
Emsal
4 dk
Marsel İlhan ve Çağla Büyükakçay ikilisi Türk tenis tarihinin referans noktaları oldu. Onları, perde arkasındaki adam Can Üner'den dinliyoruz...
Tenisimiz 2010'larda büyük bir atılım yaptı ancak bunun sistemli bir gelişme olduğunu söylemek zor. Kendi adıma konuşacak olursam, bu süre zarfında birlikte çalıştığım iki oyuncuyla da hiç unutamayacağım başarılar kazandım. Tenis benim oyunculuk günlerimden beri severek hatta âşık olarak içinde bulunduğum bir spor. Marsel İlhan'la koç olarak çalışmaya başladığım döneme kendi çaylaklık dönemim de diyebilirim. Marsel'i izlediğim ilk andan itibaren potansiyelini hissetmiştim ve ona gün geçtikçe daha fazla inandım. Hem tüm Grand Slam'lerde ana tablo gördü hem de sıralamada ilk 100'ün içine girmeyi başardı. Beraber geliştik, sanıyorum ki birbirimize karşılıklı olarak büyük katkı vermişizdir...
Marsel'le çalıştığımız dönemde Çağla Büyükakçay'ı da yakından tanıyordum. Hem hırsı hem de çalışkanlığıyla o da ilk 100 tenisçisi olmaya aday bir görüntü çiziyordu. Zaten Marsel'den ilham aldığını düşünüyorum Çağla'nın. Her ne kadar bunu yapanlar olsa da Marsel'in başarıları küçümsenmemeli. Türk tenisi için emsal teşkil eden, daha önce yapılmamış ve hatta yakınına dahi yaklaşılamamış şeyler gerçekleştiren bir figür o. Az önce dediğim gibi ben de bu süreçten çok şeyler öğrendim. Sonraları Çağla'nın koçu oldum ki bu döneme biraz daha ustalık zamanlarım diyebilirim. Üst düzeyde edindiğim tecrübeyi iyi kullanabileceğimi hissediyordum. İletişimimiz iyiydi ve kimyamız da harika şekilde tuttu; ikimiz de kendi kariyerlerimizin en başarılı günlerini geçirdik.
2015'te zaten bunun sinyalleri geliyordu ama 2016 beklentilerin de üstünde muhteşem bir sene oldu bizim için. WTA turnuvası şampiyonluğu yaşadık, sıralamada 60'ıncı basamağa yükseldik ve olimpiyat oyunlarına katılmaya hak kazandık. İstanbul'daki şampiyonluğu hatırlıyorum da… Çağla aynı turnuvaya daha önce sekiz kez ilk turda ya da elemelerde veda etmişti. Dolayısıyla aklımızda kazanma fikrinden ziyade adım adım gitme fikri vardı. Sıralama itibarıyla turnuvaya katılan en alttaki birkaç oyuncudan birisiydi ama o dönem formu iyiydi. Bir önceki sene Heather Watson ve Elina Svitolina'yı, o sezon da Lucie Hradecka ve Lucie Safarova gibi büyük rakipleri yenmişti. Doha'da üçüncü tur, Kuala Lumpur'da ise çeyrek final görmüştü. İstanbul Cup'ta adeta kazıya kazıya finale geldi ve kendisini iki hafta önce Charleston'da yenen Danka Kovinic'i geçerek kupaya uzandı. Ben bu şampiyonluğun kıymetinin gün geçtikçe daha çok anlaşılacağı fikrindeyim.
Peki şu anda tenisimiz ne durumda? İnişte olduğunu söylemek doğru değil ama açıkçası çıkışta da diyemem. Çağla'nın 2016 sezonunda yaptıklarını daha iyi değerlendirebilir, arkasından başka oyuncular da getirebilirdik ama bunu yapamadık. İnancım ise hâlâ bir ilk 100 tenisçisi çıkarabileceğimiz yönünde. Mesela Pemra Özgen 33 yaşında dünya 182 numarası olmayı başardı. Birkaç sene önce "Artık emekli olsun" diyenler vardı hakkında. Çağla ise hâlâ zirve sıralaması olan 60'ıncılığın üstüne çıkabilecek kaliteye sahip. Zaten dünya tenisini domine edenlere bakarsanız görürsünüz ki yaş artık bir engel değil, avantaj. Umuyorum ki oyuncularımız da avantajlarını kullanıp daha iyilerini yapacaktır...