Eski Toprak

20 dk

Karşınızda Boris Becker olunca her soruyu sormak istiyorsunuz. Ve kendisi bunları cevaplamakta olağanüstü. Fikirlerini belirtmekten çekinmiyor. Alman efsane, Socrates'e konuştu.

Yaşıtım kızların duvarlarında Duran Duran resimleri, benim odamda Boris Becker posterleri... Tüm cep harçlığını, her kuruşu, hiç bilmediği ve öğrenmeyeceği bir lisanda dergiler almaya harcayan bir tip... İşte iki cümlede ergenliğimin tarifi. 7 Temmuz 1985'te 17 yaşında Kevin Curren'i yenip Wimbledon'u kazandığı maçı canlı izlemiştim, dün gibi hatırlıyorum. Şimdi 'ama-o-tarihte-maç-canlı-yayınlanmamıştı-ki'ciler için söylüyorum, her nasıl izlediysem, bana gayet canlı gelmişti. Sonraki sene Ivan Lendl karşısında kazandığında çoktan fan'ı olmuştum; Stefan Edberg bile kafamı karıştıramadı. Hani Müslüm Baba alın bantları vardır ya, hah, onun Becker versiyonu olsa yemin ederim takardım, 'Bambam Baba' gibisinden, maalesef yoktu.

Kızıl saçlı Alman, tenisi bir akrobat gibi oynuyordu; bir yandan dünyanın en karşılanamaz servislerini atıyor, diğer yandan en ulaşılamaz toplara yere paralel şekilde uçarak yetişiyordu. Gözümde süper kahramana en yakın şeydi ve yaşadığı olumsuzluklara rağmen, ki evlenmesi ile vergi skandalı arasında hangisi daha büyük skandaldı derseniz sanırım ilki derdim, pozisyonunu korudu. Ta ki 2012'de Laureus Spor Ödülleri'nde onunla röportaj yapma şerefine nail olana kadar. Öncesinde Bobby Charlton'la konuşmuştuk. Alex Ferguson. Johan Cruyff. Nadia Comaneci. Mark Spitz. Geriye bir Beckenbauer, bir kaleci Mayer, bir Taçsız Kral Pele, bir de Becker kalmıştı işte.

Size yaşadığım hayal kırıklığını anlatmaya bildiğim kelimeler yetmeyecek. Kendimi zorlayarak şu üçlüyü toparlayabilirim: Ukala, soğuk nevale, kendini beğenmiş. Röportaj bitiminde resmen ağlamaklıydım. Ne sorsam, "Hı hı, inş cnm ya" tadında cevaplar aldım. Bitse de gitsek havası. Elimdeki soruların yarısını sormadım bile. Aşkla nefreti ince bir çizgi ayırır lafının gerçek olduğunu test ettiğim gündü.

2019 şubatına kadar bu pozisyonumu korudum. "Bugüne kadar röportaj yaptığınız en tatlı insan kimdi?" sorusuna hep "Cruyff" dedim; gözünüzde büyüttüğünüz sporcular bazen hiç beklediğiniz gibi çıkmaz cümlesinin öznesi benim için hep Becker oldu. Ta ki bu yıl Laureus'ta onunla tekrar karşılaşana kadar. Geçen zaman evet beni de yordu ama kaderin sillesini kim daha çok yedi yarışında geride birkaç evlilik ve birkaç mahkeme bırakmış birisiyle yarışmam söz konusu değil. Evet, Becker hâlâ ukala görünüyor ama artık konuşurken karşısındaki insanın gözüne bakan, her soruya uzun uzun cevaplar veren, her konuda sadece fikri değil, bilgisi de olduğunu hissettiren birine dönüşmüş. Tabii yaşlanmış, hafif topallıyor, yüzünüze 'bu ne biçim soru yahu!' havasında bakıyor ama bu bakış, o soruya cevap vermesini engellemiyor. Hayır, Hint meslektaşım gibi "Ülkemizden en beğendiğiniz tenisçi kim?" diye sormadım ama o soruya bile cevap vermeyi başardı.

