Gel Gör ki Twitter...

11 dk

Shane Larkin, kulüp seviyesinde kökünden değiştirdiği Türk basketbolunu, bu kez milli takım formasıyla dönüştürmek istiyor.

“Wassup, wassup, wassup...."

A Milli Takım röportajlarımız için kalabalık bir kafileyle Sinan Erdem Spor Salonu'ndayız. Antrenman öncesi, yıldızlar birer birer basın toplantısı odasındaki istasyonlarımızı ziyaret ediyor. Girişteki kelimelerle bizi selamlayan Shane Larkin, kendi tabiriyle ikinci evinde, kariyerinin ilk milli takım turnuvasına hazırlanıyor. Anadolu Efes'in süper yıldızı milli takımda değişen rolünü, Twitter'da gelen tepkileri, takımın potansiyelini ve yeni saçlarını anlatıyor.

Tüm takımla beraber vakit geçirebildiğim ilk dönem. Geçen yaz sırt sakatlığı yaşamıştım, sezon içindeki milli takım pencerelerindeyse NBA oyuncularımız bizimle değildi. İçerideki hava oldukça iyi. Beraber birkaç hazırlık maçı oynadık. Rotasyonları, birbirimizi nasıl tamamlayabileceğimizi keşfetmeye çalıştık. Şu ana kadar oldukça verimli geçti. Takımda herkes iyi, arkadaş canlısı karakterler. Günler eğlenceli geçiyor, keyif alıyorum. Kalan zamanda belli detaylar üzerinde çalışıp keskinleşerek her geçen gün daha da ileri gitmeye odaklanacağız. EuroBasket zamanı geldiğinde de en iyi halimize bürünüp bir madalya kazanmaya çalışacağız.

Ömer Faruk Yurtseven konusunda iki tarafı da anlayabiliyorum. Elbette burada bizimle olmasını isterdik. Çok iyi bir oyuncu, birçok alanda takıma faydalı olurdu. Günün sonunda kendisi, takımı ve menajeri oturup onun için en doğru olacağına kanaat getirdikleri kararı verdiler ve Miami'de kaldı. Büyük Britanya maçında gelip takıma bağlılığını göstermişti. Bana kalırsa burada olmak istiyordu ama o ya da bu sebepten bugün aramızda değil. Tam olarak ne olup bittiğini öğrenebilmek için onunla konuşmak gerek. Britanya yolculuğunda onunla biraz vakit geçirme fırsatım oldu. Harika biri, bu takımın bir parçası olmayı gerçekten istiyor. Umarım sıradaki milli takım dönemlerinde burada olur ve beraber büyümeye çalışan bu gruba yardım eder.

Dört sene önce Türkiye'ye adım attığımda, geleceğin neler getireceğinden habersizdim. Üstümdeki milli takım formasına bak, bunu kesinlikle tahayyül edemezdim. Bugün, Türkiye benim ikinci evim. Kendimi bu şehirde, insanlarla, milli takımdakilerle oldukça rahat hissediyorum. Umarım Anadolu Efes'te olduğu gibi milli takımla da başarılar kazanmaya devam ederiz.

Şimdi bakınca… Ben de dünyadaki en yaşlı basketbolcu değilim. 29 yaşındayım, önümde hâlâ elit seviyede geçirebileceğim yıllar var. Sadece bu yaz değil, ilerleyen senelerde de madalya kazanmak için elimizde birden çok fırsat olacak. Takımda tecrübeli oyuncular kadar genç ve yetenekli figürler de var. Her geçen yıl daha da ileri gidecekler. NBA'deki yıldızları zaten konuşmaya gerek yok ama Türkiye'de forma giyen isimler azımsanacak gibi değil. Şehmus, bana sorarsanız günün birinde harika bir oyuncu olacak. Keza Onuralp aynı şekilde. Başka isimleri de bu listeye ekleyebiliriz. Umarım benim ve diğerlerinin yardımıyla kolektif şekilde büyürüz. Bugün iyi durumdayız, yarınsa uzun yıllar hatırlanacak o özel kadrolardan birine dönüşebiliriz.

Son birkaç yılda çok koç değiştirdik. Türk vatandaşı olduğum ilk dönemde takımın başında Ufuk Sarıca vardı, sonrasında Orhun Ene geldi. Gerek koç ekibiyle gerekse de oyuncu grubuyla nihayet bir istikrar yakalayabilir ve aynı sistemin içinde gelişim kaydedebilirsek, özel şeyler başarabilecek kumaşa sahibiz. Hedef, her zaman başarılı olmak. Neticede, madalya kazanamayacağımız turnuvalar oynamak için buraya gelmedim. Burada gerçekten özel bir şeyler olduğunu görmesem takıma katılmazdım. Umarım herkes gelişim kaydetmeye devam eder, ben de bu grubun dönüştürücü figürü olurum ve çıktığımız her turnuvada madalya için oynarız.

