Dönüş Uçağı

28 dk

2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları, sona erdi. Arkasında onlarca anı ve unutulmayacak bir miras bırakarak…

17 gün. Yüzlerce müsabaka. On binlerce sporcu. Milyonlarca anı. 2020 Olimpiyat Oyunları'ndan geriye kalanları birkaç sayfa içerisine sığdırmak kolay bir iş değil. Atlanmaması gereken birçok spor dalı, onlarca sporcu ve yüzlerce olay var. Konular hakkında konuşurken tüm bunların bilincinde, atlayabileceğimiz detayların tedirginliği içerisindeydik. Bilgisayarımızı açtık, birkaç hafta öncesini düşündük ve 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları'nın mirasını kaleme almaya çalıştık. Kolay bir süreç değildi. Ama denedik…

Kahraman

Jimnastik, bir kusursuzluk sporu. İnsan vücudunun sınırlarını bir gösteriye dönüştüren, fizik kurallarını unutturan ve bu şekilde dünyayı yeniden tanımlayan bir spor. Elit seviyede jimnastik izlediğinizde, salonun her köşesinde başka tür bir güç ve akrobasi ile bir tür paralel evrendeymişsiniz gibi hissedersiniz. Kusursuzluğa en çok yaklaşabilenlerse süperkahramanvari bir şekilde insanları büyüler. On yıl öncesine kadar Türkiye'nin esamesinin okunmadığı bu evrenden bir olimpiyat madalyasıyla dönmek, bir nevi kahramanlık hikâyesi.

2016 Rio'da Ferhat Arıcan, paralel barda yaklaşık bir dakikalık serisini sundu; finali, saniyenin onda birinde yaptığı hata ile kaçırdı. Türkiye Cumhuriyeti'ni olimpiyatta temsil eden ilk erkek jimnastikçi olan Ferhat'ın bir dakikalık serisini mükemmelleştirmesi tam beş yılını alacaktı. 2020 Tokyo'ya kadar geçen sürede kendi adıyla iki hareketi jimnastik literatürüne sokmuş, ikisi altın, beş Avrupa şampiyonası madalyasını cebine koymuş ve podyumda çoğalmıştı. Türkiye, erkeklerde artık rekabetçi bir takım çıkarabilecek hale gelmekle kalmamış, 2020 Avrupa Şampiyonası'nda takım kategorisinde gümüş madalya kazanmıştı. Olimpiyatta takım kotası alamasa da, Ferhat'ın yanı sıra Adem Asil, Ahmet Önder ve İbrahim Çolak ile yedi final elde etmeyi başardı Türkiye. 2020 Tokyo'da Rusya ve Japonya'dan sonra en fazla final yapabilen ülke oldu. Haliyle, madalya beklentileri de yükselmiş, federasyon yetkililerinden "Tarih yazacağız" tweet'leri atılmıştı. Türkiye, altı finalde madalyayı kaçırmıştı ve gözler, yarışacak son temsilci olan Ferhat Arıcan'ın paralel bar finaline çevrilmişti. Kalp atışları yüksek, risk doruktaydı Türkiye'nin artistik jimnastikteki ilk olimpiyat madalyası, ilk sırada serisini sunacak Arıcan'ın bir dakikalık performansına bağlıydı.

Fiziksel olarak en üst noktada olmanız, madalya için yeterli olmayabilir. İnsan, sadece vücudundan veya zihninden ibaret değil, ikisinden oluşan bir bütün. Tokyo'ya damga vurması beklenen Simone Biles, elemeleri ilk sırada bitirse de baskının psikolojik olarak olumsuz etkisiyle yarışacağı dört finalden çekildi. Dünyanın gelmiş geçmiş en iyisi de olsanız; sarsılabiliyor, binlerce kez yaptığınız harekette dengenizi yitirebiliyorsunuz. Büyük beklentilerle başa çıkmak herkesin harcı değil. Bunun farkında olan Arıcan, bir zihin egzersizi olarak pandemi boyunca binlerce kez serisini aklında canlandırmıştı.

Ferhat, serisine başlarken yüzünde heyecanlı ama kendinden emin bir ifade vardı. Madalya almayı ummakla kalmıyor, artık madalya almak için ne yapması gerektiğini biliyordu. Bizimse anlatım kabininde ellerimiz titriyordu; ama Ferhat'ın amutları, koltuklardan Makuts'u, Diamidov'u sapasağlamdı. Tertemiz inişinin ardından sevinç nidaları atarken üstüne düşeni yaptığını biliyordu. Diğer sporcuların puanlarıyla birlikte madalyasının garantilendiği anda ise yirmi yıllık emeğin gözyaşları vardı.

