Eski Bir Dost

9 dk

Emre Belözoğlu, Okan Buruk, Fatih Terim... Francesco Toldo, kariyer durakları içerisinde ilerlerken Türk futbolundan birçok isimle buluştu. İtalyan file bekçisiyle bu anıları ve daha fazlasını konuştuk.

Francesco Toldo, 1990'lı yıllarda İtalya futbolunun kalburüstü kalecilerinden biriydi ama hiçbir zaman en iyiler arasında değildi. Fiorentina'nın Batistuta ve Rui Costa ile hafızalara kazınan kadrosunda başarılı günleri de oldu dibe vurduğu sezonlar da… Şansı, bir sakatlık sonunda açıldı ve Euro 2000'deki performansıyla unutulmazlar arasına girdi. Toldo ile İtalya'nın güzel günlerini ve karanlık bugünlerini konuştuk.

Fiorentina'da oynadığınız dönemde, özellikle 1990'larda Serie A en güçlü ve popüler ligdi. Serie A'nın dünya futboluna hâkim olduğu dönemin sırrı ve sebepleri nelerdi?

Evet, doksanlı yıllarda İtalya dünyanın en iyi liglerinden bir tanesiydi. Sırrı neydi? Futbolcu kalitesi vardı. O yıllarda çok büyük yıldızlar forma giyiyordu ligde. Çok önemli teknik direktörler de vardı. Oyuncu olarak kimleri saysam ki? Papin, Gullit, Van Basten, Matthaeus, Costacurta, Albertini, Brehme... Say say bitmez.

Batistuta, Signori, Baggio, Crespo, Brezilyalı Ronaldo, Rui Costa gibi isimlerle karşılıklı ya da aynı takımda oynadınız. O dönem kaleci olarak en zorlandığınız hücum oyuncusu kimdi?

Benim şansım şuydu. İtalyan futbolunun, belki de dünya futbolunun en iyi forvetlerinden biriyle beraber oynadım, Batistuta'yla… Çoğunlukla aynı takımdaydık. İyi ki de onunla oynamışım, çünkü beni antrenmanlarda en çok yoran oydu. O yüzden en zorlandığım hücum oyuncuları arasında Batistuta'yı sayabilirim.

"Doksanlı yıllarda İtalya dünyanın en iyi liglerinden bir tanesiydi. Sırrı neydi? Futbolcu kalitesi vardı."

"Doksanlı yıllarda İtalya dünyanın en iyi liglerinden bir tanesiydi. Sırrı neydi? Futbolcu kalitesi vardı."

Milan'da futbola başladınız. 1990'lar Milan'ın çok etkin olduğu yıllardı. O kültürde yetişmiş biri olarak takım kültürünü nasıl tanımlarsınız?

Milanista ve Interista… Tabii ki aralarında kültür olarak farklı durumlar var. Ama aynı şekilde her kulübün kendine göre özel bir kültürü vardır. Juventus'un, Fiorentina'nın, o dönem önemli kulüplerden biri olan Sampdoria'nın… Ama dediğim gibi ben altyapıda olduğumdan takıma girme imkânım biraz zordu. Çünkü önemli kaleciler vardı. Bundan dolayı erken yaşta Milan'dan ayrıldım. Tabii ki Milan da büyük bir kültüre sahip. Belirttiğiniz gibi o dönemde Milan'ın üstünlüğü sürüyordu. Özellikle Arrigo Sacchi'nin ayrılışı ve Fabio Capello'nun gelişinden itibaren bir Capello dönemi başlamıştı Milan'da. Capello farkı çok önemliydi kulüp için, önemli bir hocaydı. Ligde yaklaşık beş kere şampiyon olunmuştu o zamanlar. Ama dediğim gibi, her kulübün kendi kültürü vardır. Bir Inter taraftarı olarak Milan'ın kültürünü anlatmam biraz garip tabii...

Fiorentina'da Ranieri, Malesani, Trapattoni ve Fatih Terim gibi teknik adamlarla çalıştınız. Bilhassa Ranieri, Trapattoni ve Fatih Terim ile ilgili neler söylersiniz?

Üçü de çok değerli hocalar, bunu tüm içtenliğimle söyleyebilirim. Trapattoni o dönem Bayern Münih'ten gelmişti, deneyimi ortadaydı. Onunla beraber çalışmak benim için çok önemliydi, ondan çok şey öğrendim. Ama aynı şekilde diğer hocalarımdan da öğrendiklerim oldu. Her teknik direktörün kendi felsefesi vardı. Oyuncularla diyalogları mesela. Bazen sert olurlardı, bazen babacan… Özellikle Fatih Terim gibi. Futbolcunun dilinden anlıyordu üç teknik adam da. Bizim düşündüklerimizi anlıyorlardı.

