
"Hepimiz Aynı Gemideyiz"
8 dk
Harcama limitlerinin uygulanış biçimine ve Bankalar Birliği’nin sunduğu borç yapılandırmasına en sert şekilde karşı çıkan kulüp Fenerbahçe’ydi. Yönetim Kurulu Üyesi Alper Pirşen'e, bu duruşun sebeplerini sorduk.
Geçen sene federasyon bu işle ciddi anlamda ilgilenmedi, Kulüpler Birliği eliyle yürütüldü harcama limiti planlama süreci. Kasım 2018'de Fenerbahçe olarak UEFA'yı ziyaret etmiştik. Bize La Liga'ya gitmemizi önerdiler. O dönem kulübümüzün CFO'su, bugün de danışman sıfatıyla hizmet veren Serdar Yıldız, Beşiktaş ve Galatasaray'ın bu konudaki uzmanlarıyla bir araya geldiler ve hangi model üzerine çalışmak gerektiğini konuştular. Sonrasında Türkiye'deki sürecin 6-7 ay öncesinde Serdar Bey'le Fenerbahçe heyeti bir La Liga ziyareti yaptı hangi modeli uygulamanın iyi olacağına dair, İspanya modeli akıllarına yattı ve onun üzerine çalışmaya başladılar. Hazırladığımız modeli hep birlikte Türkiye'ye uyarladılar, kendimizi zorlayacak maddeleri de kabul ettik orada. Bu iş gerçek bir değişime önayak olsun diye fedakârlık yaptık. Bu modelin temeli, takımların sene sene belli bir oranda mevcut harcamalarını azaltmak üzerineydi. Fenerbahçe bunu bir dayatma olmadan yapıyordu zaten. İki senedir yüzde otuzun üzerinde küçüldük. Takımların oyuncularla ileriye dönük ortalama üç-dört yıllık sözleşmeleri var. Bunun bıçakla keser gibi bir günde olamayacağının, zamana yayılması gerektiğinin altını o zaman da çizdik.
Bir diğer önemli konuysa anaparaların hesaplamalara katılmasıyla alakalıydı. İspanya'da bu kadar ağır bir borçluluk yok. Dünyanın hiçbir yerinde de böylesi borçlar birikememiştir zaten. Türkiye'deki modelde birkaç yıl eksi verme gerçeği vardı. Başkanımızın da söylediği buydu: Yarayı iyileştirmek değil kanamayı azaltmak iddiasıyla başladık bu sürece. Birinci amaç yıllık zararın azaltılmasıydı. Serdar Bey'in getirdiği proje de zararların yıldan yıla azaltılması, sonunda kâr-zarar dengesi bulununca da kulüplerin kâr edip borçlarını ödemeye başlamasıydı. İlk günden borç ödemeye başlamak gerçekçi değildi.
Anlatmaya çalıştığımız en büyük çelişki şu: Mevcut yapıda zarar bir süre daha devam edecek. Harcama limitlerine bir aşım oranı vererek bunu kabul ediyorsunuz zaten. Sistem, geçen sene yüzde otuz, bu yıl yüzde 15 limitlerinizi aşabilirsiniz, yani faaliyet zararı yaşayabilirsiniz diyor. Buna rağmen limitten düşülmek üzere bir anapara ödemesi öngörülüyor. Esas çelişki bu. Faaliyet zararı yazan kulüp dışarıdan kaynak yaratmak zorundadır. Yeniden borçlanan bir kulübün de mevcut anaparalarını ödemesi mümkün değil. Borç sarmalının sürmesine sebep olur ancak. Kulüplerin Bankalar Birliği üzerinden yaptığı anlaşma da tam olarak bu. Onlara 250 milyon lira yeni para verildi ki bu da yetersizdi. Ekstra borçlandırıldılar, borçları ileri ötelendi. Borçlanmaları artmışken deniliyor ki onların limitlerinden anaparayı düşmeye gerek yok çünkü anapara ödemesi yapmayacaklar. Bizim durumumuzda, zararını azaltmış, geçen sene faaliyet zararı etmemiş bir kulübeyse "Yeni borç almadın kabul ama yapılandırma yapmadığın için anaparanı ödemen lazım" diyorlar.