Arıcan, açtığı jimnastik okuluyla, çevreye duyarlı tavırlarıyla, yol göstericiliği ile bir sporcudan çok daha fazlası. Bu madalya aslında bize şunu hatırlatmalı: Kahramanlık, yalnızca bir madalya ile kazanılacak bir mertebe değil ve Ferhat'ın kazandığı madalya, sadece bir madalya değil. -Nihan Cabbaroğlu

Dediği Dedik

Etiyopya'dan başladığı yolculuğunda binbir badire atlatarak Hollanda'ya ulaşan ve bu ülkede yeniden yaşama tutunan hemşire Sifan Hassan, pistteki inanılmaz işlerine devam ediyor. 2019 Doha'da akıllara ziyan bir duble (1500 ve 10,000 metre) gerçekleştirdikten sonra çıtayı daha yukarı koyan Hollandalının, 2020 Olimpiyat Oyunları'nda kaydolduğu 1500, 5 bin ve 10 bin üçlemesini bırakın gerçekleştirmeyi, nasıl tamamlayacağı bile şüpheliydi. Atletizmin ilk gününde 5 bin seçmesini koştuktan üç gün sonra gördüklerimiz, bu şüphelerin büyük bölümünü giderdi. Sifan, 2 Ağustos sabahı 1500 seçmesinin son turuna girilirken yere düştü ancak kalkıp devam etti ve 61 saniyelik son turla yarışı kazanarak yarı finale kaldı. Aynı günün akşamında ise Gudaf Tsegay ve Hellen Obiri gibi iki önemli yıldızı geçerek 5 bin metrede olimpiyat şampiyonu oldu. İlk zaferinin ardından 1500 metrede finale kaldı ve olimpiyat rekorunun çıktığı çok hızlı yarışın sonunda bu branşta 3:55.86 ile bronz madalya aldı. Bu yarışın ertesi günü çıktığı 10 bin metre ise karşısında dünya rekortmeni Letesenbet Gidey olduğu için aslında en zor sınavıydı. Atletizmin stadyumdaki son seansı içinde yüzde 81 nem altında koşulan bu yarışta tam bir taktik dehası gibi yarışan Hassan, 7 bin metre önünde koşturduğu Gidey'i son düzlük öncesi makasta bırakıp açığa çıktı ve 13,5 saniyelik anormal son düzlük sprintiyle ikinci altınını aldı.

Sifan Hassan'ın iki altın, bir bronz çıkardığı performansı açıklanırken, Fanny Blankers-Koen'un 1948'deki dört altınına, Emil Zatopek'in 1952'deki eşsiz mesafe üçlemesine referans verilmesi bile, yaptığının bu âlemde nereye denk geldiğini gayet iyi özetliyor. -Şevket Furkan Erbay

Yörüngenin Merkezinde

Usain Bolt öyle parlak bir güneşti ki etrafındaki çoğu yıldız, yeterince parlayabilmek için onun batmasını bekledi. Jamaika, kadınlarda 2000 Sidney'den beri altı olimpiyatın beşinde en az iki sporcusunu 100 metre podyumuna göndermeyi başarsa da gözler Bolt'un üzerindeydi. Artık, olimpiyat yörüngesinin merkezinde Elaine Thompson-Herah var. Dünya şampiyonalarında gerçek derecelerini koşmasına mâni olan aşil sakatlığına rağmen 2016 Rio'da 100-200 dublesi yaparak kumaşını kanıtlamıştı. Bu yılın Haziran ayına dek ciddi acılar çektiğini anlatan antrenörü Stephen Francis, "Mart, Nisan aylarında farklı bir tedavi metodu uygulamaya başladık ve yavaş da olsa meyvelerini aldık" diyor. Francis'in bahsettiği meyveler, ThompsonHerah'yı yaşayan en hızlı kadın mertebesine yükseltecekti. Önce 100 metrede 10.61 koşarak olimpiyat rekoru kırdı. Bu, tarihin en hızlı ikinci derecesiydi ve Florence Griffith-Joyner'ın 'malum' sebeplerle dokunulmaz görülen 10.49'luk dünya rekorunun ulaşılmaz olmadığını düşündürdü. Kendisi de aynı fikirdeydi: "Kutlamaya erken başlamasam daha hızlı olabilirdim." 0.6'lık karşıdan esen rüzgâra rağmen bu süreyi bulan Thompson-Herah, arkadan esecek bir rüzgârla dünya rekoruna göz kırpabilirdi. Üç gün sonra 200 metre vardı. Yıldız sprinter, bir kez daha dubleyi tamamladı ve 21.53'lük dereceyle kazandı. Flo-Jo'nun 1988 Seul'de kırdığı 21.34'lük dünya rekoruna en yaklaşan dereceydi bu. Elaine, artık Bolt dışında 100-200 dublesini üst üste iki olimpiyata yayan tek sporcu. Ve telefonundaki notlara alt alta yazdığı hedeflerden bir diğerine daha tik attı. Sırada, sakatlıklar müsaade ederse üç sene sonra Bolt gibi bu seriyi üçüncü olimpiyata yaymak var. Diğer hedefleri mi? 10.50 ve 21.50 koşmak... Neden olmasın? -Buğra Balaban

İtalyan İşi

Her şey Maneskin'le başladı. Ya da bugün bakınca, çizgiyi oradan çekmek bize eğlenceli geliyor. Keyfi sebeplerle ülkece mahrum bırakıldığımız sayısız eğlenceden biri olan Eurovision Şarkı Yarışması'nda bu yıl Maneskin'in Zitti E Buoni adlı parçasıyla 1990'dan beri ilk kez kazanan İtalya, o günden beri yeni zirvelere bayrak dikmeye devam ediyordu. Matteo Berrettini, Wimbledon tekler finalinde raket sallayan ilk İtalyan oluyor, takip eden saatlerde Euro 2020'deki en ışıltılı yıldızlara sahip olmasalar da kupayı evlerine götürüyorlardı. 2020 Tokyo sahnesinde de beklentileri aşmaya devam edeceklerdi.

