Diğer Robin

8 dk

Vakıfbank’ın Hollandalı yıldızı Robin de Kruijf ile Haydarpaşa Garı’nda voleybolu, İstanbul’u ve olimpiyat düşlerini konuştuk.

“Türkiye’de oynayan Robin isimli dünya çapında Hollandalı sporcu” dendiğinde akıllara ilk başta kimin geleceğini tahmin etmek güç değil. Oysa ülke sınırları içinde bu tanıma uyan biri daha var: Vakıfbank’ın yıldız orta oyuncusu Robin de Kruijf. Haydarpaşa İskelesi’nde buluştuk. Arkadaki küçük çay bahçesini çok seviyormuş. Masaya oturur oturmaz çay söyledi kendisine. Oldukça zorlu ve stresli beş setlik bir Şampiyonlar Ligi maçının ertesi günü deniz havası, güneş ve çay, rejenerasyon açısından önemli olmalı. Robin ile voleyboldan Geert Wilders’e uzanan bir sohbet gerçekleştirdik. Pozitif enerjisiyle bütün sorularımıza samimi cevaplar verdi.

Kendi sözlerinizle ‘doğru düzgün top bile atamayan küçük bir kız’dan dünyanın en iyi orta oyuncularından biri olmaya uzanan süreç... Bu nasıl gerçekleşti?

Ben hâlâ kendimi dünyanın en iyi orta oyuncularından biri olarak görmüyorum. Ancak bu noktaya nasıl geldim? Ben de kendime bu soruyu sorup duruyorum; çünkü cevabı bilmiyorum. Uzun bir çocuktum.

Bütün Hollandalı kızlar gibi…

Evet, çoğu Hollandalı kız gibi. Her sene daha iyi takımlarda, daha iyi oyuncularla ve daha çok çalıştım. Voleybolu öğrenmem bu şekilde oldu. Tecrübeli oyunculardan çok şey aldım. 2008’den 2012’ye kadar koçluğumu yapan Avital Selinger bana çok şey öğretti. Ve şimdi de Giovanni Guidetti… Bu âna dek müthiş koçlarla çalıştım ve bu konuda gerçekten şanslı olduğumu düşünüyorum. Çünkü benim için en önemli şey öğrenmek oldu ve bu hâlâ da böyle.

İtalya’da Piacenza takımındaydınız ve bildiğim kadarıyla da çok mutluydunuz. Vakıfbank’ın teklifi de bu arada geldi.

Aslında Piacenza ile iki senelik bir kontrat yapmıştım ve henüz kontratın başındaydım. Ayrılmayı düşünmüyordum. Sonra Vakıfbank’tan teklif geldi ve beni Piacenza’dan kopartabilecek tek teklif de buydu açıkçası. Para bir faktör değildi Vakıfbank’a gelme kararımda, bunu söylemeliyim. İlk aşamada bana ne ücret önerdiklerini bile bilmiyordum hatta. Benim için önemli olan Vakıfbank ve Guidetti isimleriydi.

Hollanda ve İtalya’dan sonra Türkiye’ye alışmak ne kadar zor oldu?

İlk antrenmanı hatırlıyorum; inanılmaz derecede gergindim çünkü oyuncuları sadece ismen tanıyordum ama herkes çok nazikti ve benimle yakından ilgilendiler. Öte yandan İstanbul, voleybol dışında da çok şeyler bulabileceğiniz muhteşem bir şehir ve bu da benim için önemli. Bütün bunlar bir araya gelince adaptasyon kısa ve sorunsuz oldu.

Milena Rasic ile tanışmıyordunuz ama çok kısa sürede müthiş bir dostluğunuz oldu Vakıfbank’ta. Buraya iyi uyum sağlamanızda Milena’nın payı ne kadar?

