Doğru Zamanda Doğru Yerde

12 dk

John Wark, 1981 yılında İngiltere’nin en iyi futbolcusu seçildi. Fakat birçok kişi onu Zafere Kaçış filmiyle hatırlıyor. Üstelik başrol olmamasına rağmen.

“Filmde rol almak isteyen var mı?” Patron Robson’ın sinemacı ahbabı, Ipswich antrenmanında bu teklifi sunduğunda takvimler 1980’i gösteriyordu. Beklenmedik derecede fazla el kalktı. Robin Turner, Paul Cooper, Kevin Beattie, Russell Osman, Kevin O’Callaghan, Laurie Sivell ve John Wark’un katılımıyla ani bir figüran kahvesi ortamı oluşmuştu. Terry Butcher ise o sene evlenmişti ve yazın balayında olacağı için kendine mukayyet oldu. Gönüllülerin yazın yapacağı bir şey yoktu. Hatta çekimler boyunca futbol oynayıp eğleneceklerini düşündüler. İşin ciddiyetini, Macaristan’daki sete ayak bastıklarında anlayacaklardı…

John Wark, kariyeri boyunca Bobby Robson’ın ipiyle kuyuya inmekten çekinmedi. Glasgow doğumlu İskoç, “Bana oğluymuşum gibi davrandı. Futbolcu ve insan olarak ondan çok şey öğrendim” dediği Sör Robson’dan biyografisinde de kariyeri boyunca en çok etkilendiği şahıs olarak bahsediyordu. 2007’de The Telegraph’a konuşan Wark, “Evimden uzaktım ve baba figürüm o olmuştu. Eğer patron olmasaydı çoktan Glasgow’un yolunu tutmuştum” demişti. Robson ise ondaki potansiyeli keşfederek bu saygıya bir nevi karşılık verdi aslında. John Wark, 1975’te A Takım kadrosuna dahil edildiğinde genç takımın savunmacısıydı. Fakat rakip ceza sahasına gol için yaptığı daimî hamleler, Robson’ın ondan bir orta saha oyuncusu yaratmasını sağlayacaktı. 1976-1977 sezonunda ilk 11’deki yerini sağlamlaştırdı ve 10 golle, ilerleyen yıllarda sıkça ulaşacağı çift haneli rakamların siftahını yaptı. 1978’de Ipswich, Arsenal’i 1-0’la geçerek FA Cup’ı kazanırken, Wembley’deki mavi formalılardan biri Wark’tu. Birer sezon arayla takıma katılan Hollandalı orta saha elemanları Muhren ve Thijssen’in etkisiyle gole daha da yakın oynamaya başlayan bıyıklı İskoç, 1979-1980 sezonunu 12 golle tamamladı. Ligi üçüncü bitiren Ipswich ve sürpriz golcüsü John Wark için 1980’ler ümit vadediyordu. İyi bir tatili hak etmişlerdi…

“Geçirdiğim en iyi yazdı. Herkes Pele’yle oynama şansına erişemez. Büyük bir zevkti.” Wark, Zafere Kaçış’ın Macaristan’daki setinde geçirdiği 1980 yazını bu sözlerle yâd ediyor. Antrenmandaki teklifi kabul ettiği için pişman gözükmese de şu sözlerine bakınca, başlangıçta şok yaşadığı aşikâr: “Macaristan’a ayak basana kadar ne kadar büyük bir işin içinde olduğumuzun farkında değildik. Vardığımızda Bobby Moore ve Pele bizi karşıladı. Sadece futbol için orada olduğumuzu düşünüyorduk ama elimize senaryoları tutuşturdular ve rol kesmek zorunda kaldık.”

Zafere Kaçış, geçmişinde 2. Dünya Savaşı olan yönetmen John Hutson’ın en iyi filmi değildi. Fakat en bilineni olacaktı. Bunda en büyük pay, tabii ki yıldız futbolcuların beyazperdede arzıendam etmesiydi. ‘Bizim Ipswich’liler’ dışında; dünya futbolunun kralı Pele, Ada’nın kralı Bobby Moore, muhtemelen Doğu Bloku’nun yetiştirdiği en zarif topçu Kazimierz Deyna ve Arjantinli ‘pire haf’ Osvaldo Ardiles ile birlikte dönemin genç izleyicilerini heyecanlandırmak için yeterli bir kadro ortaya çıkmıştı. Topçu birliğine eklenen Michael Caine ve Sylvester Stallone de yapımcıda gişe derdi bırakmayacak isimlerdi.

John Wark’a göre futbolcular kameraya ısınmışlardı ama dönemin yıldızı Stallone’nin futbolla arası pek yoktu: “Caine harika bir herifti, fena da futbol oynamıyordu ama bacakları tükenmişti. Onun yerine Beattie’nin bacaklarını kullandılar. Stallone ise felaketti. Maçı kazandıran golü kendisinin atması gerektiğini düşünüyordu ve senaryonun bu şekilde değişmesini istedi. Kalecinin görevinin ne olduğunu anlamamıştı. Yine de senaryo değişikliğe uğradı. Kurtardığı penaltı filme böyle eklendi. Penaltıyı kurtardıktan sonraki tepkisine bakın; topla sıçrıyor ve sonra topu geri gönderiyor. Futboldan anladığını düşünmüyorum.”

