
Tozlu Defterler
8 dk
Hakem skandalları, düşen şortlar, dayak yiyen futbolcular, hırsızlıklar, pazarlıklar ve çok daha fazlası... Karşınızda, Rusya 2018 öncesi kupa tarihinin 18 ‘garip’ ânı...
Dünya Kupası sadece görkemli ve efsaneleşmiş hikâyelerden ibaret değil, işin bir de beklenmedik saçmalıklar tarafı var ve bu mazi, gerçekten de tahmin etmeyeceğiniz kadar geniş bir yelpazeye sahip...
İlk Büyük Hakem Skandalı
1930’da Birinci Grup'taki en önemli maç Arjantin ile Fransa arasındaydı. Uruguay’ın ezeli rakibi Arjantin 81. dakikada Monti’nin frikik golüyle öne geçti. Komşudan gelen taraftarlar sevinç içindeydi. (Bu noktada, Uruguaylıların da Fransa’yı tuttuğunu hatırlatalım.) 84. dakika oynanırken Fransız Langiller beraberlik golüne gidiyordu. Uruguaylı taraftarlar ayağa kalkmıştı. Ancak Brezilyalı hakem Almeida Rego, düdüğünü çalıp maçı bitirdi. Düşünün, 84. dakikada! Ortalık karıştı tabii... Fransızlar hakemin üzerine yürürken Arjantinliler sahaya dalıp galibiyeti kutlamaya başladı. Atlı polisler sahaya girdi. Sonrasında hakem üçlüsü aralarında konuşup maçı erken bitirdiklerini fark ettiler. Maçın son altı dakikası oynandı ama o müsait pozisyon geçmişti artık. Karşılaşmanın ardından Uruguaylı taraftarlar Fransız futbolcuları omuzlara aldılar. Arjantinliler de doğrusu bu durumu ‘iyi bir komşuluk’ örneği olarak görmedi.
Meazza’nın Düşen Şortu
1938 yarı finali... İtalya, Brezilya önünde penaltı kazandı. Topun başına Giuseppe Meazza geçti. Uruguaylı yazar Eduardo Galeano bu sahneyi şöyle anlatacaktı: “Meazza, takımın jönüydü. Bu süslü, havalı ve zarif oyuncu, tıpkı boğa güreşlerinde son vuruşu yapmaya hazırlanan matador gibi, meydan okuyan bir edayla kalecinin karşısında başını kaldırdı. Birer el gibi bilge ve esnek olan ayakları asla hata yapmazdı. Ama Brezilyalı kaleci Walter, penaltıları kurtarmasıyla ünlüydü ve kendine güveniyordu. Meazza gerildi ve tam topa vuracağı sırada pantolonu düştü. Halk donakaldı, hakem neredeyse düdüğünü yutuyordu. Ama Meazza durmaksızın, bir eliyle pantolonunu yakaladı ve gülmekte olan kaleciyi yendi.”
Uğursuz Formaya Ayar
Brezilya Futbol Federasyonu, lanetli 1950 Dünya Kupası’nın ardından milli formayı değiştirme kararı aldı. Bunun için ülke çapında bir yarışma düzenlendi. Adayların, bayraktaki renklerin tamamını kullanması gerekiyordu. Yarışmayı kazanan ve bugünkü formayı ortaya çıkaran 19 yaşındaki Aldyr Garcia Schlee oldu. İşin ilginç yanı, sonraki yıllarda romanlar yazan bu Brezilyalı, Uruguay sınırına çok yakın bir yerden geliyor ve Uruguay Milli Takımı’nı tutuyordu.
Esaretten Kupaya
Fritz Walter, Kaiserslautern kentinde doğup büyümüştü. İkinci Dünya Savaşı başladığında 19 yaşında genç bir yıldız adayıydı. Alman Milli Takımı’nın teknik direktörü Sepp Herberger’in dikkatini çekmesi uzun sürmedi. Savaş devam ediyor ama Fritz, birliğine gitmek yerine tarafsız ya da işgal altındaki ülkelerle yapılan milli maçlarda boy gösteriyordu. Herkes onun büyük bir futbolcu olacağından emindi. Ama Almanya’nın yenilgisi kaçınılmaz hâle geldiğinde ortada kalmıştı. Mecburen birliğine gitmişti. Birlik, Sovyet ordusuna değil de Amerikalılara teslim olma niyetindeydi. Bir Amerikan birliği buldular. Ancak Yankiler, Sovyet bölgesinde oldukları için ballı bölüğün elemanlarını teslim ettiler.
