Masal Kahramanı

7 dk

Bize bildiğimiz tüm peri masallarını unutturan 2021 Amerika Açık'tan bu yana bir sene geçti. Masalın baş kahramanı Emma Raducanu için pek de kolay olmayan bir sene…

Emma Raducanu, geçtiğimiz ağustos ayında bir New York seyahati yaptı ve hayatı tümüyle değişti. Pek kimselerin tanımadığı bir gençken Wimbledon'da dördüncü tur gören, ardından Chicago'daki WTA turnuvasında finale yükselen ve Amerika Açık elemelerini oynamak için yeterli sıralamayı bu sayede cebine koyan Britanyalı tenisçinin yaşayacakları, film senaryosundan halliceydi. Tek set dahi kaybetmediği eleme turları boyunca son derece rahat gözüktü ve yetenek setini özgürce sergiledi. Kendi evinde özel davetle oynadığı Wimbledon'da edindiği büyük maç tecrübesi onu belli bir seviyeye getirmiş görünüyordu. Tabii bir yandan gençliğin pervasızlığına da sahipti. Zira Raducanu hiçbir noktada Coco Gauff gibi 14-15 yaşından itibaren ekseriyetle mercek altına alınan bir oyuncu olmamıştı. Radarın epey altında ilerleyişi ona beklentilerden azade kalma şansı sundu. Benzer durumdaki birçoklarının aksine, Raducanu bu beklentisizlik hali içinde birkaç iyi maç oynayıp sönmedi. Dünya 150 numarası olarak geldiği turnuvaya imzasını en esaslı şekilde atacaktı.

Stefanie Vögele, Shuai Zheng, Sarra Sorribes Tormo, Shelby Rogers, Belinda Bencic, Maria Sakkari ve Leylah Fernandez'den oluşan şampiyonluk rotasına bakıp kura şansından bahsetmek mümkün. Fakat Raducanu'nun yaşı, tecrübesizliği ve maçları ele alış biçimini değerlendirdiğimizde fotoğraf değişiyor. Hiçbir turda eli titremeyen, turnuva boyunca set kaybetmeyen ve elemelerdeki Mariam Bolkvadze maçının ikinci seti hariç hiçbir sette beş oyundan fazlasını vermeyen genç tenisçi, tenisi ürkütücü biçimde kolay gösteriyordu. Üstelik bunu Serena Williams ya da Maria Sharapova'nın yaptığı gibi rakipleri domine ederek yapmıyor, onlar kadar güçlü vuruşlara sahip olmamasına rağmen topu erken alma ve rakip üzerinde sonsuz baskı kurma taktiğiyle hedefe ilerliyordu. Raducanu kadar değilse de beklenmedik bir finalist olan ve rakibine nazaran daha sert bir yoldan kupa maçına ilerleyen Leylah Fernandez'in de benzer yaklaşım içinde olması güzel bir tesadüftü. Final bittiğinde Raducanu kazanacak, tenis tarihinin en sürpriz Grand Slam şampiyonlarından biri olacak ve bizi dev soru işaretiyle karşı karşıya bırakacaktı: Peki ya sonrası?

Emma Raducanu ve Leylah Fernandez

Emma Raducanu ve Leylah Fernandez

Raducanu henüz çiçeği burnunda bir slam şampiyonu olmasına rağmen ülkesi Britanya'nın tenisteki hassas damarına basmıştı. Öyle ki, 1977'de Virginia Wade bunu başardığından beri Ada'dan bir kadın raket, majör turnuva kazanamıyordu. Yakın geçmişte Andy Murray'nin gördüğü ilginin ve dolayısıyla baskının bir benzeri artık Emma'yı beklemekteydi. Tabii onun Murray'ye nazaran avantajı ilk büyük şampiyonluğunu yıllarca aramak yerine kimse ondan bunu ummazken kazanmaktı. Öte yandan bu ilk anda avantaj gibi görünen şey henüz yaşı nedeniyle tam olgunlaşmamış bir sporcunun farklı bir tansiyon hissetmesine neden olabilirdi. Sonuçta hem ülkesinin en aranan yüzlerinden biri haline gelmiş hem de katılacağı her turnuvada büyük işler yapması beklenir birine dönüşmüştü. Emma bu hissi Amerika Açık'ın ardından korta çıktığı haftalarda fazlasıyla tattı ve iyi sonuçlarını devam ettirmekte zorlandı. 2022'de ikinci turlarda elendiği Avustralya Açık, Fransa Açık ve Wimbledon'daki hayal kırıklıklarını getirdi. Şüphesiz ki Raducanu büyük bir zaferin ardına yenilerini koyamayan ne ilk ne de son sporcu. Fakat onun özel durumu göz önüne alındığında beklentinin niye yükseldiğini de idrak edebiliriz.