Gerçekten çok büyük. İkimiz de Vakıfbank’a imza atmıştık ve İtalya’da Dünya Şampiyonası vardı. Kahvaltıya inerken falan birbirimizi görüyorduk ve biraz utangaçtık ilk başta. Sonra tanıştık, yan yana oynayacağımız için mutlu olduğumuzu söyledik birbirimize. Buradaki ilk antrenmana geldiğimizde onu gördüm. Rengi bembeyazdı. Bana çok gergin olduğunu söyledi. Milena benim için en büyüklerden biridir, onun bu dünyadan olmadığını düşünmüşümdür hep. Ve bunu bana söylediğinde ona “Sen bile gerginsen ben kendimi nasıl hissetmeliyim acaba?” demiştim. O ilk günden beri, beraber çok zaman geçirdik. Yemeğe gidiyoruz, boş günlerimizde şehri keşfediyoruz. Birbirimizi giderek daha iyi tanıyoruz. Karakter olarak da pek farklı değiliz, bu da çok güzel. Yanımda böyle bir dost olduğu için çok şanslıyım.

Ligde yabancı sınırlaması sebebiyle oynayamamak zor bir durum değil mi?

Bu durumu gelmeden önce biliyordum. Çok fazla yabancı oyuncuya sahip olduğumuzu ve her maçta oynamayabileceğimi yani... Bunu kabul edebilirim. Şampiyonlar Ligi’nde oynuyorum ve bu kulvarı kendi kulvarım olarak benimsemiş durumdayım. Türkiye Ligi’nde çoğunlukla Milena ve Kübra oynuyor ama bana ne zaman ihtiyaç duyulursa göreve hazırım. Kazanırsak birlikte kazanmış olacağız, benim ya da başkasının oynaması önemli değil. Çetrefilli nokta, takım zorlanıyorken kenarda olmak. Öyle zamanlarda “Keşke oyuna girebilsem, bir şeyler yapabilsem” diyorsunuz.

Sezon başında Vakıfbank iki Hollandalı daha transfer etti. Anne Buijs ve Lonneke Sloetjes’in takıma dahil olması sizin için mutluluk verici olmalı.

İkisini de genç milli takımdan bu yana tanıyorum. Geçen yaz Giovanni Guidetti ile milli takımda kendilerini geliştirdiklerini gördüm. Şimdi de kulüpte, çok daha fazla geliştiklerine bizzat şahit oluyorum. İşin güzel tarafı, birbirimizi çok iyi tanıyoruz ve maçlar esnasında sorun yaşandığında birbirimize maksimum derecede yardımcı olabiliyoruz. Öylesine otomatik bir iletişimimiz var ki aramızda çok fazla Hollandaca konuşmuyoruz bile. İnsanların onlar hakkında konuştuğumuzu falan düşünmemeleri için İngilizceyi tercih ediyoruz.

Hollanda, Avrupa Şampiyonası’nda harika oynadı ve gümüş madalya kazandı. Antrenör Giovanni Guidetti de bu performans sonrasında Hollanda’nın Rio’da olmayı hak ettiğini söyledi. Olimpiyat sizin için bir düş olmalı...

Ben her zaman Rio’nun hayalini kurdum. Bütün sporcular için durum aynıdır. Hollanda Voleybol Milli Takımı olimpiyat oyunlarında yer almayalı çok uzun süre oldu (Atlanta 1996). Hep istediğimiz, hep konuştuğumuz bir hedef ama bir türlü yanına yaklaşamıyorduk. Ve şu anda bu hayale gerçekten yakınız. Tabii ki en başta eleme turnuvasını geçmeliyiz ama başarırsak, bu kesinlikle bir rüyanın gerçeğe dönüşmesi anlamına gelecek.

Hollanda voleybolunun efsane isimlerinden Ingrid Visser, 2013 yılında İspanya’nın Murcia kentinde nişanlısı ile birlikte katledildi. Kendisiyle ilişkiniz hangi boyuttaydı?