İtalya, onu altın, toplam kırk madalyayla Avrupa Birliği ülkeleri arasındaki en iyi karneye ulaştı. Pandeminin ilk dönemini kıtada en ağır şekilde yaşayan ülke için bir araya gelmenin ayrı bir anlam taşıdığı günlerde başarıların ardı arkası kesilmedi. Olimpiyatın ilk madalya günü 24 Temmuz'da tekvandocu Vito Dell'Aquila'nın altınıyla başlayan yolculuk, kapanış günü takım bronzuna ulaşan ritmik cimnastikçilere dek her gün en az bir madalyayla devam etti ki bu, ülke olimpiyat tarihi için bir ilkti. Eskrimde tarihin en çok madalya alan, atıcılıkta ise dördüncü sırada yer alan Güney Avrupa ülkesi, bu kez madalya yelpazesini farklı sporlara yaymayı başardı. Madalyaların geldiği 19 farklı spor, bu açıdan da İtalya tarihinde bir rekordu. O sporlar arasında en parlak karne atletizmde geldi. 1988 Seul'den 2016 Rio'ya toplam sekiz olimpiyatta toplam dört altın madalya çıkarabildikleri atletizmde bu kez tek seferde beşi buldular. Başköşe, 1 Ağustos'ta yaklaşık on dakika arayla yüksek atlama ve 100 metrede podyumun ilk basamağına çıkan Gianmarco Tamberi ve Marcell Jacobs'tı. La Stampa gazetesi ertesi gün 'Olimpos'un Tanrıları' başlığıyla çıkarken La Gazzetta dello Sport'tan Stefano Barigelli ise köşesinde "İtalya, 125 yıllık olimpiyat tarihinde böylesi bir gün deneyimlemedi" yazacaktı. Manşette, 100 metre finişinde Tamberi'nin kollarındaki bayrakla Jacobs'a sarıldığı kare için "Sonsuza dek hepimizin kalbinde yer alacak fotoğraf" ibaresi vardı. ABD'li bir babanın altı aylıkken annesiyle beraber İtalya'ya göçen çocuğu Jacobs, finalde yarıştığı çoğu rakibinin tanımadığı biriydi. 2018'de uzun atlamaya odaklanmıştı, bugün dahi Instagram'daki kullanıcı adı, 'Çılgın Uzun Atlamacı' anlamına gelen 'crazylongjumper'. Akabinde kısa mesafe koşmaya devam etse de bu yıla dek 10 saniyenin altına hiç inemeyen Jacobs, geçirdiği harika sezonu, Usain Bolt'tan sonraki ilk erkekler 100 metre şampiyonu apoletiyle süsledi. 9.80'le Avrupa rekoru kırdı, yetmedi birkaç gün sonra 4x100'ü kazandıran ekibin bir parçası oldu.

Jacobs ve Tamberi'yi izledikten sonra "Ben neden kazanmayayım?" diye soran ve altına giden yürüyüşçü Massimo Stano, "Sen keyif almana bak, ne renk olursa olsun dönünce ben onu altına boyarım" diyen dedesini kırmayıp bronz madalyayla evine dönen –ve dedesinin çabucak madalyasını altına boyadığı- judoka Odette Giuffrida ve diğerleri... Onların İtalya'ya yaşattıkları unutulmaz olimpiyatın arkasında ne var? Teoriler çeşitli... Kimileri, genişleyen gen yelpazesine imkân tanıyan kapsayıcı politikaları ön plana çıkarıyor. Corriere della Sera yazarı Antonio Polito'nunsa farklı bir savı var: "İtalya artık çok çalışan bir gencin iş ortamında parlayabileceği bir ülke değil. Genç işsizlik oranımız, endüstrileşmiş dünyanın en yüksekleri arasında. Gençler için politikada da gelecek yok. Bu yüzden tüm yetenek ve iştah, spor ve müzik gibi başarının liyakate dayalı olduğu birkaç alana kayıyor." Tek bir yazdan büyük çıkarımlar yapmak bana doğru gelmiyor ama Polito haklıysa, Türkiye'nin de spor ve müzikte önü açık demektir... -Buğra Balaban

Çekirgenin Adımları

"Yulimar, bu dünyaya üç adım atlamaya gelmiş." Tartışmaya mahal vermeyecek denli güçlü bir yargı. Bu tezi herkesin itirazsız kabul ettiği bir gerçeğe dönüştüren kişi, Venezuela'nın atletizm tarihindeki ilk olimpiyat şampiyonu, Yulimar Rojas.