Fritz artık Sibirya’ya giden trendeydi. Bir daha ülkesini göreceğinden şüpheliydi. Çalışma kamplarından önce Ukrayna’da bir esir kampında mola verdiler. Askerler top oynuyordu. Çek, Macar, Polonyalı askerler de vardı futbol sahasında. Canı çekti Fritz’in; “Oynayabilir miyim?” diye sordu. Gelmesini söylediler. Öyle iyi oynuyordu ki fark edildi. Bir Macar subay yanına geldi ve “1942’de bizi yenmiştiniz ve sen iki gol atmıştın” dedi gülerek. Sibirya’ya giden tren, sabah yola Fritz’siz çıktı. Ukrayna’daki kampta sekiz ay esirlere futbol öğreten Fritz, ardından Kaiserslautern’e döndü. Dokuz yıl sonra, 34 yaşında, Dünya Kupası’nı kaptan olarak kaldırdığında rakipleri, onu kurtaran subayın ülkesiydi: Macaristan.

1954 Dünya Kupası'nı kazanan Almanya'nın kaptanı Fritz Walter
Sadık Kocalar ve Taksiler
1962 Dünya Kupası’na damga vuran olaylardan biri de ev sahibi Şili ile İtalya arasındaki maçtı. Sahadaki kavganın nedenleri arasında İtalyan basınında Şili aleyhine çıkan haberler vardı. Corriere della Sera gazetesinde Antonio Ghirelli imzasıyla çıkan yazıdan bir bölümü aktarıyorum: “Şili; küçük, gururlu ve fakir bir ülke. Mussolini’nin Londra’yı bombalamak üzere hava kuvveti göndermesine benzer bir şekilde (uçaklar Londra’ya hiç varmadı) Dünya Kupası düzenliyorlar. Başkent otellerinde sadece 700 yatak var. Telefonlar çalışmıyor. Taksiler, sadık kocalar kadar zor bulunuyor ve Avrupa’ya bir telgraf için kolunuzu ya da bacağınızı vermeniz gerekiyor.”
Serbest Vuruş Hırsızlığı
1970 Dünya Kupası’nda ev sahibi Meksika, hakemlerin ciddi şekilde yardımını alıyordu. Mısırlı hakem Ali Kandil, 45. dakikada bir pozisyonda El Salvador lehine faul verdi. Ama atışı Meksikalılar kullandı ve atağın sonunda da Valdivia, ev sahibini öne geçirdi. El Salvadorlu futbolcular kendilerini yerden yere attılar ama sonuç değişmedi. El Salvador, bu kez elemelerde Honduras’a yaptığı gibi savaş da açamadı Meksika’ya! Karşılaşma 4-0 sona erdi.
Yağmurlu Bir Gündü...
Galler, 1958 Dünya Kupası’nda Juventus’lu John Charles’ın üzerine kurulmuştu. Charles ya da İtalya’daki lakabıyla ‘Nazik Dev’ hem stoper hem de santrfor oynayabiliyordu. Juventus formasıyla bir maçta iki mevkide birden oynadığı olmuştu. Hava toplarına hâkim, müthiş bir futbolcuydu. Juve’de Sivori ile harika bir ortaklık kurmuştu. Yıllar sonra, onu hiç seyretmemiş taraftarların oylarıyla kulüp tarihinin en iyi yabancısı seçilecekti. Yani Platini, Boniek, Zidane gibi isimleri geride bırakarak... Ancak Juventus, oyuncusuna bir türlü kupa vizesi vermiyordu. John Charles buna rağmen, geç de olsa kulübünü ikna etti. Bir uçakla İsveç’e indi. Yağmurlu bir gündü. Havaalanında onu yönlendirecek kimse yoktu. Takımın kamp yaptığı otelin yerini bilmiyordu. O sırada şansının yardımıyla bir İngiliz gazeteciye rast geldi. Tarifi alıp bir taksiye atladı. Otelin lobisinden içeri girdiğinde manzara şuydu: Futbolcular, teknik adamlar ve yöneticiler lobide oturmuş, somurtuyordu. Onun geleceğinden haberdar değildiler, bu yüzden de ümitsizdiler. Ve birden o heybetli Charles’ı görünce Ada’da sevilen ve takdir edilen kişilere ithaf edilen “For he is a jolly good fellow” şarkısını söylemeye başladılar.
17 Yaşında ve Çocuk Ruhlu!
Geçmişte yaşananları göz önünde bulunduran Brezilyalılar, 1958 Dünya Kupası’nda psikologdan doktora her türlü uzmandan yararlanıyorlardı. Ancak futbolcuların psikolojik durumlarını ölçmek için yapılan testlerde komik sonuçlar ortaya çıkmıştı. Çoğu okuma yazmadan bihaber, ilkokul mezunu bile olmayan futbolcular, uzmanlara kalsa kadroya bile alınmayacaktı. 17 yaşında kadroya çağrılan Pele, çocuk ruhlu bulunmuştu mesela... İnsan bu raporu yazmadan önce en azından bir yaşına bakar, değil mi!

