
Düzensiz İstikrar
10 dk
Dalian Atkinson, birçok İngilize umut vermişti ama potansiyeli hiçbir zaman düzenli olarak sahaya yansımadı. Yine de bu istikrarsızlık, kendi içinde tutarlılık barındırıyordu.
Fenerbahçe’de işler kötü gittiğinde ya antrenör değişir ya da forvet aranır. 1995 yazında da senaryo benzer şekilde işledi. 1989’dan beri şampiyon olamıyorlardı ve taraftarın sabrı azalmaya başlamıştı. Dönemin başkanı Ali Şen, bir sene evvel Brezilya ile Dünya Kupası kaldıran Carlos Alberto Parreira’yı takımın başına getirerek ‘sarı-lacivert denklemin’ ilk bilinmezliğini çözdü. İkinci ‘sıkıntı’ için ilk hamle ülke içerisinden geldi. Gaziantepspor’da kendini iyiden iyiye kanıtlayan Boşnak forvet Elvir Boliç transfer edildi. Zaten takımın kadrosunda, ülkenin yetiştirdiği en önemli golcülerden Feyyaz Uçar ve Aykut Kocaman da yer almaktaydı. Fakat taraftarın en büyük arzusu henüz yerine gelmemişti. 90’ların başından itibaren beklenen ‘yırtıcı forvet’in eksikliği, Ada’dan ithal bir golcü ile kapatılmaya çalışılacaktı. Aston Villa’nın santrforu Dalian Atkinson, Temmuz ayında Yeşilköy’e indi...
Dalian Atkinson, ismini Ipswich Town’da duyurup Sheffield Wednesday’de kendini kabul ettirse de dünya futboluna ilk kıymetli izini 1990 yılında, Real Sociedad’a transfer olduğunda bırakacaktı. Yabancı oyunculara uzun süre kapılarını kapatan kulüp, sportif direktörü Iñaki Alkiza Laskibar’ın strateji değiştirmesi ile San Sebastian’a yurt dışından oyuncu getirmeye başladı. 1990-1991 sezonu için yapılan transferlerden biri de takım tarihinin ilk siyah futbolcusu Dalian Atkinson’dı. Sıcakkanlı İngiliz golcü, uyum sağlamakta zorlanmadı. 7 Ekim 1990’da Real Madrid’e attığı golle ilk büyük maçında sahnedeki yerini aldı. Fakat daha sonra iki ay boyunca golle buluşamadı. Suskunluğunu, Barcelona karşısında bozacaktı. Sezon sonunda Sociedad formasıyla attığı 12 golün dördü, ligi ilk üç sırada bitiren Real Madrid, Barcelona ve Atletico Madrid’e karşıydı.
İspanya’da golleri kadar sakatlıkları, lüks araba ve gece hayatı tutkusu ile de gündeme gelmiş, San Sebastian gecelerinde Porsche’si ile sık sık magazin eklerindeki yerini almıştı. Atletico Madrid ile adı anılmaya başlamıştı ki belki de İngiltere’de ona en çok güvenen isim, Ron Atkinson devreye girdi. Sheffield’da da beraber çalıştığı menajer ile Aston Villa’nın yolunu tuttuğunda, tarihler 1991’i gösteriyordu.
“Dalian, büyük maçların oyuncusuydu. Liverpool ya da Manchester United’a karşı oynuyorsanız onunla ilgili soru işaretiniz olmasın. Ama kupada Exeter ile karşılaşacaksanız problem var demektir.”
Ron Atkinson, yıllar sora golcüsü hakkında bunları söyleyecekti. Aston Villa ile ilk sezonunda sakatlıklardan dolayı yine sahada pek gözükmedi ama ertesi sezon, şampiyonluk için Manchester United ile çekişen takımının Dean Saunders ile birlikte en büyük hücum gücü oldu. Wimbledon’a yarı sahayı geçerek attığı aşırtma gol, ‘Yılın Golü’ ödülüne layık görülecekti. Ron Atkinson sezon başında, “Eğer Noel'e kadar sakatlanmazsa şampiyon olabiliriz” sözleriyle ‘adamına’ güvenini gösteriyordu. Noel'de sakatlanmadı ama 1993’ün Şubat ayında mide ameliyatı geçirdi ve yine sahalardan uzak kaldı. Kısa süre de olsa Atkinson’sız kalan Villa, United’ın ardından ligi ikinci bitirdi.
1993-1994 sezonu başlarken Liverpool efsanesi Alan Hansen’in ‘İzlenmeye değer altı futbolcu’ listesinde onun da adı vardı. Hansen, listesine şu notu düşüyordu: “Onu izlerken bazen plajda güneşlenmesi gerektiğini düşünüyorsunuz. Ama diğer zamanlarda sahanın en iyisi olarak görünüyor. Kariyerinin ne kadar ilerleyeceği ise tamamen kendisine kalmış.”