25 yaşındaki Yuli, olimpiyat başlarken sonuca yönelik tahminlerde bankoya en yakın duran isimdi. Şampiyonluğu da kolayca aldı… Ama onu başka bir yere taşıyan, hatta 100 metre erkekler finalinin olduğu günde en çok kendisinin konuşulmasını sağlayan şey, dünya rekoruydu. Aslına bakılırsa son iki yılda yaklaştığı 15.50'lik dünya rekoru beklenmedik bir şey değildi. Ama hikâyeyi muhteşem yapan, Yulimar'ın bu şovu olimpiyat finalinde son hakkına saklayıp, eski rekora tam 17 santimetre fark atmasıydı. Rojas'ın finalde ilk hakkındaki 15.41'lik olimpiyat rekorlu açılışıyla başlayan bekleyiş, müsabakadaki son hakkına kadar sürdü. Venezuelalı zarif çekirge, şampiyonluğu kesinleştikten sonra geldiği son hakkında ise 15.67'ye sıçrayarak üç adımda tam 26 yıldır kırılamayan dünya rekorunu eline geçirdi. Üstelik de 3.82 ile hayli zayıf çektiği ikinci adımına rağmen!

Hem atlet hem de antrenör olarak muhteşem bir kariyere sahip Kübalı efsane Ivan Pedroso'nun -aynı finalde üçüncü olan Ana Peleteiro'nun da çalıştırıcısı- sihirli dokunuşuyla 15 metreyi zahmetsizce vasatı haline getiren Yuli, artık belli oldu ki rekoru 15 metrenin küsuratında bırakmayacak. Biraz teknik, biraz da güç eklendiğinde Rojas 16 metreyi ilk aşan kadın olarak tarihte ölümsüz bir payeye erişecek. Bu seviye, önceleri geleceğin belirsiz ufuklarındaymış gibi görünebilirdi ama artık değil. -Şevket Furkan Erbay

Öncü

1973 yazında Sarıyer'deki Bilezikçi Çiftliği'nde bir film çekiliyor. Birkaç ay sonra seyirciyle buluşacak Tarkan: Güçlü Kahraman'da Kartal Tibet ve Halit Akçatepe gibi dönemin ünlü isimlerinin arasında biri dikkat çekmekte: Hakkı Koşar. Filmde Tarkan ile hasım olan Wang Yu'yu canlandıran Koşar, aynı yıl Natuk Baytan'ın Çaresizler'inde Cüneyt Arkın'ın arkadaşı bir karate hocası olarak karşımıza çıkıyor. İlerleyen yıllarda birkaç filmde daha rol alan Hakkı Koşar, beyazperdede etkileyici bir özgeçmişe sahip. Bu deneyimler ise alelade rastlantıların sonucu değil. Zira kendisi Türk karatesinin kurucusu.

Bahsi geçen filmlerden yaklaşık on yıl önce ordudayken judo ile ilgilenen Hakkı Koşar, ilerleyen yıllarda karateye merak saldı ve Türkiye'nin ilk siyah kuşaklı karatecisi oldu. Ülkenin önde gelen liselerine ve üniversitelerine sayısız kez seminerlere giden Koşar'ın tedrisatından birçok sporcu geçti. 1970'li yıllarda Türkiye'de spor, henüz bir federasyona dahi sahip değilken karatenin olimpiyata girmesi için çabalayan Koşar, esasında Tokyo'ya giden yolun en büyük emekçilerinden. 1977'de Dünya Karate Şampiyonası için Tokyo'ya kendi imkânlarıyla giden ve hakemlik yapan Koşar'dan tam 44 yıl sonra, yine Tokyo'da, Türk karatesi zirvedeydi. Geçmişte federasyonun tanımadığı organizasyonlara sporcularını götürebilmek için evindeki buzdolabını satan deneyimli spor insanının olimpiyatın son günlerinde televizyonunu açtığında gördükleri şunlardan ibaretti: Dört podyumla Japonya'nın bile önünde olan ülkesi ve bu başarıya imza atan Eray Şamdan, Ali Sofuoğlu, Uğur Aktaş ve Merve Çoban isimli genç sporcuları. -Kerim Kılıç

Nereden Nereye

Her şeyden önce Michael Phelps spora veda etmişti. Geride bıraktığı o koltuk, spor için bir yıldız doğurmanın şart olduğunu söylüyordu. Zira Tokyo, 2000 Sidney'den sonra ilk kez efsanesinden mahrum kalacak ve havuzlarının yeni bir yıldız yaratmasını umut edecekti. Öyle ki eldeki yıldızlar, kişisel formlarının zirvesinden bir hayli uzaktı. Katinka Hosszu uzun bir dönem boyunca antrenör konusunda istikrarı sağlayamazken, Sarah Sjöström dirseğini kırmıştı. Katie Ledecky okulu Stanford'a girdikten sonra formundan düşmüş, Sun Yang dopingden dolayı Japonya'daki yarışlardan men edilmişti. Evet, Caeleb Dressel'ın net bir sorunu yoktu ama Amerika Yüzme Elemeleri, hiçbir sporcu için ışık vermemişti. Yine de varolan süperstarların yaşadığı belirsizlikler, yeni bir yıldızın doğmayacağı anlamına da gelmiyordu.

Socrates'in Olimpiyat Özel sayısı için antrenör Erkan Mutlu ile yaptığımız röportajda ikimizin de mutabık olduğu bir nokta vardı. Bu oyunlar açık uçlu olacaktı. "Avustralya…" diye söze girmişti Mutlu, "Eğer birileri aradan sıyrılacaksa bu Avustralya olacak. Çünkü takımların derecelerine bakıyorum, Avustralya kadar istikrarlı ve iyi derecelerle yüzen başka takım göremiyorum" diyerek tamamlamıştı sözlerini. Haklıydı. Avustralya, şovu çalmaya gelmişti.

