'Don Kişotlar' Cemiyeti

6 dk

Futbol insanlarının haklarını korumak, futbol endüstrisine karşı mücadele etmek adına tam 59 yıl önce yola çıkan Futbolcular Cemiyeti’nin hikâyesi.

“Bahtımız bize istediğimizden fazla yardım ediyor; şu devasa şeyleri görüyor musun sevgili seyisim? Onlarla çarpışmak, hepsinin canına okumak istiyorum” dedi Don Kişot, Sanço Panço’ya dönerek...

Ünlü İspanyol yazar Cervantes, edebiyat dünyasının başyapıtlarından biri olan kitabında bir şövalyenin dev yeldeğirmenlerine karşı mücadelesinin ilk adımlarını anlatır yukarıdaki cümlelerinde... Ondan yüzyıllar sonra ise tarih 3 Şubat 1956’yı gösterdiğinde yeni bir başlangıç yapılır ve Türkiye futbolunda sendika hareketlerinin atası sayılacak Futbolcular Cemiyeti kurulur. “Don Kişot ile sendikanın ne ilgisi var?” diyenlere cevabı Tekin Bilge versin: “O dönemde mücadelemiz biraz başarısızlığa uğruyordu. Hatta ünlü gazeteci Orhan Ayhan Tercüman’daki bir yazısında bizi Don Kişot’a benzetmişti.”

Karmaşık bir durum olduğu kesin. Zaten memlekette futbolun sendikal mücadelesi hep karışık, Gordiyon düğümü misali. Tarihteki ilk sendika girişimi de bu durumun bir göstergesi.

Türkiye’de ilk kez futbolcuların haklarını korumak için bir cemiyet kurulur. Dönemin ünlü gazetecisi Adnan Akın önderliğinde hayata geçen cemiyetin müteşebbis heyeti arasında Fikret Kırcan, Sulhi Garan, Şükrü Gülesin ve Ziya Kuyumlu gibi meşhur futbol insanları da yer alır. Cemiyetin, üç büyük İstanbul kulübü futbolcuları arasında büyük tesir etmesi beklenir. Öyle ki söylentilere göre Fikret Kırcan Fenerbahçeli futbolcuların, Şükrü Gülesin de Beşiktaşlıların cemiyete aza olmasına çalışmaktadır. Heyette yer alan Tekin Bilge ise bu oluşumun hukuki ayağıdır. Nitekim bir dönem Beşiktaş, Gençlerbirliği ve Beykozspor formaları giyen Bilge, bir taraftan topun peşinde koşarken bir taraftan da hukuk fakültesinde okumuştur. Avukatlığın verdiği avantajla cemiyetin öncülerinden olur. Zaten topçuluğu döneminde de futbolcu haklarıyla ilgilenmiştir. Tekin Bilge o yılları, takdire şayan hafızasıyla bize şöyle anlatıyor: “Beykozspor’da oynarken 1952 Olimpiyat Oyunları’na gitmiştik, oradaki sendikalı Yugoslav topçularla temaslarım sayesinde futbolcuların sosyal garantilerinin nasıl olacağına dair önemli malumat edinmiştim. İşte bu bilgiler, Futbolcular Cemiyeti’nin kuruluş misyonunun yazılmasında da etkili oldu.”

İlk başlarda Mithatpaşa Stadı’ndaki bir odada başlayan faaliyetler, ara ara Sulpi Garan’ın Cağaloğlu’ndaki yerinde devam eder. Dönemin federasyon başkanı Hasan Polat ve siyasi erk tarafından da destek görür. Zaten Tekin Bilge ile Hasan Polat’ın teşrik-i mesaisi bir vakit birlikte futbol oynadıkları Gençlerbirliği’ne dayanmaktadır. Ama tüm çabalara rağmen cemiyet, futbol camiasından beklenen alakayı göremez. Oysa Tekin Bilge ve arkadaşları bir kere yola çıkmıştır... 1965’te Cemiyet, Türkiye Profesyonel Futbolcular Sendikası’na dönüşür. 1969’da Türkiye Profesyonel Futbolcular, Antrenörler, Menecerler ve Monitörler Sendikası adıyla yola devam eder. Başrolde yine Tekin Bilge vardır. Çünkü o, üzerlerine bir karabasan gibi çöken dayatılmışlığa rağmen olumsuz yaşantıların üstüne sünger çekmeye ve yeni bir başlangıç yapmaya isteklidir. Üstelik bu yolda güzel durumlar da yaşanmıyor değildir. Tekin Bilge o anı hiç unutmaz: “1969-70 sezonunda, Galatasaray Kulübü’nde Gündüz Kılıç’la görüştüm. Metin Oktay ve Turgay Şeren sendikadaydı. Gündüz Kılıç’tan sendikayı desteklemesini istedim. Baba Gündüz’ün cevabını unutamam, daha doğrusu davranışını... “Sen burada başarılı olamazsın. Türkiye böyle bir yer değil. Seni başarılı yapmazlar. Öyle idareciler çıkar ki seni kulüplere sokmazlar. Kötü dönemler geçirsen de sakın yılma” dedi ama oyuncalara dönüp ‘Siz de sendikaya girin’ diye ekledi.”