Bu sistem, yapılandırmaya giden kulüplerin faiz ödemeye başladığı yıl ufak ufak çökmeye başlıyor. Üçüncü sene yüzde beş anapara artı faiz ödemeleri gerekiyor, orada ciddi bir sarsıntı yaşayacaklar bizim yaşadıklarımıza benzer şekilde. Takip eden sene yüzde 15 anapara artı faiz ödemeleri gerekiyor. Zurnanın asıl zırt dediği yerse beşinci sene, anaparanın yüzde seksenini artı faizi ödemeleri lazım. O gün, şu an iki-üç milyar yapılandırmış bir kulübün, faizlerle beraber yine o civarda bir para ödemesinden bahsediyoruz. Kulüplerimizin hiçbirinin yıllık geliri o seviyelere yakın dahi değil. Senede 60-70 milyon euro kazandı diyelim bir kulüp, bugünkü kurla 500- 600 milyon lira. Hadi uçtu, kaçtı; inanılmaz gelir yarattı ve bir milyara ulaştı. 2-3 milyar anapara ödemesi olan bir kulüp o gün geldiğinde yine eksiye düşecek. Spor operasyonlarını yapamayacak hale gelmek bu zaten.
Şu anda bunun küçük bir modeli bize uygulanıyor: 17 milyon euro'ya takım kur deniyor, halbuki benim 2020-21 sezonu için mevcut yükümlülüklerim 40 milyon euro'nun üzerinde. 27 Haziran 2019'da bu talimat çıktı. Bizim daha o tarihte, sözleşmesi 2020- 21 sezonuna uzanacak 14 oyuncumuza 149 milyon lira yükümlülüğümüz vardı. 2 Eylül'e kadar harcama limitleri açıklanmadı, talimat uygulanmadı ve kulüplerin yeni oyuncular tescil etmesine izin verildi. O süreçteki transferlerle beraber 2020-21 sezonu için 25 oyuncuya 328,5 milyon lira garanti yükümlülüğümüz oluştu. Aynı TFF bu sezonun başında gelip diyor ki "Kardeşim sen aşımla beraber 177,5 milyon liraya düşmezsen ceza alırsın." Sen benim o parayı harcamama müsaade ettin daha geçen sene. Bugün bunu dayatmak, operasyonumu sona erdirmemi istemen anlamına geliyor. Sistem de burada çöküyor.
UEFA'nın Finansal Fair-Play'i var ama bir hazırlık süreci mevcuttu orada. Tüm paydaşlar masaya oturdu, nasıl olması gerektiği konuşuldu, makul bir noktaya gelindi. Ne zaman uygulamaya başlanacağı makul bir süre önce anons edildi. Kulüpler hazır hale gelip uygulama başladığında da üç senelik hedefler kondu. "Artık buna göre işlemlerinizi yapın, ben denetimlere üç sene sonra başlayacağım" dendi. Bizde nasıl oldu? Haziran'da genel kurul, alelacele talimat geçirdi. O sezona dair hesaplamalar transfer döneminin başına yetişmedi. Transfer dönemi bittiği gün limitler açıklandı, uygulanabilir bir yapının önü kapanmış oldu. Daha ilk günden sistemi çalışmaz hale getirdiniz. Üç sene sonrasına bu hedefi koysaydınız, kulüpler mevcut kontratlarını yavaş yavaş eritmeye başlarlardı, yeni kontratlarını belli bir plan çerçevesinde yaparlardı.
Bu talimatın uygulanabilir olmamasının en basit sebebi şu: TFF olarak bu transferleri tescil ettin. Mevcut kontratlardan isteseniz de çıkamıyorsunuz. Bu sözleşmelerden çıkmanın maliyetiyle çıkmamanın maliyeti aynı. Hatta çıkmanın maliyeti daha fazla çünkü bugün feshedersem parayı derhal tazminat olarak ödemek zorundayım. Öbür türlü aylara, yıllara yayacağım en azından.