Sarı Boneliler için her şey 2012 Londra'da başlamıştı. Önceki üç olimpiyatta 18 altın toplamayı başaran Avustralya, Birleşik Krallık'tan tek altınla dönüyordu. Bu başarısız seyahatin dönüş yolunda göreve gelen eski federasyon başkanı John Bertrand, ülkesinin olimpiyat performansını "İşlevsiz ve cesareti kırılmış" olarak nitelendirmişti. Ian Thorpe, Petria Thomas, Susie O'Neill ve Libby Trickett gibi isimlerin başarılarıyla 90'ların sonundan 2010'ların başına kadar ülkeye ümit saçan Avustralya yüzmesi, yeni onyıla girişte büyük bir sıkıntı ile karşı karşıya kalmıştı. Ve artık değişim gerekiyordu. Değişim Jacco Verhaeren ile gelmişti. 2000 Sidney ve 2004 Atina'ya damga vuran Hollandalı yüzücüler Inge de Bruijn ve Pieter van den Hoogenband'ın da antrenörlüğünü yapmış Verhaeren'in göreve geldiği ilk günkü icraatı, takımın olimpiyata yaptığı hazırlığı değiştirmek oldu. Önceki yıllarda olimpiyat elemelerini ulusal şampiyonalarıyla aynı zamana denk getiren Avustralya yüzmesi, Hollandalı direktörün göreve gelmesi ile birlikte yapısını değiştirmiş ve eleme ile olimpiyat başlangıcı arasına tam 16 haftalık ara yerleştirmişti. Bu ara, önce Rio'da, daha sonra ise Tokyo'da pek çok sporcunun kişisel rekorlarını kırmalarını sağlamıştı. Jacco'nun kafasındaki planlar bunlarla sınırlı değildi. Hollandalı, pandemiden dolayı birçok sporun bütçesinin daraltıldığı bir dönemde otuz çalışanını Melbourne Business School'da liderlik kursuna göndermiş, sporcularına yüksek stresli durumlara karşı daha dirençli olmayı öğretmek için Avustralya Savunma Kuvvetleri'nden ders talebinde bulunmuştu. Kimilerine gereksiz gelen bu harcamalar, Sarı Bonelilerin çehresini değiştirmişti.

Günün sonunda, 2012 Londra'daki ölü toprağını üzerinden atmış bir Avustralya ile karşı karşıyaydık. Tokyo'dan yirmi madalya ile dönmüşlerdi, ABD'nin kesintisiz hegemonyasına keskin bir darbe vurmuşlardı ve Emma McKeon, Ariarne Titmus, Kaylee McKeown gibi isimlerle sporu yeniden canlandırmışlardı. Ama hepsinden önemlisi, olimpiyat oyunlarının en sevdiği hikâyenin yazarı olmayı başarmış, kendi yıldızlarını yaratmışlardı. Parça değil, bütün olarak… -Arhan Ata Pilavoğlu

İlkler Unutulmaz

Bir ülke sporu için, tarihinin ilk olimpiyat altın madalyasını kazanmaktan daha mutluluk verici ne olabilir? İki altın madalya kazanmak minvalinde şakalar yapanları duyar gibiyim. Ve onlara katılıyorum. Katar'ın ilk altın madalyası, halterci Fares Ibrahim Elbakh'tan gelirken, ikinci altın madalya bir gün sonra erkekler yüksek atlamada kazanıldı, Mutaz Essa Barshim'le...

Türkmenistan bayrağı 1996'dan sonra her olimpiyatta dalgalandı. Ancak Orta Asya ülkesinden katılan hiçbir sporcu podyuma çıkma başarısı gösteremedi. Ta ki 21 yaşındaki halterci Polina Guryeva kadınlar 59 kiloda gümüş madalya kazanana dek. Küçük Avrupa ülkesi San Marino da olimpiyatın yedinci gününde, atıcılıkta Alessandra Perilli ile tarihinin ilk madalyasını kazandı. Üstelik sadece birkaç gün arayla atıcılık takım mücadelesinde ve güreşte iki gümüş madalyayı daha boyunlarına astılar. Burkina Faso'nun olimpiyat hikâyesini tatlandıran ise açılış seremonisinde bayrağı taşıyan üç adım atlamacı Hugues Fabrice Zango'nun ülkesine tarihindeki ilk madalyayı kazandırması oldu. Diğer taraftan, Filipinli sporcular geçmişte 12 kez podyumda yer almışlardı. Ancak ilk kez 2020 Tokyo'da halterci Hidilyn Diaz ile podyumun ilk basamağına çıkıp milli marşlarını okuttular. 2020 Tokyo öncesindeki tek madalyası 1976 Montreal'de boksör Clarence Hill'in elde ettiği madalya olan küçük Karayip ülkesi Bermuda ise kadın triatlet Flora Duffy ile 2020 Tokyo' nun dördüncü gününde tarihin ilk altın madalyasını kazanarak ülkesinin talihini değiştirdi. Ve tabii ki tarihini de… -Kaan Demirel

