Eve Dönüş

10 dk

Tutkusunun peşinden gitmek için evden ayrıldığında önünde uzun bir yol vardı. Şimdi ise görkemli bir kariyeri... Candace Parker, 13 yıllık Sparks serüveninin ardından her şeyin başladığı yere dönüyor.

Diana Ross'un başrolünde yer aldığı 1975 tarihli Mahogany filmi, genç bir kadının ünlü bir modacı olma yolunda Chicago'dan Roma'ya uzanan serüvenini anlatıyor. Filmin, Akademi Ödülleri'nde aday gösterilen ve yine Diana Ross tarafından seslendirilen orijinal şarkısının sözleri ise bir sorgulama sarmalında geziniyor:

"Nereye gittiğini biliyor musun?

Hayatın sana gösterdikleri hoşuna gidiyor mu?

Umduğunu buluyor musun?"

Kabaca ifade edersek şarkı, belli ki bir tür navigasyon sorununa işaret ediyor. Evinden, ait olduğu yerden uzakta, çok büyük başarılara ulaşmış bir kadının kendine yeni bir yön tayin edişini anlatıyor. Tıpkı yakın zamanda bir başka Chicago'lunun yaptığı gibi…

19 Nisan 1986'da dünyaya gelen Candace Parker, Chicago'ya yaklaşık elli kilometre mesafede bulunan Naperville'de büyüdü ve serpildi. Basketbolla yatıp kalkan bir ailenin en küçük ferdi olan Candace'ın çocukluk yıllarına efsane Chicago Bulls takımının başarıları eşlik etmişti. Dahası, sonradan sigorta sektörüne yönelen babası Larry de Iowa Üniversitesi'nde forma giymiş eski bir basketbolcuydu. Onun oyuna olan tutkusu çocuklarına da sirayet etmiş ve basketbol Parker ailesinin vazgeçilmezi olmuştu. Ancak Candace'ın asıl ilham kaynakları abileriydi: Yetenekli bir basketbolcuya dönüşen Anthony ve okuldaki başarısıyla öne çıkan Marcus. "Abilerim benim kahramanlarımdı. Onların yaptığı her şeyi ben de yapmak istiyordum."

Diğer taraftan, annesi Sara'nın bir röportajda paylaştığı hikâyeye göre, iki başarılı abiyle aynı evde büyümek küçük yaşlarda Candace'ın gözünü biraz korkutmuştu: "Marcus çok akıllı ve okulda çok başarılı olacak. Anthony ise çok atletik ve sporda çok başarılı olacak. Peki, ben ne olacağım?" Henüz yedi yaşındayken annesine bu soruyu soran Candace'ın aldığı cevap hayatının geri kalanında ona rehberlik edecekti: "Sen bunların hepsini yapabilirsin."

Evet, ailenin desteği her daim önemlidir ama bazen her şeyin netleşmesi için görsel örnekler de gerekir. Candace da bu örneklerle 1996 yılının yaz aylarında tanışacaktı. Atlanta Olimpiyat Oyunları'nda ABD Kadın Basketbol Takımı, önüne geleni deviriyor ve emin adımlarla zafere ilerliyordu. Her spor branşında örneklerine sıklıkla rastlandığı gibi, bu anlar da bir yerlerde küçük bir çocuğun hayranlığına mazhar oluyordu. Candace, oturduğu koltuktan kadın basketbolcuların zirveye dokunuşunu izlerken, hayalleri gitgide daha da berraklaşmaya başlamıştı.

Aynı yıllarda WNBA'in de kurulmasıyla profesyonel olarak basketbol tutkusunun peşinden koşabileceğine artık emin olmuştu. Babasının antrenörlüğünde, hedefine kilitlendi. Bu uğurda genetik mirasını da son kuruşuna kadar kullanıyordu. Boyu, her geçen gün fezaya biraz daha yaklaşıyordu. Atletikti, yetenekliydi ve elbette çok akıllıydı. Annesi zaten böyle olacağını söylemişti.

