
Enzo'nun Gemisi
12 dk
Zafer. Tutku. Miras. Scuderia Ferrari'yi anlatmaya başladığınızda bu kelimeleri kullanmanız normal. Ama biraz daha derin kazdığınızda karşınıza başka sözcükler de çıkıyor: Kaos. Politika. Çöküş.
Scuderia Ferrari, Formula 1 tarihinin en büyük takımı. Bu şüphe götürmez gerçek, İtalyan markanın başına gelen tüm kötü şeylerin de sebebi.
Scuderia, 1929'da Enzo Ferrari tarafından kurulduktan sonra Grand Prix ve Formula 1'in vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Her anlaşmada imtiyazlı, her görüş ayrılığında biraz daha ağırlık sahibi bir takım. Onlar kusursuzluğun ve mantığın değil, tutkunun ve ihtirasın takımı. İnsanlarla kurdukları bu duygusal bağ sayesinde kimseye kaptırmayacakları özel bir yere sahipler. Ama hadi gelin itiraf edelim: Ferrari artık iyi bir takım değil.
İşin kötüsü, iyi bir takım olmamalarının sebebi beklenen başarıların uzağında kalmaları değil. İtalyan markanın tütün endüstrisi ile iç içe geçmiş yönetimi, güçlü bir ailenin ağırlığı ve otomobil endüstrisinin en büyük şirket evliliklerinden birinin arifesinde Scuderia yalnızca bir vitrin olarak kalıyor. Takımın tarihi boyunca politik nedenlerden dolayı pilotlarıyla ters düşmesi de cabası. Dikkatli bakmazsanız gözden kaçabilir.
1966 Le Mans 24 Saat. O meşhur yarış. Ford ve Ferrari'nin büyük düellosunda kahraman Amerikalıların İngiliz tasarımı GT40 ile galip geldiği mücadele. Ferrari o yarışta sadece Le Mans'ı kaybetmedi, 1966 Formula 1 Dünya Şampiyonluğu da ellerinden kaçtı. John Surtees, motor sporlarında İtalyanların en sevdiği İngilizlerden biriydi. Önce MV Agusta ile motosiklet dünya şampiyonu olmuş, ardından Formula 1'e gelip Ferrari ile şampiyonluk almıştı. 1965'te Kanada'da bir spor otomobil test ederken yaptığı kazada ölümden dönmüştü.
Yine de 1966 Formula 1 sezonu başladığında, pek bir eksiği yoktu. 24 Saat yarışı öncesi de takım patronu Eugenio Dragoni ile bir plan ortaya koymuşlardı: İki araçta John Surtees ile Mike Parkes yarışa başlayacak ve yüksek tempo tutturarak Ford'ları hata yapmaya zorlayacaklardı. Eğer Surtees kendini iyi hissetmezse zorladıktan sonra takım arkadaşı Ludovico Scarfiotti'ye aracı devredecekti. Yarış vakti gelip çattığında, Dragoni fikrini değiştirdi. FIAT'ın yeni başkanı Gianni Agnelli yarışı izlemeye gelecekti. Bu yüzden, Agnelli'nin yeğeni Ludovico Scarfiotti yarışa başlayacaktı. Bu kararla birlikte Surtees bir hışımla Maranello'ya gitti, durumu Enzo Ferrari'yle de çözemeyince Ferrari'den ayrıldı. Sonuç: 1966 Le Mans'ı Ford kazandı, 1966 Formula 1 Dünya Şampiyonluğu Jack Brabham'a, markalar şampiyonluğu da Brabham-Repco'ya gitti.
