Efsanenin Ardından

9 dk

Türkiye, Naim Süleymanoğlu’nun imza attığı tarihi anları TRT’de izlemişti. Barbaros Talı, bizi o günlere götürüyor.

Antrenör Hilmi Pekünlü, soydaşlarımızın çoğunlukta olduğu Mestanlı’daki okullara gidip sporcu taraması yapıyordu. Ona Naim’den bahsettiler. Gitti, buldu ve kendisini 1975 yılının Eylül ayında, ilkokul üçüncü sınıfa giderken haltere başlattı. İki sene boyunca birlikte antrenman yaptılar. Yetenekli bulduğu Naim’in çok daha iyi şartlarda antrene edilmesi amacıyla onu Kırcaali’de yeni açılan spor okuluna göndermek istedi. Önce babasını, ardından da annesini ikna etti. Okulundan evraklarını alarak Kırcaali’ye götürdü ve kaydını yaptırdı.

Orada Enver Türkileri ile çalışmaya başlayan Naim, bir süre sonra Filibe’deki spor okuluna geçti. Ardından da genç milli takım kampına davet edildi. Böylece, o dönem Bulgar halterinin baş antrenörlüğünü yapan Ivan Abaciev’in gözetiminde antrenman yapmaya başladı.

Uluslararası arenadaki ilk başarısını 1982 yılında Sao Paulo’da yapılan Dünya Gençler Halter Şampiyonası’nın 52 kilo kategorisini kazanarak elde etti. 15 yaşında 2,5 kilo farkla kaçırdığı ilk dünya rekorunu bir sene sonra kırdı. 1983’te Moskova’da düzenlenen Dünya Şampiyonası’nda elde ettiği ikinciliğin ardından, hem 56 hem de 60 kiloda, katıldığı bütün Avrupa ve dünya şampiyonalarında altın madalyanın sahibi oldu. Ancak Doğu Bloku'nun boykotu nedeniyle 1984 Los Angeles Olimpiyatı’na katılamadı.

22 yaşına gelinceye kadar 32 dünya rekoru kırma başarısını gösteren Naim, Todor Jivkov ile baş başa görüşebilen, Jivkov’un “Dile benden ne dilersen?” dediği tek sporcuydu. Türk asıllı Naim’in Devlet Konseyi Başkanı’nın gözdesi olduğu dönemde soydaşlarımıza karşı sert asimilasyon politikaları uygulanıyor; onlardan adlarını değiştirmeleri, Türkçe konuşmamaları ve ibadetlerinden vazgeçmeleri isteniyordu. İtiraz edenler Tuna Nehri kıyısında yer alan Belene adasındaki kampa, sürgüne gönderiliyordu.

Adı Naum Shalamanov olarak değiştirilen Naim ise soydaşlarımıza yapılan zulme içerliyor, yaşananları tüm dünyaya duyurabilecek tek kişinin kendisi olduğuna inanıyordu. 1986 yılında Avustralya’nın Melbourne kentinde organize edilen Dünya Kupası finalleri sırasında, orada yaşayan bir dostunun yardımı ile izini kaybettirdi ve Türk Konsolosluğu’na gitti. İsminin değiştirilmiş olması kapıda sorun yaratsa da dönemin başbakanı Turgut Özal’ın talimatıyla Türkiye’ye getirildi ve vatandaş yapıldı.

Ankara yakınlarındaki Mürted Askeri Üssü’ne inen uçaktan çıkışında ilk iş olarak yeri öpen Naim, hem ait olduğu topraklara kavuştu hem de soydaşlarımıza yapılan sert asimilasyonu tüm dünyaya anlatma fırsatını elde etti.