'Çocuk ruhlu' Pele
Dopinge Dayak Cezası
Haitili Sanon, İtalya önündeki yenilgiye rağmen attığı golle ülkesinin ‘sevimli’ diktatörü Duvalier’den son model bir otomobil kazanmıştı. Maçtan bir gün sonra takım hâlinde Münih Hayvanat Bahçesi’ni geziyorlardı. Kötü haber tez geldi; Haiti’nin savunmacılarından Ernst Jean-Joseph’in doping testi pozitif çıkmıştı. Takımın Fransız doktoru, “Bu çocuk o kadar cahil ki doping kullanmasını bilmez. Astım için bu ilacı kullanıyor” dedi. Ama Jean-Joseph, kendi yetkililerinden dayak yemekten ve evine postalanmaktan kurtulamadı.
Çoban Köpeği
Batı Almanya ve Hollanda benzer dizilişlerle oynuyordu. Ama Hollanda’nın Cruyff fazlası vardı. Almanların 1974 finalinde bu oyuncuyu kimle tutacağı merak konusuydu. Bayern Münih’in teknik direktörü Udo Lattek, “Bonhof, Cruyff’u bitirir” diyordu. Ama Helmut Schön’ün kafasında başka bir isim vardı. ‘Çoban köpeği’ lakaplı Mönchengladbach savunmacısı Berti Vogts. Rivayete göre genç takımdayken bir turnuvada Cruyff’u sahadan silmişti. Final maçı öncesindeki son idmanda yapılan çift kalede Cruyff rolünü Netzer oynadı. Netzer, kulüp arkadaşı Vogts’u komik durumlara düşürdü. Schön endişeliydi ancak Vogts, finalin başında hata yaptıysa da hocasını mahcup etmedi.
Almanların Prim Pazarlığı
Batı Almanya Milli Takımı, 1974 Dünya Kupası’na Hamburg’un 100 kilometre kuzeyindeki Malente kasabasında hazırlanıyordu. Bulundukları yer ise 1972 Münih Olimpiyatı’nda yaşananların ardından yüksek güvenlikli bir esir kampını andırıyordu. Ve bu yüzden, futbolcular sık sık kamptan kaçıyordu. Turnuvanın başlamasına beş gün kala kıyamet koptu. Futbolcular para istiyordu çünkü İtalyan futbolculara şampiyonluk için 120 bin Mark vaat edildiğini öğrenmişlerdi, Hollandalılar da 100 bin veriyordu. Ayrıca, Hollanda kampına futbolcuların eşleri ve sevgilileri de girebiliyordu. Bu gerekçeler; Alman kampında isyana neden oldu. Teknik direktör Helmut Schön sinirlenmişti, 22 futbolcuyu da evine göndermeye kararlıydı. Milli görev için ekstra para istemek de ne demekti? Derken Franz Beckenbauer ile delegasyon şefi Hans Deckert arasında pazarlık başladı. Deckert 30 bin verdi, futbolcular 100 bin istedi. Deckert 50 bine yükseltti teklifi, futbolcular 75 bine geriledi. Sabahın erken saatleriydi ve Schön, sinirden kendisini odasına kapatmıştı.
Bu sırada federasyon başkanı Neuberger, otelinde uyandırıldı. Futbolcu başına 70 bin Mark verilmesini onayladı. Kaiser, bunu arkadaşlarına iletti. Oylama yapıldı. Sonuç 11-11’di. Burada Beckenbauer araya girdi. Artık durmaları gerektiğini düşünüyordu. Takım ikna oldu ve Batı Almanya böylece, tam takım hâlinde Şili ile oynanacak ilk maça çıkma şansını elde etti.

1974 Şampiyonu Federal Almanya
Teknik Ekip Gibi Teknik Ekip!
1970 Dünya Kupası’na Brezilya’yı hazırlayan Mario Zagallo, diktatör Medici’nin de isteğiyle ilginç bir ekip kurdu. Sonraları Brezilya’yı çalıştıracak iki adam vardı ekipte. Biri Yüzbaşı Claudio Coutinho’ydu; yani ordularda kullanılan Cooper Testi’ni futbola ilk kez uygulayan adam. Genç subay, 1978’de milli takımın başında olacaktı. Ekipte kondisyoner olarak yer alan Carlos Alberto Parreira da 1994’te Brezilya’ya Dünya Kupası’nı kazandıracaktı.
