Dürüstçe Bir Hata

4 dk

Andres Escobar, 1994 Dünya Kupası'nda kendi kalesine o golü atmasaydı ne olurdu?

1994 yazı, İzmir. 13 yaşındaydım. TRT, ABD’de oynanan Dünya Kupası maçlarını canlı yayınlıyordu. Seyrettiğim maçlardan birinde Kolombiyalı bir futbolcu kendi kalesine gol atmıştı. Sonrasında Kolombiya Milli Takımı bu gol nedeniyle gruptan çıkamamış, elenerek ülkesinin yolunu tutmuştu. Kısa bir zaman sonra da kendi kalesine gol atan futbolcu öldürülmüştü. Neyse, ben kimin elendiğinden ya da öldürüldüğünden ziyade kimin şampiyon olacağına odaklanmıştım o sıralar. Final maçında Roberto Baggio’nun kaçırdığı penaltı sonrasında kupayı Brezilya kazanmıştı. Baggio’nun dramıyla ilgilenmek daha keyifliydi, nihayetinde o yıllarda dünyanın en iyi futbolcularından biri olarak gösteriliyordu ve onun yıkımı çok şey ifade ediyordu içimde. Çocuk aklımla öyle sanmışım meğer.

Kupa kaldırıldı, bizim tatil bitti, memleketin yolunu tuttuk. Zaman geçip de alınan anlık hazlar bir toz bulutu gibi dağıldığında aklımda kalanın yalnızca Baggio’nun dramı olmadığını fark ettim. Kendi kalesine gol attığı için öldürülen Kolombiyalı futbolcu aklımdan çıkmaz olmuştu. Çocuktum. Bu ölümün yıllar boyu peşimi bırakmayacağını, yaşamla ölümün, inançla inançsızlığın, bireyle toplumun çapraşık ilişkisine dair akıl yürütmelerimde referanslarımdan biri haline geleceğini o zamanlar bilmiyordum. Hem gerçek hem de mecazi anlamda kendi kalesine gol atan Kolombiyalı futbolcunun adı Andres Escobar’dı. Ülkesine döndükten sonra gecenin bir körü tartıştığı birkaç adam tarafından kurşunlanarak öldürüldüğünde 27 yaşındaydı. Kariyerinde kendi kalesine attığı tek goldü. Evde kalmasını, sokağa çıkmamasını tembihleyenlere şöyle demişti: “Halkıma yüzümü göstermeliyim. Yaptığım şey dürüstçe bir hataydı, o kadar.”

Escobar bar çıkışında neden öldürülmüştü? Bahiste milyonlarca dolar kaybeden uyuşturucu kartellerinden biri intikam mı almıştı, yoksa milli gururu kırılan bir fanatik miydi kurşunu sıkan ya da sarhoş bir ezik miydi öldüren, bilmiyorum. Bu tarafıyla çok ilgilenmiyorum, beni ilgilendiren şey bu dünyada bir insanın sırf kendi kalesine gol attığı için öldürülebilme ihtimalinin olmasıydı. Bu kadar basit.

Escobar’ın ölümünü başka bir yerden okumaya çalışıyorum bir süredir. Kurmaca üzerinden. ABD’li futbolcu John Harkes ortayı açar, Andres Escobar topa müdahale eder, kaleci Cordoba kontrpiyeye düşer ancak top kaleye girmez, direkten döner. Kolombiya kontratağa kalkar, Escobar ileri fırlamıştır, açılan ortayı uçan kafayla tamamlar ve takımını 1-0 öne geçirir. Maç biter. Gruplardan çıkan Kolombiya, Dünya Kupası elemelerindeki havasını yakalamış, önüne geleni yenmeye başlamıştır. Finale adını yazdırır ve kupa öncesi otoritelerce favorilerden biri olarak gösterilen takım Dünya Kupası'nı kazanır. Direkten sadece top değil, Escobar da dönmüştür. Ülkesine de bir kahraman olarak döner, omuzlarda taşınır. AC Milan’dan aldığı teklifi değerlendirir ve futbol kariyerine İtalya’da devam eder.

Hain ile kahraman olmak arasındaki ince çizgide top koşturdu Escobar. Öldürüldüğü o geceyi düşünüyorum. Yine bir kurmaca olarak. Katil ile Escobar arasında geçen diyaloglara takılıyor aklım. O gece ne konuşmuş olabilirler otoparkta? Escobar bardan çıkar, arabasına doğru yürürken arkasından bir adam kinayeli bir şekilde seslenir:

Katil: Andres? Güzel gol attın!

Escobar: İyi geceler.

Katil: Bak buraya, nereye gidiyorsun? Bedelini ödemeyecek misin?

Escobar: Ömrümün sonuna kadar her gün o hatayı nasıl yaptığımı soracağım kendime. Bedelim bu.

Katil: Barda içerek mi soracaksın?

Escobar: Bazen insan kendinden uzaklaşmak için içmek ister.

Katil: Vicdan azabı çekiyorsan git tekelden al, evinde iç ne içiyorsan.

Escobar: Sen hiç hata yapmadın mı?

Katil: Konu ben değilim, sensin.

Escobar: Ne söylemek istiyorsun bana?

Katil: O kadar para kazanıyorsun, kendi kalene gol atmayı nasıl başardın?

Escobar: Topa müdahale etmem gerekiyordu, anlık bir karardı.

Katil: Ne içtin?

Escobar: Ne zaman?

Katil: Az önce.

Escobar: Birkaç bira, biraz rakı.

Katil: Korkmadın mı birileri salça olur diye?

Escobar: Korkarak yaşanmaz.

Katil silahını çeker, Escobar’a doğrultur.

Katil: Hâlâ korkmuyor musun?

Escobar: Beni neden öldürmek isteyesin ki?

Katil: Kolombiya’nın şerefini iki paralık ettin!

Escobar: Ülkede işsizlik almış yürümüş, rüşvet, yolsuzluk diz boyu, uluslararası itibarımız sıfırlanmış, millet aç, sokakta insanlar öldürülüyor ülkenin şerefine bir şey olmuyor, ben bir topu kendi kaleme sokunca mı gururun kırıldı?

Katil: Laf ebeliği yapma bana! Milan’a gidecekmişsin, öyle yazıyor gazeteler, doğru mu?

Escobar: Doğru.

Katil: Ne güzel dünyalarınız var lan sizin! Sen gideceksin, biz ne yapacağız burada? Öyle laf sokup gitmek var mı lan kitabımızda?

Escobar: İncil’de yazmıyor.

Katil: Espri yapma lan! Milano’da defileler, mankenler kakara kikiri, biz burada kırdığın, yer ile yeksan ettiğin gururumuzla üç kuruşa yaşayıp gideceğiz, öyle mi? Yemezler!

Escobar: Para mı istiyorsun benden?

Katil: Dilenci miyim ben, öyle mi gözüküyorum?

Escobar: Bak, benim bir ailem var, onların yanına dönmem gerekiyor.

Escobar arkasını döner, arabasına doğru yürümeye başlar. Kapıyı açtığı an silah sesi duyulur. Kurşun vücuduna girer. Ardından beş el silah sesi daha... Escobar yere yığılır, son nefesini verir. Katil altı el ateş etmiş, Escobar’ı sırtından vurarak öldürmüştür. Sırtından. Ne kadar tanıdık değil mi? Sırtından.

Socrates Dergi