O giderken, efsanelerin çoğu medya gününü bitirmiş ve otellerine dönmüşlerdi. Topallayarak uzaklaşan çocukluk kahramanımın arkasından bakarken, son okuduğum röportajında söyledikleri geldi aklıma: "Dönüp hayatıma baktığımda… Doğru yaptığım şeyler yanlışlarımdan yine de daha çok…"

Kariyeriniz boyunca en yakın arkadaşınız kimdi?

Birkaç isim sayabilirim ama tanımazsınız. Eğer kastedilen tenisçilerse de şunu söyleyebilirim. Alman oyuncularla hep iyi geçindim. Davis Kupası kazandığımız takım: Jelen, Steeb, Kühnen, Michael Stich… Bu grup çok yakındı. Ama rakiplerle dost olmak zordur. Stefan Edberg'i seviyorum ve ona saygı duyuyorum ama arkadaşız diyemem. Bu, imkânsız.

Kariyeriniz bittikten sonra hiç pişmanlık duydunuz mu?

Evet çünkü her zaman daha fazlasını kazanmak istersin. Mesela, Fransa Açık'ı hiç kazanmadım. Eğer öteki zaferlerime bakarsan, büyük turnuvalar arasında kazanamadığım tek Fransa Açık var. Ama gerçekçi de olmak gerek. Kazandıklarımı düşündüğümde oldukça şanslıyım.

Bir dönem koçu olduğunuz Novak Djokovic'in dönüşü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ah, olağanüstü. Bir sene önce konuşmuştuk; bir ara vermişti ve dirsek ameliyatı sürecinden geçiyordu. İşleri yeniden yoluna koymaya çalışıyordu. O durumdan ani bir şekilde geri dönmesi pek beklenmiyordu. Ama o bir şampiyon, bir şampiyonun mantalitesine sahip… Kazanmak için ne gerektiğini biliyor ve her şeyiyle bunun üzerine gidiyor.

Sizce yeni rekorlar kırabilir mi?

Rekor? Evet, son üç Grand Slam'i kazandı ama ondan önce iki senelik kuraklık döneminden geçti. Tenis oldukça vefasız ve hassas bir spor. Profesyonel ve şahsi hayatında birçok şey aynı anda düzgün olmalı. Şu anda onun için bütün bunlar harika gidiyor. Bu yüzden tekrar yolunu buldu. Ama umarım aradaki süreçte kötü bir şey olmaz çünkü biliyorsun, bu bireysel bir spor. Takım arkadaşın yok, her şey senden ibaret. Mükemmel olmalısın.

Takvim Grand Slam'i yapmak için Fransa Açık'ı da kazanmalı. Djokovic, Fransa Açık'ta favori olabilir mi?

Hayır, bunu söyleyemeyiz. Yani, Fransa Açık'ta karşısında oynamak istemeyeceğin tek bir oyuncu varsa o da Rafael Nadal: 11 kez kazandı; sahip olduğu güç, tempo, stil etkileyici… Melbourne'de (Avustralya Açık) iyi oynadığını düşündüm. Uzun bir aradan sonra sert korttaki en iyi oyununu oynadı. Kabul, her ikisi de en iyi oyunlarını oynadığı zaman Novak sert zeminde daha iyi. Son sekiz seferde kazandı. Sonuç büyük bir sürpriz değildi, belki üç sette bitmesi öyleydi. Dört veya beş set beklerdim. Fakat Novak formda olduğunda, gerçekten de formda oluyor. Ama Nadal'ı gördüm, onun da cesareti kırılmış değildi.

Kazanmak için avantajları neler?

Bir şampiyonun mantalitesine sahip ve bu asla kaybetmeyeceğin bir şey. Zaten eğer o iş etiğini, disiplinini, oyun için olan arzu ve sevgisini tekrar elde ettiyse yeniden kazanması benim için sadece bir zaman meselesiydi. Evet, formda olduğunda gerçekten çok çok iyi. Birkaç büyük turnuva sonra neler yapabileceğini göreceğiz. Üstelik hâlâ yeterince genç. Daha 35'i geçmedi, geçtiğinde işler bir hayli zorlaşacak. Şu an 31 yaşında, mayısta 32 olacak, Nadal'dan daha genç. Bana göre önümüzdeki iki senede koleksiyona eklemeler yapması için pencere açık. Kaç tane? Bunu beraber göreceğiz.

