socratesXreflect_alt

Fareler ve İnsanlar

12 dk

Türkiye kadın boksu altın çağını yaşıyor. Bu yıl dünya şampiyonu olan beş sporcumuzun en genci Hatice Akbaş, bu başarıların uzun yıllar devam edebileceğinin teminatı.

Akçadağ, Malatya'nın yaklaşık 28 bin nüfusa sahip bir ilçesi. Genç sporcular için bolca imkâna sahip olduğunu söylemek güç. Hatice Akbaş, bunu yaşayarak öğrendi. Spora başladığı derme çatma salonda etrafında az sayıda insan, çok sayıda fare vardı. Steinbeck'in kült romanındaki Lennie gibi o fareleri cebine koymadı belki ama yıllar içinde ringde karşısına çıkan rakipleriyle Lennie'nin farelerle oynadığı gibi oynadı. Geçen ay İstanbul'da düzenlenen 2022 Kadınlar Dünya Boks Şampiyonası'nda da altın madalyaya uzanan beş Türk sporcudan biri oldu. Bugün, memleketi Akçadağ'daki otuza yakın minibüsün arkasında onun fotoğrafı var. Zoom'da buluştuğumuzda sesi biraz heyecanlı ama sözleri, tıpkı ringde olduğu gibi kendinden emin...

Babam eski bir kick boksçu. Gençliğinde uğraşmış, bir yandan da içinde ukde kalmış. "Ben yapamadım, çocuklarım bir yere gelsin" diye düşünmüş. Dokuz yaşımdayken bir spor salonu açtı ve onun teşvikiyle, kardeşlerimle beraber spora başladık. Akçadağ çok küçük bir ilçe, böyle yerlerde de laf söz çok oluyor. Bu açıdan babamın küçüklükten beri yanımızda olması, verdiği destek bize çok yardımcı oldu. Zaman içinde abim ve kardeşim sporu bıraktı ama ben devam ettim. Aralarında en dayanıklısı, en dirayetlisi ben çıktım. Onlar boksun zorluğuna dayanamadılar ama ben çok istiyordum ilerlemeyi, boksu sevdiğim için devam ettim. 

Akçadağ'da antrenman yaptığım spor salonu, inşaat halinde bir binanın bodrum katıydı. Lağım kokularının içinde, sağa sola koşturan farelerle idman yaptım hep. Koşu antrenmanlarımız için de dağlara çıkıyordum. Ağırlık ekipmanı olmadığı için güç çalışmalarımı yine o dağlarda taş atarak yapıyordum. Bir noktada babam traktör tekerlekleri bulup getirmişti. Onları yuvarlaya yuvarlaya devam ettim güç çalışmalarıma. Epey de katkısı oldu. 

Küçükken kick boks ve muay thai ile başladım spora. Her iki branşta da hiç yenilgi almadım. 2015'te boksa eğilmeye başladım. Bir sonraki yıl düzenlenecek Türkiye şampiyonasını hedefledim ve o bir senelik hazırlığın sonunda yıldızlarda şampiyon oldum. Aslında beklemiyordum o başarıyı, zira uzun yıllar kick boks ve muay thai yapmıştım, boksta görece yeniydim. Yine de altyapımın sağlam olmasının etkisiyle orada şampiyon oldum. İyi hatırlıyorum, spor salonuna giriyoruz herkes takımının eşofmanıyla gelmiş. Beşiktaş'ı, Fenerbahçe'si, ASKİ'si var, gösterişliler epey... Biz de Malatya'dan gelmiş garibanız. Tabii özgüvenleri de yüksekti büyük kulüplerde oldukları için. Kendimi, nasıl desem, onların yanında biraz yetersiz hissetmiştim ama şampiyon ben oldum. Akabinde o yıl Ordu'da düzenlenen 2016 Avrupa Yıldızlar ve Gençler Şampiyonası'nda da altın madalyayı alınca "Tamam," dedim, "gözümü zirveye diktim, artık boksta devam edeceğim."

İki sene sonra da Türkiye şampiyonu olunca, Fenerbahçe'den bir teklif geldi. Başta kabul etmedik, babam şehrimiz adına dövüşmemin daha iyi olacağını düşündü. Memleketimizi de seviyoruz biraz... Ancak yıllar içinde Malatya'da bana hiç destek çıkılmadı. 2021 Uluslararası İstanbul Turnuvası'na hazırlandığım dönemde Fenerbahçe'den bir teklif daha geldi. Artık büyüklerde yarışıyordum, yükselmek istiyordum ve bunun için bir kulüpte çalışmak daha doğru bir seçimdi. Fenerbahçe de boksta çok büyük bir kulüp. Neticede, o son teklifi kabul ettik ve 2021'le beraber Fenerbahçe'ye geçiş yaptım.

