Dragic Mucizesi

4 dk

Sırbistan ile Slovenya'yı karşı karşıya getiren EuroBasket 2017 Finali, bugün hâlâ Goran Dragic ile hatırlanıyor.

EuroBasket 2017’nin final maçı, malumunuz, Sırbistan ve Slovenya arasında oynandı. Güzel maçtı Allah için; tempoluydu, heyecanlıydı. Sahada olup bitenleri hepimiz yakından takip ettik. Sahanın içi başkaydı, tribünler bir başka. Ben de o tribünlerdeydim, aşağıda okuyacaklarınız da izlenimlerim...

Karşılaşma başlamadan önce, her iki ülkenin de milli marşları okunuyor. Hem Sırplar hem Slovenler marşlarını mırıl mırıl söylüyor. Hele Sırbistan’ın marş meselesi epey çetrefilli; aşırı milliyetçi sözleri nedeniyle ülkenin yarısının pek de içine de sinmeyen bir marş sonuçta bu. Zaten söyledim ya, o akşam Sinan Erdem Spor Salonu’nda milli marşını coşkuyla söyleyen bir taraf da yok.

Öyle bir jenerasyon ki bu, aslında pek çoğu Tito dönemini hayal meyal hatırlıyor ama hemen hepsi, Yugoslavya Milli Marşı'nı mevcut ülkesinin marşından daha iyi hatmetmiş durumda. Sosyalizm zamanında ilkokula gitmiş, her güne Tito’nun küçük izcileri yeminini ederek başlamış bir jenerasyondan bahsediyorum. Türkiye’nin beyaz Türkleri gibi, Sırbistan’ın da ‘İkinci Sırpları’ var ve aralarında, Tito nostaljisi gırla gidiyor. İmtiyazlı eski günlere özlemin yanı sıra, tekrar büyük ulus olma, ‘bir’ olma arzusu diye özetleyebiliriz sanırım.

Zaten milliyetçilikten aklını yitirmemiş eski Yugoslavlar, düşman kardeşleri başka ülke takımlarıyla karşı karşıya geldiğinde onları tutar. İspanya-Hırvatistan maçı var diyelim; Sırplar, Hırvatistan kazansın ister. Slovenya, Almanya ile mi oynuyor? Hırvatlar, Slovenya’yı destekler. Daha 20 yıl önce kan deresine dönen topraklardaki tuhaf ruh hâli, böyle sürer gider. Sırbistan-Slovenya maçı öncesinde eski ‘Yugo’ların sosyal medyada en çok paylaştığı ‘caps’ de meseleyi gayet güzel özetliyor. “Sırbistan ve Slovenya bu akşam Avrupa Şampiyonası finalinde karşılaşacak“ yazısının altında, Tito’nun eski bir fotoğrafını görüyoruz; “Kime karşı?” diye soruyor.

Maça dönelim... Slovenler tribünlerde çok daha kalabalık, oturdukları yerler daha iyi. Hepsi yeşil tişörtler giymiş, bir de dev Slovenya bayrağı yaptırmışlar. Sırplar daha az organize, oturdukları yerler sahaya uzak. “Slovenler Avrupa Birliği’ne girdi, Avrupalı oldu. Onlar zengin, biz ucuzcu” diyerek dalga geçiyorlar kendileriyle.

Kıran kırana bir maç oluyor. Maçın yıldızı ise Goran Dragic. Yarı final maçında attığı bir basketten sonra Ortodoks İstavrozu çıkaran Dragic, devamında üç parmak işareti yapmıştı; yani baba, oğul, kutsal ruh işaretini... Şaşırttı; çünkü Slovenya nüfusunun çoğunluğu Katolik’tir. Dragic de kendini Sloven hisseden etnik bir Sırp aslında. Ama Katolik değil, Ortodoks, hem de anladığımız kadarıyla epey koyu...

Ezcümle Slovenya sahadan galip ayrılıyor. Sırplar sessizce salonu terk ederken Slovenler coşkuyla safları sıklaştırıyor. O sırada Sırp haber ajansları, “Dragic Mucizesi” başlığıyla Slovenya’nın galibiyetini duyurmaya başlıyor. Maç sonundan benim aklımda kalan ise genç Bogdanovic’in gözyaşları oluyor...

Socrates Dergi