"Novak bir şampiyonun mantalitesine sahip… Kazanmak için ne gerektiğini biliyor ve her şeyiyle bunun üzerine gidiyor."

"Novak bir şampiyonun mantalitesine sahip… Kazanmak için ne gerektiğini biliyor ve her şeyiyle bunun üzerine gidiyor."

Federer'in 20 Grand Slam zaferi de Djokovic için mümkün görünüyor. Sizce başarabilir mi?

Peki Roger'ın 20'den fazla kazanmayacağını kim söylüyor? Belki bu sene Wimbledon'ı kazanacak, o ihtimali göz ardı edebiliyor muyuz? Djokovic yapabilir mi? Evet ama Rafa da yapabilir. Rafa'nın da 17 zaferi var. Bu yüzden bence asıl sorun rakiplerin de kazanmaya devam etmesi. Onlar tenis oynadığı sürece, hiçbir şey kesin değil.

Federer, Nadal ve Djokovic'i nasıl kıyaslarsınız?

Eminim, Roger 20'nci Grand Slam'ini kazandığında kimsenin bunun yanına yaklaşamayacağını düşündün ki ben de öyle düşünüyordum. Sadece iki sene sonra, onu geçmeye aday iki oyuncu var. Üç oyuncudan da harika performanslar izledik… Teniste inanılmaz şeylere tanık olduğumuz bir dönemdeyiz. Genç nesillere imrenmiyorum çünkü onlar daha ilk slam'lerini bile kazanmadılar, bırak beşi ya da onu… Genç yıldızlar, bahsi geçen bu üç oyuncunun başarılarına yaklaşana kadar on ya da daha fazla sene geçmesi gerekebilir. Bu yüzden, evet, tarihe tanıklık ediyoruz. Her ana turnuvada tenisin kitabı yeniden yazıyor. Muhteşem bir şey.

Federer'in kazandığı büyük turnuva sayısını arttırmasına ne diyorsunuz?

Bakın, söz konusu Federer ise hiçbir şey imkânsız değil. Sağlıklı olduğu ve oynamak istediği sürece asla onun aleyhine iddiaya girmem. Evet, teorik olarak yaş konusu var. Ama hâlihazırda zaten bu algıyı kırdı. 37 yaşında ve dünyanın en iyi oyuncularından biri. Tamam belki toprakta değil ama çimde hâlâ benim favorilerimden biri. Artık oynamak istemeyene kadar bu durum böyle kalacak, değişmeyecek.

Roger, Rafa ve Novak'ın emekliliğinden sonra ne olacak sizce?

Yeni nesil yeni rollerine ayak uydurmakta zorlanacaktır ama ben oynamaya başladığımda da John McEnroe vardı ve onun, o zamana kadar gördüğüm en büyük rakip olduğunu düşünmüştüm. Sonra bir baktım Edberg, Mats Wilander ve Ivan Lendl'la birlikteyim. Ardından Pete Sampras ve Andre Agassi geldi. Yani, beş-altı senede bir olağandışı iki-üç oyuncu çıkar. Dünya böyle dönüyor. Şu an hayal bile etmesi güç belki ama beş sene içinde adı Djokovic ve Nadal olmayan yeni 1 ve 2 numaralarımız olacak. Diğer sporlara bak; futbola, basketbola, atletizme… Birkaç senede bir, gelişini kimsenin tahmin etmediği bir süper yıldız çıkar. O yüzden bıraktıkları boşluk uzun süre dolmasa da bir gün dolacak.

"Söz konusu Federer ise hiçbir şey imkânsız değil. Sağlıklı olduğu ve oynamak istediği sürece asla onun aleyhine iddiaya girmem."

"Söz konusu Federer ise hiçbir şey imkânsız değil. Sağlıklı olduğu ve oynamak istediği sürece asla onun aleyhine iddiaya girmem."

Yeni nesil tenisçiler neden onları mağlup edemiyor?

