
Bulmaca
8 dk
Manchester United, 2013'ten bu yana Sir Alex Ferguson'ın boşluğunu doldurmaya çalışıyor. Koltuğun yeni sahibi Erik ten Hag'ın bu bulmacada doğru cevabı bulmak için biraz zamana ihtiyacı var…
Bilmek ya da neyi bilmediğini bilmek. İşte bütün mesele bu. En azından Manchester United için. En azından Sir Alex Ferguson emekli olduğundan beri. Futbol tarihinin bilgelik konusunda belki de en büyük değeri, Manchester şehrindeki antrenörlük görevini bıraktığından beri kent Mavilere teslim olmuş durumda. Evet, ivmenin diğer tarafa dönmesinde elbette birçok neden mevcut. Ekonomik farklar, yanlış planlama, istikrarsızlık… Ancak bu nedenlerden de öte, Manchester United'ın eski günlerinden uzaklaşmasındaki temel faktör, çeyrek asırdan fazla bir süre karar mekanizmasında düşük ölçekte pay sahibi olan kişilerin bir anda çarpıcı kararlar almak zorunda kalması.
Kariyerinin en parlak dönemindeyken Ruud van Nistelrooy ile yolları ayırması, Carlos Queiroz'a idmanların taktiksel kısmını devredebilmesi veya Cristiano Ronaldo ile vedalaşmayı bilmesi… İskoç teknik adam, bir yıldızın miadının ne zaman dolabileceğini bilebilecek kadar öngörülü, yardımcı antrenörünün bazı konuları kendisinden daha kapsamlı şekilde kavrayabildiğini kabul edecek kadar makul biriydi. Sir, futbol ve insan ilişkilerine dair onlarca şey bildiği gibi kimin neyi bildiğini ya da kendisinin neyi bilmediğini de çok iyi analiz eden bir yöneticiydi. Bu yöneticilik becerileri, 27 senelik United kariyerinde etrafındaki insanların bazı şeyleri çok fazla bilmemesine imkân tanıdı. Kaptan, 30 yıla yakın bir süre mürettebatına bu rahatlığı sağladı. Gemiyi terk ettiğinde geride kalanlar, alıştıkları bu rahatlıktan dolayı sonraki dokuz yıl boyunca verdikleri kararlardan mustarip olacaktı.
2013 sonrası alınan kararların son halkası Erik ten Hag'dı. Ferguson'ı takip eden dönemde David Moyes, Louis van Gaal, Jose Mourinho, Ole Gunnar Solskjaer ve Ralf Rangnick'in ardından göreve gelen Hollandalı, United yönetiminin tercih kriterlerine dair net bir imgeyi simgelemiyordu. Zira ortada somut kriterlerin olduğunu söylemek mümkün değildi. Nasıl Rangnick'in kulüpteki rolleri muallaksa bu tercihin altında yatan fikirlerin de netliğe yakın olduğu söylenemezdi. Masada Zinedine Zidane ile Mauricio Pochettino gibi pragmatik yönleri ağır basan ve toplu oyun konusunda takıntılı olmayan hocalar yerine, idealleri ile var olan bir kulübü temsil eden Erik ten Hag'a gitmek, futbol aklının mutabık kalmakta zorlandığına dair iyi bir örnekti. United, 2010'lu yılların sonunda kazanan formülü popüler figürlerde ararken, gelmeyen başarıyla birlikte 2020'lerin başında rotayı popüler fikirlere kırmıştı. Fakat sorun, popüler fikirlerin güçlü kararlarla pekişmemesiydi. Rangnick popüler fikirdi. Jürgen Klopp yapı kurma sözü verip başarılı olmuştu. Thomas Tuchel kısa vadede yaptığı dokunuşlarla Şampiyonlar Ligi kazanmıştı. Ralph Hasenhüttl belki zirveyi hiç zorlamamıştı ama yine de pres futbolu ile büyük takımlara sıkıntılar çıkarıyordu. Alman Okulu, Premier Lig'e son senelerde her zaman olumlu etkide bulunmuştu. Hal böyleyken bu kümülatif müspet gelişme Manchester şehrine de uğramalıydı. Zira birkaç satır yukarıda ismi geçen her antrenör, mentorluk konusunda aynı ismi işaret ediyordu. Uzun süreli bir yapı mı kuracaksınız? Rangnick'in fikirlerini almalıydınız. Bir pres makinesi mi yaratmak istiyorsunuz? Alman okulu zaten bu işi ondan öğrenmişti. Öyleyse kulüpteki ilk görevi geçici antrenörlük olan Solskjaer yerine kalıcı bir yapı kurma zamanı gelmişti ve yepyeni bir futbol aklı ile gelecek planlanmalıydı.