TRT Spor Servisi’nde görev yaptığım o günleri dün gibi hatırlıyorum... Haber Dairesi Başkanlığı’na gelen Naim, şaşkın ama huzur dolu hali ile dikkatimi çekmişti. Ankara 19 Mayıs Stadı’nın arkasında yer alan halter salonunda yaptığı her antrenman ilgi odağı olmuştu. Rekor ağırlıktaki kaldırışları haber bültenlerine, gazete sayfalarına yansımaktaydı. Önemli bir şampiyona öncesinde, TRT’nin spor bülteni için çekim yapmak üzere antrenmanına gitmiştim. Çekimler sırasında Naim’den dünya rekoru kaldırışı yapmasını rica ettim. Hiç itiraz etmeden kiloları bara takmış ve kaldırışını yapmıştı. Görüntüleri montajlamak ve haberi yazmak üzere TRT’ye dönerken hem mutluydum hem de Naim’in sakatlanma ihtimalini aklıma getirmediğim için kendime kızgındım.

Sovyetler Birliği’nde devlet başkanı Mihail Gorbaçov’un Glastnost açılımı ile tanınan seyahat özgürlüğü, Demir Perde ülkesi Bulgaristan’ı da etkiledi; Türk asıllı birçok kişi pasaport sahibi oldu. Asimilasyon eleştirilerinden bunalan Jivkov’un 1989 yılındaki zorunlu göç resti, Özal tarafından karşılık görecekti. Kapılar açıldı ve 350 bin soydaşımız Türkiye’ye gelebilme şansını yakaladı. Naim, soydaşlarının kaderini de değiştirmişti.

Uluslararası Halter Federasyonu’nun milliyet değiştiren sporcular için geçerli bir sene yarışamama kuralı nedeniyle Naim Süleymanoğlu, 1987 yılında hiçbir şampiyonaya katılamadı. İlk kez 1988 yılı Nisan ayı sonunda Cardiff‘te düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nda Türk ismiyle podyuma çıktı. Koparmada 150 kilo kaldırarak dünya rekoru kırdı. Silkmede 180, toplamda 330 kilo ile altın madalyayı kazandı.

Olimpiyat Komitesi’nin tabiiyet değiştirenlerin üç sene boyunca oyunlara katılamama kuralı ise Bulgaristan’a 1,2 milyon Amerikan doları ödenerek alınan izinle aşıldı. Bulgar antrenörü Abaciev ile çalışmayan Naim’in asla başarılı olamayacağını iddia edenlerin aksine 1988 Seul, Naim’in gücünü bütün dünyaya gösterdiği oyunlar oldu. Koparmada sırasıyla 145, 150,5 ve 152,5 kilo; silkmede art arda 175, 188,5 ve 190 kiloluk kaldırışları ile toplamda 342,5 kiloya ulaştı ve olimpiyat şampiyonluğunu elde etti.

Öyle ki podyumda yaptığı her kaldırışında dünya ve olimpiyat rekoru kırdı. İkinci Bulgar Topurov’a 30 kilo fark attı. Bir üst kategori olan 67,5 kilonun olimpiyat şampiyonunu bile geçti. (Alman Joachim Kunz’un toplamda elde ettiği 340 kilodan daha fazlasını kaldırdı.) Koparmada vücut ağırlığının 2,5 katını kaldırabilen, silkmede vücut ağırlığının üç katından 10 kilo fazlasını taşıyabilen ilk ve tek halterci unvanı ile tarihe geçti.

Dünyaca ünlü Time dergisi, Naim’in zafer pozunu 3 Ekim 1988 tarihli sayısında kapağına taşıdı. 1 metre 47 santimetrelik boyu ve elde ettiği olağanüstü başarıya atfen, kendisine ‘Cep Herkülü’ unvanı verildi. Naim, Türkiye’ye 1968 Meksiko Olimpiyat Oyunları’ndan sonraki ilk altın madalyayı kazandırmıştı.

1992 Barselona Olimpiyatı’nda koparmada 142,5, silkmede 177,5, toplamda 320 kilo ile ikinci kez olimpiyat şampiyonu oldu. Dört sene sonra katıldığı 1996 Atlanta’da 64 kilo kategorisi, Naim ile Yunan Leonidis arasında yaşanan çekişme ile tarihe geçti. Silkmede 147,5, koparmada ise 187,5 kilo kaldıran Naim, toplamda 335 kiloya ulaştı. Koparmada 145 kilo kaldıran Leonidis, silkmedeki son hakkında 190 kilonun altından kalkamayınca Naim, 2,5 kilo farkla üst üste üçüncü kez olimpiyat şampiyonluğunu elde etti ve bir kez daha tarihe geçti.