Türkiye'deki sistem biraz da şunu söylüyor: "Siz gelin, bu yapılandırmayı yapın. Yapın ki anapara sorununuzu üç-dört yıl sonraya öteleyin." Ama üç-dört yıl sonraya ötelemek sorunu tamamen çözüyor mu? Çözmüyor. Bizim önerdiğimiz modelde kademeli küçülme vardı. Herkes kendi boyuna ve borçlanmasına göre küçülmek zorundaydı. Örnek vereyim biz 90 milyon euro harcayan ve gelirlerine göre 50 milyon euro harcaması gereken bir kulüp olarak 70-60-50 diyerek inmemiz gerekiyordu. 50 yerine 55 harcayan bir kulübün de aynı sürede 5 milyon euro küçülmesi bekleniyordu. Bu da içerisinde bulunduğumuz mevcut taahhütler bakımından olması gerekendi. Burada şöyle bir sistemsel eleştiri yapabilirim: Türkiye Futbol Federasyonu'nun birinci görevi futbol ailesinin en doğru şekilde yönetilmesini sağlamak. Bu sistemde ortaya çıkan sonuç ne? Futbol ailesine ne olduğu önemli değil. "Sözleşmelerinden nasıl çıkarsan çık, bizi ilgilendirmiyor ama şu banka borcunu bir öde" diyor. Futbol ailesinin sorunlarının ötesine geçip futbol ailesinden en yüksek alacağı olan bankaların sorununu çözmeye yelteniyor. Anapara mantığının varlığı da sistemde direkt buna hizmet ediyor.

Alper Pirşen
Yazısız bir kural olarak eksi limit olmaz, sıfır kabul ederiz diyorlar. Yarın gerçekten 2-3 milyar lira ödeme yapması gereken bir kulüp olduğunda limiti sıfır olacak. Sıfır limitle bir tane bile profesyonel oyuncuya lisans çıkaramıyorsunuz. Sadece 21 yaş altı 150 bin liraya kadar sözleşmesi olanlarla imzalayabiliyorsunuz. Eh, orada da çok basit bir sorun söyleyeyim size: Mesela 21 yaş altı bir oyuncu olsa, kulüpler yalnızca onlarla imzalayabileceği için der ki "Kardeşim benimle beş yıllık sözleşme imzalayacaksın. İkinci, üçüncü ve dördüncü yılımda da sözleşmemi milyonluk yapacaksın." Bırakın kulüpleri daha 18 yaşında hedefsiz kalmış böyle bir oyuncunun gelişme ihtimali var mı?
Bu sistem değişmek zorunda. Biz diyoruz ki beni üç sene boyunca köşeye sıkıştırıp sonunda bu değişikliği yaptığında nerede adalet? Biz hak arayışı için doğru yöntemlere bakıyoruz. Fenerbahçe bugünden itibaren başladı hak arayışına. Bu dayatma sebebiyle yaşadığımız tüm zararları nasıl kurtarabiliriz, onun çalışmasını yapıyoruz. Talimatın değişikliği için mücadele ediyoruz ki burada Kulüpler Birliği seviyesinde bir başkanlık dayanışması var. Başkanlar zaten birbirini anlamak üzerine çalışıyorlar. Ama burada büyük kulüpler, bir yıllık çıkar için ligin genel yararını veya ileriki senelerdeki büyük krizleri çözmek istemezse, ileride onlar da bize takılmak zorunda kalacaklar mecburen.
Ligin aşırı küçülmesinin kimseye bir faydası yok. Harcama politikası yıllardır kötüydü ve biz bunun ceremelerini çekiyoruz. Şu anda sponsor bile yok. Alım gücü olmadığı için sponsorlar da çıkıp büyük paralar ödemiyor. Elimizde bir tek yayın geliri kaldı, onda da yayıncı her sene oturup pazarlık ediyor. Bu lig bu paraları etmez havasına girmiş durumda. Siz ligi 15-20 milyon liralık takımlarla oynattığınızda, bulduğunuz yayıncının buraya 200 milyon dolar falan vereceğini mi düşünüyorsunuz? Büyük takımları yarış dışında bırakarak ligin değerini düşürüyorsunuz. Ligin değeri düştükçe Anadolu takımlarının alacağı gelirler de düşüyor. Onun da ötesine geçeyim, bugün TFF'nin içinde bulunduğu bina, ödenen maaşlar, içerideki lüks Avrupa'da hiçbir yerde yok. Bu bolluk, ligin şişkin harcamaları sayesinde oldu. O harcamalarla yayıncı geldi, yayıncı gelince de federasyona büyük para girişleri oldu. Yani hepimiz aynı gemideyiz. Ben demiyorum ki küçülmeyelim. Küçülelim ama kademeli şekilde. Biz zaten bunu kulüp olarak yapıyorduk ve kimse yapmasa bile yapacaktık.

