
Er Meydanına Buyrun
4 dk
Olaylı meyhane sohbetlerinden davul zurnaya, hapishanelerden tartışmalı mücadelelere... Her şeyiyle Kırkpınar!
TRT odaklı spor kültürünün miraslarından biri de Kırkpınar Yağlı Güreşleri'ydi. Takvimler temmuz ayını gösterdiğinde eğer tatile gidilmemişse mutlaka Edirne'de Sarayiçi'ne bağlanılır, çayırdan dakika ve skor alınır, Aydın Demir, Sabri Acar, Hüseyin Çokal gibi pehlivanlar tanınırdı.
Bu kuşaktan biri olarak, saydığım bu nedenlerin de büyük etkisiyle 90'ların sonunda dostum Cem Göçmen'den gelen Kırkpınar'a gitme teklifi son derece cazip gelmişti. Dedesi eski milli güreşçi Servet Meriç, babası ise önemli Kırkpınar fotoğrafçıları arasında yer alan İlyas Göçmen olan Cem, Kırkpınar hakkında hayli bilgi sahibiydi. Ben de boş sayılmazdım.
Edirne'ye varır varmaz yoğun bir davulzurna sesi karşıladı bizi. Şehir tamamen yağlı güreşlerin etkisindeydi. Güreşlerin yapıldığı Sarayiçi'nin etrafı bir panayıra dönmüştü. Biz de Kırkpınar seferine bu panayırdan başladık. Biraz yürüdükten sonra karşıma daha önce televizyonda gördüğüm mühim bir Kırkpınar karakteri çıktı: Mustafa Yıldız. Nam-ı diğer Akhisarlı Arap Mustafa.
Mustafa Yıldız, 1972 ve 1981 yıllarında iki kez Kırkpınar Başpehlivanı olmuştu. Hâyli fırtınalı bir yaşamı vardı Arap Mustafa'nın. Hapiste yatıp dibe vurduktan sonra ayağa kalkıp yeniden çayıra çıkmış ve başpehlivanlığı kazanmıştı. 1981 yılında Aydın Demir ile yaptığı olaylı güreşi belki hatırlarsınız. Aydın Demir, Arap Mustafa'nın gözüne parmak soktuğunu ve faullü güreştiğini iddia ederek hakemlere itiraz etmiş ancak bu isyanı kabul görmemiş ve zorlu final sonunda şampiyonluğu Mustafa Yıldız kazanmıştı. Hemen yanına gittik ve fotoğraf çektirdik. Bu arada gece aynı meyhanede oturduğumuz Arap Mustafa'nın olay çıkarıp mekânı dağıttığını da not olarak sunayım.
Neyse, turumuzu sonlandırıp artık güreşlere gitmeye karar verdik. Cem ve ben; yani iki tombalak, Sarayiçi'nin etrafında dolaşıyoruz. Bir kapıyı gözümüze kestirdik ve içeri girmeye karar verdik. Bizi gören görevli, "Abi pehlivanlar bu kapıdan girmiyor" diyerek bizi başka bir girişe yönlendirdi. Kendi adıma tombalaklığımın yarattığı bu algıya başta biraz bozulsam da bir pehlivan hissi uyandırmış olmaktan dolayı mutlu olmadım değil.
Gözler sadece o dönemin değil, Kırkpınar tarihinin en önemli pehlivanlarından olan Ahmet Taşçı'nın üzerindeydi. Taşçı'nın ünü sınırları aşmış, bu nedenle Japonya'ya giderek sumo güreşçileriyle gösteri maçları yapmış ve Kırkpınar'a çok daha havalı gelmişti. Diğer boylarda şampiyonlar birer birer belirlenirken, başpehlivanlık mücadelesi zorlu ve ağır tempoda geçiyordu. Beklendiği üzere Ahmet Taşçı finale çıktı. Rakibi ise hemşehrisi Cino Mehmet (Mehmet Yılmaz) oldu. Bu esnada Kırkpınar'ın geleneklerinden ağalık açık artırması yapıldı. Yarışı kazanan yeni ağa omuzlarda dolaştırıldı. Artık sıra finaldeydi. Kırkpınar'ın ünlü başcazgırı Şükrü Kayabaş'ın kendine özgü takdimiyle önce peşrev, ardından güreş başladı. Kazanan Ahmet Taşçı oldu. Altın Kemer seremonisini de izledikten sonra Sarayiçi'nden ayrıldık ve İstanbul'un yolunu tuttuk.
Ertesi yıl bu kez Alişan Çapan takviyeli bir ekiple yine Kırkpınar'daydık. Benim bu turistik ve sportif gezide bir de görevim vardı: NTV'ye telefon bağlantılarıyla güreşlerden haber geçmek. Finalde bu kez Ahmet Taşçı ve Cengiz Elbeye vardı. Kariyerinde başpehlivanlık bulunan ve bunu Ahmet Taşçı'yı yenerek kazanan Elbeye, yine iyi mücadele etti ama kazanan Ahmet Taşçı oldu.
İki Kırkpınar seferi de hayli eğlenceli geçmişti. Bir daha güreşlere gitme şansı bulamadım. Kırkpınar da özellikle son yıllarda doping olayları nedeniyle ciddi yara aldı. Beni asıl hüzünlendiren ise Edirne maceralarımızdan sonra gelen haberler oldu.
Sarayiçi'nde bir finalini izlediğim Cengiz Elbeye, 2011 yılında beynindeki tümör nedeniyle genç yaşta aramızdan ayrıldı. İki altın kemer sahibi, çok iyi bir pehlivandı.
Yıllar sonra okuduğum bir haberin ardından, ilk Kırkpınar seferimi yeniden hatırladım; hani Karamürselli Ahmet Taşçı ile hemşehrisi ve öğrencisi Cino Mehmet'in karşı karşıya geldiği... Cino Mehmet mükemmel fiziğe sahip bir pehlivandı. Görüntüsü Sovyetlerin yenilmez güreşçisi Aleksandr Karelin'i andırıyordu. Genç ve güçlüydü. Ama ustasına karşı hiçbir direnç göstermedi. Ahmet Taşçı, seyircilerin ıslıkları altında güreşi kolayca kazandı. Maçın ardından Cino Mehmet, Ahmet Taşçı'nın elini öptü ve sessiz sedasız çayırdan ayrıldı. Dedim ya; birkaç yıl önce gazeteleri karıştırırken bir haber gördüm. Ahmet Taşçı vurulmuştu. Taşçı hastaneye kaldırıldı ve sağlığına kavuştu. Onu vuran ise yıllar önce ustasına saygısından neredeyse elense çekmekten imtina eden Cino Mehmet'ti…