Meslektaşları arasında ise favorisi elbette Pele’ydi: “Futbolu bırakmıştı ama müthiş bir top kontrolü vardı ve çok fitti. Röveşata sahnesinde başkası olsa en az 10 tekrar yapılırdı ama Pele ilk seferde vuruşu yaptı. Onun neden ‘Pele’ olduğunu o zaman anladım.” Arthur Hayes karakterini canlandıran John Wark, film nedeniyle yeni sezon öncesi hazırlıklarının bir kısmını kaçırsa da muhteşem bir yıl onu bekliyordu. Pele’yle çalışmak John Wark’a yaramıştı…

Ipswich Town, 1980-1981 sezonunu ikinci sırada bitirdi. Bu sonuç, 1962’deki şampiyonluklarından beri aldıkları en iyi dereceydi. 77 golle ligin en çok gol atan takımı oldular. Taktik tahtasında orta sahada görünen John Wark, 18 golle takımın en skoreriydi. Ipswich, birçoklarına göre şampiyonluğu hak eden bir performans sergilemişti. Aralık 1980’den Mart 1981’e kadar ligi namağlup götürdüler ama UEFA Kupası dönüşlerinde kaybettikleri puanlar ve Middlesbrough maçındaki beklenmedik yenilgi pahalıya mal oldu. Ancak Avrupa’da iyi iş çıkardılar; Platini’li Saint Etienne’i ve Almanların güçlü takımı Köln’ü saf dışı bırakarak UEFA Kupası Finali’ne yükseldiler. Son virajda da AZ Alkmaar’ı geçerek kupaya uzandılar. John Wark yine yapacağını yapmış ve 14 golle kupanın kralı olmuştu. Daha önce, sadece Hollandalı hücumcu Ruud Gells kupada bu sayıya ulaşmıştı. Patron Robson, her daim tetikteki topçusunun lakabını hazırlamıştı bile: ‘Johnnie On The Spot’

Meslektaşları da İskoç yıldızın hakkını sezon sonunda verdiler. İngiltere Futbolcular Birliği’nin oylamasında 1981 yılının en iyi futbolcusu seçildi. Şanı Ada topraklarının dışına taştı. İtalyan spor dergisi Guerin Sportivo’nun Avrupa’da yılın genç futbolcusuna verdiği Bravo Award’un sahibi oldu. Bu arada Zafere Kaçış vizyona girmişti. Arthur Hayes’in replikli birkaç sahnesi vardı ve onlar da dublajlıydı. “İzleyicilerin Glasgow aksanımı anlamayacaklarını düşünmüşler. Bunu pek umursamadım ama dublajın yapıldığını filmin prömiyerini izlerken öğrendim. Havalı bir İskoç aksanı kullanmışlardı, takım arkadaşlarım arasında epeyce bir alay konusuydum” diyen Wark, film kariyerinin geride kaldığını düşünerek işine yoğunlaşmaya devam etti.

Ipswich ertesi sezon da istikrarını korudu ve ligi ikinci bitirdi. Wark da çift hanelerde gezinmeyi sürdürdü, 18 golü tekrarladı. Aynı mevsimde 1980’lerdeki ilk hayal kırıklığını yaşadı. İskoçya, şatafatlı isimlerden kurulu bir kadroyla İspanya’ya ayak bastığında, beklentisi yüksek olanlar sadece Tartan Army (İskoç taraftarların kendilerine verdiği isim) mensupları değildi. Hatırı sayılır futbol otoritesi Dünya Kupası’nda onlardan en az ikinci tur umuyordu ama olmadı. Kariyerleri boyunca en az bir Avrupa Kupası kazanmış 14 futbolcu ve Celtic’le Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazanan antrenörü Jock Stein’e sahip İskoçya, ilk tur sonunda Ada uçağı için hazırdı…

Bobby Robson, Ipswich kariyerinde tavan yapmıştı ve artık milli takımın başına geçmesi kaçınılmazdı. 1982 yazında takımdan ayrıldı. ‘Tetikteki Johnnie’ ise rakip ceza sahalarına saldırmayı sürdürdü. 1982-1983 sezonunda 20 golle yine takımının lideriydi. Bu yükseliş, ligin ‘ağa babası’ Liverpool’un dikkatinden kaçmadı. Sampdoria’ya giden orta sahanın kalbi Souness’ın yeri, bir başka İskoç ile dolduruldu. John Wark, 1980’lerin en iyi İngiliz takımı Liverpool’a imza attı. Liverpool’daki sağlık kontrolü anısı, en az Stallone’yle ilgili olanlar kadar ilginç: “Beni Anfield’a götürdüler ve Bootroom’da beklemeye başladık. Emekli doktor kılıklı bir herif geldi. Kan basıncıma baktı, kafasını salladı. Antrenmana çıkmayı bekliyordum ve kapıya yöneldim. Beni tekrar çağırdı, eğilmemi ve parmaklarıma dokunmamı istedi. Hepsi bu! Daha sonra imza attım ama sistem Dad’s Army (İngiliz sit-com) gibiydi.”