İki-üç ay geçmişti ki çapraz bağım koptu. Kulübüm o süreçte her anlamda benim yanımda oldu. Ameliyatımı üstlendi, maddi ve manevi çok destek verdi. Bugün bakınca, bu konuda çok şanslı olduğumu düşünüyorum. İstanbul'un en iyi hastanelerinden birinde, çok iyi bir doktora ameliyat oldum. Bu ameliyatı Malatya'da olsaydım, daha çabuk iyileşebileceğimi düşünmüyorum çünkü o sakatlıktan dört ay sonra Türkiye şampiyonasına katıldım. Normalde çapraz bağ sakatlıklarında altı aydan önce ringe dönülmesi beklenmez. Bense çıkıp üzerine bir de şampiyon oldum. Doktorum sağ olsun, teşekkür ediyorum ona bir kez daha. Ben de o sakatlıktan dönüp, bir sene içinde Fenerbahçe adına Avrupa ve dünya şampiyonu olarak kulübümü iyi bir şekilde temsil ettiğimi, o desteklerin karşılığını verdiğimi düşünüyorum. 

Kalp

Annem zaman içinde alıştı yaptığım işe. 2016'da ilk defa milli takım kamplarına geldiğimde çok zorlanmış, arkamdan epey ağlamış "Kızım evde yok" diye. Masaya hep bir tabak fazla koyuyormuş "Hatice de burada" diyerek. Zamanla aştı bunları, maçları televizyonda izlemeye başladı. Bu şampiyonada da ilk defa beni çıplak gözle izledi. Bir de kalp hastası... Çok heyecanlanmış. Ben de korktum biraz ama bir sorun yaşanmadı çok şükür. Onun gelmesi de beni ayrı mutlu etti. Altın madalyayı aldıktan sonra "Benim şansım sendin, uğur getirdin" dedim ona.

Birkaç ay önce 2022 U22 Avrupa Boks Şampiyonası'nda altın madalya kazandığım için özgüvenli geldim dünya şampiyonasına. Tabii atmosfer çok farklı, dünyanın her yerinden tecrübeli sporcular geliyor. Benimse büyüklerdeki ilk dünya şampiyonamdı. Öte yandan, ev sahibi olmamız bir avantajdı. Ailem salona gelip maçlarımı izledi. İlk maçın heyecanı her zaman çok farklı oluyor. Burada da çok heyecanlıydım. Diğer yandan rakibimi tanıyordum, ondan daha üstün olduğumu biliyordum. Bu beni rahatlattı. O ilk maç heyecanıyla kendi seviyemin biraz altında dövüşsem de kazanmayı başardım. 

En ciddi rakibim, çeyrek finalde eşleştiğim Bulgar Stanimira Petrova'ydı. Dünya şampiyonasındayım, kazanırsam madalyayı garantileyeceğim ve karşımda bana göre sıkletimin en iyi boksörü var. Geçmişte dünya ve Avrupa şampiyonlukları mevcut. Isınmaya gitmeden önce, her zaman olduğu gibi babamla maç konuşmamızı yaptık. Israrla "O senden daha tecrübeli, daha teknik bir boksör olabilir ama senin onu yenebilecek kapasiten var. Emin ol, sen ondan daha çok istiyorsun" dedi. Ayrı bir maç planı yapmadık, kendi boksuma sadık kalmaya çalıştım. Finalle beraber en heyecanlandığım maçımdı. Hayatımın maçını çıkardım diyebilirim. Ben de kendimden böyle bir performans beklemiyordum. (Gülüyor.) Çok güzel bir maç attım; Petrova'yı iki kez devirdim, neredeyse nakavt edecektim. Harika bir gündü, en mutlu maçım olabilir. O maçtan sonra dedim ki "Tamam, artık altın madalya almasam da olur." Benim de ailemin de takımımızın da en mutlu olduğu maçtı.

Finaldeki rakibim Lacramioara Perijoc, çok baskıcı bir boksör. Rakip analizimi babam yapar çoğunlukla, ringde ne yapmam gerektiğini söyler o gözlemlerinin üzerine. Perijoc'un o baskıcı karakterinin altını çizdi; geride bekleyip üzerime geldiğinde çıkaracağım kontralarla sonuç almam gerektiğini söyledi. Özetle, kaçarak dövüşmem gerektiğini ifade etti. Maçtan önce çok heyecanlıydım; dile kolay, dünya şampiyonası finali oynuyorum. Babamla hayalimizdi, dünya şampiyonası ve olimpiyatta zirveye çıkmak... İsmimizin okunacağı yere geldik. Önce rakibim çıktı, kırmızı köşede. Sonra benim adım okundu, adımımı attım. Öyle büyük bir tribün var ki; herkes nasıl bağırıyor! Şu an bile hatırlıyorum o anları, insan ister istemez heyecanla doluyor. Onun da etkisiyle maç beklediğim gibi gitmedi. Kazandım kazanmasına ama daha iyi dövüşmek isterdim. Rakibim iyi bir günündeydi. Üçüncü raundun son dakikasında "Hatice vurdun vurdun, vuramadın maç gidiyor" diye düşündüm. Son yirmi saniyede attığım dört-beş yumrukla maç bana geldi.

"Akçadağ'daki kız çocuklarından o kadar çok mesaj alıyorum ki... Hepsi boksa başlamak istiyor."