Tıpkı bundan birkaç sene önce kort ve kort dışında bir fenomene dönüşen Naomi Osaka gibi Emma Raducanu'nun da sponsorları cezbeden bir aurası var. Kazanan bir Britanyalı olmak zaten doğal bir şöhret getirirken, baba tarafından Rumen ve anne tarafından Çinli kökleri ona bir başka büyük fırsat kapısı aralıyor. Osaka, Kei Nishikori ve geçmişte Li Na tarzı isimlerin Asya pazarındaki bilinirliklerini ne denli kârlı sponsorluk anlaşmalarına çevirdikleri ortadayken Raducanu'nun benzer yoldan gitmesi de hiç sürpriz değildi. Emma, New York'taki şampiyonluğun hemen ardından dünyaca ünlü Met Gala'da Chanel marka bir elbise ile boy gösterdi ve sonrasında yaşananlar malumun ilamı oldu. Aradan geçen bir yılın sonunda bugün sponsor portföyünde; Nike, Dior, Tiffany&Co, Evian, British Airways, HSBC, Vodafone ve Porsche gibi devler mevcut. Ortada böyle ciddi paralar kazanan 20 yaşında bir genç varken kaybedilen her maçın ardından konuşulanları tahmin edersiniz. Bu süreçte dengeli bir sporcu hayatı kurmanın zorluğunu da… Seneler boyunca Roger Federer'in harikulade yaptığı, Osaka'nın ise bir nebze zorlandığı; yüksek kazançlı markalarını sportif anlamda da başarılı tutma işinde Emma henüz emekleme safhasında. Kısa süredir spot ışıklarının altında olduğunu ve evveliyatında buna pek hazırlanamadığını göz önüne alırsak, onunla empati yapabiliriz.

Emma Raducanu'nun kort üstündeki hikâyesi şimdilik çıkabileceği irtifanın altında ilerliyor. Amerika Açık'ı kazandıktan hemen sonra yaptığı koç değişiklikleri teknik bir arayışta veya bir konfor alanı üretme çabasında olduğunu hissettirmekte. Birlikte en büyük zaferine uzandığı Andrew Richardson'la yollarını ayırdıktan sonra Nigel Sears ve Torben Beltz gibi iki deneyimli isimde aradığını bulamayan genç raket, şimdilerde Aryna Sabalenka ve Anett Kontaveitt ile iyi iş çıkararak kendini kanıtlayan Dmitry Tursunov'la buluştu. Henüz uyum seviyelerini görmek için çok erken olsa da New York'a gelmeden evvel alınan sonuçlar bir kıpırdanmanın başladığını gösteriyor. Cincinnati'de çok rahat skorlarla geçtiği Serena Williams ve Victoria Azarenka eşleşmelerinin ona zihnen katkı yapması beklenebilir. 2022 Amerika Açık'ta son şampiyon unvanıyla koruyacağı 2000 puanı bir baskı unsuru yapmadığını belirten Emma'nın kendini orada -İngilizler için bir cadı kazanı olan- Wimbledon'dan daha rahat hissedeceği öngörülebilir. Zaten kafasının içinden geçenleri de berrak şekilde ifade ediyor:

"Eğer o 2000 puanı kaybedersem kaybederim. Öyle olursa tekrar en dipten başlarım. Biliyorum ki daha evvel kimsenin yapamadığı bir şeyi yaptım ve elemelerden gelip Amerika Açık şampiyonu oldum. Tekrar en baştan, sıfırdan başlayabilirim. Bundan asla korkmuyorum. Şu anda olup biten her şey yolculuğun bir parçası ve demek ki gelişmek için buralardan geçmem gerekiyor…"

Bundan 12 ay evvel sınavlarını vermeye çalışan bir lise öğrencisiyken bir anda tenis dünyasının en popüler yüzlerinden birine, ülkesinde kraliyet nişanı alacak kadar ünlü bir figüre ve bir multimilyonere evrilen Emma Raducanu'nun rüyayı andıran senesi, ardından devasa beklentiler de getirdi. Başaramazsa sıfıra dönmekten korkmaması ve kendine olan inancı yeniden zirvede olabileceğinin sinyallerini veriyor. Belki her şeyin başladığı yer olan New York'ta, belki Melbourne, Paris veya Londra'da… Evet, kimseler ondan beklemezken başardığını bu kez herkes beklerken tekrarlamak zor. Fakat masal kahramanları bazen zoru kolay gösterebilir…

Socrates Dergi