.jpg?w=3840&fit=max&q=75)
Fraternite
8 dk
Neymar dünyanın en iyisi olmak istiyor ama henüz orada değil. Bu yolda kardeşlikten (fraternite) feragat eden Brezilyalının kararını, New York Times'ın ünlü futbol kalemi Rory Smith ile konuştuk.
Otuz beş yaşındayım ve bir futbolcunun kariyer hedefinin ‘Ballon d’Or kazanmak’ olmasını garipseyecek kadar yaşlıyım. Geçmişte bu hedefler, ‘Şampiyonlar Ligi şampiyonu olmak’ veya ‘Dünya Kupası kazanmak’ minvalindeydi. Gerçi gençlik yıllarımda dünyanın en iyi futbolcuları sezonda 30 gol atar ve biz de bunu ciddi başarı olarak nitelerdik. Futbol çok değişti. Lionel Messi ve Cristiano Ronaldo, sezonda 40-50 civarı gol atarak eski algıyı tamamen paramparça etti. 2008’den beri en büyük bireysel ödülleri de başka kimseye bırakmaksızın kendi aralarında paylaştılar. Onlar oyunu değiştiren, modernleştiren ve bir anlamda bireyselleştiren yıldızlar. İzlerinden gitmek ve yerlerine aday olmak ise kolay değil.
Neymar, bunu başaranlardan biri ama üzerinde büyük de bir baskı var. Zaten Santos forması giymiş yetenekli bir Brezilyalı hücum oyuncusuysanız baskıyla çok erken yaşta tanışırsınız. Çünkü orada da tarihin en büyük oyuncularından Pele’nin gölgesi üzerinizde olur. Son 40 yılda ‘Yeni Pele’ diye tanıtılan birçok oyuncu hatırlıyorum ve aralarından Neymar’ı farklı bir noktada konumlandırmam gerekiyor. Özellikle de sırtına sarı Brezilya formasını geçirdiğinde tüm ülkenin beklentilerini fazlasıyla karşıladığı için...
Sakatlığından sonra tökezlenen 2014 Dünya Kupası ve şampiyonlukla biten 2016 Olimpiyat Oyunları, Neymar’ın rüştünü ispat ettiği uluslararası turnuvalar oldu. Bence şimdiye kadar çıkan Pele veliahtları arasında Neymar, psikolojik anlamda en donanımlı olanı. 16 yaşından itibaren bu mecburi unvanla başa çıkmaya çalışırken önündeki diğer örnekleri de dikkatle inceledi. Mesela bir diğer Santos’lu Robinho’yu… Onun sansasyonel başlayan fakat kötü giden hikâyesi Neymar için de öğretici olmuştur. Zaten ‘Yeni Pele’ olmasından ziyade, ‘Yeni Robinho’ olmaması daha büyük bir başarı.

Santos’tan direkt Barcelona’ya, yani dünyanın en büyük takımlarından birine yaptığı transfer de onun zihnen büyük sahneye çıkmaya ne denli hazır olduğunun göstergesiydi. Güney Amerika’da işler genellikle böyle yürümez. En yetenekli oyuncular dahi elit seviye öncesinde başaltı takımlara giderek biraz soluklanır, atmosfere ve oynanan futbola alışmaya çalışır. Neymar, bu adaptasyon sürecine ihtiyaç duymayarak kendini bir anda dünyanın zirvesinde, Lionel Messi’yle top koştururken buldu. Üstelik Luis Suarez de onlara katıldı ve öldürücü bir hücum üçlüsü oluşturdular. Bu noktada görüşler subjektif bir hâl alabilir ama kesinlikle dönemlerinin ve muhtemelen de tarihin en iyi hücum üçlüsüydüler.