Atkinson, o sezon da önemli anlarda sahneye çıkacaktı. Aston Villa Lig Kupası’na uzanırken yarı finaldeki Tranmere eşleşmesinin ve finaldeki Manchester United maçının kahramanı oydu. 1994-1995 sezonu, Ada’daki son yılı oldu. Sezon sonunda Galatasaray’ın başına geçen ve Dean Saunders ile Barry Venison’ı Türkiye’ye getiren Graeme Souness, Ron Atkinson’ın telefon numarasını çevirdiğinde hedefindeki adam Dalian’dı. Ron Atkinson’ın cümlesi netti: “Souie, eğer durmadan koşan birini istiyorsan bir an bile düşünme!”
Fakat İskoç menajerden önce düşüncelerini fiiliyata dökenler vardı. Fenerbahçe’nin başkanı, “Ali Şen başkan, Fenerbahçe şampiyon!” sloganının hakkını vermek için kolları sıvamıştı. Atkinson, partneri Dean Saunders’ın en büyük rakibiydi artık... ‘Forvet sevdalısı’ Fenerbahçe’nin bu hamlesi spor basınını da düşündürüyordu. Ülke futbolunun fikir adamlarından Doğan Koloğlu, kaleme aldığı yazıda Parreira’nın Brezilya’da Bebeto-Romario gibi klasik santrfor görüntüsünden uzak, top tekniği yüksek iki forvet ile başarılı olduğunu; Boliç, Feyyaz ya da Aykut’un bu kriterlere az çok uyduğunu ama Atkinson’ın bu oyun anlayışından uzak stilde bir santrfor olduğunu anlatıyordu.
Atkinson ile ilgili görüşlerini aldığımız dönemin Fenerbahçe futbolcusu Tarık Daşgün ise İngiliz santrforun, oyuncuların kafasında soru işareti bırakmadığını hatta, başka yönlerden de katkı yaptığını belirtiyor:
“Futbolculuğu dışında çok sempatik, diyalogları çok iyi, arkadaş canlısı biriydi. Takımın neşe kaynağıydı. Oyunculuğunu da üstüne koyunca ‘Ne gerek vardı şimdi?’ gibi bir düşünce hiç olmadı. Takım ruhunun oluşmasına katkı sağlamıştı. Fenerbahçe’nin şampiyonluktan uzak altıncı senesiydi. Muhakkak şampiyon olmamız gerekiyordu. Başkan Ali Şen, şampiyonluktan başka bir sonuca tahammülün olmadığını sık sık tekrarlıyordu. Atkinson’ın ruh hâli de moralimizi yüksek tutmamızda önemli rol oynadı.”
Dönemin Fenerbahçe sağ beki İlker Yağcıoğlu da Atkinson’ın, kariyerinin önceki yıllarındaki gibi uyum sorunu yaşamadığını ve neşesini Dereağzı Tesisleri’ne taşıdığını şu sözlerle anlatıyor: “O sene çok nadir de olsa kötü sonuç aldığımızda üzülürdük ama o gelir, ‘Kaldırın kafanızı, her şey devam ediyor’ derdi. Pozitif yönünü unutmak mümkün değil. Bir de kendisine Atkinson denmesine kızardı; ‘Bana D deyin, diyemiyorsanız King de olur’ diye üstelerdi.”
‘Kral’, Türkiye’deki gol perdesini yine büyük bir maçta, Beşiktaş karşısında açtı. Üç hafta sonra ise Türkiye futbol tarihine geçeceği derbi için Fenerbahçe Stadı’na çıkacaktı. İlker Yağcıoğlu da İngiliz santrforu o performansıyla hatırlayanlardan: “Karşıyaka maçı vardı mesela, ikinci yarının ilk maçıydı. Şampiyonluktaki rakibimiz Trabzonspor da çok iyi gidiyordu. İki takımın da puan kaybına tahammülü yoktu. Maç 0-0 giderken Karşıyaka’ya attığı gol, hem galibiyeti getirdi hem de ligin seyrini değiştiren anlardan biri oldu. Daha güvenli başlamamızı sağladı. Beşiktaş’a, Trabzon’a attığı goller hep mühim gollerdi ama Galatasaray’a hat-trick yaparsanız onunla hatırlanırsınız.”