Takıma katıldığımda koçla bir araya geldiğimiz ilk buluşmada benden daha çok point guard olarak faydalanmak istediğinden bahsetti. Anadolu Efes'te, ben daha ziyade skorer bir görevde yer alıyorum; Vasa (Micic) ise topu elinde tutan, pas trafiğini yönlendiren bir vazife üstleniyor. Burada -herkes fark ediyordur diye düşünüyorum- biraz daha topu dağıtan, etrafımdakileri işin içine dahil etmeye çalışan bir roldeyim. Son birkaç resmi maçtan sonra Twitter'a bakıyorum, insanlar "Shane nerede, neden sayı atmıyor?" diye şikâyet ediyor. Amacım bu değildi ki… Maç başı 10-15 şut atıp yüksek skorlar yapabileceğimin farkındayım. Bunu yapabilirim. Ancak asıl önemsediğim; Furkan'la nasıl verimli olabilirim, Cedi'yle nasıl oynayabilirim, Alperen'le neler yapabilirim... Mesele, bunları keşfetmekti. Yoksa ben de biliyorum imza hareketim olan sidestep'leri art arda denemeyi.

Sayı atmak kolay. Mühim olan, ben o sayıları atarken takım arkadaşlarımın oyununu nasıl yukarı çekebileceğim. Son maçlar, birkaç haftadır yaptığımız antrenmanlar bu konuda bana çok yardımcı oldu. Takım arkadaşlarımın güçlü ve zayıf yönlerini anladım. Onları başarılı hale getirirken kendi bire birlerimi, şutlarımı, çembere gidişlerimi aynı sistem içine nasıl entegre edebilirim, buna kafa yordum. Böylece maçların gerçekten önem taşıyacağı EuroBasket 2022 zamanı geldiğinde Cedi'nin, Furkan'ın, Alperen'in ve herkesin en iyi haliyle oynamasına alan sağlarken ben de skorumu üretebilir, agresif kalabilir, çembere gidebilir, rakip savunmayı kaosa sürükleyebilirim. Son birkaç maçtaki odağım tamamen buydu: Onların nasıl rahat ettiğini gözlemlemek, sahada onları hissetmek. Gel gör ki Twitter, sayı atmadığım için beni yerden yere vurdu. Neticede başarılı olabilmek için herkesin bireysel yeteneklerinden en üst seviyede faydalanabilmemiz gerek. Neredeyse 12 NBA seviyesinde oyuncuyla turnuvaya gelen Fransa gibi güçlü rakiplere karşı ayakta kalabilmemizin tek yolu bu. Eğer bunun bir yolunu bulup kolektif olarak hareket edersek önümüz açık.

Alperen'le parkeyi paylaşmak güzel. Özellikle Yunanistan maçında bunu gördük. Savunmada sıkça adam değiştiler. Efes'te switch yapan rakiplere karşı genelde avantajlı olan benim: Topu yere vururum, sidestep, penetre ya da üç sayı... Yunanistan'a karşıysa ısrarla topu içeri indirdik ki Alperen alçak post'tayken alan paylaşımımızı keskinleştirebilelim. Eşleşme problemi yaratan bir uzunla oynamak, kısaların üzerindeki baskıyı azaltıyor. Geçen sezonlarda Efes'te Vasa ya da ben üretemiyorsak, topu içeri indirebileceğimiz, hücumu kurgulamasını bekleyebileceğimiz biri yoktu. Alperen'le oynayabilmek, bu açıdan büyük bir artı. Geçtiğimiz yıl kendini çok geliştirmiş, bizi çok rahatlatacak. Eminim ki rakipler bazı maçlarda beni tam sahada karşılayacak, agresif savunmaya çalışacak. Yarı sahaya geçtiğimizde topu Alperen'e indirip cut'lara odaklanarak onun kendisi olmasını sağlayabilir; sayı atmasını, pas vermesini, yaratıcı olmasını bekleyebiliriz. Dürüst olmak gerekirse; bugünün basketbolunda pek fazla iyi sırtı dönük oyuncu kalmadı. Bunu yapabilirken yüzü dönük de üretebilecek bir tehdide sahip olmak, Avrupa'daki çoğu ülkenin elinde olmayan bir imkân. Eğer ne zaman bu yönünü kullanacağına, ne zaman perde üstü devrilmesi gerektiğine dair bir denge oturtabilirsek takım için çok faydalı olabilir.

Hazırlık maçlarında, eski takım arkadaşlarımla sohbet etme imkânım oldu. Toko'yla (Shengelia) konuşurken "Bu çılgınca, seninle milli takım formalarıyla karşılaşacağımızı hayatta düşünmezdim" dedi. Bu, benim ilk milli takım turnuvam olacak. Bu deneyimi dört gözle bekliyorum, umarım sonu madalya olur ve ilk hatıram, en iyilerinden birine dönüşür.

Tıraş

Saçımı epey kısalttım. Neredeyse dört senedir pek dokunmamıştım. Bir ay sonra 30 oluyorum, vakti gelmişti. Kafa yapım, mantalitem artık değişecek. Neler olacak bilmiyorum ama ilk adım bu oldu.

Socrates Dergi