Dominasyon

12 dk

Shaquille O'Neal kimisi için durdurulamaz bir güç, kimisi için bir eğlence adamı, kimisi için ciddiyetsizlikten ötürü en iyi haline ulaşamamış bir süperstar. Oturduk, Shaq'in her halini konuştuk.

Dört NBA şampiyonluğu, üç Finaller MVP'liği, bir normal sezon MVP'liği, All-NBA takımlarına 15 kez seçilim, kırılan potalar, değiştirilen kurallar… Shaquille O'Neal, ligin gördüğü en nevi şahsına münhasır karakterlerden biriydi. Hem saha içinde hem de saha dışında. Saha içinde özeldi çünkü onun karşısında duramazdınız. Saha dışında da özeldi çünkü o yetenek paketine sahip birinden beklenmeyecek kadar şeffaftı ve ne yazık ki oyuna karşı ciddiyetsizdi. Tüm bunlar, onu NBA tarihinin en özel karakterlerinden biri yaptı. Biz de yuvarlak masada yerlerimizi aldık; Kaan Kural, Orkun Çolakoğlu ve Yiğiter Uluğ'a Shaq'i sorduk, onlar anlattı…

Shaq belki şu anda tam olarak günümüz pivotlarının kimliğinde değildi ancak özellikle 1995 Finali'yle modern dönemde bir pivotun hem hareketli, elastik hem de baskın olabildiğinin göstergesiydi. Shaq'in kendi pozisyonu için bugünün basketbolu adına önemi nedir?

Orkun Çolakoğlu: Oyuncu tipi olarak bugünün basketboluna tam olarak ışık tutmuyor olabilir. Bugünün oyununda Curry'nin ve belli ölçüde Harden'ın etkisinden bahsedebilirsiniz. Shaq gibi bir oyuncuyu bulmak pek de kolay değil. Diğer taraftan, dolaylı yoldan da olsa bir etkiden bahsedebiliriz. Shaq -özellikle 99-01 dönemi- o kadar dominant bir oyuncuydu ki kural değiştirildi. Bu unutulmamalı. NBA'de 'illegal defense' dönemi çok kolay unutulur. Alan savunması yasaktı, sadece ikili sıkıştırma yapılabiliyordu vesaire… Onlar kaldırıldı ancak savunma üç saniyesi Shaq'in pota altındaki hâkimiyetinden ötürü getirilmiş bir kural mesela. O kadar kuvvetliydi ki ona yapılan fauller, yapılan temaslar biraz daha farklı bir standart çerçevesinde değerlendiriliyordu. Haliyle üç sayı çizgisinin içi savaş alanı gibi oldu, dışarısında ise düdükler daha kolay çıkmaya başladı. Doğrudan Shaq'le bağlantısı olmayabilir ancak bir katalizör görevi gördüğü de aşikâr.

Kaan Kural: Bence doğrudan bir karşılığı yok. Sadece geleneksel pivot tanımının tam karşılığı olmakla beraber daha atletik ve güçlü versiyonuydu. Buna ek olarak, çok dillendirilmez aslında ancak iyi de bir pasördür ki onun döneminde de bugün de pivotların pek pasör olduğunu görmeyiz.

Yiğiter Uluğ: Benim için hatta onu bilen, seven herkes için iki Shaquille vardır diye tahmin ediyorum: Orlando Magic'teki Shaq ve Los Angeles Lakers'taki Shaq. Kolejden NBA'e geçtiği o ilk dönemde kilosu çok daha azdı. Atletik özellikleriyle oynayan, sahayı çok çabuk koşabilen, takımı hızlı hücuma çıktığında 'trailer' gidebilen hatta bitirebilen bir oyuncu hatırlıyorum. O Shaq, bugünün basketbolunu da rahatlıkla oynayabilirdi. Çabuk devrilebilme özelliğiyle bir ikili oyun silahına dönüşebilirdi. Fakat o dönemin oyununda onun kilo alıp fiziksel gücünden avantaj devşiren bir süperstara dönüşmesi lazımdı. Öyle de oldu.

90'lar Jordan'ın dönemi olsa da pivotların da dönemiydi. Onun kendi pozisyonundaki diğer rakiplerine kıyasla neler söylersiniz?