Mevzubahis Grand Slam finalleri olduğunda genç oyuncuları durduran şeyler var. Ama sorun aslında onlarda değil. Sorun, Novak ile Melbourne'de oynamak. O gerçekten çok iyi. Ya da Rafa ile toprakta oynamak… Veya Roger ile çimde karşılaşmak… Bu isimlerin performansları sıradışı. Genç oyuncular, muhtemelen tüm zamanların en iyi üç oyuncusunun birlikte oynadığı bir dönemde mücadele ediyorlar. Yine de yeni nesil de gelişiyor ve kazanmaya başlamaları artık an meselesi.

Andy Murray'nin ameliyat kararı hakkında neler söylersiniz?

Onu çok seviyorum. Onu Melbourne'de o hâlde görmek kalp kırıcıydı. Ameliyat olduğu için mutluyum. Bana göre bunu bir sene önce de yapabilirdi. Eğer antrenman ve rehabilitasyon iyi giderse fit olabilmesi için küçük bir açık kapı var. En azından öyle umuyorum. Ama en önemlisi, o bunu hayat kalitesini geri kazanmak için yaptı. Akıllı biri, eğer bir şansı yoksa, koşamıyorsa tabii ki oynamayacak, çünkü performansının temelinde fizikselliği var. Dolayısıyla bence sabredecek, rehabilitasyona gidecek ve mayıs geldiğinde tenis toplarına vurmaya başlayacak mı, göreceğiz.

Şu an dinleniyor…

Öyle gözüküyor ama bu önemli bir karar. Birçok şeyi göz önünde bulundurmalısın. Bildiğim kadarıyla resmi olarak emekli olmadı.

Yeni nesilden favoriniz kim? Belki Sascha Zverev?

Bir Alman bakış açısıyla, tabii ki o! Sascha hakkında sevdiğim bir başka şey de dünya sıralamasının ilk beşindeki üçüncü senesi olması. Herkes iyi bir sene geçirebilir. Ancak başarısını tekrar ettirmesi ve ATP Finalleri'ni kazanması önemli bir ilerlemeydi. O yüzden bence doğru yolda. Çok iyi bir koç olduğunu düşündüğüm Ivan Lendl'la çalışmaya başladı. Kısacası bütün bu yeni isimlerin arasında bence lider o.

Boris Becker ile Ivan Lendl

Boris Becker ile Ivan Lendl

Kariyerinizin altın yıllarında Almanya'da tenis izleyen insanların sayısı neredeyse futbol izleyenlerle aynıydı. Sizce mesela Zverev, Almanya'da o noktaya çıkabilir mi?

Benzersiz bir zamandı, biraz da çılgın zamanlardı... Haklısın, tenis futboldan bile daha popülerdi. Bana göre aynısı bir daha yaşanmaz. Angelique Kerber, Wimbledon'ı kazandığı zaman konu yine sadece tenis oldu. Almanya Davis Kupası'nda oynadığında ya da Zverev ATP Finalleri'nde oynadığında tenis hakkında bol bol konuştuk. Umuyorum bir gün Sascha, Fransa Açık veya Wimbledon'ı kazanacak, o zaman söylediğin olacak mı göreceğiz. Diğer yandan genel olarak bence tenis Almanya'da gayet popüler. Hakkında çok fazla konuşuyoruz. Yayın hakları oldukça pahalı ve bu iyi bir işaret.

Tecrübeliler ve gençler arasındaki fark zihinsel mi? Ya da teknik mi? Kort içinde mi sorun var, yoksa kort dışında mı?

Bence teknik olarak iyi durumdalar. Fakat bence sorun daha ziyade tavır; zira Grand Slam'lerde hiç ciddi olmadılar. Aynı yerde iki hafta geçirmek, 20 yaşındaki biri için çok uzun bir süre. Zihinsel olarak konsantrasyonu, momentumu, ritmi, odağı korumak ve kaybolmamak çok zor. Bence asıl zorlandıkları kısım bu. Mesela eski nesiller, ilk haftayla ikinci haftanın farkını, ikinci haftaya geldiğinde ne yapacaklarını çok iyi biliyor. Genç olanlar ise henüz bunu bilmiyor.