Dalian Atkinson, 22 Ekim 1995'te Galatasaray’a birbirine benzer üç gol attı ve “Ara pası Atkinson” kalıbı, Türk futbol sözlüğündeki yerini aldı. O performansı, takımdaki forvetlerden Feyyaz Uçar’ın Fenerbahçe kariyerinin de sonu anlamına geliyordu: “Atkinson’ı unutmam mümkün değil. Sezon başladığında sakatlık yaşadım. İyileştiğimde kadroda epey şişkinlik vardı. Bir de Atkinson gelmişti üstüne. Parreira’ya gittim, ‘32 yaşındayım. Bundan sonra yedek beklemek istemiyorum. İyileşeyim, sonra da yedekten sahaya girerek yavaş yavaş ısınayım gibi bir düşüncem yok. Buraya oynamaya geldim’ dedim. Belki şaşırdı, belki de rahatsızlığımı fark etmemişti. Önce ‘Düşünelim’ dedi. Bir süre sonra sıkıntımı yineledim. Dayanamadı, ‘Tamam, bu maç Atkinson’ı oynatacağım, iyi oynarsa gidebilirsin’ dedi. O maç, Galatasaray maçıydı...”
Galatasaray’dan sonra, o dönem Fenerbahçe’yi çok zorlayan Gençlerbirliği ve şampiyonluk için çekiştikleri Trabzonspor maçlarında da goller atmayı başardı. Gece hayatı ve spor araba merakı da en az performansı kadar dikkat çekiciydi.
“Çok rahattı. Başkanın bir arabası vardı, belki o zaman İstanbul’da tekti. Galatasaray maçından sonra onu da almıştı başkandan. Biz antrenman yaparken tesislerden ayrılıyordu o arabayla. Giderken de bize gülüp el sallıyordu. Aşırı rahattı ya! Yurt dışında kamptayız, birkaç arkadaşı geldi otele, çok ilginç tipler... Kimseye bir şey sormadan onlarla çıktı, gitti kamptan. Sonra geri geldi, bir şey olmamış gibi. Normal bir adam değildi.”
Tarık Daşgün, Atkinson’ın saha dışı hâllerini böyle hatırlıyor. Feyyaz Uçar’ın hatıraları ise gece gezmelerindeki keşifleri üzerine: “Herif o kadar sempatikti ki kendini gezdirecek adam bulurdu. Biz Türk oyuncuların bilmediği gece kulüplerine giderdi. İlk defa ondan duyardık mekânların adını.”
Akşam gezmelerine hazırlanışı da akıllarda kalanlardan, İlker Yağcıoğlu anlatıyor: “Kendine bakmayı çok severdi. İdman bittikten sonra aynanın karşısında yaklaşık 15 dakika geçirirdi. Neye hazırlanıyordu bilemiyorum ama çok bakımlı biriydi. Uche falan, dış görünüşe dikkat etmeyi ondan gördü.”
Fenerbahçe için bitmek bilmeyen şampiyonluk hasreti, o sezon sona erdi. Atkinson, 10 golle katkıda bulunmuştu ama ligdeki son golünü Mart ayında atmış ve sakatlık nedeniyle çoğu maçta oynayamamıştı. Ertesi sezon Fenerbahçe’den ayrılmak istediğini sık sık tekrarladı. Önce Metz’e, sonra da Manchester City’ye kiralık gönderildi. Sonra Suudi Arabistan ve Güney Kore’de şansını denese de eski günlerinden uzaktı. Fenerbahçe ise Atkinson’dan daha önemli bir sorunla boğuşacaktı. İlker Yağcıoğlu, takımın büyük şokunu şöyle özetliyor: “Ertesi sezon Aykut ve Oğuz’a üzülmekten Atkinson’ı düşünemedik. Bizi şoka sokan, şampiyonluktan sonra onların kovulmasıydı. Travmayı orada yaşadık."
Türkiye’den ayrılsa da Atkinson’ın Galatasaray maçında bıraktığı etki yıllarca devam etti. 2016’nın Ağustos ayında İngiltere’den gelen haberse “Ara pası Atkinson” hatıralarına acı bir tat ekleyecekti. Psikolojik sorunlar yaşayan eski futbolcu, babasına saldırmış, daha sonra da olaya müdahale eden polis tarafından şok tabancası ile öldürülmüştü. Haberin alt kısmında, futbolseverlerin alışık olduğu şekilde Atkinson’ın gri Porche’si de fotoğrafıyla yerini almıştı. Ailesi psikolojik sorunları ile ilgili uzun açıklamalar yaparken Aston Villa’dan takım arkadaşı Steve Froggatt şunları söyleyecekti: “Dalian, çözülmesi zor bir adamdı. Yüzündeki o koca gülümseme nedeniyle nasıl zorluklar yaşadığını kimse, asla anlayamadı.”