
Fısıltı
12 dk
Euro 80, holiganlar ve Totonero’yla hafızalarda yer etti. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen, gelecek yıllar için birçok sinyal vermişti.
Pietro Anastasi, 650 milyon Liret (500 bin Pound) karşılığında Juventus formasını giydiğinde takvimler 1968’i gösteriyordu. 20 yaşındaki forvet, birkaç saniye kalem oynattıktan sonra dünyanın en pahalı futbolcusu olmuştu. Fakat aynı yıl, İtalyanlar için daha da mühim bir işe imza attı. Avrupa Şampiyonası finalinde ‘Gök Mavililer’in ikinci golünü şık bir voleyle Yugoslavya ağlarına gönderdi ve şampiyonluğu perçinledi. 1938’deki Dünya Kupası’ndan sonra uluslararası sahnede bir ‘hiç’ olan İtalya Milli Takımı, kendi evindeki bu zaferle birlikte ayağa kalkmak için ilk hamlesini yapıyordu… 1970 Meksika’da istikrarı sürdürdüler ve Dünya Kupası finaline yükseldiler. Kupa öncesi takımın masörüyle şakalaşırken sakatlanan Anastasi kadroda olmasa da 1968’deki finalden tam yedi oyuncu ilk 11’deydi. Avrupa şampiyonluğu, modernleşen futbol aleminde İtalya’yı dipten kurtarmıştı…
İtalya Milli Takımı, ayağa kalktı kalkmasına ama 1970’li yılları bunalımda geçirdi. Önce 1972 Avrupa Şampiyonası’na erken veda ettiler, sonra da 1974 Dünya Kupası’na… Fakat 1975’te takımın başına geçen Genç Milli Takım Antrenörü Enzo Bearzot, ülkeye bir umut ışığı sunmak için kararlıydı. 1978’de Arjantin’de son dörde kalmayı başardılar. 70’lerde İtalya Ligi’ndeki yabancı oyuncu yasağı nedeniyle, genç futbolcular erken yaşta takımlarında önemli roller almaya başlamıştı. Cabrini, Scirea, Tardelli, Gentile ve Antognoni ‘Yeni İtalya’nın kozlarıydı. 36’lık kaleci Dino Zoff ise takıma liderlik ediyordu. İtalya, eski tarzını muhafaza ediyor gibi gözükse de Bearzot ve yakaladığı jenerasyonla değişim başlamıştı aslında. Cabrini, hücum gücü ağır basan bir bekti. Defansın sigortası Scirea, savunma anlayışına topla üstün marifetlerini eklemişti. Tardelli, klasik ‘vurup-döken’ İtalyan tipi orta saha olsa da bir önceki kuşağın ‘sert çocukları’ Bertini, Capello ve Benetti’den daha hücuma yatkındı. Antognoni ise 60’lar ve 70’lerin ‘Altın Çocuğu’ Rivera kadar iyi bir pasör ve ondan çok daha üstün fiziğe sahip bir oyun kurucuydu. Fakat esas oğlan konumunda, tabelaya etki eden bir çaylak vardı. Vicenza’nın genç golcüsü Paolo Rossi, ‘Beyaz Kurt’ Roberto Bettega ile muhteşem bir ortaklık kurmuş ve henüz 21 yaşında olmasına rağmen 1978 Dünya Kupası’nın yıldızları arasına girmişti. İtalyanlar, 1980’de ülkelerinde yapılacak Avrupa Şampiyonası için umutlanmakta haksız değildi…