Yeni Davis Kupası

Yeni Davis Kupası hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yöntemi, formatı, her şeyi anlıyorum ama görmek gerek. Turnuvada kaç tane ilk 10 oyuncusunun oynayacağını gerçekten merak ediyorum. Almanya'dan biliyorum ki Sascha Zverev oynamayacak. Nadal'ın kendini buna adadığını biliyorum. Ayrıca, İspanya oynamadığında turnuvayı kaç kişinin izleyeceğini de görmek istiyorum. Turnuvada Kazakistan, Hollanda ya da Almanya'nın olmasında hiçbir sorun yok ama bu takımlar birbirleriyle oynadıklarında büyük ihtimalle tribünler yarı yarıya boş olacak. Onu ne yapacağız? Tabii belki yanılıyorumdur, belki bu turnuva tenisteki en harika şey olacak. Ben her zaman değişiklik taraftarıyım. Dünya şu an daha iyi bir yerse bu toplumdaki değişimler sayesinde. Bu yüzden Davis Kupası da doğal olarak değişmeliydi. Bir haftaya koymanın yanlış olup olmadığını tartışabiliriz ama onu da henüz bilmiyoruz. Belki Madrid'deki hafta bittikten sonra; daha hızlı maçlar, atmosfer, televizyon, muhteşem seyirci ortamı yaşamış olacağız ve fikrimiz değişecek. Belki öyle, belki değil… Belki de ilk 10 oyuncuları oynamayacak. Bilmiyorum, göreceğiz.

Gerard Pique'nin dünya tenisinde söz sahibi olmasından mutlu musunuz?

Pique gibi bir sporcunun tenisin içerisinde olması iyi bir şey. Bu değişimi yapabilmek için arkasında büyük bir yatırımcının olması da pozitif. Belki Davis Kupası'nın ne demek olduğunun detaylarını anlatmaları için yanına birkaç tenis uzmanı alması gerektiğini savunabilirsiniz. Mesela ben de futbolu çok seviyorum, kurallarını çok biliyorum ama kalkıp bir futbol takımını çalıştıramam çünkü konunun uzmanı değilim. Ama hayatta hiçbir şey ya siyah ya beyaz değil. Gerard'ı şahsen tanıyorum, seviyorum. Çok havalı biri. Bana açık açık sordu, yapılması ve yapılmaması gerekenleri ona söyledim.

Ocakta ATP Kupası var, eylülde Laver Cup... Davis Kupası boş koltuklara oynayacak endişesi var değil mi?

Bu haklı bir soru. İyi haber şu ki tenis artık çok popüler. Uluslararası yatırımcılar işin içine girmek, bir takım turnuvası yaratmak istiyorlar çünkü herkes takım turnuvalarını çok seviyor. ATP Kupası zamanlama açısından avantajlı. Biliyorsun, Avustralya'da insanlar tenis konusunda deliriyorlar, kimin oynadığı çok da önemli değil. Bu yüzden, başarılı olma şansı çok yüksek. Laver Kupası geçen yıl izledim. Harika bir format ama fazlasıyla Federer'e bağımlı. Arkasındaki beyin o. Ama Roger, dünyanın herhangi bir yerinde bir etkinlik düzenleyebilir ve o oynadığı sürece insanlar izler. Veya Nadal oynadığı, Djokovic oynadığı sürece… Ne yazık ki bu kupanın adı Laver Kupası, Federer Kupası değil. Turnuvanın gelecekte nereye gideceğini göreceğiz. Bu sene ne kadar başarılı olacağını göreceğiz. Ama tenisin felsefesi oldukça basittir: Kim başarılıysa o haklıdır.

Ama neden? Dünyanın bütün desteğine sahipler…

Bunun neden böyle olduğunun detayına çok girmek istemiyorum. Ama oyuncu olarak en sonunda sahada senin yalnız olman gerek. Yanında sana çok yakın olan, yarın neler olacağını, neler yaşanacağını sana söyleyebilecek biri olmalı. Eğer durum böyle değilse, yalnızsan, her şeyi sürpriz olarak yaşıyorsan o zaman kazanamazsın.