Yeni Bir Heyecan

1900 Paris Olimpiyat Oyunları. Tam 997 sporcunun mücadele ettiği organizasyonda kaç kadın sporcu vardı dersiniz? Sadece 22. Ve sadece belirli disiplinlerde mücadele edebiliyorlardı: Tenis, yelken, kroket, binicilik ve golf. 2020 Tokyo'ya geldiğimizdeyse sporcuların yüzde 48.8'i kadındı. Hâlâ en iyi noktada değiliz ama aradaki 121 yıllık farkın da beraberinde getirdiği bir gelişim söz konusu…

2020 Tokyo'nun dönüm noktası olmasının esas sebebiyse kadın-erkek karışık takımlarının tam 18 ayrı alanda yer alması ve oyunlara apayrı bir hava katmasıydı. 2024 Paris'te bu sayının 24'e çıkarılacağı bilgisini de ele aldığımız zaman hem izleyicilerin hem de Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin (IOC) gidişattan hayli memnun olduğu çıkarımını yapmak mümkün. IOC'nin spor direktörü Kit McConnell'ın sözleri de bu durumu doğrular nitelikte: "Karma yarışlar bizim için çok kıymetli. Zira bu yarışlar oyun alanında kadın ve erkek sporcular arasındaki eşitliği temsil ediyor. Aynı oyun alanında, birlikte mücadele eden kadın ve erkekten daha eşit bir şey olabilir mi?"

Evet, gerçekten daha eşit bir şey olamayabilir. Yüzmede ya da atletizmde takımların stratejilerine bağlı olarak kadın ve erkek sporcuların yan yana yarıştığını gördük. Takım sporları zaten spora büyük bir ruh katıyorken karma takımlar bu heyecanı daha da büyütüyor. Paris'te kadın-erkek sporcu oranının yarı yarıya olması bekleniyorken, üç yıl sonrasında daha da mutlu edici görüntüler karşımıza çıkabilir. -Ruhat Akkuş

Fikri Takip

Beyzbol/Softbol

Olimpiyat sayımızı okuyanlar hatırlayacaktır, yeni sporlar arasında formatı en anlaşılmaz olanı erkekler beyzbol demiştim. Amaç ABD ve Japonya'yı iki kere oynatabilmekti, öyle de oldu. İki tane üçer takımlı grup üzerinden başlayan turnuva, Japonya'nın beyzbol kültürü için önem taşıyordu. Kökleri 1800'lerin sonuna dayanan ve tribün mimarisinden maç arası satılan hardallı sosisliye kadar Amerikan kültüründen esinlendikleri beyzbolda Amerika'yı yenip olimpiyat şampiyonu olmak, ev sahibi için büyük bir arzuydu, oldular da. Japonlar, MLB yıldızlarının pek uğramadığı ABD'yi önce ikinci turda 7-6 yendiler ki en gergin maçlardan biriydi. Sonra ABD repesajlardan yolunu bulup bir şekilde yeniden finale geldi. Skor yine Japonya lehine oldu: 2-0. Softbolda ise format biraz anlaşılır olsa da final de, sonuç da aynıydı. Japonya ve Avustralya, 2020 Tokyo'nun ilk sportif aksiyonunu bize yaşattılar; sonra Japonya, ABD'yi yenerek kadınlarda da zafere ulaştı. ABD Kadın Milli Softbol Takımı'nın erkeklerdeki beyzbol milli takımına kıyasla daha yüksek kalibre olduğunu hatırlatmakta da fayda var.

Karate

Karatenin sadece üç güne sıkıştırılmış olması işi tatsızlaştırsa da ilk müsabakadan sonuncusuna kadar en alakasız insanları ekrana mıhladı demek çok yanlış olmaz. Fiziksel temasa dayalı kumite aksiyonu en yüksek, hap gibi adrenalin ve keyif veren branşlardan biri oldu. Özellikle aksiyonu düşük ve tekdüze olduğu için eleştirilen, hatta son dönemde olimpik programdan çıkarılması düşünülen güreşin aksine, mücadeledeki devinimin sürekliliği ve zamana karşı olunmasına karşın sporcuların reaktif kalmamasıyla herkese büyük zevk verdi. Büyüleyici bir dinginlik yayarak izleyenini ekran başında tutan kata, tek başına bir branş olarak madalya verdi. Beklendiği gibi Japonya her madalyadan birer tane alarak madalya listesinin zirvesinde yer alırken, milli takımımız dört madalyayla en fazla madalya alan ekip olarak muazzam bir iş çıkardı.

Sörf

En garip sporlardan biriydi, doğrusunu söylemek gerekirse. Zaten olimpiyat öncesi "Doğal dalga mı olsun, yoksa yapay dalga havuzu kullanılmalı mı?" sorularının tartışması vardı, üstüne Nepartak tayfununun gelmesi ve müsabakaların ertelenmesi sörfü ciddi şekilde etkiledi. Aynı anda suda iki sporcu, yani tek eşleşme yer aldı. Eşleşmelere yirmi dakikalık bir süre ayrıldı ve sporcuların bu süre içerisinde çıkardıkları en yüksek puan baz alındı. Tabii yüksek skora cevap vermesi gereken bir sporcu olduğunda kalan bölümde dalganın gelmemesi, sörfe uygun koşulların bir anda yok olması, bazı sporcuların iyi, bazılarının kötü şartlarda yarışmak durumunda kalması sörfle ilgili en akılda kalan şey oldu.