Yeni muhitinde kendini kabul ettirmesi de pek kolay olmadı. Ertesi sabah ilk antrenmanına çıktı ve ilk fırçasını yedi: “Taç çizgisine doğru 30 metrelik bir uzun top attım. Öylece durmuş, pasımla gurur duyuyordum ki antrenör Ronnie Moran üzerime gelmeye başladı. Ellerini sallayarak bağırıyordu, ‘Burada kısa paslar verir ve harekete geçeriz. Yaptığın gibi dikilip durmayız!’ dedi. Çok sinirliydi.” Liverpool ahalisi ise menajer Joe Fagan’ın bu transferde hatalı olduğunu düşünmeye başlamıştı. John Wark, laflarını ağzına tıkmak için tetikte bekliyordu.

İlk tam sezonu olan 1984-1985’te 27 golle, alışık olduğu ‘takımın en golcüsü’ unvanını bu kez kırmızı formayla yaşadı; üstelik büyük ikili Rush ve Dalglish’le mesai arkadaşıydı. Taraftara göre Souness’ın yeri dolmamıştı ama gole aç İskoçun getirdiği heyecan da tatmin ediciydi. Wark’a göre ise bu kıyas saçmaydı: “Onun yerini doldurmak için Anfield’a çıkmadım. Farklı tarzda oyunculardık.”

Liverpool kariyerleri de farklı olacaktı. Merseyside dönemini özetleyen şanssızlık mefhumuyla tanışması geç olmadı. Gollerine rağmen, Liverpool uzun süredir ilk kez kupasız bir sezon geçirmişti. Belki de kulüp tarihinin dönüm noktalarından Heysel Faciası’nda sahadakilerden biri de oydu. Ertesi sezon ise ayak bileği kırıldı ve hem bütün seneyi hem de Dünya Kupası’nı kaçırdı. İyileştikten sonra da aşil tendonu sakatlığı yaşadı ve Liverpool kariyerini çöpe atma vakti geldi. Ona göre Liverpool’un sakat oyunculara davranışı hiç hoş değildi. Wark’un yerini alan Jan Molby’ye göre ise işin rengi farklıydı: “Oyunu okuma yönüm güçlüydü ama Wark’un ceza sahasındaki zamanlamasına sahip değildim. Muhteşem bir oyuncu olsa da Liverpool için uygun değildi. İşi, rakip ceza sahasından ibaretti. Geri kalanını pek umursamazdı.”

Aslında stiliyle ilgili en iyi yorum Liverpool ile kupalardan kupalara koşan menajer Bob Paisley’e ait: “Birçok kez gol atmanın doğru yerde doğru zamanda olmakla ilgili olduğunu duyarsınız. Birçok futbolcu ‘doğru yeri’ bilir ama çok azı ‘doğru zamanı’ sezebilir. John Wark’un harika bir zamanlaması vardı. Saatinizi ona göre ayarlayabilirdiniz. Bir anda ceza sahasında belirir, savunmayı geçer ve golü yapardı. ‘Acaba sahanın altında bir tünel mi buldu?’ diye merak ederdiniz.” Fakat Paisley artık Liverpool’un başında değildi ve Wark’un destek bulması mümkün olmadı. Veda zamanı gelmişti.

Liverpool sonrasında Ipswich’e döndü. Bir süre sonra Middlesbrough’ya geçti fakat bir sene sonunda tekrar kürkçü dükkânında buldu kendini. Futbolu 1997’de 40 yaşındayken Ipswich’te bıraktı. Şimdilerde şehrin sembollerinden biri. 14 gollü UEFA Kupası rekorunu bugüne kadar sadece iki isim geçti: Klinsmann (15) ve Radamel Falcao (17)

Bütün bunlara rağmen çoğunluğun onu Zafere Kaçış’tan tanımasına biraz bozuk.

“Yolda yürüyordum, telefonum çaldı ve açtım:

— Şu an televizyondasın.

— Kahretsin, yine ne yaptım?

— Televizyonda Zafere Kaçış var.

Dürüst olmak gerekirse birçok kişi beni Zafere Kaçış’tan hatırlıyor ve DVD’lerden sonra durum benim için daha da kötüye gitmeye başladı.”

Wark, topçuluk başarılarının önüne geçtiğini düşünse de 1982 Dünya Kupası’ndaki hayal kırıklığını değerlendirirken sinema günlerini yâd etmekten geri kalmıyor; kalecileri Alan Rough’un da kulaklarını çınlatarak: “Dünya Kupası’nda averajla elenmiştik. Sanırım Zafere Kaçış’taki takıma benziyorduk biraz. Birçok iyi takımda rahatlıkla oynayabilecek futbolcularımız vardı ama kalecimiz kötüydü.”

Socrates Dergi