1976 Almanya Grand Prix'sinde ölümden dönen Niki Lauda'yı kurtaran isimlerden biri Ferrari takım patronu Daniele Audetto'ydu. Lauda'yı helikopterle başka bir hastaneye naklettirip, onu kurtarabilecek doktoru bulmuş ve Avusturyalının hayatta kalmasını sağlamıştı. Audetto o gün Enzo Ferrari'yle konuştuğunda beklediği tepkiyi görmedi. Kendi anlattıklarına göre büyük patron ona neden hastanede olduğunu, doktor değilse orada ne işinin olduğunu sordu ve Lauda'nın aracına geçirmek için Emerson Fittipaldi'ye teklif yapmasını emretti. Emerson bu teklifi reddetti, aile takımında yarışmak için bir yıl önce McLaren'dan ayrılmıştı ve bu yüzden Copersucar'ı bırakmadı. En az Indy 500'ü kazandığında süt yerine portakal suyu içmesi kadar garip ve kötü bir karardı. Niki'nin durumu iyiye gidiyordu ama onun bir daha hiç yarışamayacağını düşündüklerinden, Audetto bu kez Ferrari teklifini Ronnie Peterson'a götürdü. Uzun boylu İsveçli için aracı modifiye etmeye başlamışlardı bile. İnatçı Lauda bunu duyunca küplere binecek kadar iyileşmişti, Audetto da planı iptal edip Avusturyalı dönene kadar yarışmak üzere Brabham takım sahibi Bernie Ecclestone'dan Carlos Reutemann'ı ödünç aldı. Lauda kazadan altı hafta sonra mucizevi bir şekilde döndüğünde Reutemann'ı bırakmadılar. Ferrari üç araçtan birini Lauda'ya layık görmüştü, bu da üstü kapalı bir tehditti. Lauda sezonun son yarışı Fuji'de yoğun yağmur nedeniyle yarışı bıraktığında ilişkiler iyice bozulmuştu. Halbuki ölümden dönüp son yarışa kadar şampiyonluğu kovalayan bir pilotun, yağmurda gözünü kırpamaması ve kirpikleri yandığından görüşü sıfıra indiğinde yarışı bırakması ancak sonu getirilmemiş bir kahramanlık hikâyesi olabilirdi. İtalyan takımı böyle düşünmüyordu. Lauda'nın bir kez ölümden dönmesi onlara yetmemişti. Ertesi sezon Lauda'nın nefret ettiğini bildikleri Reutemann'ı tam zamanlı olarak takıma kattılar. Avusturyalı da şampiyonluğunu ilan eder etmez Ferrari'yi terk etti.
1980'leri pilotlar şampiyonluğu yaşamadan bitiren Ferrari için işler yolunda gitmiyordu. Yeni onyıla Nigel Mansell'ın yanına Alain Prost'u getirerek başladılar. Üç kez dünya şampiyonu Fransız pilot, takımın desteğini tamamen arkasına aldı. Öyle ki Ferrari mekanikerleri Mansell'ın aracını ona haber vermeden Prost'unkiyle değiştirebiliyordu. Enzo Ferrari'nin bizzat seçtiği son Ferrari pilotu, cesur sürüş stiliyle Tifosi'nin sevgisini kazanan Nigel Mansell'ın takımdaki ağırlığı kabaca bir sezon sürmüştü. İngiliz pilot sene sonunda Williams'la anlaştı. Bir yıl sonra da Alain Prost performans gösteremeyen takımı eleştirdiği için sezon ortasında kovuldu. Hem Mansell hem de Prost birer yıl arayla Williams'ta muratlarına erdiler. Ferrari'nin şampiyonluk için başka birini beklemesi gerekiyordu.
2006 İtalya Grand Prix'si biter bitmez Ferrari motorhome'unun önünde basın mensuplarına bir sayfalık basın açıklaması dağıtılıyordu. Michael Schumacher sezon sonunda emekli olacaktı. Schumacher'in duygusal basın toplantısından önce bu açıklamanın dağıtılması garipti.
Bir sürprizi engellemeye ve işi garantiye almaya çalışıyorlardı. Scuderia Ferrari, modern dünyadaki imajlarını yaratan Michael Schumacher'den kurtulduğuna emin olmak istiyordu. Ferrari eskisinden çok daha iyi bir takımdı, tarihin en iyisiydi. Luca di Montezemolo içinse bu başkalarının başarısıydı. Jean Todt, Ross Brawn ve Michael Schumacher'in ondan daha güçlü olması kabul edilemezdi. 2006 sezonu sonrasında büyük isimlerin yer değiştireceği bir grid ortaya çıkıyordu. Ron Dennis'in Fernando Alonso'yla bir sezon önceden anlaşması, Kimi Raikkonen ve menajerini Ferrari'yle görüşmeye itti. 2007 için Valentino Rossi ve Michael Schumacher ile yarışma ihtimali olan Ferrari tüm bu politik dönme dolap içerisinden Raikkonen ve Massa ile çıktı. Başarı ekseninde bakıldığında kötü bir hamle değildi. Ama eğer The Last Dance göndermelerinden bıkmadıysanız, Jerry Krause'un Chicago Bulls'a yaptığını Luca di Montezemolo Ferrari'ye yaptı. Mercedes gelene kadar tarihin en yenilmez ekibi, tarihin en iyi pilotuyla birkaç yıl daha hüküm sürebilirdi. Sonuçta Jean Todt, FIA başkanı oldu, Ross Brawn ise Ferrari'nin tarihteki başarılarını sarsacak Mercedes Formula 1 takımının temellerini attı.