Ben milli takımda görev almaya başladığım zaman o da oynamaya devam ediyordu. Harika biriydi, benim için bir rol modeliydi. Bana çok şey öğretti, çok yardımda bulundu. Çok iyi bir voleybolcuydu. Nazikti ama inandığı şeyleri savunmaktan da geri durmazdı. Buna hep saygı duydum. Olanlara inanmak şu an dahi olanaksız. Aslında tam olarak neyin nasıl olduğunu hiçbir zaman öğrenmek istemedim. Onu daima hatırlayacak ve özleyeceğiz.

Hollanda bir refah devleti, Türkiye ise aynı standartlara sahip değil. Sokaktaki adam yoksul ama kulüplerin bazıları çok zengin. Siz de dahil olmak üzere van Persie ve Sneijder gibi isimlerin Türkiye’de yaşamaları bu açıdan ilginç değil mi?

Hollanda’da standartlar daha yukarıda olabilir ama bizim ülkemizde de gelir düzeyleri arasında büyük uçurumlar olabiliyor. Kayda değer olan nokta şu ki gerçekten de Türkiye’de spor kulüplerinin büyük bütçeleri var. Hollanda’da ise sporda hiç para yok. Ben Türkiye’deki bu durumu daha önce fark etmemiştim ama sanırım bu, İstanbul’da olmakla alakalı. İstanbul Türkiye’nin geri kalanından galiba biraz farklı.

Geçen Aralık ayında Hollandalı politikacı Geert Wilders direkt olarak Türk vatandaşlarına hitap ettiği bir video yayınladı. Bu videoda Türklerin Avrupa’ya ait olmadığını, Türkiye’nin asla Avrupa Birliği üyesi olamayacağını ifade etti. Bu yaklaşımla ilgili düşünceleriniz nedir?

Bence o bir budala. Hollanda’da onu destekleyen hatırı sayılır bir güruh var, bu doğru. Ama çevremdeki herkes onun bir budala olduğunu düşünüyor. Wilders, Donald Trump’a benziyor. Ülkeyi kurtaran adam olmak istiyor. Hollanda’daki tüm göçmenlere karşı. İslam diniyle alakalı her şeye karşı. Bence bu doğru değil. Burada yaşıyorum ve bu ülkenin ne kadar barışçıl, insanların ne kadar arkadaş canlısı olduklarını çok iyi biliyorum. Dolayısıyla, onun söyledikleri tamamen saçmalık. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan, boş konuşan biri o.

Kısa süre önce Sultanahmet’te bir terör saldırısı oldu. Siz de daha geçen hafta Sultanahmet’teydiniz. Son aylarda yaşanan bu saldırıların ardından psikolojiniz ne durumda?

Bu konuyu daha geçen gün Milena ile konuştuk. Yakınlarımız da korkup korkmadığımızı soruyor. Hayır korkmuyorum; çünkü bu her yerde olabiliyor. Paris’te başladı, daha sonra Brüksel’de devam etti ve insanlar çok korktular. Bence dünya şu an aklını kaçırmış durumda. Sultanahmet’te bir saldırı oldu ve medyada geniş yer buldu. Ama başka ülkelerde de benzer şeyler olmaya devam ediyor. Her olasılıktan endişe duyacak olursam evimden dışarıya adım atamam.

Kariyeriniz bittiğinde neler yapmayı planlıyorsunuz? Var mı bir kararınız?

Ne yapacağımı bilmiyorum ama bildiğim bir şey var, o da voleybolla ilgili hiçbir şey yapmak istemediğim! Voleybolu 30 yaş civarı bırakmak istediğimi söylemişimdir hep. Bıraktığımda tamamen uzaklaşmak istiyorum. Belki üniversiteye giderim, belki de bir iş kurarım. Zamanı geldiğinde bunları düşüneceğim. Hayat ne getirecek belli olmaz. Belki Hollanda’ya dönmem ve başka yerde yaşarım, kim bilir. Ama bol bol tenis oynayacağım, onu biliyorum.

Socrates Dergi