
Emsal
3 dk
Golf dünyasının en renkli ve başarılı simalarından Payne Stewart, trajik bir uçak kazası sonucu hayatını kaybetmişti. Arkasında hiçbir zaman kaybolmayacak bir miras bırakarak...
25 Ekim 1999... Learjet 35 tipi bir özel jet; Orlando Uluslararası Havaalanı’ndan Dallas’a gitmek üzere sabah 09.19’da havalandı. Henüz Florida sınırları içerisindeyken Jacksonville Hava Trafik Kontrol Merkezi’yle irtibat hâlindeydi. Uçaktan ilk olarak, 11.900 metrelik irtifaya çıkması istendi ve pilotlar bunu uygulamaya koydu. Dakikalar sonra gelen ikinci talep ise yükselmekte olan özel jetin başka bir telsiz frekansına geçmesiydi. Bu çağrılarına ise cevap alamadılar. Tıpkı beş dakika boyunca yaptıkları diğer çağrılara da alamayacakları gibi... Kontrolörlerin o noktada umduğu şey, yaşanan sorunun basit bir iletişim arızası olmasıydı. Fakat uçağın planlanan irtifayı aşması ve çağrılara dönüş yapmaksızın yükselmeye devam etmesi bu ihtimali ortadan kaldırdı.
Uçaktaki altı kişi arasında, çok kısa bir süre önce Amerika Açık’ta kariyerinin üçüncü majör turnuva şampiyonluğunu yaşamış Payne Stewart da vardı. Ünlü golfçü, aynı zamanda 1999 Ryder Kupası’nda zafere giden ABD takımının da parçası olmuş, rüya gibi bir yıl geçirmişti. Eforsuz vuruş tekniği ve mücadeleci yapısıyla ön plana çıkan Stewart, ilerleyen yaşına rağmen en iyilerden biri olmayı sürdürüyordu. Bu sayede Tiger Woods, Phil Mickelson ve Ernie Els gibi yetenekli gençlerin karşısında hâlâ söz sahibiydi. Bulunduğu ayrıcalıklı noktaya gelmesi ise kolay olmamıştı. Stewart’ın bugün dahi hikayelere konu olan bir çalışma etiği vardı ve muadillerinden çok farklı bir rota çizerek zirveye ulaşmıştı.1980’lerin başında profesyonel golf yaşamına başlayan Payne Stewart, ilk yıllarında PGA Tur’a katılım hakkı elde edecek yeterliliğe sahip değildi. Dolayısıyla daha alt seviyeden başlaması ve dümeni Asya Turu’na kırması gerekti. Uzak Doğu’da oynanan golf belki en üst düzey kalite vadetmiyordu ama Stewart’ın tecrübe ve kazanma alışkanlığı edinmesi için yeterliydi. Üstelik günün birinde ona ‘dünyanın en iyi giyinen golf oyuncusu’ unvanını getirecek, trend belirleyen tarzını da bu günlerde gördüğü son derece ilginç giyimli rakiplere borçluydu.
“Asya’da oynadığım yıllarda farklı giyinen oyunculara rastlamıştım. PGA’e geldiğimde ise herkesin aynı şeyleri giydiğini gördüm. ‘Neden farklı olmayayım?’ diye düşündüm ve ortaya bu sonuç çıktı.”
Bu sözlerle anlattığı giyim tarzı, Stewart’ı ülkedeki en görsel spor figürlerinden birisi yaptı. Golf konusunda herhangi bir bilgisi olmayan kişiler dahi, “Şu ilginç pantolonlu adam...” ipucunun ardından onu kolaylıkla tanıyabiliyordu. Üstelik tüm bunların yanında spor harici mesaisinin büyük bölümünü vakıf ve hayır işlerine adamıştı. Amacı, spordan kazandığını insanlığa geri vermekti ve bu ilkesinden de son âna kadar vazgeçmedi.25 Ekim 1999 günü Stewart’ın o özel uçakta olma sebebi, harika geçen sezonun son turnuvasını oynamak için Houston’a gidiyor oluşuydu. Yanında uçuş ekibinden Kaptan Pilot Michael Kling, Yardımcı Kaptan Stephanie Bellegarrigue, menajerleri Van Ardan-Robert Fraley ikilisi ve saha mimarı Bruce Borland da vardı. Kalkıştan çok kısa bir süre sonra düşen kabin basıncı ve bu durum kaynaklı hipoksi sebebiyle hepsi önce bilinçlerini, çok geçmeden hayatlarını kaybettiler. Artık hayalet bir uçak olan N47BA kuyruk numaralı Learjet 35 ise hiçbir manevra yapmaksızın ve hiçbir çağrıya cevap vermeksizin, F-16’ların eskortluğunda Güney Dakota’ya çakılana dek uçtu.
Şimdilerde PGA Tur’un yıllık ödülleri arasından en prestijli olanlarından birisi Payne Stewart adına veriliyor. “Golfün geleneklerine bağlı, toplumsal dayanışma konusunda duyarlı ve profesyonel bir duruşa sahip” şeklinde tanımlanan; yani Stewart gibi oyuncular bu özel payeye sahip olma şansı buluyorlar. Ondan ilham alan birçok genç golfçü, çoraplarının içine pantolonlarını sokarak ve canlı renkleri kombinleyerek sahalarda fark yaratma çabasında. İlk yıllarında PGA’de dikiş tutturamayan çaylaklar ise şanslarını Avrupa ve Asya gibi daha küçük ölçekli turlarda deneme yolunda Stewart’ın mirasından güç almakta. Yani bir anlamda, Payne Stewart ölmedi, yaşamaya devam ediyor...