Ferguson'ın Gençlik Günleri
1986 Dünya Kupası’nda İskoç takımını 45 yaşında genç bir teknik adam çalıştırıyordu: Alex Ferguson. Aberdeen’le İskoçya’da başarıdan başarıya koşan Ferguson, aslında Jock Stein’in yardımcısıydı. Ama Stein, eleme grubundaki son maçta kalp krizi geçirip yaşamını yitirmişti. Ferguson, 1986 Kasım ayında Manchester United’a gidecekti ama kupa sürecinde henüz bunu bilmiyordu ve United’ın ezeli rakibi Liverpool’un deneyimli liberosu Alan Hansen’ı kadroya almamıştı. Hansen’ın takım arkadaşı Kenny Dalglish de bu karara kızıp protesto için Meksika’ya gelmeyecekti...
İşgüzâr Bir Hakem
Brezilya 1978 Dünya Kupası ilk turunda pek de tatmin edici bir performans sergilemiyordu. İsveç önünde son saniyelere 1-1 girilmişti. Korner kazandılar, orta geldi ve Zico topu ağlarla buluşturdu. Ancak gol sayılmadı; Galli hakem Clive Thomas, “Ben top havadayken maçı bitirdim” diyordu. İsveçliler, “Biz de düdüğü duyunca durmuştuk zaten” dediler ve hakemi desteklediler. Nihayetinde hakemin dediği oldu.

Zico'nun maçın son dakikalarında İsveç ağlarına gönderdiği top, maçın hakemi Clive Thomas'ın kararıyla gol olarak değer kazanmadı.
Profesyonel Katil
1994 Dünya Kupası çeyrek finalinin son dakikalarında iyice bastıran İspanya, İtalya kalesinin önünde kalabalıklaşmıştı. Tassotti, hakemleri kontrol ettikten sonra Luis Enrique’nin yüzüne dirsek attı. Burnu kırılan İspanyol futbolcu kanlar içindeydi. Karşılaşmadan sonra Tassotti, “İsteyerek yapmadım. Ona bir geçmiş olsun telgrafı çekeceğim” diyordu. Luis Enrique ise haklı olarak sinirliydi: “Profesyonel katil gibi davrandı. Bana vurmadan önce etrafına bakıp kimsenin görmeyeceğinden emin oldu.” FIFA, görüntülere bakarak Tassotti’ye sekiz maç ceza verdi. 34 yaşındaki Tassotti’nin bundan sonrası için bir iddiası yoktu. Olan İspanya’ya ve Luis Enrique’nin burnuna olmuştu. Hakem Sandor Puhl ise olayı göremediği için suçsuz bulunmuştu.
Erken Öten Başkan
1994 Dünya Kupası’nda İtalya ile karşılaşmadan önce Çizme basınına konuşan Nijerya Futbol Federasyon Başkanı Samson Emeka Omeruah, “İtalya’dan korkmuyoruz. Biz Afrika şampiyonuyuz, ya siz? İtalya, mafya ve Fiat ile ünlüdür, futbol ile değil” diyordu. Bunun devamında, Nijerya kampına girmeye çalışan İtalyan televizyoncular tartaklanacaktı. Turu geçen tarafsa İtalya olacaktı.
Al Gülüm Ver Gülüm
1990 Dünya Kupası’nda Hollandaİrlanda karşılaşması ilginçti çünkü diğer gruplardan gelen haberlere göre, bir beraberlik iki takımı da üst tura çıkarıyordu. Hollanda 10. dakikada Gullit’le öne geçti. 71’de Niall Quinn eşitliği sağladı. Sonra iki takım da al gülüm, ver gülüm top çevirmeye başladı. Fransız hakem Michel Vautrot, iki takım kaptanlarını yanına çağırdı ve uyardı. Bu uyarı iyi geldi ve iki takım biraz olsun canlandı ama maç 1-1 sona erdi. Puan tablosunda takımlar her konuda eşitti. Böyle olunca hangi takımın ikinci olacağına kura çekimi ile karar verildi. İrlanda ikinci, Hollanda üçüncü olarak gruptan çıktı. Bu kura belki de Hollanda’nın sonu olacaktı.
Britanya'ya Vize Yok
Britanyalıların FIFA’ya katılımından bu yana düzenlenen tüm kupalarda, yani 1950 ve sonrasında, en az bir Britanya ülkesi vardı. Ama 1994’e hiçbiri katılamadı. Özellikle İngiltere’nin, bizim de bulunduğumuz gruptan çıkamaması dramatikti. Hollanda karşılaşmasında bariz gol şansını elle engelleyen Ronald Koeman oyundan atılmamış, üstelik ardından da süper bir frikikle İngiltere’yi yıkan golü atmıştı. Ancak dengeleri asıl bozan, Hollanda’nın da önünde grup birincisi olan Norveç’ti...