Ancak United, popüler fikir Rangnick'i göreve getirirken yine kendisinden bir sos katmayı ihmal etmemiş, bu düşünceyi güçlü kararla pekiştirememişti. Alman hoca bir danışman mıydı yoksa geçici antrenör mü? Sportif direksiyonun başına mı gelmişti yoksa D şıkkını kullanarak "Bunların hiçbiri değilim" mi diyecekti? Göreve geldiği kulüp, kendisinin çalışacağı sınırları tam olarak belirlememişti. 2013'ten bu yana karar almakta başarılı olamayan United yönetimi, olan bitene rağmen karar mekanizmasını tek bir isme vermeyi uygun bulmamıştı. Belki bu yüzden belki de başka nedenlerden, garip bir anlaşmazlıkla doğan bu birliktelik altı ay sonra sona ermişti. Sessiz bir veda ile Avusturya Milli Takımı'nın yolunu tutan Rangnick, muhtemelen fikirlerinin büyük bir bölümünü aktaramamıştı. Oynattığı oyun anlaşılmaktan uzaktı. Bu beraberliğin tarifi zorlu, ömrü kısaydı. Her şeye rağmen Alman hocanın Liverpool mağlubiyetinin ardından kurduğu cümlelerin içinde, Manchester United'ın sindirmesi gereken bir fikrin yapıtaşları vardı:
"Manchester United gibi bir kulübün başarıya ulaşmak için dört yıl harcayabileceğini düşünmüyorum. Hatta bunun gerekli olduğunu da düşünmüyorum. Liverpool'u yakalamak zor değil ancak onlardan birkaç yıl geride olduğumuzu kabul etmeliyiz. İki veya üç transfer döneminden sonra ne aradığınızı biliyorsanız, işleri düzeltebilirsiniz. Yaptığımız iş bir roket bilimi değil ama ne aradığınızı bilmiyorsanız her zaman samanlıkta iğne ararsınız. Mümkün olan en iyi rüzgâra sahip olmak için varış noktanızın nerede olduğunu bilmeniz gerekir. Bunu bilmiyorsanız yapılacak her iş zaman alır ve daha da zorlaşır."

Rangnick haklıydı. Ne aradığınızı bilmek önemliydi. Eğer ne aradığınızı biliyorsanız plan yapabilirdiniz. Plan yapabilirseniz geleceği kurgulayabilir, geleceği kurgulayabilirseniz eninde sonunda başarıya ulaşabilirdiniz. Manchester United son yıllarda her zaman başarıyı aramıştı ve muhtemelen Erik ten Hag'dan aksi bir talepleri olmayacaktı. Hollandalı başarılı olmak zorundaydı ama ne kadar uzun sürede bunu gerçekleştireceği United yönetiminin inisiyatifindeydi.
Aradıkları şey hâkim oyun oynayarak kupa kazanmak ise Ten Hag teoride doğru isimdi. Başarısız olabilirdi ama fikirleri netti. Premier Lig gibi uzun topun vatanında yalnızca ayakları iyi diye 1,75'lik Lisandro Martinez'e stoperde görev verebilecek kadar idealistti. İdealleri uğruna başarısız olmayı göze alabilirdi. Peki Manchester United yönetimi onun bu ideallerini nereye kadar savunacaktı? Bundan birkaç ay sonra başka bir deplasmanda geriden oyun kurmaya çalışırken 4-0 mağlup olduklarında bu fikre inanmaya devam edip hocalarına yeni transfer dönemleri için şans tanıyacaklar mıydı? Yoksa masadaki diğer isimlere giderek popüler fikrini yeniden kazanma eksenine mi çekeceklerdi?
Bu ve benzeri sorular, Ten Hag'ın başarısına orantılı şekilde değişkenlik gösterecek. 52 yaşındaki antrenör, muhtemelen ilerleyen haftalarda Brighton'a karşı toplu oyunda yaşadığı zafiyetleri farklı takımlara karşı da yaşayacak ve Liverpool'a karşı gösterdiği reaktif oyunla kimi maçlarda kredi toplayacak. Ne olursa olsun, kurmak istediği yapı gereği anlık bir başarı yakalaması kolay olmayacak. Bu durum, alacağı sonuçlardan bağımsız şekilde onu başarılı ya da başarısız olarak nitelendirmek için yetersiz kalacak. Zira kendisini buraya getiren kabiliyetler, yeterli ölçüde test edilemeyecek.
Hollandalı hocanın United kariyerinin ne kadar süreceği, bu gibi nedenlerden dolayı kendisinin olduğu kadar United futbol aklının da elinde. Erik ten Hag'a, buraya geliş amacı olan, işleyen bir yapı kurma fırsatını tanıyacaklar mı yoksa masadaki Mauricio Pochettino ismini kaçırmadan aradıkları şeyi değiştirecekler mi? Bu minvaldeki sorular, ne aradığını bilmeyen yapılar için hiçbir zaman tek bir cevaba sahip olmaz. Eğer ten Hag başarılı olursa yapı kurulur, başarısız olursa Mauricio Pochettino koltuğa oturur.
Ne aradığınızı ve neyi bilmediğinizi biliyorsanız, yalnızca tek bir cevaba ve tek bir varış noktasına sahip olursunuz. Ve mümkün olan en iyi rüzgâra sahip olmak için de sahip olmanız gereken şeyler bunlardır. Bilmek ya da neyi bilmediğini bilmek. İşte bütün mesele bu.