Lise yıllarında ismi yavaş yavaş geniş kitlelere ulaşmaya başladı. Bu arada oyununa gösterişli bir meziyet daha eklemişti: Smaç yapabiliyordu. Bu yeteneği, onun McDonald's All-American Game kapsamında düzenlenen smaç yarışmasında boy göstermesine vesile olacak ve kadın basketbolunda bir bariyeri daha güle oynaya aşmasına yardım edecekti. Yarışmada zafere ulaşarak bunu başaran ilk kadın basketbolcu olmuştu. Art arda iki kez kazandığı USA Today Yılın Oyuncusu ödüllerinin de etkisiyle onu artık herkes tanıyordu. Hayallerini kovalamak için evden ayrılmasının zamanı gelmişti. Sırada kolej yılları vardı: "Abim Anthony, profesyonel seviyede Avrupa'da ve NBA'de basketbol oynadı, doktor olan abim Marcus ise en iyi okullardan biri olan John Hopkins Üniversitesi'nde eğitim aldı. Ben de basketbolda en iyisi olmak istiyordum. Bu nedenle Tennessee'yi seçtim."

Knoxville şehri, Tennessee Üniversitesi'ne ve dolayısıyla Tennessee Lady Vols takımına ev sahipliği yapıyor. Candace'ın kolej seçerken belirlediği 'en iyi' kriterine uyan bir yer varsa, akla ilk gelen seçenek işte tam da burasıydı. Efsane koç Pat Summitt'in ellerinde kadınlar kolej basketbolunun bayraktarlarından biri olan okul, pek çok yetenekli basketbolcunun da ilk tercihiydi.

Tedrisatından geçen her oyuncuya sonuna kadar mücadele etmeyi benimseten ve kazanmak için asla vazgeçmeyen bir yapıya sahip olan Summitt, Candace'ın hayatındaki en önemli figürlerden birine dönüşecekti. Candace, ilk sezonunda sakatlığı nedeniyle forma giyememişti belki ama daha sonraki sezonlarda herkesi rüzgârının etkisine almayı başardı. 2006'da bir kolej müsabakasında smaç yapan ilk kadın basketbolcu olurken, 2007 ve 2008 yıllarında ise Lady Vols formasıyla şampiyonluğa ulaştı. Elde ettiği bu başarılara envai çeşit bireysel ödülü de ekleyen Candace, artık bir diğer hayale geçmek için hazırdı: 2008 WNBA Draft'ı.

Pek çok takımın sorunlar yaşadığı, kapanmak ya da farklı şehirlere taşınmak zorunda kaldığı o dönemlerde zaten kısa bir tarihe sahip olan WNBA'in yeni bir heyecana ihtiyacı vardı. 2008 WNBA Draft'ı ise bu heyecan için dikkatlerin çevrildiği yerdi çünkü son yılların, hatta belki de tarihin en sansasyonel yeteneklerinden biri ligin kapısına dayanmıştı.

Candace, draft törenine NBA'de forma giyen nişanlısı Shelden Williams'la birlikte gelmişti. Tabii ki ailesi de onu yalnız bırakmamıştı. İlk sıradan Los Angeles Sparks tarafından seçileceği herkesin malumuydu ama o yine de isminin açıklanmasını bir şaşkınlık ifadesiyle karşılama nezaketini gösterecekti. Sahneye çıktığında, beyaz takım elbisesiyle parıl parıl parıldıyordu. WNBA Başkanı Donna Orender, önce Candace'ın elini sıkacak, sonra "Normalde oyuncular buraya çıktıklarında titrerler ama şu anda ben titriyorum" diyerek hayranlığını belirtecekti. Sparks Koçu Michael Cooper'ın da ağzı kulaklarına varmıştı: "Lakers, Kareem Abdul-Jabbar'ı kadrosuna kattı. Sonra 1979'da Magic Johnson'ı ve birkaç yıl sonra da James Worthy'yi... Biz Candace'ı seçerek hepsini bir günde başardık" diyen Cooper, heyecanını gizleyemiyordu.

Parker, WNBA'deki ilk maçında 34 sayıyla bir çaylağın attığı en yüksek sayı rekorunun sahibi oldu ki bu rekor hâlâ yerli yerinde duruyor. Fırtına gibi başladığı 2008 yılında kazanmadık hiçbir şey bırakmamaya yemin etmiş gibi görünen Candace, sezon sonunda Yılın Çaylağı ve En Değerli Oyuncu ödüllerinin de sahibi olmuştu. Aynı yıl, WNBA'de mutlu sona ulaşamamış olsa da Beijing Olimpiyat Oyunları'nda şampiyonluğa uzanan ABD Kadın Basketbol Takımı'na seçilmişti.

