax’ın genelde oyuna sonradan giren kenar oyuncusu Justin Kluivert, ilk Avrupa Kupası finalini babasından biraz daha erken, 18 yaş 19 günlükken görüyordu...
“Babamla karşılaştırılmak hoşuma gidiyor. Harika bir karakteri var ve umarım ben de onun gibi olurum. İnsanlar benden bir şeyler bekliyor ama ben baskıyı ikinci ehliyet sınavımı verirken hissediyorum, futbol oynarken değil.”
Justin; hızı, top hâkimiyeti ve oyun zekâsı ile çok şey vadediyor ama onu babası ile mukayese etmek açıkçası güç. Klasik tipte bir nokta santrfor olan Patrick Kluivert’ın yanında, kısa boylu ve oyununu dripling üzerine kuran bir evlattan bahsediyoruz. Ama en uçta oynayabilecek yeteneğe sahip olduğunu düşünenler de var. Bunlardan biri de Ajax’ta antrenörlüğünü yapan Peter Bosz: “Eğer 9 numaraya evrilirse -ki bu mümkün- babasından tamamen farklı bir oyuncu olacaktır. Ama şu an en ideal mevkii kanatlar.”
Bu stil zıtlığı aslında Justin için bir avantaj. Bu fark, en azından Jordi Cruyff ile simgeleşen “Babası daha iyi topçuydu” kalıbını, kariyerinin ilerleyen dönemlerinde daha az duymasına neden olacak. Saha içinde rahatlığı ile hatırladığımız baba Kluivert’ın da oğlunun işlerine burnunu sokan ‘menajer’ babalardan olmadığı aşikâr; “Hangi takıma gitmesi gerektiğini, kalbini dinleyerek seçmeli” diyerek seçimi tamamen oğluna bırakıyor. Ancak Justin’in babasından sık sık duyduğu bir nasihat da var: “Kale önünde biraz daha bencil olmalısın.”
Ajax kültürü ile yetişmesi ve tarz/mevkii olarak benzeştiği dedesinden beri futbolla iç içe bir ailede büyümesi, Justin için büyük bir avantaj. Buna karşın, Hollanda’nın son zamanlarda parlatmaya çalıştığı yıldız adaylarındaki hayal kırıklığı ve kendi stilinde çok fazla futbolcu olması da küçük Kluivert’ın başta fiziksel sıkıntıları olmak üzere geliştirmesi gereken birçok nokta olduğunu gösteriyor.
2017-18 sezonunda A takıma temelli yerleşen genç yıldız adayı, yeni Hollanda Antrenörü Ronald Koeman tarafından İngiltere ve Portekiz maçları için kadroya çağrıldı. İşler onun adına şimdilik iyi gidiyor. Geleceğe dair hayallerinde ise Barcelona var. Ancak kapıyı biraz açık bırakmayı da ihmal etmiyor: “Real Madrid’e de hayır diyemem tabii!”