Tırmanış

IOC'nin erkeklerde ve kadınlarda elemeleri birer güne koyduğu, sporcuların "Bir maratoncudan 100 metre koşmasını istemekle eşdeğer" dedikleri, üç ayrı tırmanış branşının aynı güne sıkıştırılmasına tepki gösterdiği spor tırmanışta olumsuzluklara rağmen her şey müthiş geçti. Hız, boulder ve lider olarak ayrılan üç disiplinden çıkarılan skorların toplandığı ve 'spor tırmanış kombine' madalyalarının dağıtıldığı Tokyo Sports Park'ta izleyenler her branşın zorluk katsayısına hayran oldular. Altın madalya erkeklerde İspanya'ya, kadınlardaysa Slovenya'ya giderken; dünya ve olimpiyat rekortmeni sporcuların madalya alamamış olması, "Her üç branş da ayrı ayrı madalya vermeli" tartışmasına tuz biber ekti. -Ozan Can Sülüm

Sorular ve Cevaplar

2020 Tokyo her açıdan bir bilinmezdi. Aylardır devam eden pandemi, seyircisiz müsabakalar ve sporcu performansları… Milyonlarca insan, 23 Temmuz'dan önce bu ve benzeri şüpheler eşliğinde olimpiyatı bekliyordu. Fakat soru işaretleri bunlarla sınırlı değildi. 2020 Tokyo, 2000 Sidney'den bu yana Michael Phelps'in olmadığı ilk olimpiyattı aynı zamanda. Tamam, Phelps'in süperstar ışığının daha ilk olimpiyattan dolmayacağı kesindi. Peki ya dereceleri? Tokyo'daki havuzlar yeni bir kahraman doğurabilir miydi? İşte ABD'nin yeni yıldızı Caeleb Dressel, yalnızca rakiplerini değil, bu soru işaretlerini de geride bırakma baskısı ile Japonya'ya ayak basmıştı. Aslında ilk kez büyük sahneye çıkmıyordu. Bundan beş sene önce Rio'da, 4x100 serbest bayrak yarışında ABD adına havuza atlayan ilk sporcu oydu. 19 yaşında zorlu bir görevi göğüslemiş, ikincilik bayrağını Phelps'e yalnızca 0.02 saniyelik fark ile teslim etmişti. Ama bireysel yarışlar her zaman farklıydı. Ve Dressel farkını o yarışlarda ortaya koydu.

Kariyerinin ilk bireysel altınını 100 metre serbest ile kazanan başarılı yüzücü, bu başarısının yanında 47.02'lik derecesi ile olimpiyat rekoru kırmayı da ihmal etmemişti. Yalnızca iki gün sonra sıra ikinci bireysel altında ve dünya rekorundaydı. Dressel podyuma çıkıyor, beş olimpiyat altını ve iki dünya rekoru onu takip ediyordu. 2019 Gwangju Dünya Şampiyonası'nda rekorlar kırarak Tokyo'ya gelen Caeleb, evine dönerken koleksiyonuna yeni parçalar eklemişti.

Bireysel altınlar ve cevaplanmış sorular. -Arhan Ata Pilavoğlu

Kıl Payı

Türkiye kafilesi, 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları'nda ülke adına tarihi bir rekora imza atarak 1948 Londra'nın 12 madalyalı performansını geride bıraktı. Üstelik eğer işler yolunda gitse madalya sayımız daha yukarıda dahi olabilirdi. Dilerseniz şimdi ucu ucuna kaçan madalyalar için bir parça üzülürken, büyük heyecan yaşatan sporcularımızı yeniden alkışlayalım...

Kadınlar ciritte Eda Tuğsuz'un sadece 56 santimetre ile Kelsey-Lee Barber'a geçilerek ulaşamadığı bronz madalya, bu anlamda belki en kıl payı kaçan kürsü şansıydı. Türkiye rekortmeni atletimiz böylece madalya umudunu çok daha tecrübeli olacağı 2024 Paris'e taşımış oldu. Mete Gazoz-Yasemin Ecem Anagöz ikilisinin okçuluk karışık takım mücadelesinde aldığı dördüncülük, Ömer Akgün'ün 10 metre havalı tabancadaki dördüncülüğü, İbrahim Çolak'ın artistik jimnastik halka aletindeki beşinciliği ve İlke Özyüksel'in modern pentatlon gibi bir branştan çıkarmayı başardığı beşincilik de Türkiye'nin madalyasız ilklerinden oldu.