"Akçadağ'daki kız çocuklarından o kadar çok mesaj alıyorum ki... Hepsi boksa başlamak istiyor."

Gong çaldı, köşeme geldim. Oradaki antrenörlerim bir şey söylemediler, ben de bir şey sormamıştım zaten. Direkt sola döndüm, babamla ve abimle göz göze geldik. "Maç bende mi?" diye sordum, başparmaklarını kaldırıp "Evet, evet!" yaptılar. Gerçekten ortadaydı maç o son yumruklara kadar. Ortaya geldik, sonunda yumruğum havaya kalktı. (Derin bir nefes alıyor.) Güzeldi yani. 

İdol

Stilini beğendiğim, örnek aldığım boksör Ukraynalı Vasiliy Lomachenko. Profesyonele geçmeden önce amatörde çok büyük başarılar elde etti. Çok teknik bir boksör, ayak oyunlarında da çok iyidir. Benim boksumda da ayak oyunları önemli yer tutuyor zira.

Artık işim daha zorlaştı. Şimdi bu dünya şampiyonluğumu korumam gerekecek. En büyük hayalim 2024 Paris Olimpiyatı. Oraya gitmek değil, orada altın madalya kazanmak istiyorum. 2020 Tokyo'ya hazırlanırken de milli takımdaydım. Buse Naz Çakıroğlu'nun sıkleti 51 kiloda onun ardından ikinci sporcuydum. Bir üst sıklet 57 kiloydu. Şimdiyse olimpiyattaki sıkletler değişti, 50 ve 54 kiloda yarışabileceğiz. Buse 50 kiloda dövüşmek istedi, ben de dünya şampiyonu olduğum 54 kiloda olimpiyata hazırlanacağım. 

Milli takım kamplarının bana en büyük katkısı bol bol 'sparring' yani antrenman maçı yapmamız. Hem yurtiçinden hem yurtdışından gelen sporcular oluyor bu kamplarda. Diğer tarafta, babamla ayrı çalışmayı tercih ediyorum. Bizim yaptığımız antrenmanlar çok farklı, başka kimsenin öyle çalışmalar yaptığını görmedim. Doğada çalıştığımız için geliyor o fark da. Milli takım kampına da bir gün traktör tekerleği getirirler belki, faydalı da olur hani. (Gülüyor.) 

Bu dünya şampiyonasında takım olduğumuzu hissettik. Ülkemizde düzenleniyordu, ev sahibiydik, bu fırsatı kaçırmamamız gerekiyordu. Birbirimizi çok iyi gazladık, "Madalyaları kimselere kaptırmayalım, önümüzde bir pasta var, hepsini biz yiyelim" dedik. Dünya şampiyonu unvanı bir baskı yaratıyor ama yanında da bir özgüven getiriyor. Rakiplerim benden çekinecekler. İyi rakipleri yenip ulaştım bu başarıya. Hedefim, 2024 Paris'e dek yenilgi almamak. Başarımın altını doldura doldura ilerlemek istiyorum. 

Bu yıla dönecek olursam, henüz mağlup olmadım. Önümde Akdeniz oyunları ve büyüklerde Avrupa şampiyonası var. Eğer ikisini de altın madalyayla kapatırsam, bu yıl gerçekten benim yılım olacak. Baskıyı kaldırabileceğimi biliyorum. 

Olimpiyat hazırlığıma tamamen Akçadağ'da devam etmeyebilirim. Arada maç yapmam gerekecek, ağırlık olsun yüzme olsun kapsamlı şekilde hazırlanmak istiyorum Paris'e. Bu yüzden hazırlıklarımın bir kısmını İstanbul'da ve diğer şehirlerde geçirebilirim. Akçadağ'a, doğada çalışmaya çok alıştığımız için şimdiye dek milli takım kampları hariç şampiyonalara hep Akçadağ'da hazırlandık. 

Bugün babamla, tüm o zorluklar içinden bu başarılara ulaşmanın daha anlamlı olduğunu konuşuyoruz. Akçadağ'daki kız çocuklarından o kadar çok mesaj alıyorum ki... Hepsi boksa başlamak istiyor şimdi. Beni gördüklerinde tavsiye alıyorlar, nasıl başlayabileceklerini soruyorlar. Bu da beni çok mutlu ediyor. İmkânsızlıklar içinden buralara geldim, her zaman umudum vardı. Yaptıklarımın, benzer zorluklarla boğuşan arkadaşlarıma umut olmasını diliyorum. İstedikten sonra her şeyin üstesinden gelebilirler.

Ekip

Busenaz Sürmeneli: Makine. Herkes öyle hitap ediyor zaten. Boksun kraliçesi. Bizim önderimiz gibi gerek karakteri gerek yaptığı şovlar gerekse de boksuyla. Onu örnek alıyorum. Kardeşim gibi. İnşallah ben de onun gibi olimpiyat şampiyonu olurum. 

Buse Naz Çakıroğlu: Lider. Çok hırslı, azimli, birçok liderlik özelliğine sahip. 

Şennur Demir: Kaptan. O kadar güzel bir insan ki... Annemiz, babamız gibi.

Socrates Dergi