1989-1995 yılları arasında katıldığı beş Dünya Şampiyonası’nda da ilk sırada yer aldı. 1994 ve 1995 yıllarında düzenlenen iki Avrupa Şampiyonası’nda da altın madalya kazandı.

Ara verdikten sonra katılma kararı aldığı 2000 Sidney Olimpiyatı’nda ise koparmadaki ilk denemesi 145 kiloyu üç hakkında da kaldıramayıp sıfır çekti. Oyunlar öncesinde her zaman yaptığı gibi çok çalışmıştı. Ne yazık ki halterden ve yarışmalardan uzak kaldığı dönem stres toleransını azaltmıştı.

Elde ettiği üstün başarılar sonunda 2000 senesinde Uluslararası Halter Federasyonu’nun onur listesine (Hall of Fame) seçildi. 2001 yılında ise Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nce, ‘Olimpik Hareket’e önemli katkı yapanlara verilen en değerli ödüle, yani ‘Olympic Order’a layık görüldü.

Bir dönem Uluslararası Halter Federasyonu’nun asbaşkanlığını yapan Naim, dopinge bulaşan Türk halterinde sistemin kökten değişmesi gerektiğine inandı. Federasyon başkanlığına aday oldu. Ancak onun hak ettiği yere siyasi erkin desteğini alanlar, sporun yarattığı popülariteden yararlanmak isteyenler seçtirildi. Ülkesine hizmet etmek istedi, siyasete atıldı ama aradığını yine bulamadı. Milletvekilliği ve belediye başkanlığı seçimlerinden de eli boş çıktı.

Kazandığı şampiyonlukların, kırdığı rekorların ve aldığı ödüllerin ardından tek başına kaldı. Özelini kimseyle paylaşmadan, kendi hayatını yaşamayı tercih etti. Hakkında yapılan dedikodulara üzüldü ama ses çıkartmadı.

Öyle şeyler yaşadı ki Naim; öğrenim gördüğü yüksek okulda halter dersinden sınıfta kaldı mesela. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nün Beden Eğitimi Bölümü’ndeki hocası geçer not vermedi olimpiyat şampiyonuna. Sebebi sorulduğunda, önce devamsızlığını bahane etti. Ardından da tekniğinin hatalı olduğunu söyledi.

Sonuçta, dünya halterinin gelmiş geçmiş en başarılı sporcusunun; Naim Süleymanoğlu’nun kıymetini bilemedik. Türk halterini yönetmesini, sporun karar vericileri arasında yer almasını sağlayamadık. Türk sporunu uluslararası platformda temsil etmesi için destek vermedik.

Peki ne yaptık? Tekvando dalında siyah kuşak, altıncı dan sahibi, tekvando milli takımlarında sporcu, antrenör ve teknik direktör olarak görev yapmış bir kişiyi Halter Federasyonu Başkanı yaptık. Tam beş yıldır, Türk halterini kendisine yönettiriyoruz.

Alper Kasapoğlu (Eski Milli Dekatlet ve WOA Bşk. Yrd.):

Spor hayatı boyunca plan ve program içinde, yeknesak bir düzende yaşamış sporcunun normal hayata adaptasyonu pek kolay olmuyor. Başarı dolu günlerin ve gösterilen sıradışı ilginin geride kalmasının ardından boşluğa düşüyor sporcular. İşte bu nedenle yeni hayata adaptasyon süreçlerine katkı vermek, kendilerini sporculuk kariyeri sonrası yaşama hazırlamak ve onlara destek olmak gerekiyor. Diğer yandan; kariyer planlaması yapmak, tecrübelerinden faydalanmak, saygı ve sevgi görecekleri bir yerde konumlamak da çok önemli. Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin sporcu komisyonları ve Dünya Olimpik Sporcular Derneği (WOA) bu sorunun konuşulduğu platformlar. Ancak bizde, henüz bu seviyede bir bilinç yok maalesef.

Socrates Dergi