23 Mart 1980… Serie A’nın 24. hafta maçları için uyanan İtalyan futbolseverler, stadyumları doldurduklarında sert bir yumrukla kendilerine geldiler. 11 futbolcu, Mart ayı başında patlak veren Totonero Skandalı’na adları karıştığı için soyunma odalarında tutuklandı. 1970 Dünya Kupası’nda milli takımın kalesini koruyan Albertosi’nin yanı sıra, milli formayı yeni yeni sırtına geçiren bir önceki sezonun gol kralı Lazio’lu Bruno Giordano ve takım arkadaşı Pino Wilson ‘şikeciler’ arasındaydı. Sayı, ilerleyen günlerde daha da artacaktı. Fakat öyle bir isim vardı ki sadece taraftarları değil, Cumhurbaşkanı Sandro Pertini’yi bile derde duçar eyleyecekti. ‘Altın Çocuk’ Paolo Rossi, Roma maçından sonra ortadan kaybolmuştu ve adı, arananlar listesinde başköşedeydi. Avrupa Şampiyonası öncesi İtalya’yı büyük bir kriz bekliyordu…
Euro ’80, turnuva tarihine henüz başlamadan geçti aslında. İtalya, 1968’den sonra turnuvaya ikinci kez ev sahipliği yapacaktı. Bu, turnuva tarihinde bir ilkti. Öte yandan daha önceki dört takımlı statü değişmişti. Dörder takımlı iki grup vardı ve birinci sıradakiler finale yükselecekti. A Grubu, bir bakıma geçmişin hesaplaşmalarının yapılacağı bölge olarak görülüyordu. Çekoslovakya, son şampiyon olarak oradaydı. Hollanda ise efsane kadrosundan yavaş yavaş fire veriyordu. Rep, Haan ve van de Kerkhof Kardeşler elde kalanlarındı. Sürpriz Yunanistan ‘kurban’ olarak gözükse de antrenör Alketas Panagoulias, takımını şampiyonaya götürerek görevini tamamlamıştı zaten. Sovyetler Birliği’nin bulunduğu gruptan çıkan Yunanistan, ilk kez Avrupa Şampiyonası’ndaydı.
Helmut Schön antrenörlüğünde harika bir dönem geçiren Federal Almanya ise artık Jupp Derwall’e emanetti. Derwall, işe değişiklikle başladı. Kadroyu yeniledi ve Hansi Müller-Bernd Schuster ikilisiyle çift 10 numaralı bir sistem yarattı. Kanatlarda her an tehlikeli bindirmeler yapan iki ‘tank’; Manfred Kaltz ve Hans-Peter Briegel yer alıyordu. Hücumun lideri ise Karl Heinz Rummenigge’ydi. 30 yaş ve üstü sadece iki oyuncusu bulunan 1980 model Almanya, en az 1970’lerdeki kadar ürkütücüydü. Fakat Derwall’in mühendisliği, yaptığı bir tercih nedeniyle eleştirilere mahal vermişti. Klaus Fischer’in ayağının kırılması ile kadroya alınan Horst Hrubesch 29 yaşındaydı ve ilk milli maçına sadece iki ay önce çıkmıştı. Derwall’in ısrarı, başına dert açabilirdi…
B Grubu’nda, ev sahibi İtalya avantajlı gözükse de Rossi belirsizliğine çözüm arıyordu. Kayıplara karışan golcü, önce ortaya çıktı, sonra yargılandı ve diğer futbolcular sahaya çıkamazken özel izinle milli takımda oynamaya devam etti. Kesin karar, 19 Mayıs 1980’de verildi: Paolo Rossi, futboldan üç yıl men edilmişti. Bearzot yeni planlar yapmalıydı. Hazırlık maçlarının birçoğunda Rossi sahadaydı ve alternatiflerden Giordano da iki yıl ceza yemişti. Çare Francesco Graziani’de bulundu. Torino’nun forveti, olabildiğince kısa sürede Bettaga’yla uyum sağlamalıydı...
