Fin Markası

12 dk

Finlandiya gibi az nüfuslu bir ülke nasıl motor sporlarında büyük bir ekole dönüştü? Keke'den Kimi'ye, Ari'den Mika'ya uçan adamların tarihi...

1

"Finlandiya benim favori ülkem. Bir noktadan sonra tek bir insan bile görmeden saatlerce otomobil sürebiliyorsunuz. Sükûneti ve huzuru seviyorum, bunu başka yerde pek bulamıyorum." -Sir Christopher Lee

Kilometrekare başına 16 insanın düştüğü, yerleşim yerlerinden biraz uzaklaştığınızda insan sayısının sıfıra yakınsadığı Finlandiya gerçekten otomobiliyle ve yollarla yalnız kalmak isteyenler için kusursuz bir yer. Tam anlamıyla düz bir yol bulmanız zor. Eğer aracınız arıza yaparsa, etrafta birilerini bulamayacağınız için kendiniz tamir edebilmelisiniz. Finlandiya'nın doğal şartları, bir yarış pilotu olmanız için gerekli bütün özellikleri size kazandırıyor. Bu onların motor sporlarındaki başarısını temellendiren faktörlerden bir tanesi.

Finlandiya zıtlıkların ülkesi. İletişimden mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıp bilişim teknolojilerine öncülük ediyorlar. Yabani sayabileceğimiz bir yaşam biçimini yüceltip makinelere hayranlık besliyorlar. Bu tezatlıklar onları bir tür 'uzaylı' olarak görmek için dünyanın geri kalanına fırsat veriyor.

"Finlandiyalılar teknolojiye hayranlar, özellikle de insan ve makinenin birlikteliğine. İkinci Dünya Savaşı'nın borçlarını öderken ve savaşın yaralarını sararken sadece tarımla belimizi doğrultamayacağımızı anladık. Endüstri alanında atılım yaptık. Bu sayede toplumumuz makineleşti."

Spor psikoloğu Profesör Matti Urrila, Finlandiyalıların özel ruhunu böyle temellendiriyor. Motor sporları tarihindeki bütün Finlere baktığınızda, günlük hayatının bir parçası olarak traktör tamir ettiklerini, mekanik alanında eğitim görüp çalıştıklarını veya bir tür mühendislik-teknisyenlik geçmişine sahip olduklarını görürsünüz. Makineyle bütünleşip ondan maksimumu çıkarmak ve o limitin ötesine geçmemek için onları iyi anlamanız gerekir. Bu nedenle ralli başta olmak üzere motor sporları Finlandiya’nın milli değeri.

2

Uçan Fin kavramı, spor dünyasının klişelerinden. Kayıtlara geçen ilk Uçan Fin ise uzun mesafe koşucusu Hannes Kolehmainen. Uzun mesafedeki Fin ekolünün efsanevi isimleri Paavo Nurmi ve Lasse Viren başta olmak üzere birçok atlet zaman içinde bu payeye layık görüldüler. Fakat kayakla atlama efsanesi Janne Ahonen’i bir kenara bırakırsak temel bir sorunumuz var: Bu sporcular uçmuyorlardı. Bu noktada motor sporları imdadımıza yetişti. 1968 Bin Göller Rallisi'ni konu alan Castrol belgeseli The Flying Finns, Finlandiya etaplarındaki sayısız sıçrama noktasından uçarak geçen gözü pek ralli pilotlarına verilen Uçan Fin lakabını nesilden nesile aktarılan bir gelenek hâline getirdi.

İkinci nesil Uçan Finlerden Juha Kankkunen, 40 yaşında 1999 Finlandiya Rallisi'ni kazandığında etap sonrası kendine gelmeye çalışırken suratına tutulan mikrofonu önce görmezden geldi. Ardından ısrarcı muhabirin tebriğine Fince teşekkür ederek yanıt verdiğinde kendini İngilizce bir röportajın içinde buldu. Bu şaşırtıcı değildi ama Kankkunen'in can sıkıntısı belli oluyordu. Muhabirin ikinci ve son sorusu herkesin zorlandığı yağmurlu son etaplarda onun hangi lastiği kullandığıydı. Dört kez dünya şampiyonu, muzip bir gülümsemeyle meşhur cevabını verdi: "Siyah yuvarlak Pirelli." Finlandiyalılar şakadan anlamayan insanlar değiller. Onların kendine has bir mizahı var. Zor şartlarda sakin kalabilmek için hayatı öyle çok da ciddiye almamanız gerekir.