YU: O dönem hakikaten de pivotların dönemiydi. Jordan'ın ara verdiği dönemin hemen devamında iki süperstar pivotun takımı final oynadı: Houston Rockets ve New York Knicks, Hakeem Olajuwon ve Patrick Ewing... Shaq'in lige girdiği dönemde de yine çok iyi pivotlar vardı. Hakeem & Ewing döneminin sonuna gelmiştik ama sahadalardı; Alonzo Mourning, David Robinson, Karl Malone… Shaq ise bu grubun yanında çok iri kalıyordu. Devasa bir hacimden söz ediyoruz. O kalıptaki bir adam hareketlendiğinde, potansiyel enerjiden kinetik enerjiye geçtiğinde durdurabilecek kimse yoktu. O kadar güçlü ve iriydi ki durduramıyordun onu. Karşısında çaresiz kalıyordu savunmacılar.

OÇ: Bir anomaliydi Shaq. Sırtı dönük hücumla sayı bulmak en geleneksel yöntemlerdendi fakat o cüsseyi, o ayak çabukluğu ve vücut esnekliğiyle birleştirebilen çok fazla oyuncu yoktu. Shaq hakkındaki en büyük yanılgılardan biri sadece kuvvete dayalı bir oyunu olduğunun sanılmasıydı. Hayır. Kuvvetliydi elbette ama esasen o kuvvetini müthiş atletizmiyle birleştirmesiyle özel bir oyuncu oldu. Postta rakibini iterdi fakat müthiş bir çabuklukla dönerdi mesela.

KK: Klasik pivot dediğin "Pota altına bir sırık koyayım, topu onu ulaştırayım, o kolayca bitirir" mantığının başrolü. Shaq de onlardan biriydi. Bu ifadenin oldukça basite indirgenmiş bir şey olduğunun farkındayım ancak bitiricilik denen şey de öyle kolay bir şey değil aslında. 2.16 boyunda bir adam potanın dibinde alırsa "Pıt!" diye bırakır diyorsun. Fakat onu büyük bir kuvvetle gelip bitirmek hakikaten zor bir şey. Shaq o sert savunmalara, müdahalelere hatta dozajı artan faullere rağmen hem kuvvetiyle hem de dengesiyle pota altına hâkim olmayı başarırdı.

Shaquille O'Neal'ı anlatırken çok kullandığımız bir kelime var: Dominasyon. Bu dominasyon tam olarak neydi? Pota altında topu alıp rakibi potaya sokmak, smaçlamak mı?

KK: 'Shaq Dominasyonu' diye anlatmaya çalıştığımız şey tam olarak bu değil belki ama benim için yüzde 90 olarak bu. Topu bir şekilde Shaquille O'Neal'a ulaştırırsın ve o da bitirirdi. Yüz yıldır bu sporun paydaşı olan herkesin yapmaya çalıştığı şeyi, değişik ölçeklerde bunu çok çok iyi yapanların olduğu bir yerde kimsenin yapamadığı bir yüzdeyle ve verimle yapıyordu. Bazı ekstra özellikleri de vardı -söylediğim gibi pasörlüğünü de buna katarız- ama büyük oranda benim için Shaq Dominasyonu bu.

YU: Güç. Bu dominasyon diye anlatılmaya çalışan şeyin karşılığı benim için bu. Sadece fiziksel olarak düşünmeyin; onun ayak çabukluğu, pota altındaki bitiriciliği, Orkun'un da söylediği gibi atletizmi… Tüm bu faktörlerin hepsi Shaq Dominasyonu'nu oluşturmuştu.

Kıyaslamaların oldukça çiğ tartışmalara yol açtığı bir gerçek fakat Shaq özelinde bunu sormadan edemeyeceğim: Oyunu yeterince ciddiye alsaydı, sizce tarihin en iyisi olabilir miydi?

OÇ: Oyunu ciddiye almadığı kesin ancak "Amaaaan canım, ciddiye almıyordu zaten" diye kestirip atmak da doğru olmaz. Sonuçta MVP olmuş, çok başarılı sezonlar geçirmiş, peş peşe üç şampiyonluğun mimarlarından olmuş, farklı bir rolde bir şampiyonluk daha kazanmış bir oyuncudan bahsediyoruz. Ha, "Yeterince ciddiye alıyor muydu? Yeterince kendini zorluyor muydu?" diye kafa yoracaksak da bunun yanıtı da çok net: Yeterince ciddiye almıyor, kendini zorlamıyordu. Bunu kendisi de itiraf ediyor. "Kobe Bryant'la benim oyuna bakışımı kıyaslarsanız, o çok daha manyaklık boyutundaydı" diyor.