Bir turnuvada yarın ne olabileceğini kim söyleyebilir ki?

Daha önce bunu yaşamış biri. Lendl bunu biliyor. Oldukça tecrübeli. Onu koç olarak bu yüzden seviyorum. Carlos Moya da bunu yaptı. Zirvedeki oyunculara baktığınızda, hepsinin yanında doğru insanlar var. Bence gençlerin sorunu bu. Belki Sascha bir istisna ama diğerlerinin koçlarının kim olduğundan pek emin değilim. Çünkü bu söylediğim sahadaki form ile alakalı değil. Bu, o deneyimi daha önce yaşamakla ilgili; eğer daha önce orada olmuşsan ne bekleyeceğini biliyorsun, basınla nasıl başa çıkacağını biliyorsun, boş günün ne olduğunu, o günde ne yapacağını… Örneğin, Melbourne'de yarı final ile final arasında iki boş günün var. Ne yaparsın? Bütün şehir final hakkında konuşuyor. Antrenman yapacak mısın, yapmayacak mısın? Ne kadar yapacaksın? Nereye gideceksin? Konsantrasyonunu nasıl koruyacaksın?

Peki ne yapmak lazım?

Bu elbette oyuncuya bağlı, herkes farklı bir şeye ihtiyaç duyar. Turnuvada geride kalan maçlara bağlı. Sert, kıran kırana maçlar mı yaptın, kısa maçlar mı? Boş güne ihtiyacın var mı? Belki rahatlamak için golf oynayabilirsin, dışarı çıkabilirsin. Ya da bir konu üstüne çalışabilirsin. Gerçekten de oyuncuya ve turnuvaya bağlı.

Şimdi biraz farklı coğrafyalara uzanalım. Mesela Arjantin'den Juan Martin del Potro… Sizce dünyanın diğer ülkelerinden gelen raketler, bahsettiğimiz Avrupalı oyuncularla aynı şanslara mı sahip?

Her şeyden önce, Delpo'nun çevresinde doğru insanlar var. Aksi takdirde geri dönemezdi. İki sene önce neredeyse tenisin dışındaydı. O yüzden bu şekilde iyi dönmüş olması dikkate değer. Amerika Açık'ta finale çıktı. Ne yapacağını biliyor. Şurası bir gerçek ki sakatlığın olduğunda ya da tam fit değilken oynayamazsın. O bunu öğrendi. Dersini aldı. Kim olduğun fark etmez. Yarı fit durumda oynamak kimse için iyi değil. Bence Melbourne'de oynamamasının bir nedeni de henüz fit olmamasıydı. Sene uzun, sezona şimdi başlayacak. İyi durumda. Delpo olmadığında onu özlüyoruz. Sonuçta büyük bir karakter, bir şampiyon. Fakat genç jenerasyonun bir parçası sayılır mı? Hayır. Neticede on sene önce Amerika Açık'ı kazandı.

Evet, 2009'da…

İşte Zverev ve diğer genç yeteneklerin uğraşması gereken başka bir oyuncu. İyi olduğunda, zor bir rakip olacağını biliyorsun. Yani tenis sadece baş etmen gereken üç büyük oyuncudan ibaret değil. Stan Wawrinka'nın Rotterdam'da final oynadığını gördüm. O da formunu bulan, eski jenerasyondan bir oyuncu. O yüzden kazanmak pek de kolay değil. Milos Raonic daha önce Wimbledon finaline ulaşmıştı. Söylemek istediğim tam da bu; Kazanmak mantalite, zihniyet ve ikinci haftada ne yapacağını bilmekle alakalı.