Neymar’ın baskıyla imtihanı Katalan ekibinde de sürdü. Ve evet, yine karnesi iyiydi. Mesela geçtiğimiz sene Şampiyonlar Ligi’nde oynanan Paris Saint-Germain eşleşmesinin ikinci maçında yaptıkları: Takımının en ihtiyacı olan yerde frikik golünü attı, tedirgin edici penaltıyı kullandı, Sergi Roberto’ya asisti yaptı ve 6-1’lik skorla imkânsız görünen turu getirdi. Orada kendisini tam anlamıyla bir süper yıldız gibi hissettiğine şüphe yok. Fakat bu, Neymar için yeterli değildi. O, dünyanın en iyisi olmak istiyordu ve bunu dünyanın en iyi futbolcusunun takım arkadaşıyken başaramayacağını biliyordu. Evet, Messi’den bahsediyorum… Ne Barcelona’dan başka bir yere gidecek gibi görünüyordu ne de yavaşlama emaresi gösteriyordu. Dolayısıyla Neymar’ın da bir hamle yapması gerekti.
Birçok insan onun PSG’ye transferinin para için olduğunu düşünmüştür ama ben içten içe Neymar’ı anlıyorum. Onun konumundaki birinin ilginin merkezinde olabileceği bir yeri seçmesi hiç de saçma değil. ‘Messi’nin takım arkadaşı’ olarak anılmaktan rahatsız olabilir ve buna hakkı var. Neymar, “Etrafıma kurulmuş, kendime ait bir takıma sahip olacak kadar iyiyim” demek istedi ve dedi, mevzu bu kadar basit aslında. PSG’nin ödediği 222 milyon Euro, bizim gibiler için çok büyük ve abartılı. Ama futbol için böyle değil. Bence transfer bedelleri, endüstrinin büyüklüğüne kıyasla uzunca bir süre epey aşağıda seyretti. Örneğin beyzbol gibi Amerikan sporlarında -transfer bedeli olmasalar dahidönen paralara baktığımızda bunu rahatlıkla söyleyebilir ve bu artış seyrinin devamını bekleyebiliriz. Üstelik bu dev ücretlerin getirisi, bazen bir futbolcudan çok daha fazlasıyken...
PSG’nin sahibi Nasser Al-Khelaifi’nin 222 milyonu öderken kurmaylarıyla yaptığı plan, Neymar’ın yarattığı ilgiyi de satın almaktı. Miktar çok yüksek ama günün sonunda takımın bir süper güce evrilişine yardımcı olabilecek bir hamle. PSG, önümüzdeki yaz da Real Madrid, Barcelona ve Bayern Münih’le rekabet edebilmek için yeni oyuncular almak isteyecektir. Onlara, “Paris’e gelip Neymar’la birlikte oynayacaksınız” diyebilmek çok büyük bir lüks, değil mi? Burada dünyanın en iyi futbolcularından birinin yarattığı bir cazibeden bahsediyorum. Bu bile başlı başına çok fazla paraya eşdeğer.
En iyi oyuncuları aynı takımda toplamak, daima Messi-Neymar-Suarez üçlüsünün taşıdığı Barcelona’da olduğu kadar güllük gülistanlık sonuçlar vermez. Neymar’ın PSG’deki ilk sezonunda da şimdiden krizvari bir durum yaşandı. Edinson Cavani, kariyeri boyunca oynadığı takımlarda hep ikinci adam, destekleyici güç konumunda bulunmuş bir oyuncu olarak ilk kez Paris’te birinci yıldıza dönüşmüştü. Neymar’ın devasa bir ilgiyle kadroya katılması onun partisini de bozdu. Duran toplar konusunda yaşanan sorunlar da aslında aralarındaki ‘birinci adam’ çatışmasının bir tezahürüydü. Dürüst olmak gerekirse Cavani, şu sıralar yine ikinci plana düşmüş durumda. Tabii büyük egoların olduğu yerlerde bu çatışmalar zaman zaman yaşanır. Birbirlerine bayılmadıkları kesin ama kazanmayı sürdürür ve birlikte iyi oynarlarsa durum bir krize dönüşmeyecektir.