2009 yılında ise Candace'ın hayatında yepyeni bir sayfa açıldı. O artık bir anneydi ve doğal olarak hayatının ekseninde bir kayma yaşanmıştı. Daha sonra sakatlıklar nedeniyle birkaç sezon tam kapasitesini sahaya yansıtamamış olsa da 2012'de ikinci olimpiyat zaferini yaşayacak, 2013 yılında da ikinci kez En Değerli Oyuncu ödülünün sahibi olacaktı. En büyük özlemi ise 2016 yılında son bulacaktı. Final serisinin beşinci maçında Minnesota Lynx'i mağlup eden Sparks hem seriyi 3-2 kazanmış hem de şampiyonluğa ulaşmıştı. Yıllarca bu ânın hayalini kuran Candace ise bu zaferi kısa bir süre önce hayatını kaybeden akıl hocası Pat Summitt'e adıyordu.

2020 sezonu bitene kadar Sparks'la şampiyonluk kovaladı. Ancak her şeyin bir sonu vardı, elbette sözleşmelerin de… Kendi deyimiyle bugüne kadar başladığı hiçbir şeyi yarım bırakmamıştı. Sparks'la olan sözleşmesini tamamladıktan sonra ise artık yeni bir sayfa açmak hakkıydı. Candace, takımla geçirdiği son sezonunda, 34 yaşında, kariyerinde ilk kez Yılın Savunma Oyuncusu seçilerek şanına yaraşır bir vedaya imza atmıştı. Artık her şeyin başladığı yere geri dönmenin vakti gelmişti ve o da büyüdüğü toprakların temsilcisi Chicago Sky'la el sıkıştı.

heba olup gidiyor, hem de sırf etek giydikleri için..." Candace, kadın mücadelesinin yılmaz savunucularından Shirley Chisholm'ün bu sözlerle tarif ettiği yitip giden yeteneklerden biri değil. Öte yandan, erkek meslektaşlarıyla karşılaştırıldığında, işinin onlarla kıyaslanamayacak ölçüde zor olduğu da ortada. Kariyerinin başlarından itibaren dönem dönem Anthony Parker'ın kız kardeşi ya da Shelden Williams'ın eşi olarak tarif edilmesi dahi kadın sporculara sınırlı bakış açısının bir göstergesi. Bunun daha ötesinde sorunlarla da mücadele etmek maalesef kadın basketbolcuların bir rutini. Erkek meslektaşlarıyla aralarındaki gelir uçurumu ise en önemli Fotoğraf başlık olarak öne çıkıyor.

Kısa takvimli ve düşük ücretli bir organizasyon olan WNBA'de pek çok oyuncu, daha iyi kazançlar elde edebilmek için yılın geri kalanında başka ülkelerin yolunu tutuyor. Candace da bu sebeple Rusya ve Çin liglerinde forma giymiş hatta kısa bir süreliğine yolu Fenerbahçe'den de geçmişti. Aktif spor yaşamı hâlâ devam etmesine rağmen, şimdiden kadın basketbol tarihinin en şaşaalı figürleri arasında yer alıyor. Öyle ki son dönemde onu yorumcu kimliğiyle de tanıyoruz. ABD'nin önemli spor yayıncılarından Turner Sports'la sözleşme imzalayan Candace, isabetli analizleriyle en dikkat çeken basketbol yorumcularından biri. TNT'de onu sadece basketbol oynarken değil, zaman zaman Shaquille O'Neal'la tartışırken ya da Charles Barkley'ye sataşırken de görebilirsiniz.

"Sevdiklerinle paylaşamadığın sürece başarı hiçbir şeydir." Mahogany'nin bir sahnesinde Billy Dee Williams'ın canlandırdığı esas oğlan, ünlü bir modacıya dönüşen esas kızın duygularını bu sözlerle hareketlendirmişti. Candace Parker da görkemli kariyerini ilmek ilmek işledi, türlü badireler atlattı ve bugün bulunduğu noktaya ulaştı. Şimdi ise ailesinin yanına, köklerine dönmek istiyor. Muhtemelen Chicago Sky formasıyla elde edeceği başarıları, ekranlarda spor yorumcusu olarak alacağı övgüleri ve tabii ki bir anne olarak yaşayacağı gururu sevdikleriyle paylaşmak için…

Socrates Dergi