Siz Wimbledon'ı kazandığınızda sadece 17 yaşındaydınız. Şimdi yeni jenerasyon dediklerimiz 19-21 aralığındalar ama kazanamıyorlar…

Farklı bir dönemdi. O yaşta kazanan tek genç ben değildim. Mats Wilander 18'di, Michael Chang gençti, Sampras 19'du. Bizim için, eğer yapabiliyorsan, genç yaşta büyük turnuva kazanmak alışıldık bir durumdu. Olağandışı değildi. Oyuncuların şimdi yavaş gelişmesinin birçok sebebi var. İçinde yaşadığımız dünya… Sosyal medya… Aynı şekilde yanlarındaki doğru ya da yanlış insanlar da önemli; biliyorsun tenis büyük bir sektör, kim doğruyu söylüyor? 1980'lerde internet yoktu, sosyal medya yoktu. Nasıl tenis öğretebileceğini bilen çekirdek bir insan grubu vardı. Şimdi 100 koç var, 95'i hiç turnuva kazanmadı, öyle değil mi? Tabii ki 100 koç olmasında bir yanlışlık yok. Sadece, eğer benden fen dersi anlatmamı istersen ne yapacağımı bilemem. Eğer akıcı bir şekilde Fransızca konuşmamı istersen ne yapacağımı bilemem. Söylemek istediğim bu. Sadece çok az oyuncu, insan ve koç tenisi gerçekten anlıyor. Çok çok az...

"Bizim için, eğer yapabiliyorsan, genç yaşta büyük turnuva kazanmak alışıldık bir durumdu. Olağandışı değildi."

"Bizim için, eğer yapabiliyorsan, genç yaşta büyük turnuva kazanmak alışıldık bir durumdu. Olağandışı değildi."

Genç oyuncuların sosyal medyada çok zaman geçirdiğini mi düşünüyorsunuz?

Elbette, benim de çocuklarım var. O yaşta oğullarım var. Konsantrasyon süreleri 15 saniye. Artık konuşmuyorlar, sana sadece bir kelime veriyorlar. Sana sesleniyorlar ve ne anlama geldiğini sen bilmek durumundasın.

Y kuşağı?

Büyük resim hakkında hiçbir fikirleri yok, hiç! Anlık doyum var şu an. Bir Grand Slam'i konsantre olmadan nasıl kazanacaksın?

Babalık ve Aile Hakkında

Bir kadın oyuncunun doğum yaptıktan sonra nasıl değiştiği hakkında birçok konuşma duyuyoruz ancak babalık hakkında çok az konuşuluyor. Eğer çocuk sahibi olmak insanın hayatını, bakış açısını değiştiriyorsa… Bu sadece anne olan sporcular için mi geçerli, babalar için de benzer bir durum yok mu? Bu sene Novak çok daha olgun...

Bunların hepsi büyümenin bir parçası. Zirvedeki oyuncular büyümeli. Dünyanın gözü önündeler, kazanıyorlar, kaybediyorlar. Ama öte yandan onların da duyguları var, onlar da normal insanlar. Aile sahibi olmak istiyorlar, aileleri takımlarının bir parçası. Yanında ailen varsa bir yerde üç hafta kalmak daha kolay. Aile insana istikrar ve huzur veriyor. 21 yaşındayken tez canlısın. Ertesi hafta sıkılıyorsun, gitmek istiyorsun, tek bir yerde kalmak istemiyorsun. Ama yanında ailen olduğunda, bu rahatlatıcı bir durum ve oyuncuların performanslarını pozitif etkiliyor.

Rafa kaybettikten birkaç gün sonra nişanlandığını açıkladı. Eğer bir sene içinde baba olursa hiç şaşırmam. Bence bu durum ona da daha fazla sakinlik, istikrar verecek. Sonuçta her hafta dünyayı dolaşıyoruz. Sevdiğin insanlar yanında olursa daha mutlu olacağın kesin. Ama bunu kim yapabiliyor? Yalnızca tepedekiler, hepsi varlıklı adamlar; bakıcıyı yanlarında götürebiliyorlar, şartları karşılayabilirler. Eve geldiklerinde eşin bir şeyler pişiriyor ve çocuğun orada. Bu gelecek maçın baskısını kaldırıyor.

Evet haklısın, bence Novak'ın durumunda çocuk kesinlikle hayatını pozitif anlamda iyileştirdi. Hayatı daha iyi olduğu için, işi de daha iyi. Ve eminim ki Roger'ın da hâlâ kazanmasının nedeni dört çocuğunun her zaman yanında olması. Eşi de onunla beraber turnuvalara geliyor. Dünyanın her yerinde evinde. Melbourne, Paris, Londra veya New York fark etmiyor, o her zaman evinde oynuyor. Bu da onu daha iyi bir oyuncu yapıyor.