Neymar’ı takımının en büyük yıldızı yapan özellikler, henüz günün birinde kıyaslanmayı umduğu Messi ya da Ronaldo kadar yüksek değil. Sahada hâlâ bu iki efsane kadar efektif bir oyuncuya dönüşemedi. Ama ona getirilen eleştiriler ışığında şunu söyleyebilirim ki futbolu kesinlikle bir şovdan ibaret de değil. Gösterişli stilinin yanında, takımına ciddi miktarda katkı da veriyor ama bu noktayı biraz açmamız lazım... Futbol artık, sadece maç izleyerek tükettiğimiz bir spor olmaktan çıktı. Bilgisayar oyunları, YouTube ve sosyal medya, oyunun vazgeçilmez parçaları hâline geldi. Yapılan şık bir hareket ya da güzel bir golün izleyiciden alacağı reaksiyon artık çok daha ölçülebilir. Neymar da dönemin ve ‘modern oyuncu’ tanımının tam anlamıyla yansıması. 89 dakika boyunca takımının kazanması için elinden gelen her şeyi yapacaktır ama kalan o bir dakikayı da kendisi için oynaması kimseyi şaşırtmasın. Zira bu jenerasyonun futbolu tüketme şekli, geçmişte bizim kafamızda kodladığımızdan çok daha farklı.
Zaten futbolun saha içindeki gereklilikleri de bir reform içinde. Neymar da buna gayet uygun bir profil; kanatta başlayan bir 10 numara ama aynı zamanda içeri kat eden bir kanat oyuncusu diyebiliriz. Tam bir golcü değil ama günümüz futbolunda Hakan Şükür tipi tek pozisyonlu golcüler de kalmadı. Artık her oyuncu birçok farklı pozisyonu oynayabilmek zorunda ve tek bir rol, kimse için yeterli değil. Neymar da bunu en erken anlayan ve en iyi uygulayanlardan biri.
Saha içinde henüz Messi ve Ronaldo’nun gerisinde olduğunu söylemiştim. Ancak bir modern futbol süper yıldızı olarak, Neymar’ın onlarla rekabet edebilecek güçlü bir alanı daha var. O son derece doğal ve içten bir karakter. Bu sayede muazzam derecede pazarlanabilir bir figür hâline geliyor. Mesela size çok komik bulduğum bir şeyden bahsedeyim: Ronaldo’nun Twitter hesabı... Oradaki hiçbir şey, katiyen Ronaldo tarafından yazılmıyor ve bunu anlamakta hiç de güçlük çekmiyorsunuz. Bu, günümüz sosyal medyası için fazlasıyla ‘antik’ diyebileceğimiz, yapay bir kullanım çeşidi. Zira artık herkes orijinallik peşinde ve Neymar bunu kısmen sağlayabiliyor. Lewis Hamilton’la birlikte eğlenirken veya arkadaşlarıyla Cadılar Bayramı kutlaması yaparken paylaştığı fotoğraflara bakın... Evet, belki parti fotoğrafları bir sporcu için en harika imaj değil ama en azından doğal. Takipçileri, kahramanlarından onlara özel ve kişisel bir şey almak istiyor. Neymar’ın kendisiyle barışık, rahat tavrı da bunu sağlıyor. İnanın bana, tarihin en pahalı oyuncusu ve Brezilya futbolunun yeni ikonu olarak çizdiği bu imaj oldukça değerli.
Modern futbolun bayrak taşıyıcılarından Neymar’ın amacı ise en kısa zamanda Ballon d’Or’u kazanmak ve kariyerinin bir noktasında dünyanın en iyisi olarak anılmak. Eskiden bunlar, oyuncuların hedeflediği ve uğrunda çabaladığı şeyler değildi. Önce takım hâlinde büyük başarı gelir ve o kadronun en önemli yıldızı da bireysel ödüllerle taçlanmanın -ekstra- mutluluğunu yaşardı. Yeni jenerasyon, yani Neymar ve Paul Pogba gibi oyuncularsa öyle değiller. Onlar futboldaki bireyselleşmeyi temsil eden son model yıldızlar ve aynı zamanda, 2000'lerin ortalarında bu dönüşümü başlatan Messi ve Ronaldo’nun mirasçıları...