1968’de ise Bilge, Türkiye’ye bir seminere gelen ve bir dönem İngiltere Profesyonel Futbolcular Sendikası reisliğini de yapan, İngiltere’ye tarihinin ilk Dünya Kupası’nı kazandıran teknik direktör Alf Ramsey ile fikir teatisinde bulunur. İngiliz futbol adamının da nasihatı nettir: “Teşkilatlanma şart!” Bu doğrultuda Bilge ve arkadaşları kulüplerin işveren, futbolcuların işçi kabul edilmesi için uzun uğraşlar verir ama en önemli problem kulüplerle toplu sözleşme yapılamamasıdır. Bu sebeple 1972’de temelleri atılan ve yıllar önce hayata geçirilen cemiyetle aynı gayeleri paylaşan Futbol-İş’i kurarlar. Arkalarına sağlam bir destek ve yaptırım gücü almak için Türk-İş’in bünyesine katılırlar. Ama orada da istedikleri desteği bulamazlar. Burada yine mikrofonlarımız Tekin Bilge’de: “Bir grevde Türk-İş’in bize yardım etmesini bekliyorduk ama onlar ‘Siz halledin’ dediler. Oysa gelmeleri gerekliydi. Türk-İş’e girmiştik girmesine ama yalnız kalmıştık.”

Futbolcular Cemiyeti’nden Futbol-İş’e kadar birçok farklı isim alsa da bu oluşum, futbol insanlarının haklarını korumak adına önemli girişimlere de imza atar.

Tekin Bilge bu konuyu da şöyle anlatıyor: “Futbolculara o dönemde, ‘Sendikaya kaydolun, sigortalı olun’ diyerek yardımcı olduk çünkü bizim dönemimizde profesyonel kariyer daha kısaydı. Bu ülkede koca Şükrü Gülesin’e bile 27 yaşındayken ‘yaşlı’ derlerdi. Birçok kulüp yöneticisi prim masrafları nedeniyle ‘Nereden çıkardınız şimdi bu sigorta işini’ demişti. Ama sonunda birçok futbolcuyu emekli etmeyi başardık. Naci Erdem, Turgay Şeren hep bu şekilde emekli oldu. Hatta Lefter de emekliliği konusunda uğraşmamız için kapımızı çaldı.”

Oluşum, emeklilik dışında davalara da girer. Galatasaraylı Mehmet Oğuz ve arkadaşlarının trafik polisi ile yaşadığı tartışma, Lefter’in Mersin İdman Yurdu teknik direktörlüğünü yaptığı dönemde (1966) bıçakla yaralanması, Fenerbahçeli Selahattin Torkal’ın ve Mehmet Ali Has’ın davalarında başrol oynar. Hatta o yıllarda büyük bir greve de imza atılır. Burada yine Tekin Bilge’nin hafızasında bir yolculuğa çıkalım: “Mithatpaşa (İnönü) Stadı’nda maçların oynanacağı dönemde, engelli binicilik müsabakaları düzenlenecekti. Atların ayaklarındaki tetanos mikrobu sahaya da tesir edeceği için maçların Ali Sami Yen Stadı’nda oynanmasını istedik. Federasyon müsaade etmedi. Sendika olarak hemen resti çektik. Nihayetinde Turgay Şeren, Can Bartu gibi dönemin ünlü futbol adamlarının desteğiyle greve gidildi ve bu grev ses getirdi. Sonunda federasyon İnönü Stadı’nı kapattı, Ali Sami Yen’i açtı.”

Türkiye’de futbolcu sendikalaşması denilince Metin Kurt’u anmadan olmaz. Ama bu konuda Tekin Bilge ezberimizi bozuyor: “Metin Kurt, kardeşi Fenerbahçeli İsmail Kurt vasıtasıyla Futbol-İş sendikasına geliyordu. Görüşleri sebebiyle yollarımız ayrıldı. O dönem görüşleri sendikaya göre aşırıydı. Zamanla toplantıya gelmemeye başladı. 1984 yılında kendi oluşumunu; Amatör Futbolcular Sendikası’nı kurdu. Metin Kurt’un Galatasaray’dan ayrılışındaki gerekçesi doğruydu, ama izlediği yol yanlıştı. Tutumu çok sertti.”

Hazır takvim yapraklarının mayıs ayını gösterdiği bugünlerde, futbolcu hakları için verilen mücadeleyi ve başta Tekin Bilge olmak üzere bu konuda yeldeğirmenlerine karşı büyük mücadele veren yerli Don Kişot’ları bu satırlarda yâd etmiş olalım.

Okumayı Bile Öğrettik

“Milli Takım’da Fahrettin (Cansever) ile yönetici Sadri Usoğlu arasında maddi sebepten dolayı bir tartışma olmuş. Sadri Usoğlu, Fahrettin’i terslemiş. Fahrettin de Usoğlu’na yumruk atmış. Sendika olarak arabulucu olduk. Fahrettin, okuma yazma bilmiyordu. Sendika ona okuma yazma öğretti. Saf bir çocuktu. Zor duruma düştü, ona 1990’lı yıllarda bir jübile yaptık. Bir miktar para toplanıp ona verildi.” -Tekin Bilge

Socrates Dergi