KK: Sakatlıklar gibi faktörleri dışarıda bırakalım, -ki sakatlıklardan başı yandı fakat bu hep onun kendisine bakmamasıyla alakalıydıbence kesinlikle tarihin en iyisi olurdu. Açık ara. Şu yüzden olurdu: 1999-2002 arasındaki üç senesine bakıyorsun, bir oyuncunun bir oyunu daha büyük oranda etkilediği başka bir dönem yok. Jordan'ın, LeBron'un, Kobe'nin, Duncan'ın 'prime' denen zirve dönemini ele alalım mesela. Shaq'in zirve dönemi onlardan çok daha yukarıdaydı. Esas problem de bunu sürdürememiş olmasıydı zaten. Daha iyi bir profesyonel olsaydı, kendine daha iyi baksaydı bu üç senelik dönemin daha uzun sürebileceğini varsayabiliriz ki teorik olarak bu mümkündü. Olağanüstü bir oyuncuydu ama aynı ölçüde bir sporcu değildi.

YU: Michael Jordan gibi bir iç disipline sahip olsaydı bence Shaquille O'Neal onu geçerdi. Fakat Shaq'in karakteri çok ama çok farklı. Başarı perspektifinden bakıldığında olumsuz bir özellik gibi görülebilir; yemesi içmesi, kendine bakmaması, gece hayatı onun elinden birkaç şampiyonluk almış olabilir. Ama onun karakteri, yapılan herhangi rekabetçi bir sporun aslında ölüm kalım meselesi olmadığını çok net biçimde ortaya koyuyor. Shaq çok dürüst, içi dışı bir adam. İlk gün de böyleydi, hâlâ da böyle. Hiçbir ajandası olmadı, ağzına geleni hiç filtrelemeden söyledi. Sistemin kritik koltuklarında oturan insanlarla ters düştüğü zamanlar da oldu. Lakers'tan gönderilmesi, Miami'deki ilk döneminde Pat Riley ile çatışması gibi…

OÇ: Shaquille O'Neal'ın "Ben nasılsa belli bir ölçüde oynuyorum. Bunun yanına eğlencemi de katarım, rap albümü de yaparım, filmimi de çekerim" dediğini zaten biliyoruz. Veya sezon aralarında tatilini bölmemek için ameliyatını geciktirdiğini, yeterince çalışmayıp fazla kiloyla döndüğünü de… Mental bir problemi vardı diyemem elbette ama kendini maksimuma zorlamadı, çok daha iyi bir kariyeri olabilirdi. Onun 1999-00 sezonundaki performansı tarihteki en dominant performans olabilir, en azından o tartışmada yer alır. O sezonlardan bir değil, üç-dört tane daha oynayabilirdi.

KK: Ben o dönem onun için "Shaq, kalan 29 takımın her birini şampiyonluk iddiası olacak hale getirir; kimi favori olur, kiminin de şansı olur" diyordum. O denli bir şeydi. Bir oyuncunun bir oyunda yaratabildiği en büyük etkiye sahipti. En büyük sorunu iyi bir profesyonel, iyi bir sporcu olmamasıydı. Basketbol dışında ilgilendiği elli bin tane şey vardı. Belki de o yüzden tarihin en iyisi olma şansını ıskaladı. Orlando Magic'in Shaq'i ile Los Angeles Lakers'ın Shaq'i arasındaki en büyük fark, onun olgunlaşıp büyümesi, fiziğinin oturmasıydı aslında. Başka bir şey yapmasına da gerek kalmadı. "Abi, sen pota altına git, topunu al, her şeyi kırıp sayını bul" diyorlardı ona. O da hep öyle yaptı.

YU: Aynen öyle. O tam olarak "Abi eğleniyoruz işte, eğlenmedikten sonra kazanmanın ne anlamı var" kafasındaydı. Çok müthiş bir şovmen baktığınızda. Zirve performansını sergilediği dönemde bu yüzden ilkokul çağındaki çocuklara dahi basketbolu, NBA'i sevdirdiğini söylemek mümkün benim için. Çünkü müthiş eğlenceli bir tipti. Michael Jordan veya onun yolundan giden Kobe Bryant için mesaj, kazanmaktı. Shaq ise dediğim gibi, eğlenmedikten sonra bunun manasız olduğu mesajını veriyordu. Bu, benim için çok saygı duyulası bir şey. Böyle diyorum diye hiçbir şey kazanmamış gibi düşündürebilirim insanları ancak iki farklı takımda iki farklı rolle kazandığı şampiyonluk, MVP ödülü… "Ciddiyetsiz" veya "Yeterince profesyonel olamadı" denilen birinin yine de basketbol tarihinin en özel yerlerinden birine sahip olması, saygı duyulası bir şey.

Socrates Dergi