Eve Dönüş

4 dk

Atınç Nukan, Beşiktaş altyapısında yetişti, A takıma çıktı, uzun yıllar Siyah-Beyazlı formayi giydi ama şampiyonluk sezonunda Almanya’daydı. Şimdi geri döndü ve Socrates’in sorularını yanıtladı.

Almanya’dan dönmenize şaşıranlar oldu. Transfer süreci nasıl gelişti?

Açıkçası ben de beklemiyordum. Ama Beşiktaş’tan böyle bir teklif gelince çok değişik duygular yaşadım. Burası benim yuvam. Yıllarca burada forma giydim. Bir sene ayrı kalınca içimde de bir özlem oluştu. Gelmek istediğimi söyledim. Hatta RB Leipzig’e beni bırakmaları için biraz baskı yaptım. Süreç çok hızlı gelişti ve sonunda döndüm. Çok da iyi karşılandım. Şu an çok mutluyum.

Kulüp sizi bırakmaya nasıl ikna oldu?

Sezon planlamasını yaptıkları için ilk başta sıcak bakmadılar. Önce benimle konuştular ve bana tekliften bahsettiler. Ne düşündüğümü sordular. Ben de gitmek istediğimi söyledim. Kendileri için zor bir durum olsa da bana yardımcı oldular. İyi bir karar verdiğimi düşünüyorum çünkü burada Şampiyonlar Ligi oynama fırsatım olacak.

Geçen sezon Beşiktaş’ı takip edebildiniz mi?

Etmez miyim? Şenol Hoca ile beraber daha farklı bir oyun sergilediler. Bunun da meyvesini topladılar. Göze hoş gelen bir futbol vardı. Umarım bu sezon biz de aynı başarıyı devam ettiririz. Şenol Hoca’dan bir şeyler kapmaya çalışıyorum, o da bana bir şeyler öğretmek istiyor. Bu bir futbolcu için çok güzel bir duygu.

Beşiktaş’ta kalıp şampiyonluk yaşamak mı isterdiniz, yoksa Bundesliga 2 tecrübesi sizin için daha mı önemliydi?

Ben giderken, “Asla keşke demeyeceğim” dedim. Bir karar verdim ve bunun arkasında durdum. Almanya’nın bana hem mental hem fiziksel açıdan çok şey kattığını düşünüyorum. Artılarını da bu sezon burada göstermek istiyorum.

Almanya’da önemli bir hocayla, ciddi bir proje takımında çalıştınız. Çalışma ortamını özetleyebilir misiniz?

Olanaklarımız, çoğu Bundesliga ve hatta çoğu Avrupa kulübünden bile daha iyiydi. Tesisler, stadyum, hatta medya ilişkileri çok üst düzeydeydi. Her şey çok profesyonelce yürütülüyordu. Çok sistematikti her şey, planlıydı. Antrenmanlar da aynı şekilde; mesela her antrenmanda önce kulağımızdan kan alıp yorgunluk seviyemizi ölçüyorlardı.

Türkiye’den gidip böyle bir sistemin içine girince şaşkınlık yaşadınız mı?

Başka bir Türk takımına gitmek bile alışma evresi gerektirirken ben farklı bir ülkeye, alışık olmadığım bir kültüre, dilini bile bilmediğim bir yere gittim. Ne antrenman temposu ne de sosyal yaşam kolaydı. Ama birkaç ayda alıştım.

Ralf Ragnick’le ilişkiniz nasıldı?

Ralf Rangnick çok iyi bir futbol adamı, aynı zamanda çok da iyi bir insan. İstanbul’a gelerek beni üç saat içinde ikna etmişti. Çok güzel bir futbol görüşü var, onu da takıma aşılamayı başarıyor. Çalışmayı çok seviyor. Onunla güzel bir ilişkimiz vardı. Bana da çok şey kattı. Ona teşekkür etmem gerek.

Almancanız nasıl?

Süper değil ama iyi. Andreas Beck, Olcay Şahan, Tolgay Arslan ve Cenk Tosun ile artık Almanca konuşabiliyorum. Hatta “Artık kendi aramızda Almanca konuşamayacağız, sen bizi anlarsın” diye takılıyorlar. Bir dil öğrenmiş oldum.

Bundesliga’da tribünlerin doluluk oranı yüksektir, alt ligde de öyle mi?

Biz sezon boyunca 35 bin ortalamaya oynadık. Hatta sonlara doğru 40 bine çıktı. 500 bin kişinin yaşadığı şehrin nüfusuna oranladığımızda çok iyi bir rakam. Futbolu çok seviyorlar. Çoluk çocuk herkes maça gidiyor. Maç günleri şehirde hayat duruyor. Bu da çok hoşumuza gidiyordu; çünkü futbol seyirciyle güzel.

Hava toplarında çok başarılısınız. Bunun nedeni uzun boyunuz mu, yoksa özel bir çalışma var mı?

Boy muhakkak bir avantaj ama zamanlama ve denge de çok önemli. Çünkü santrforlarla beraber girdiğin ikili mücadelede eğer doğru zamanda topa yükselmezsen uzun boyun herhangi bir avantajı kalmıyor. Eksiklerim için de, artılarımı geliştirmek için de devamlı çalışıyorum.

Socrates Dergi