Gruptaki diğer takımlar; o sıralar pek de ‘umursanmayan’ İspanya, genç Belçika ve 1970 Dünya Kupası’nda Gerd Müller’in volesine maruz kaldıktan sonra uluslararası sahneden uzaklaşan İngiltere’ydi. On yıl sonra büyük bir turnuvaya katılan ‘Ada’nın Ağaları’, milli takımlar düzeyinde iş yapamasa da kulüpler sahnesinde Avrupa’yı ele geçirmişti. Liverpool ile Nottingham Forest, son dört yılda kıtanın zirvesindeki takımlardı ve 1980 yazında, İngiltere’nin kadrosunda Şampiyon Kulüpler Kupası kazanmış 12 futbolcu vardı. Kral tahtına ise iki Ballon d’Or sahibi Kevin Keegan kurulmuştu. Ron Greenwood’un takımı, uzun yıllar sürecek ‘turnuva öncesi korku salan İngiltere’ modasını başlatıyordu. Fiyakalarını bozan tek şey, 1970’lerin sonunda ipin ucunu iyice kaçıran holiganlardı. Şike ve fanatizmin gölgesinde, 11 Haziran’da başladı 1980 Avrupa Şampiyonası…
A Grubu’nda beklenen son vardı. Federal Almanya, önce Çekoslovakya’dan 1976’nın rövanşını aldı, ardından Klaus Allofs’un üç golü ve Schuster’in gösterisiyle Hollanda’yı geçti, son maçında da Yunanistan beraberliği ile finale çıktı. Yumrukların sallanacağı bölge belliydi; Hrubesch yetersiz mi kalıyordu? Federal Almanya’nın tek derdi Hrubesch’ken turnuva için daha büyük bir sıkıntı vardı: Seyirci! A Grubu’nda en çok seyirci toplayan maç, 20 bin küsur izleyici ile 60 binlik Roma Olimpiyat Stadı’nda oynanan Federal Almanya-Hollanda karşılaşmasıydı. Çekoslovakya-Yunanistan maçına ise sadece 4 bin Romalı teşrif etmişti. Kimilerine göre, Totonero sonrası İtalyanlar futbola küsmüştü. Bazıları da holigan tehdidi nedeniyle stadyumların boş olduğunu düşünüyordu. Ortada ciddi bir tehlike de yok değildi…
11 Haziran gecesi, İngiliz holiganlar ile İtalyanlar birbirine girdi ve bu olay ertesi güne de yansıdı. İngiltere ile Belçika arasında oynanan maç 1-0 İngiltere lehine sürerken, Belçikalı Ceulemans’ın golü olayları başlattı. İtalyanlar, Belçika’nın golüne sevindi ve İngiliz fanatikler çıldırdı.
“Sebepsiz şekilde gözlerim yaşardı. Kendimi kötü hissediyordum ve bir süre sonra görememeye başladım. Arkamda bir şeyler oluyordu.”
İngiltere kalecisi Ray Clemence, hemen arkasındaki tribün muharebesiyle ilgili bunları hatırlıyor. Gol sonrası başlayan olaylar, polisin sıktığı gazın sahayı kaplamasıyla son raddeye ulaştı. Bitirilmesi dahi düşünülen maça beş dakika ara verildi ve tadı tuzu kalmayan müsabaka 1-1 sonuçlandı. Gözler, İtalya ile İngiltere’nin karşılaşacağı güne çevrilmişti.
İlk maçında İspanya ile golsüz berabere kalan İtalya, ‘Rossi’sizliğin acısı’ ile kıvranırken, bir de holiganlarla uğraşmak zorunda kalmıştı. İngiltere ile 15 Haziran’da oynanacak maçtan 24 saat önce Torino’da içki satışı yasaklandı, önlemler artırıldı. İngiltere’nin sol beki Kenny Sansom’un maçla ilgili hatırladıkları ise daha farklı: “Maçtan önce sahaya çıktığımızda üstümüzde Admiral eşofmanlarımız vardı. Daha sonra İtalyanlar geldi; bronzlaşmış tenleri, buz mavisi ipek takım elbiseleri ve Ray Ban gözlükleriyle... Kendimizi 1-0 mağlup hissetmiştik.”