Sebastian Vettel ve Ferrari ortaklığı da umut vadederek başlamıştı. Vettel, Ferrari'yle ilk gününü beyaz kaskına yeni öğrendiği basit bir İtalyanca cümleyle yazarken naif bir heyecan taşıyordu. Yıllar süren hayal kırıklıkları, kazanmaya hem yakın hem de uzak geçen yıllar bu ilişkiyi yıprattı. 2020 sezonu da zaten bitmiş bir ilişkinin sancılı son evresi oluverdi. Bu sadece Mattia Binotto'nun değil, Ferrari'deki kültürün bir sorunu. Binotto eğer takım patronu değil teknik patron olarak kalsa daha başarılı bir tercih olabilirdi. Fakat Ferrari ekosisteminde hayatta kalabilmek önce gücü tercih etmeyi gerektiriyor. Olağan kariyer seyrinde Binotto'nun takım içinde gelebileceği en yüksek nokta buydu. Marlboro adamı Maurizio Arrivabene'nin koltuğu ise Scuderia'da gücün zirvesiydi. Sahi, neden Ferrari'nin sponsoru takım yönetiminde bu kadar temel bir göreve adam getirebiliyordu?
1984'e kadar Enzo Ferrari aracın yapımında emeği geçmeyen sponsorların logolarına izin vermiyordu. Teknik sağlayıcıların logoları dışında bir markaya Ferrari'lerde yer yoktu. Sonra o yıl ufak bir Marlboro logosu araçlarda yerini aldı. 1993'te ana sponsor, 1997'deyse isim sponsoru oldular. 1995'te tarihi Rosso Corsa (yarış kırmızısı) yerine Marlboro kırmızısına boyandılar. Avrupa ve Avustralya'nın öncülüğünde tütün reklamlarına gelen kısıtlamalar yasaklara dönüştükçe Philip Morris International takım içerisinde derinlere nüfuz eden bir konuma sahip oldu. Önce barkod, ardından da Mission Winnow isimli laf salatasından ibaret inisiyatifle araçların üzerinde kendilerini hatırlattıkları yetmezmiş gibi, takım logosunu da Marlboro logosunu andıracak biçimde değiştirecek ağırlığa sahip oldular. Scuderia Ferrari otomobillerinin üzerindeki sponsorluk alanı PMI'a ait. Takıma sponsor olacak markalar ancak onlar üzerinden bu anlaşmayı yapabiliyorlar. Ferrari CEO'su Louis Camilleri, Philip Morris'te yönetim kurulu üyesi. Bu içinden çıkılmaz düğüm, Ferrari'ye yıllar içinde milyarlarca dolar yatırım ve yüklü miktarda politik karmaşa olarak geri döndü.
İtalya'nın Kennedy'leri olarak nitelendirilen Agnelli'lerden John Elkann'ın bu aralar gündemi Scuderia değil. FCA (FIAT Chrysler) otomotiv grubu dahil olmak üzere Agnelli'lerin şirketlerini yöneten Exor'un CEO'su Elkann, Luca di Montezemolo'nun 2006 İtalya GP'sinde güç gösterisi için yanında getirdiği isimlerden biriydi. O dönem FIAT grubundaki en kıdemli Agnelli oydu. Artık en tepeye tırmandı ve topraklarını daha da genişletmeye çalışıyor. Peugeot grubu PSA ile birleşme konusunda kararlı ve şimdilerde tek amacı bu. Avrupa Birliği Rekabet Kurulu'nu ikna edebilirlerse otomotiv dünyasının en büyük birleşmelerinden birini hayata geçirecekler. Yeni grubun adı her yıl biraz daha yaklaştığımız fütüristik bir distopyadan fırlamış gibi: Stellantis. Devasa tektonik plakalar hareket ederken Elkann, Scuderia'nın 2022'den önce yarış kazanamayabileceğini rahatsız olmadan ifade edebiliyor. Amerikan endüstriyalizmi ve İtalyan gelenekçiliği tek bünyede toplanınca, F1 takımı ancak şık bir yaka iğnesi kadar önem görüyor.
2022'de ne olacağını bilmek zor. Güç üniteleri değişmedikçe Mercedes üstünlüğü güvende görünüyor. Ferrari'nin ve Agnelli'lerin daha önemli işleri var. Scuderia'da yönetim ve takım içi sorunlar işleyişi aksatıyor. Değişim rüzgârları esmedikçe Ferrari'ye umutla bakmak zor.
Sonsuza kadar zirvede olamazsınız. Roma İmparatorluğu da olsanız, bir spor dalına da hükmetseniz bir gün yenileceksiniz. Williams'ın görkemli günleri geride kaldı, McLaren dibi gördükten sonra tekrar yükselmenin yollarını arıyor. 1970'lere damgasını vuran Tyrrell ve Lotus tarih oldu. Ferrari bir şekilde varolmaya devam edecek. Ama tıpkı Theseus'un gemisi gibi, Enzo Ferrari'nin takımı da artık bambaşka.