1982 Formula 1 sezonu güçlü sinirleri olmayan pilotlara göre değildi. Gilles Villeneuve ve Riccardo Paletti'nin ölümleri, Didier Pironi'nin kariyerini bitiren büyük kazası, grev, boykot ve diğer tüm kaotik olaylar nasıl olduysa bir sezona sığmıştı. O yılın Monaco Grand Prix'si tüm yılın özünü taşıyordu. Bitime iki tur kala lider Prost kaza yaparken, ardından liderliğe yükselen Patrese spin atıyor, yeni lider Pironi'nin son turda elektrik arızasıyla yarış dışı kalması, bu kez ilk sıraya Andrea de Cesaris'i yükseltiyordu. Tabii ki drama burada bitmiyor, önce yakıtı biten de Cesaris, sonra mekanik bir arızadan yarışa veda eden Derek Daly liderlikte kalamıyordu. Riccardo Patrese ise damalı bayrağın altından geçerken yarışı kazanamadığını zannedip hayıflanıyordu.

Böylesi bir sezonda, istikrarlı ve kararlı bir Fin pilot tüm rakiplerini geride bıraktı. Kariyerinin ilk galibiyetini sezonun sonlarına doğru İsviçre Grand Prix'sinde alan Keke Rosberg tek yarış galibiyetiyle şampiyon oldu. Bu, Finlandiya'nın ilk Formula 1 Dünya Şampiyonluğu'ydu. 34 yıl sonra Alman bayrağını taşıyan oğlu Abu Dabi'deki gerginlik veren finalde mutlu sona ulaşırken Keke yarışı Dubai'den izliyordu. Yarışın son turlarına dayanabilenlerin sayısı azdı. Keke ise kendi sözleriyle "işlerin kızıştığını düşünerek birasından kocaman bir yudum aldı."

3

Formula 1 tarihinin istatistiksel olarak en 'verimli' şampiyonlarından biri Keke Rosberg. 5,5 milyon nüfusa sahip bir ülkenin dört dünya şampiyonluğu çıkarması verimlilik hesabıyla diğer tüm şampiyon ülkelerden yukarıda. Dörder kez dünya şampiyonu olan Juha Kankkunen ve Tommi Makinen’in kariyerlerini destekleyen iş adamı Timo Jouhki kariyer planlaması anlamında spor dünyasının geri kalanına ders veriyor. Tıpkı Keke'nin genç Mika Hakkinen'in menajerliğini yapması gibi. Fin motor sporlarının en temel taşı Folkracing’i biraz incelediğimizde bu verimliliğe başka bir boyut daha katabiliyoruz.

Her yaştan Fin vatandaşı bir hafta sonu aktivitesi olarak toprak parkurda eski püskü otomobiller içerisinde birbirleriyle yarışıyor. Her aracın sabit bir maliyeti var ve gün sonunda biri sizin aracınızı satın almak isterse reddetme şansınız yok. Böylece isteyen herkes katılım gösterebiliyor. Top Gear'ın Folkracing üzerine hazırladığı şahane bölümü izlemediyseniz, hızlı bir arama sizi doğru linke götürecektir. Finlandiyalıların araç kontrolünde bir ekol hâline gelmesi şaşırtıcı değil.

1990 Chamonix Film Festivali'nde büyük ödüle layık görülen Climb Dance kısa filmi, dünya ralli şampiyonu Ari Vatanen'in Colorado'daki meşhur Pikes Peak zirvesine Peugeot 405 T16 ile çıkışını belgeliyor. Nefis sinematografi Pikes Peak'in alametifarikalarından, ama akıllıca yerleştirilmiş araç üstü ve etap kameraları bir araya geldiğinde motor sporlarına dair en saf işlerden biri ortaya çıkıyor. Kısa filmin zirve noktası, tırmanmanın son bölümlerinde bir sol viraj arkasından çıkan güneş Vatanen'in gözünü aldığında sağ elini gözüne siper ederek yoluna devam edişi. Vatanen o yılki yarışı kazandı, üzerine parkur rekorunu da kırdı.