Peki siz? Sosyal medya ile ne tür bir ilişkiniz var? Kullanıyor musunuz?

Sosyal medyanın önemini anlıyorum. Eğer bir markanız varsa ve ünlü bir yüzseniz hayranlarınız, ne yaptığınızı bilmek istiyor. Sosyal medya, kötü basın karşısında bir savunma mekanizması aynı zamanda. Eğer bir şey iddia ederlerse, "Amsterdam'da şununlasın" dediklerinde, "Monaco'da şu gazeteciyle konuşuyorum" dersin, bir fotoğraf, bir küçük video ve işte yalana karşı kanıtın var! Bir anlamda kendi kendimizin gazetecileri olduk. İnsanlarla bağlantı kurmak, diğer meslektaşlarım neler yapıyor görmek eğlenceli. Önemini ve nasıl kullanılacağını anlıyorum.

Eskiden bahsetmişken, John McEnroe şu an 60 yaşında…

Dün onu aradım. O bir efsane. Eşi benzeri yok. Kimse onun gibi tenis oynamadı. Kimse onun kadar inatçı değil. Kimse onun kadar akıllı değil. Kimse onun gibi yorum yapmıyor. Büyük bir isim ve yetenek. Ona en iyi dileklerimi gönderiyorum.

Tenisin kural değişikliğine ihtiyacı olduğunu düşünüyor musunuz?

Evet evet, kesinlikle. Bunun hakkında çok konuşuyoruz… Özellikle koçlar! Tenis, dünyada koçların kortta aktif olarak rol almadıkları tek spor. Kenarda oturan her koçun oyuncusuyla kendine ait bir iletişim kurma şekli var, bunu herkes biliyor. Bazıları yakalanıyor, bazıları yakalanmıyor. Bence her set sonrası küçük bir mola olsaydı, bu sahadaki tenis kalitesini arttırırdı. Lendl'ın Zverev ile konuşmasını dinlemek büyüleyici olurdu ya da Moya'nın Rafa ile konuşmasını duymak... Bana göre bu sahadaki heyecana ve eğlenceye katkıda bulunurdu. Futbol izliyorsun, kenarda koçlar var, bağırıyorlar. Basketbolda da öyle, her sporda bu var…

O zaman teniste molaya ihtiyacımız var. Başka neler olabilir?

Bütün ana turnuvalar beşinci sette tie-break olması konusunda anlaştı. Sonunda! Bu kararı almak 100 yıl sürdü ama sonunda oldu. Bu, iyi bir değişim. Fileye temas konusu tartışabilir. Bazıları istiyor, bazıları istemiyor. O zaman oynayacağız. Bu hâlâ oyunun bir parçası. Ben setleri kısaltma ya da tie-break kuralını değiştirme taraftarı değilim, çünkü bu her şeyi değiştirir. Bence bunlar önemli, bunu değiştirirseniz dünyadaki her kural kitabını değiştireceksiniz o zaman. O zaman rekorlar ne olacak? Onları neye göre karşılaştıracağız? Bu, günün birinde 100 metre yarışını 50 metreye indirmek gibi olur. Bazı şeyleri korumak önemli. Şahin gözü eklenmesini seviyorum, servislerde artık 25 saniye kuralı olmasını seviyorum. Bunu her oyuncu anlıyor. Doğru yönde ilerliyoruz ama henüz işimiz bitmiş değil.

Son bir soru sorabilir miyim?

Son bir soru, sonra eve gideyim artık...

Peki Almanya'da sevildiğinizi hissediyor musunuz?

Röportaja tekrar başlamak mı istiyorsun? Bence bunu Almanlara sormalısın. Almanca benim anadilim, pasaportum Alman, Almanya'da olmayı çok seviyorum ama şu an orada yaşayamıyorum. Belki istediğin cevap buydu? Ama hayır, özel hayatım hakkında konuşmayacağım.

Çeviri: Başak Can

Socrates Dergi