Fatih Hoca gerçekten çok büyük bir hoca. Futbolcunun dilinden anlıyor, futbolcunun ne düşündüğünü, futbolcuyla nasıl konuşulacağını biliyor. Sadece önemli futbolcularla değil, gençlerle de nasıl konuşulacağını bilirdi. Kimseyi küstürmezdi. Tabii ki takımdaki bazı futbolcular oynamadığı için küsebiliyordu ama Terim, onları da kazanabiliyordu. O Fiorentina'dayken bir aile olmuştuk. Bunu bize aksettirebilmişti. Her hocayla farklı şekillerde başarıyla ulaştık ama Fatih Hoca önemli birisidir. Ne zaman güleceğimizi, ne zaman ciddi olacağımızı biliyorduk. Ofansif futbol oynatırdı. O dönem talyan takımları daha defansifti ama o tam tersine hücum futbolu oynatmıştı. Dolayısıyla herkes şaşırmıştı. Ama Fatih Hoca bu sistemle çok başarılı oldu. Oradan da Milan'a gitmesi normaldi.

1990'lardan ve 2000'lerden bugüne İtalya futbolunda önemli değişimler meydana geldi. Eski hâkimiyet yok artık. Küçük şehir takımları daha etkisiz. Roma, Milan ve Inter gibi takımların artık yabancı takım sahipleri mevcut. Serie A'nın bugününü nasıl değerlendirirsiniz?

Futbol çok endüstriyelleşti, büyük bir ekonomi hâline geldi. Büyük şirketler bile bu kadar titiz yönetilmiyor dünyada. Burada önemli olan tabii ki ekonomi. Son dönemlerde Çinliler başta olmak üzere yabancı yatırımcılar İtalyan kulüplerine para koydular. Ama İngiltere elbette bu konuda başı çekiyor. Birçok yatırımcı orada. O açıdan gerideyiz. Bunun dışında Bundesliga'ya baktığımızda çoğu kulüp eski standardını koruyor.

Ama esas İtalya'da küçük kulüplerin büyük rolleri var. Büyük takımlarda fırsat bulamayan genç futbolcular bu kulüplere kiralanıyor ve orada tecrübe kazanıyorlar. Ya da genç futbolcular küçük takımlardan görece daha büyük takımlara transfer olabiliyorlar. Serie B'de bir 'salary cap' uygulamamız var. Bu da ekonomik anlamda küçük takımlar için oldukça avantajlı. Kısacası şunu söyleyebilirim, diğer liglere kıyasla ekonomik anlamda en üst sıralarda değiliz fakat bizim için şu anda küçük takımlar çok önemli.

"İtalyan futbolunun, belki de dünya futbolunun en iyi forvetlerinden biriyle beraber oynadım, Batistuta'yla… Çoğunlukla aynı takımdaydık. İyi ki de onunla oynamışım."

"İtalyan futbolunun, belki de dünya futbolunun en iyi forvetlerinden biriyle beraber oynadım, Batistuta'yla… Çoğunlukla aynı takımdaydık. İyi ki de onunla oynamışım."

Euro 2000'de son anda ilk 11'de şans buldunuz ve finale kadar giden takımın önemli parçalarından biri oldunuz. Nasıl bir deneyimdi?

İlk etapta Dino Zoff'un şans vermesi benim için çok önemliydi, hele ki onun da bir kaleci olduğunu göz önünde bulundurursak. Yaşadığım deneyim benim için çok önemliydi, çok güzel anlar yaşadım. Güzel de bir turnuvaydı, ta ki Trezeguet'nin final maçında attığı gole kadar…

Inter'de Emre Belözoğlu ve Okan Buruk ile aynı formayı paylaştınız. Onlarla yaşadığınız ilginç hatıralar var mı o dönemde?

İkisi de Inter'e geldiğinde henüz yenilerdi, ben de elimden gelen yardımı yapmaya çalıştım. İyi insanlar ve yetenekli futbolculardı. Zaten bu sayede Inter'de forma giyebildiler. Onlarla çok gülerdik. Öte yandan, kariyerimdeki ilk gol de Emre'nin ortası sonucunda gelmişti, Juventus karşısında. Ona da teşekkür ettim zaten. Şunu söyleyebilirim ki her ikisi de Inter'in bir parçası olarak kalacaktır. 2000 Avrupa Şampiyonası gruplarında Türkiye'yi 2-1 yenmiştik ama orada da Okan'ın bana attığı golü unutamam. Hatta daha sonrasında bunun hakkında konuşmuşluğumuz da vardır Okan'la.

O turnuvaya dair şunu da söyleyeyim, yarı finalde Hollanda'ya karşı oynuyoruz Amsterdam'da. O dönem Hollanda da çok iyi bir kadroya sahipti, o maçı penaltılarla kazanmamız benim kariyerim açısından oldukça önemliydi. Unutamadığım maçlardandır. Dennis Bergkamp, Patrick Kluivert, Edgar Davids… Çok iyi kadroydu. Finalde de aslında iyi bir maç çıkardık ama olmadı. Bir tek o kupam eksik, keşke onu da alabilseydim. Onun da acısı var biraz elbette...

Socrates Dergi