4

"Finlandiyalılar için sisu mistik, neredeyse sihirli bir anlama sahip. Sisu eşsiz bir Fin kavramı. Kararlılık, sabır, irade gücü ve zorluklar karşısında rasyonel davranmak anlamına geliyor. Sisu anlık bir cesaret değil, o cesareti sürekli hâle getirebilmektir. Bu kavram Finlerin karakterini belirler. Bedeli ne olursa olsun, gereken neyse yapılır. Zorlukları geride bırakıp sonuca ulaşmak için bütünleşmek gerekir. Sisu geçmişteki hatalardan ders almak ve ayağa kalkıp yola devam etmektir. Savaş borçlarını son kuruşuna kadar ödemelerini sağlayan şey de budur."

Finlandiya Üniversitesi, motor sporlarında Fin pilotların hızını açıklamakta kullanılan sisu kavramını bu şekilde tarif ediyor. Bu mistik kavram ise, Mika Hakkinen'in 18 yıl önce Spa'da yaptığı inanılmaz atağı biz faniler için bir mantığa oturtmanın en akılcı yolu.

2000 Belçika Grand Prix'si Formula 1 tarihinin tartışmasız en iyi geçişine sahne oldu. Bir önceki turda Michael Schumacher'in sert savunmasına maruz kalan Hakkinen, bir sonraki turda Schumi önündeki Ricardo Zonta'ya tur bindirirken yaratıcı bir atakla liderliğe yükseldi ve bu sayede yarışı kazandı. Tarihin en başarılı pilotunu en çok zorlayabilen ve saygı gören Hakkinen, yarış sonrası basın toplantısında geçişten alelade bir şeymiş gibi bahsediyordu:

"Evet bu, bu biraz farklı bir şeydi."

Haklısın Mika. Bu gerçekten biraz farklı bir şeydi.

İşin özü biraz da bu. Finler, sisu adını verdikleri bu özü çok iyi taşıyor ve bunu herhangi başka bir şeyle süslemiyorlar. Motosiklet sporlarının erken kayıplarından Jarno Saarinen sürüş pozisyonuyla günümüz motosiklet grand prix yarışçılığının temellerini atarken, Timo Makinen ve diğer ilk Uçan Finler sol ayak freni kullanarak ralli dünyasına yeni bir teknik kazandırırken hep bu özü açığa çıkardılar. Onlar motor sporlarının Forrest Gump'ı gibiler. Biraz çekingen, biraz durgunlar ve birçok tarihi kırılmada rol oynadılar.

5

Kimi Raikkonen, 2018 ABD Grand Prix'sini kazandığında uzun zamandır gördüğümüz en popüler yarış galibi oldu. Kimsenin onun kazanmasına itirazı yoktu. Raikkonen'in zaferine sevinmek için onu tutuyor olmanız şart değildi.

"Kimi, bugün dünyanın dört bir köşesinde birçok F1 taraftarını mutlu ettin, belki senin kadar mutlu olmasalar da…"

"Kim bilir, belki onlar daha mutludur."

Kimi, daha sonra beş yılın ardından gelen ilk zaferinin, yarışı ikinci bitirmekten daha çok mutluluk verdiğini söyledi. Net bir cümle. Sonra podyuma çıktı, artık sık duymasak da herkesin eşlik ettiği Finlandiya Milli Marşı'nı Austin'den dünyaya dinletti. Herkes için muhteşem, Kimi içinse aleladeden biraz daha iyi bir gündü. Aşırı tepkilerin, reaksiyon videolarının, kısa fitilli başkanların ve tepki almak üzerine kurulu yeni dünyanın odağında o gün tüm bunları umursamayan bir adam vardı.

Tıpkı Kimi Raikkonen'i efsaneleştiren özellikleri gibi Finlandiyalılara uzaktan baktığımızda da tepkisiz, duygusuz ve bazen biraz da mutsuz görüyoruz onları. Duygularını insanların gözüne sokmadıkları için sessizliklerini genelde mutsuzlukla bağdaştırıyoruz.

Kim bilir, belki onlar daha mutludur.

Socrates Dergi