"Geçen sene genç oyuncu transferi için birçok oyuncu tespit ettik ve Moses'ın sözleşmesinden çıktık. Şampiyonluk hedefimiz olsa da limitlere yaklaşabilmek adına yaptık bunu. "
Geçen sene genç oyuncu transferi için birçok oyuncu tespit ettik ve Moses'ın sözleşmesinden çıkmaya karar verdik. Kiralama ücreti, maaşı derken bize 2 milyon euro'ya yakın bir maliyeti olacaktı. Biz o sıralarda şampiyonluk hedefimiz olsa da limitlere yaklaşabilmek adına yaptık bunu. Ama o 2 milyon gelirin bize limit açısından hiçbir katkısı olmadı. Zaten mantıken sizin böyle bir yapıda elden çıkartılan her bir oyuncunun olası giderinin bir kısmını tekrar futbola harcamaya müsaade etmeniz lazım ki kontrollü bir küçülme yapabileyim, futbol faaliyetlerime devam edebileyim ve yeni varlıklar kazanabileyim.
Bizim elimizdeki en büyük değer futbolcular. Kulüpler olarak stadımız yok, hiçbir şeyimiz yok. Elimizde sadece futbolcuları alıp, geliştirip satmak var. Fenerbahçe sportif başarı pahasına bu realitelere uymak için Giuliano'sunu, Josef de Souza'sını, Eljif Elmas'ını elden çıkarttı. Bir sürü oyuncuyu sattı ve ciddi gelir elde etti. Her futbolcu mutlaka başarılı olur diyemezsiniz ama ben Balkanlardan ya da diğer ülkelerden ucuza birkaç futbolcu getirip parlatırsam belki maliyetinin on katı kadar gelir elde etmemi sağlayacak. Bu başarılı satış projelerimiz menajerlerin de futbolcuların da ilgisini çekiyor. Biz kendimizi bu şekilde doğru pozisyonlandırmaya devam edeceğiz. Ülke olarak da böyle yapmalıyız ve belki Fenerbahçe bunun öncüsü olacak. Oyuncu al, bir üst seviyeye taşı, fiyatını bulduğunda sat. Fenerbahçe şu gerçeğin farkında ve bu yönde ilerlemeye devam edecek: Kadrosunda her sene parlatıp satabileceği birkaç tane futbolcu olacak. Biz bunu yapmaya başlamıştık ama şu anki sistem böyle çalışmıyor ve buna izin vermiyor.
Küçülmenin de organik olması lazım. Balonu patlatmayalım, balonu yavaşça söndürelim diyoruz. Bu balonun patlatılması yayıncının, sponsorların yok olması demek. Büyük takımları, taraftarı bol kulüpleri öldürmenin hiçbir faydası yok. Zaten birkaç kulüp dışında herkes geminin bizimle yürüyeceğinin farkında. Biz demiyoruz bunu, futbolun diğer paydaşları söylüyor. Yayıncıya sorsanız da bu böyle, kulüplere sorsanız da bu böyle. Bir tek futbol federasyonu anlayamadı bu işi.
Hukuki Adımlar
Fenerbahçe, harcama limitlerine ilişkin itirazında hangi hukuki adımları izleyebilir? Spor hukuku uzmanı, CAS hakemliği de yapan Avukat Emin Özkurt'a sorduk.
"Fenerbahçe, yaptığı transferlerle belirlenen limitinin üstüne çıkacak gibi görünüyor. Burada dikkat edilmesi gereken husus, talimat gereği bir kulüp, mevcut oyuncularını başka bir külübe transfer ederek gelir elde ederse bunun üçte birlik kısmını limite ekleyebiliyor. Fenerbahçe bu yolu izleyerek limiti tutturmaya çalışacaktır.
Fenerbahçe, limitle ilgili itirazını TFF Tahkim Kurulu'na sundu fakat bu itiraz 13 Ağustos'ta reddedildi. Futbolun yönetimine ve disiplinine ilişkin hususlarda Federasyon kararlarına karşı nihai yargı yolu TFF bünyesindeki Tahkim Kuruludur. Bu başvuru reddedildiği için Fenerbahçe'nin kulüp olarak gidebileceği başka bir merci yok. Ancak Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yolunu deneyebilirler, oradan da sonuç çıkmazsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) konuyu taşıyabilirler. Ancak AİHM'ye taşınan konular, dört ila altı yıla dek neticeye varmıyor, dolayısıyla bu yolun fayda sağlayacağını düşünmüyorum. "