Samson hislerinde yanılmadı. Keegan’a maç boyunca nefes aldırmayan Marco Tardelli, 79. dakikada klasik ceza sahası koşularından birini yaptı ve Gök Mavilileri öne geçirdi. İngilizlerin gol beklediği Birtles ise Gentile derdinden muzdaripti: “Eğer adı yanlış verilmiş biri varsa o da Gentile’ydi (‘Kibar’ anlamına geliyordu), dünyanın en iyi savunmacılarından biriydi ama kendi yöntemleri vardı; tekme atar ya da çimdiklerdi. Beni durdurmak için her şeyi yaptı.” Forvetlerinden umudu kesen İtalya, defansı ve orta sahasının katkılarıyla 1-0 ile de olsa final ümidini korudu. İngilizler, iki maç sonunda dönüş biletlerini ceplerine koymuşlardı.
“Belçika’ya dair her şeyi biliyorduk” diyen Kaptan Dino Zoff’a göre, İtalya dersine iyi çalışmıştı ama olmadı. Turnuvanın sürprizi Belçika, 0-0’lık sonuçla finale yükseldi. Tardelli, suçu Walter Meeuws’un ceza sahası içindeki elle oynaması göremeyen Portekizli hakem Garrido’ya atarken, ülkenin usta gazetecisi Roberto Beccantini, esas sorunu sakince işaret ediyordu: “Kendi evinizdeki turnuvada bir gol atıyorsanız bu bir felakettir. Başarısızlığı skandala bağlayabiliriz. Bizden aldığı Rossi’yi aradık!” İtalya gol yememiş ve yenilmemişti ama daha fazla gol atan Belçika finaldeydi. İtalya, üçüncülük maçında seri penaltılar sonucu Çekoslovakya’ya mağlup oldu ve turnuvayı dördüncü olarak noktaladı.
Federal Almanya, finalde Belçika’yı 2-1’le geçerek şampiyon olurken iki gol de ‘kazma’ Hrubesch’ten gelmişti. Derwall, ustası Schön’ün bıraktığı ayak izlerini takibe başlamıştı bile. İtalya, finale yükselemese de 1978 Dünya Kupası’nda iyi iş çıkaran genç takımına Collovati ve Oriali’yi de monte ederek güçlenmeye devam etmişti. Enzo Bearzot, Eylül 1980’de Guerin Sportivo’ya verdiği röportajda takımına güvendiğini, çünkü oyuncularının bunu hak ettiğini belirtiyor ve ekliyordu: “Futbolu ve takımımı seviyorum. Eğer öyle olmasaydı 1978’deki ilk maçımızda Fransa’dan yediğimiz golden sonra kendimi öldürürdüm. Ama kalkıp sadece alkışladım ve onlara moral verdim. Avrupa Şampiyonası’nda da kötü değildik. Rossi’den feragat etmek bize pahalıya patladı…”
İtalya, 1980’deki kadrosunda ufak değişiklikler yaptı ve 1982 Dünya Kupası’nda ‘problem çocuk’ Schuster’den yoksun Federal Almanya ile finale yükseldi. Finalin ve turnuvanın yıldızları, 1980’de kadroda olmayan iki isimdi: Roma’lı Bruno Conti ve üç yıllık cezası ‘imdat çekiciyle’ kırılarak ikiye indirilen Paolo Rossi. 1981-1982 sezonunun sonunda sahalara dönen ‘Altın Çocuk’ , sadece üç maç oynadı ve kupaya gitti. İtalyanların yine buz mavisi ipek takım elbiseleri, kavruk tenleri ve bir de Rossi’leri vardı. Tardelli’nin 1980’deki fısıltısı, iki sene sonra ‘çığlığa’ dönüştü. Cumhurbaşkanı Pertini, Rossi’sine ve Dünya Kupası’na kavuşmuştu. Daha da enteresanı, İtalyanlar bunu bir nevi totem haline getireceklerdi. 2006’daki Calciopoli Skandalı sonrası Dünya Kupası’nı bir kez daha kazandıklarında takımın ‘delisi’ Gennaro Gattuso şunları söyledi: “Skandal olmasaydı kazanamazdık!”