
En İyi Yardımcı Oyuncu
5 dk
Semih Şentürk kariyeri boyunca ‘Nöbetçi Golcü’ ve ‘Genç Semih’ olarak anıldı. Şikâyetçi miydi? Belki. İkinci adam olmayı uzmanına sorduk.
Hangi lakabı daha çok seviyorsunuz? ‘Genç Semih’ mi, ‘Nöbetçi Golcü’ mü?
Genç Semih... ‘Nöbetçi Golcü’yü sevmiyorum sanılmasın ama her oyuncu oynamak ister. Gol kralı olduğum sezon gol atıyordum ama oynatılmıyordum. Giriyorum, gol atıyorum, haftaya oynamam lazım ama Kezman oynuyor. ‘Nöbetçi Golcü’den sıkılıyorsun bir noktada, hep ikinci adam olmak falan...
2007, 2008 yıllarında futbolunuzda bir değişim oldu; sadece gol atan, pozisyon tamamlayan biri değil, top saklayan, top tutan, pas dağıtan bir oyuncu profiline evrildiniz. Sebebi neydi?
Alex ve Nobre’nin, sırtı dönük oynama, oyun hâkimiyeti, oyun zekâsı gibi konularda bana çok yardımları oldu. Onlara zamanında çok teşekkür ettim, buradan da etmiş olayım. Ben ne çok çabuk bir oyuncuyum, ne çok ağır. Fiziksel anlamda ortalama bir futbolcuyum ama onlarla birlikte hep ekstra çalıştım. Mesela idman sonraları şut antrenmanı yapardık. Maçlarda da o alışverişleri ezbere yapmıyorduk, yine çalışarak geliştirmiştik bu bağları.
Hocaların size yaklaşımları nasıldı? Yedek kalma konusunda konuştuğunuz, size hak veren hocalar oldu mu?
Kimseye söylemediğim bir anımı anlatayım, zaten Fenerbahçe geçmişte kaldı artık. Ben Zico’ya çok güvenirim, Fenerbahçe’de çalıştığım en iyi hocadır. İlk 11 oynatmamış olsa da onun yönetiminde gol kralı oldum, A Milli Takım’a gittim ve devamında Euro 2008’de oynadım. Bir Kasımpaşa maçı vardı, sonradan girip gol attığım. Volkan Babacan ve Yasin Çakmak kenardaydı o sırada, beni kulübeye çağırmışlardı gol sonrası. Gittim, yanlarına oturdum istemsizce. Neyse maç bitti, soyunma odasında hiçbir şey yok ama eve bir gittim, televizyonlarda “Semih’ten büyük tepki” gibi haberler var. Dedim, “Eyvah yandık, ne diyeceğiz şimdi adama?” Zico da öyle babacan ki; oynamıyorum ama adamı seviyorum, o da beni seviyor. Aramız çok iyi. Ertesi gün sabah rejenerasyon idmanına çıkacağız. Tam ayakkabılarımı bağlıyorum, Zico geldi yanıma. “Ne oldu, bana tepki mi gösteriyorsun?” dedi. Ben de televizyondan izlediğim kadarıyla az çok konunun farkındayım, ne diyeceğimi düşünüyorum. “Yok hocam” dedim, “Volkan ve Yasin beni yanlarına çağırdılar, amacım size tepki göstermek değil, gol sevincimi onlarla paylaşmaktı.” O da aynı haberler yüzünden ona tepki verdiğimi düşünmüş. Ama bana orada şu lafı demesi çok hoşuma gitmişti mesela: “Ben seni oynatmak istiyorum ama yukarıdan ‘Kezman’ı oynat, Kezman’ı oynat’ diye baskı var.” Biliyorum ki o da elinden geldiğince beni oynatmaya çalıştı.
26-27 yaşlarında dahi 'Genç Semih' olarak anılıyordunuz. A takıma erken çıkmanız sizi olumsuz mu etkiledi?
Bana hâlâ genç diyorlar ya… Bakma sakallarım var diye şu an böyle duruyorum, onları kessem direkt 25 olurum. Devamlı genç olarak nitelenmek, sanki ‘tecrübesizlik’ gibi algılanıyor Türkiye’de. Avrupa’ya bakıyorum; 17-18 yaşındaki oyuncular banko oynuyor ve 20'li yaşlara gelmeden büyük transfer yapıyorlar. Benim için belki bir şanssızlıktır, Avrupa’ya gidemedim. Fatih Hoca’nın da geçen bir açıklamasını duydum bu konuda. Oyuncularımız artık yurt dışına çıkmalı. İzlanda Milli Takımı mesela; bir oyuncuları hariç hepsi Avrupa liglerinde oynuyordu. Niye bizim ülkemizden başka Ardalar, Emreler çıkmasın?
En çok nasıl bir forvet tipiyle yan yana oynamak istersiniz?
Ben; van Hooijdonk, Andersson, Nobre gibi hava hâkimiyeti olan, uzun boylu futbolcularla çift forvet oynamayı seviyorum. En sevdiğim taktik 4-4-2'dir zaten.
Oyuna sonradan giren oyuncunun üzerindeki baskı az mı olur, çok mu?
Bana hiç baskı olmadı ancak ben kendimi, “Hoca beni oyuna alıyorsa, bir şeyler yapmalıyım” diyerek motive ettim. Birkaç maç üst üste iyi işler yapınca o ‘kurtarıcı’ hissi de oluyor tabii. Bir özelliğim vardır; kulübede hep rakip takımın stoperlerini, kalecisini izlerim. O yüzden, kenardan yaptığım gözlemlerin bu ‘kurtarıcı’lık konusunda payı olabilir. Defansın neresi zayıfsa oradan çok gol arardım. Kaleci yan toplarda kötüyse ona göre koşu yapardım. Maç içinde kaleci üç-dört kere top sektirirse atılan şutları takip ederdim. Böyle çok gol attım. Bazen de takım kötü oynardı ve ben kulübeden izlerken, girsem pek bir şey yapamayacağımı anlardım. O durumlarda da oynamamak daha iyidir mesela.
Gol kralı olmak size bakışı değiştirdi mi? Sonuçta o sezonun da sadece yarısında ilk 11 çıkabildiniz.
Gol krallığı herkese nasip olmayacak, çok güzel bir duygu. Özveri ve istek çok önemli ama aynı zamanda da bir şans meselesi. Motivasyonu iki kat arttırıyor. Bir hücum oyuncusuysanız, iyi oynayıp üzerine de gol atıyorsanız, o gece sabaha kadar uyumuyorsunuz. Ben gol attığım haftalarda daha özverili çalışıyorum çünkü o tadı, o hissi seviyorum. Sonrasında her hafta gol atmak istiyorsunuz. Dikkat edin, bir forvet oyuncusu gol atıyorsa devamındaki haftalarda da arkası geliyor. En son örnek Lewandowski işte… Adam altı maçta 15 gol attı milli takımı da sayarsak. Burada 15 golle gol kralı olursun. Arka arkaya attıkça hem alışkanlık hem özgüven oluyor. “Ben bu hafta attım, haftaya da atabilirim” düşüncesi çok önemli.