Tabii judoda Kayra Sayit ve Mihael Zgank'ın, tekvandoda Rukiye Yıldırım'ın, grekoromen güreşte Süleyman Karadeniz'in, boksta Esra Yıldız ve Bayram Malkan'ın, karate katada Dilara Bozan'ın kendi yarışmalarında beşinci olduklarını da unutmamak gerek. Son olarak; A Milli Kadın Voleybol takımımızın tarihinde ikinci kez katıldığı olimpiyatta gösterdiği inanılmaz grup aşaması perfomansı ve Güney Kore'ye altın sette kaybedilen çeyrek final neticesinde gelen beşincilik, 2020 Tokyo'nun hem buruk hem de keyifli anıları arasındaydı. -Aras Yetiş

Karsten ve Jakob

"Uzun yıllar boyunca Norveç'te hiçbir şey değişmiyor gibi görünüyordu. Ülkeyi üç aylığına terk edebilir; darbeler, suikastlar, kıtlıklar, katliamlar, tsunamiler eşliğinde dünyayı gezebilir ve Norveç'e geri döndüğünüzde gazetelerdeki tek yeni şeyin çapraz bulmaca olduğunu görebilirdiniz." Yazar Jo Nesbo, 2011 Norveç Saldırıları hakkındaki yazısında, trajedilerden önceki ülkesini böyle özetliyordu. Norveç gazetelerinde geçen ay neyse ki başka türden yeni haberler vardı. 2020 Tokyo'da Karsten Warholm, 400 metre engelliyi 45.94 gibi akıllara durgunluk veren bir dünya rekoruyla kazanırken Jakob Ingebrigtsen de olimpiyat ve Avrupa rekoru kırarak 1500 metre şampiyonu oluyordu. İkisi de branşlarında Norveç'e tarihteki ilk olimpiyat madalyalarını getiriyorlardı. Warholm'un kazandığı yarışa 'Tarihin en iyi atletizm müsabakası' payesi yakıştırılırken Ingebrigtsen'in zaferine de en iyi 1500 metre yarışlarından biri gözüyle bakılıyordu. Kevin Young'ın 1992 Barselona'dan kalan 29 yıllık rekorunu 1 Temmuz'da Oslo'da kıran Warholm, beş hafta içinde hem de bu kez saniyenin üçte ikisi farkla rekoru yeniden kırmıştı. ABD'li Rai Benjamin, Warholm'un önceki rekorunu kırmasına rağmen yarışı ikinci bitiriyordu. Benjamin, "Biri bana olimpiyatta dünya rekorunu kıracaksın ancak yarışı kazanamayacaksın dese onu odadan kovardım" diyerek yaşadığı hisleri anlatıyordu. Warholm de "Mükemmel yarış yoktur derim hep. Ama bu kusursuz yarışa en çok yaklaşandı" diyordu. Pist ve ayakkabı teknolojisi derken tarihi bir yarışa tanık olmuştuk. Bronz kazanan Brezilyalı Alison dos Santos bile tarihin en hızlı dördüncü derecesini koşup Güney Amerika rekorunu kırıyordu. Yasmani Copello da Türkiye rekorunu egale ediyordu. Beş ulusal rekor daha kırılıyordu. Zaten 400 metre engelli mesafesi, kadınlarda da Sydney McLaughlin'in dünya rekoru kırmasıyla Tokyo'da ayrı bir iz bırakıyordu. 2017 Londra'da ilk dünya şampiyonluğunu kazanırken ellerini yüzüne götürmesiyle Norveçli ressam Edvard Munch'ın Çığlık tablosunu lakabı edinen Warholm, yarış bittiğinde yaptığı hareketlerle Çığlık 2 filmini çekmişti bile.

Diğer tarafta ise harika bir taktikle genelde Afrikalıların hükmettiği bir mesafede 21 yıllık olimpiyat rekorunu parçalayan ve Hicham El Guerrouj'un dünya rekoruna göz kırpan Jakob Ingebrigtsen vardı. 25 yaşındaki Warholm ilk yarışına 12 yaşında tesadüfen üzerinde kot pantolonla katılan, 2016'ya kadar dekatlonda şansını deneyen bir sporcuydu. 2015'te çalışmaya başladığı antrenörü Leif Olav Alnes ile çıkış yaptı, 2017'den beri de branşına hükmediyor. Yirmi yaşındaki Jakob Ingrebrigtsen'i ise sekiz yaşından beri katı disipliniyle tanınan, 'Diktatör' lakaplı babası Gjert çalıştırıyor. Atletizm geçmişi olmayan Gjert, yedi çocuklu ailesini yıllar içinde bir atlet fabrikasına çevirdi. Ağabeylerden Henrik 2012'de, Filip de 2016'da 1500 metrede Avrupa şampiyonu oldular. Jakob ise 2018 Berlin'de tarihi 1500-5000 dublesine imza attı. Kız kardeşleri Ingrid de peşlerinden geliyor. Norveç televizyonunda Kardashian Ailesi misali Team Ingrebrigtsen adlı bir televizyon şovları bile vardı. Boş zamanlarında lego yapmaktan hoşlanan Warholm, "Mizah ve eğlence, yarışma anındaki ciddiyeti iyi dengeliyor" ifadelerini kullanırken Jakob, "Benim için kazanmak her şeyden önemli" diyecek kadar hırslı ve ciddi. Knut Hamsun, Henrik Ibsen, Karl Ove Knausgaard, Dag Solstad, Jo Nesbo gibi geniş bir büyük yazar geleneğine sahip Norveç'in romanlara konu olabilecek iki süperstarı var artık. Jo Nesbo'nun yeni bir yazı yazması da gerekebilir. Belki yeni bir İskandinav dizisi de çekilir. -Caner Eler

Socrates Dergi